Arama     Konular    
  Üye Ol antalya escort Ana Sayfa  ·  Konular  ·  Dosyalar  ·  Hesabınız  ·  Haber Gönder  ·  Top 10  ·  T.C Karayollari Haritasi  
Ana Menü
· Ana Sayfa
· 2. El Ilanlar
· Anketler
· Ansiklopedi
· Arkadaşına Tavsiye Et
· Arşiv
· Bize Ulaşın
· Dosyalar
· Faydalı İçerik
· Forumlar
· GizlilikPolitikasi
· Haber Gönder
· Hakkimizda
· Harita
· Konu Başlıkları
· Oyun Alanı
· Top 10
· Videolar
· Web Links
· Üye Günlüğü
· Üye Listesi
· İzlenimler
· Özel Mesajlar

Kimler Sitede
Şu an sitede, 296 ziyaretçi ve 0 üye bulunuyor.

Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.

Giris
Nickname

Şifre

Guvenlik Kodu: Guvenlik Kodu
Guvenlik Kodunu Yeniden Yaziniz

Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.

Dost Siteler
www.webevi.com www.lamaorda.com www.saglikbilgisi.com www.bilgisayarbulteni.com www.thelostdownload.com www.ucretbordrosu.com


Ikiteker Motosiklet Fan Klubu - Motosiklet ve motosikletli yasam kulturu: Forums

Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi :: Başlık Görüntüleniyor - Dogu Avrupa uzerinden Isveç-Türkiye ve Turkiye turu
 YardımYardım   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Dogu Avrupa uzerinden Isveç-Türkiye ve Turkiye turu
Sayfa Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 9:31 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Leziz kofteleri migdemize indirdikten sonra Tasyol’a dogru yola ciktik. Cuneyt oyle guzel anlatti ki Tasyol’unu gecen seneki izlenimlerinden, ben cok merak ediyorum bu sayili tunellerden olusan yolu. Divrigi’den sonra yol virajlaniyor. Sonra yol yapimi/genisletilmesi yapilan bir yere geliyoruz. Burada TKC80’lerimiz toprak/micir yola kavusuyorlar sonunda.
Ve tasyolun oldugu vadiye dogru yaklasiyoruz.



Oldukca corak bir arazi var buralarda, hafif Kapadokya benzeri bir ortam. Issiz ama biraz da vahsi bir cazibesi olan bir yer. Ileride nehrin icinden aktigi vadi gorunuyor. Tasyol o nehri paralel izliyor.



Yamaclar yuksek, ogleden sonra oldugu icin gunes tepelerin arkasinda, gölgede kaliyoruz.



Konu mankenimiz Deniz cep telefonuyla bu ani goruntulemis. Onun sikayetlerine inanmayin, aslen aslan gibi toprak surucusu ama sosyetik endurocu takiliyor.

http://s45.photobucket.com/albums/f85/denizgenator/?action=view¤t=Tasyolagiderken.flv

Kisa bir surusten sonra Tasyol’un baslangicina geliyoruz. Arkamizda nehir ve etkileyici vadi.





Iste Kemaliyeliler Tasyolu, acilis tarihi 2002. Neden boyle sebekler gibi gurup fotomuzun oldugunu da aciklayayim. Cok ciddi gurup fotolarindan sikildigimizdan tam fotograf cekilirken ziplamaya calistik ama zamanlamayi her zaman tutturamadik, bu da onlardan biri icon_smile.gif



Karsinizda mutlu viator, o kadar yol teptim, Cuneyt’in tasyol hikayelerine kanarak. Geldigime kesin degmis.



Deniz o kadar sikayet etti ne bu toprak diye videoda ama simdi halinden cok memnun.



Viator: ”Hadi saklabanligi birakta, giy malzemeleri, girelim su tasyola artik.”
Deniz:”Emredersin viatorcum”



Karanlik tasyol tunelleri bizi bekler.



Bu tasyol enteresan bir yol, som kayadan 6 kilometrelik tuneller zinciri. Yoredeki halkin 130 yillik bir ozlemi. Hatta hakkinda siirler yazilmis bir yol. 80 yasindaki Ergu koyunden Kamil Sonmez’in siiri:

“Yazın makinalar aşamaz dağdan
Kış günü katırlar geçemez kardan
Postalar işlemez haber yok yardan
Gene mi kapandı bu haşhaş yolu?
Mevsimi şikayet eder bevhi bahardan
Kuşlar uçmaz, kervan geçmez oradan
Her yıl kurban verir halkı saradan
İşte gördüğün şu haşhaş yolu
İnliyor hastalar avaz yol vermez
Apandisiz desen hiç aman vermez
İlaç istasyonla şehire gelmez
Çünkü kapanırdı şu haşhaş yolu
Artık uzatalım elleri cebe
Memleket derdine edelim hibe
Sayın valimizin gayreti ile
İnşallah yapılır şu şehir yolu.”

Bu yolun paralel gittigi kanyonun ismi Karanlik Kanyon, dunyanin ikinci buyuk kanyonuymus internetteki bilgilere gore. Yore halki bu yolu 19. yuzyil’da acmaya calismis ama imkansizliklardan basaramamislar, sonra 1950 ve 80’lerde yine denenmis ama Ankara’dan butce cikmamis. 22 tunelden olusan bu yol sayesinde Kemaliye Ankara’ya 230 km daha yakin artik.

Karanlik Kanyon






Ve yoldan bazi goruntuler















Deniz halinden memnun



Tunellerin icinden boyle acikliklar var, anladigim kadariyla tunelin icinden cikan kaya parcalarini bu acikliklar sayesinde nehrin yatagina bosaltmislar.



Gercekten cok muhtesem bir manzara ve ortam, Cuneyt hakliymis.



Ve tunelde cekilmis iki video ile tasyol maceramiza son verelim

Murat’in korna da masallah Magirus kamyonet kornasi kadar kuvvetli

http://s45.photobucket.com/albums/f85/denizgenator/?action=view¤t=Tasyol.flv

Tasyol'un gectigi kanyonu google earth'de isaretlemeye calistim asagida. Gordugunuz gibi nehrin yatagini izleyen bu yol sayesinde Divrigi ve Kemaliye arasindaki mesafe bayagi azaliyor.



Tasyol'u gormenizi tavsiye ederim.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 9:41 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Kemaliye’ye varinca benzin alip bir seyler atistiriyoruz. Tasyol’da beklenenden fazla zaman harcadik. Acele etmemiz lazim eger kafamizdaki plana uyup geceyi Erzincan’da gecirmek istiyorsak. Erzincan’da nerede kalacagimiz da belli degil, kamping var mi onu arastiriyorum ben sms, telefon trafigiyle. Yola cikiyoruz fakat Ilic’i gectikten biraz sonra hava kararmaya basliyor. Ilic’in icinden durmadan geciyoruz, yorenin insanlarinin bakislari kuskulu ve urkek. Ilic’in havasi, ortami da pek sicak gelmiyor bana. Belki de hafif havanin kararmasinin da etkisi var. Kemah’a dogru yola devam ediyoruz ama hava artik iyice karardi. Asfaltin kalitesi OK fakat oyle bir vadinin icinden geciyoruz ki insan kendini bu genis arazinin ortasinda savunmasiz, yalniz hissediyor acikcasi. Tabiri caizse ”in the middle of nowhere” durumundayiz. Ne bir isik, tabela, medeniyet, insan var gorulecek mesafede. Yalnizca yilan gibi kivrilan yol, ay isigi, onumde suzulen motorlar ve yolu cevreleyen sarp yuksek tepeler. Oyle bir araziden geciyoruz ki, allah gostermesin, baskin, saldiri icin bicilmis kaftan. Bu tip dusunceleri hemen kafamdan atip daha pozitif dusunmeye calisiyorum. Bu degil miydi istedigimiz, Turkiye’nin ucsuz bucaksiz topraklarinda macera yasamak? Eh yaptigimiz bu iste. Simdi bile o gecenin detaylari gozumun onune kolayca gelebiliyor. Ay isigi altindaki surusumuz, arazinin hircin ve gorkemli sekli ve kendimi bu ortamin icinde kucuk hissedisim ama ayni zamanda icinde bulundugum ortamdan korkuyla karisik zevk almam.

Google earth’de isaretledim bu yolu sizin icin. Gunduz gozuyle bir daha gecmek isterim oradan.



Kemah’a geldigimizde ilcenin girisindeki cay bahcesinde mola veriyoruz. Erzincan’a daha yolumuz var ve buyuk ihtimalle Ilic-Kemah arasindaki araziye benzer olacak. Belki de gece bu yoldan gecmek o kadar da akillica degil. Kemah’da kalmaya karar veriyoruz. Caybahcesi calisanlarinin yardimiyla Kemah ogretmen evinde yer oldugunu teyit edip, ilcenin merkezine dogru motorlarimizi suruyoruz. Ogretmen evi basit ama temiz, isimizi goruyor. Yemek yenilecek acik tek yer kofteci bir amcanin yeri, sirin cocuklarinin servis yaptigi kofteleri migdemize indiriyoruz. Kemah’da ozellikle aksam vakti pek gezecek ya da gorecek bir yer yok. Ben internet kafe yolunu tutuyorum, geri kalan ekip de ogretmen evinin onundeki sandalyelere kurulup biri iki gencle muhabbet ediyorlar, sonra ben de aralarina katiliyorum.

Kemah’da bazi seylerin degistigini direk gorebiliyoruz. Nasil arazi sertlestiyse, insanlarinin da daha sert ve dertli oldugunu goruyoruz. Konustugumuz genclerden biri, ozellikle gencler icin yapacak hic birsey olmamasindan sikayetci. Gercekten de ortalikta oldukca genc insan var ama bir basibosluk, anlamsizca ortalikta dolasma durumu var. Kisaca genclerin pek umudu yok burada, hayattan beklentileri de az. Ayrica mezhep ve politik gorus ayriliklari cok belirgin burada. Duydugumuza gore Alevi ve Sunni ailelerden gelen genclerin gorusmesi ve evlenmesi cok tepki goren bir durum mesela. Kiz kacirma (daha dogrusu kiz ile erkegin beraber kacmasi durumu) olaylarina hala rastlaniyormus. Kemah beni dusunduren bir iki yerden biriydi Turkiye turunda. Doguda imkanlari az olan yerlesim alanlari ve insanlar gorduk ama gozlerinde bir kivilcim, tavirlarinda hayata bir sarilma gozledim ben. Ayni sey guneydogu icin de gecerliydi ama Kemah’daki insanlarin gozunde bu kivilcimi gormek zordu. Depresif bir ortam vardi acikcasi.

Bu arada benim (eminim gurubun diger elemanlarinin da) icimden enteresan duygular gecmesine neden olan Ilic ile Kemah arasindaki yol eskiden tekin bir yol degilmis, ozellikle geceleri.

Ertesi gun erkenden kalkiyoruz. Kemah’in pazari var, sabahin erken saatlerinde cevre koylerden gelen koylulerin kurdugu tezgahlarin arasindan gecip bir corbacida kahvalti ediyoruz. Kahvalti eden yasli koylu teyzeleri izliyorum biraz. Yuzlerindeki ifadeden, kizgin gunesin yaktigi tenlerindeki kirisikliklardan belli, sabahtan aksama kadar calisan, evin agir yukunu kaldiran aslinda onlar belki de. Merakla ama biraz utanarak bize bakiyorlar, uzerimizdeki motor pantalon ve botlariyla pazarda urun satmaya gelmedigimiz belli.

Kemah’in da bir kalesi var. Osmanli doneminde sancakmis burasi ama Kurtulus Savasi’nda ya da hemen sonrasinda ordu daha duz diye Erzincan’a yerlesince onemini kaybetmis. Yagmur cigseliyor yola ciktigimizda, yerler kaygan, dikkat ederekten yola cikiyoruz. Hedef Erzincan. Erzincan’a kadar sorunsuz geciyor yolculuk.

Erzincan duzenli bir sehir izlenimi verdi bana, eh bunda depremden sonra sehrin daha planli yeniden insa edilmesinin de etkisi var herhalde. Yuksek binalar yok. Cuneyt gecen seneki rotadan esinlenerek Bayburt’a koylerin icinden giden bir yol oldugunu oradan gidebilecegimizi soyluyor. Amacimiz Bayburt’dan sonra Soganli gecidini gecip oradan Uzungöl’e vermek bugun. Cuneyt Bayburt’a giden alternatif yolu bulmak amaciyla Erzincan’in icine giriyor biz de arkasindan, belli bir sure sonra cikmaz bir yola geliyoruz. Dogru yolda degiliz kesin ama yolun sonunda minibus son duragi var. Cuneyt onlara yolu surmek amaciyla duraga dogru suruyor.

Cuneyt: Merhabalar, biz Bayburt’a giden koylerin icinden gecen yolu ariyorduk da?
Motorunu tamir eden minibuscu arkadas: Kardesim, ne Bayburt’u ne yolu! Sen parket soyle, nefeslen, cayimizi ic, biz sana her yolu anlatiriz sonra!

Fazla yapacak bir sey yok, boyle bir teklife karsi koyamiyoruz. Yurdumun guzel misafirperver insani olayina harika bir ornek iste. Minibus duragindakiler hemen caylari tazeliyorlar, kontaklar kapatiliyor, bir muhabbet, gulmece, sanki kac yillik arkadasmisiz gibi.



Farkli soforlerden farkli yol tarifleri aldiktan sonra...

Sofor 1: Motorcu kardesim sen simdi bu yoldan devam et, 5-10 km sonra bla bla koyu var orada yol ikiye ayrilir sen saga gidecen sonra soyle yapacan boyle yapacan, olmazsa koylulere sor...
Sofor 2: Yahu sen ne diyorsun, ben o koydenim, yok oyle bir yol, sen sapittin iyice
Sofor1: Hadi len, sen Erzincan carsiyi bulamazsin buradan, bana mi laf soyluyon??

Anladiniz siz, bizim bu yol tarifleriyle aradigimiz rotayi izlememiz mumkun degil. Anayoldan Bayburt’a gitmeye karar veriyoruz. Misafirperver minibuscu arkadaslara allahaismarladik dedikten sonra yola cikiyoruz.

Kelkit'e giden yolun uzerinde 2120 metre rakimli Ahmediye Gecidi'nde cok moral depolu gurup fotolarimizi cekiyoruz tabi ki.

Turkiye'yi kesfeden gezginler temali fotomuz icon_smile.gif



Deniz'in neden striptiz yaptigini sormayin vallahi ben de bilmiyorum..

Bunlar da sicramali saklaban fotolarimiz icon_biggrin.gif





Lelles sponsor fotom...Sponsor falan ama helal olsun benim Ragnar'a, iki kere aradi beni cebimden gezi boyunca, her sey yolunda mi diye.



Bayburt’a vardigimizda ogle vakti oluyor. Bayburt’un pazari var herhalde bugun. Tam bir kaos, karmasa ortami. Karadeniz’e yaklastigimizin bir gostergesi, ortalik cok canli, bagrismalar cagrismalar, trafik. Meydanda bir doner-et lokantasi bulup onune parkediyoruz motorlari.

Ooooo, Istanbul’lu agbilerimiz hosgeldiniz! Agbilerimize masa acin hemen, doseyin masayi laflariyla karsilaniyoruz. Doner lezzetli ama yagli, eh o yuzden lezzetli herhalde. Koyden pazara gelmis amcalarla yan yana yemegimizi yiyoruz. Sonra hesap geliyor ama ne hesap! Bariz bize ozel Istanbul fiyati yapmislar. Adim kadar eminim benim arkamda oturan, yedigim porsiyon donerin aynisini yiyen koylu amca bu fiyata doner yemez burada. Yapacak fazla bir sey yok, oduyoruz hesabi ama sinirleniyoruz biraz. Bu Istanbul’dan gelen motorcu agbilerimizi kaziklayalim olayiyla sonra sikca karsilasacagiz. Uzucu bir durum. Bayburt’un kargasasindan hemen uzaklasip Soganli gecidine dogru suruyoruz. Havada yagmur sikintisi var...
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 9:50 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Soganli gecidine dogru ilerlemeye basliyoruz. Cuneyt gecen sene buradan gecmis. "Eger yagmur baslarsa, zorluk cekebiliriz toprak zemin olan egimli cikista" diyor. O yuzden tempomuzu arttiriyoruz.

Rotamiz soyle. Soganli gecidinden gectikten sonra Uzungol’e inise gececegiz.



Karsidaki tepelere cikacagiz. Yol toprak zemin ve onumuzdeki iki gun boyunca hep toprakta surecegiz artik.





Yagmur yagmaya basliyor, kiyafetlere takviye yapiyoruz.



Soganli gecidi cikisi daha evvelden gectigimiz toprak yollardan teknik olarak biraz daha zordu ama zevkli bir cikis oldu. Cuneyt’in dedigine gore yolu genisletmisler gecen seneyle karsilastirinca.





2800 metre civarindaki soganli geçidi Eylül ayının sonunda kar yağması ile kapanıp ancak Haziran ayında ulaşıma açılıyor. Soğanlı geçidinin doğusunda yer alan Sarıkaya, Karakaya ve Haldızen dağları 3000 metre nin üstüne çıkan yükseltilere sahip ve geçit vermiyorlar.

Mutlu son, gecide vardik. Manzara muhtesem. Ruzgar hafif yagmurun etkisiyle usutuyor hepimizi. Ozgurlugun ve guzel doganin tadini cikariyoruz.







Gecide cikmak icin uzerinden gectigimiz yol



Hava soguk demistim degil mi?



Artik aliskanlik haline gelen sebek fotomuz



Bu da iste oralardan biryerden geldik, cok mutlu ve kivancliyiz fotomuz



Gun gectikce toprak zeminde kullanmaya alisan ve daha cok zevk alan Deniz



Yolcu selesinin uzerindeki naylon kapli cantaya dikkatinizi cekerim. Cuneyt’in hazirladigi unlu alet cantasi o. Bayagi agir bir canta. Icinde ne yok ki. Cuneyt motorlarda cikabilecek bir arizaya karsi her turlu alet, edavat, yedek parcayi yuklemisti o cantaya. (cogunlukla BMW yedek parcalari ama ben kendi yedek parcalarimi yanima almistim zaten) Gezinin basinda Murat’in bagajina ceki duzen verip bazi parcalarini aramizda dagitinca bu canta Cuneyt’in motordan Deniz’e gecti ve hep orda kaldi. Bu agir cantayi tasimasi nedeniyle Deniz’in 1200 Adv’ye destek araci lakabini taktik. Alet, edevat ve yedek parcalarin yanimizda olmasi ekstra guven verdi bize, iyi bir fikirdi.

Hava kararmadan Uzungöl’e varmak istedigimizden yola cikiyoruz.



Yukaridaki uydu resminde de goruldugu gibi, Kackarlarin guneyi ne kadar coraksa kuzeyi bir o kadar yesil ve canli. Soganli gecidini gecince bitki ortusu hemen degisiveriyor.





Ve Kackar’in yayla koyleri







Alplerde motor surerken cok guzel, sirin dag koylerinin yanindan gecme sansim oldu ama buranin havasi baska. Daha medeniyetin fazla ayak basmadigi bu koylerin ve doganin goruntusu bir baska.

Tam bu köyun yanindan gecerken koskoca bir kartal Cuneyt’in yakininda yerden havalaniyor.



Bu resimde evin catisinda kartali görmek mumkun.



Uzungol’e dogru inise geciyoruz.


_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 9:55 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Gezinin en zevkli gunlerinden biriydi bugun. Kackar daglarinin muhtesem manzaralari ve yemyesil bitki ortusu esliginde Uzungol’e dogru ilerliyoruz.





Murat manzaranin tadini cikartiyor.



Geleneksel kendiniyanaynadayansitmaca fotom



GS ortama uyum saglamis





Dik yamaclarda hayvanlarini otlayan koylu amcalarla biraz sohbet ediyoruz.



Ileride bir yayla koyu daha. Resimdeki camiye dikkat cekerim, sonra hakkinda bir hikayem olacak.



Ilginctir, her koyun bir camisi var, koy ne kadar kucuk olursa olsun. Keske boyle her koyun kucuk bir okulu ya da kutuphanesi olsa diye dusunuyor insan.

Su molasi verdigimiz bir virajda



yazin yayla evlerine gelmis yorenin insanlariyla muhabbet ediyoruz.



Motorlari cok begeniyorlar, ozellikle BMW’leri. Benim motoru ve sesini de begendiklerini soyluyorlar ama rengi erkek adama yakismazmis, oyle dediler. Benim karizma sifirlandi orada.

Gelelim biraz evvel bahsettigim caminin hikayesine. Biz benim motorun rengini begenmeyen yorenin insaniyla muhabbet ederken, Deniz onden devam etti. Sohbetimiz sona erince geri kalan ekip olarak yola devam ediyoruz ve yayla koyunun girisinde Deniz’in motorunu parkedilmis buluyoruz ama Deniz ortalikta yok.

En iyisi Deniz kendisi anlatsin neredeymis, ne yapmis.

Deniz’in kaleminden:

” Su çuval olayını açıklıyayım.

Uzungöle yayladan aşağı inerken ben biraz önden gitmiştim. Sonra durup bizimkileri beklerken bir köyün yanında durdum. Acaip dik yamaçlara kurulmuş bir karadeniz dağ köyüydü. O arada yaşlı bir amca gelip un çuvalını taşımak için yardım istedi. Ben de adama beklerken boş durmayıp yardım edivereyim dedim. Meğer yardım dediği şey 50 kg lik çuvalı benim taşımammış

Hemen şuraya bırakıver dediği yere yamaç aşşağı çuvalı indirip bırakınca bu sefer amca oraya kadar getirdin bari camiye kadar da götürüver deyince yine yüklendim ve bir o kadar daha mesafe çuvalı taşıdım. Orada caminin önünde çuvalı indirince köylüler geldi ve bana bakıp gülmeye başladılar. Ne oldu deyince amca bu sefer de seni mi kıstırdı dediler. Niye ki dedim, onun amacı çuvalı evine taşıtmak, cami yolun üçte ikisi sadece dediler. O ara bizimkiler gelip benim boz ayuyu görüp beni göremeyince, ben de gelmeyince merak edip kornaya basmaya başladılar. Ben de o zaman amca ben gidiyom benden bu kadar dedim ve kaçtım. Amca hala arkamdan bağırıyordu " ulen o kadar taşıdın biraz daha taşıyıverseydin ya" diye...

Yukarı tırmandığımda 50 kg luk un çuvalını 50 metre yokuş aşağı taşımış olmanın ve 45 dereceden fazla bir eğimi olan yamacı geri tırmandığımda, üstüm başım un içinde ve nefes nefeseydim. Bizimkiler herhalde 10 dakika filan kahkahalarla güldüler olanları anlattığımda. Onlar beni görünce aşağı yuvarlandım filan sanmışlar”

işte çuvalı taşıdıktan sonra yanımıza pestil gibi gelirken ki hali icon_smile.gif



Bir de arka cekim alalim



Bu koyden sonra agac sinirina geliyoruz ve yol ormanin icinden geciyor ve daraliyor. 1 saat kadar sonra Uzungol butun ihtisamiyla karsimiza cikiyor.



Uzungol uzaktan haliyle benim hosuma gitti ama icine girdigimiz zaman hayal kirikligina ugradim. Cok turistik olmus bir ortam benim zevkime gore. Girisimci yore halki evlerini pansiyonlara cevirmis ya da her turlu otel, motel, bungalow olayina girmis. Zevksiz dizayn ve tabela/isik yerlestirme olayi diz boyu. Cuneyt bizi gecen sene kaldigi yere goturuyor. Isletenler sevecen agbi, kardes. Bize Uzungol’un nasil gelistigini ve islerinin nasil ilerledigini anlattilar aksam yemeginde. Zengin arap ulkelerinden cok turist geliyormus Uzungol’e. Ben aksam yemeginden sonra yaptigimiz yuruyuste bir iki boyle aile gordum. Hani onden yuruyen sakalli arap ve arkasindan yuruyen tamamen kapali harem ekibi gibi bir sey. Sahsen begendigim goruntuler degil.

Ama Karadeniz’de oldugumuzu unutmamak lazim, sonucta bati Turkiye’ye gore daha tutucu (konzervatif) bir topluluk var burada. Herhalde o nedenle araplar rahat hissediyorlar kendilerini burada. Dikkatimi ceken bir baska sey ise butun agir isleri yine kadinlarin yapiyor olmasi.

Kaldigimiz pansiyonun arkasindaki ahsap cami



Kisacasi ben sahsen Uzungol’un golunu ve dogasini begendim ama insanlarinin etrafinda insa ettikleri yapilari begenmedim. Gormediyseniz gorun tabi ki ama orada kalmanizi tavsiye etmem, eger kalacaksaniz kisin kar varken kalin. Pansiyonun sahipleri resimlerini gosterdiler bana, cok daha etkileyici ve az turist var. Ama Uzungol’un cevresindeki yaylalar ve tepeler muhtesem.


_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 10:03 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Uzungöl’de leziz bir aksam yemeginden sonra yorgunlugun da etkisiyle deliksiz bir uyku cektik. Ertesi gun saglam bir kahvaltidan sonra yola ciktik.

Amacimiz gunun sonunda Ayder yaylasina varip, yaylanin biraz yukarisinda kamp kurmak. Kafamizdaki rota soyleydi aslinda. Uzungol’den Ikizdere yaylasina bir sekilde ulasmak sonra sahil yoluna inip oradan Camlihemsin ve Ayder yaylasina varmak.

Yani asagidaki resimde siyahla cizilmis rotayi izlemekti amacimiz ama bir sekilde istedigimiz olmadi ve kirmiziyla cizilmis rotada bulduk kendimizi. Herhalde bir yol ayriminda hata yaptik.



Uzungöl’den ayrildiktan sonra tekrar irtifa kazanmaya basliyoruz. Sansimiza hava cok guzel bugun, gunesli. Bu yaylalarda bir yaz gecirilebilir diye dusunuyor insan manzarayi ve ortami gorunce.







Tekrar agac cizgisinin ustune cikiyoruz.



Ve guzel Uzungöl bize veda ediyor uzaktan.



Cuneyt bugunku surusten memnun gozukuyor.



Bu resimlerin cekiminden sonra bir yol ayriminda hata yapiyoruz ve erkenden inise geciyoruz. Dolayisiyla Ikizdere’ye varamiyoruz. Onun yerine kucuk bir nehrin paralelinde giden bir yolda ilerlemeye basliyoruz. Oldukca eglenceli olan surusumuz biraz can sikici hale geliyor. Dere yatagi yollarda gitmek genelde zordur. Cok taslik ve kaygan olur bu tip yollar, bu da farkli degil. Bazi gecisler zorlu oluyor, ehh motorlar agir tabiki. Bir de irtifa kaybedince sicaklik basimiza vurmaya basliyor, cunku yuksek tepelerdeki esintiden eser yok. GPS’e gore irtifa kaybediyoruz ve sahile yani kuzeye dogru yaklasiyoruz ama yol o kadar kivrimli ki, takribi ne zaman sahile ulasacagimizi kestirmek zor oluyor. Karinlar acikiyor ama yakinda herhangi bir koy yok.

En sonunda yolda bazi koylulerle karsilasiyoruz, onlarin verdigi bilgiye gore bu yoldan devam edersek Hayrat’a varacagiz. Hayrat yakinlarinda bir koyde mola veriyoruz, bir seyler iciyoruz. Benim motorun etrafina toplanan cocuklara cikolota gofret dagitarak onlarin gonlunu aliyorum. Nereye gitsek cocuklar cok ilgi gosterdiler bize, bazen fazla ilgi gosterseler bile, insan kizamiyor tabiki. Aldigimiz tarif dogrultusunda yakinda yeni acilan bir alabalik ciftliginde gezinin en ucuz ve leziz alabaligini yiyoruz. Tesisi isleten amcanin ve arkadasinin hem misafirperverligi hem de sohbeti cok hostu dogrusu.

Kisa bir surusten sonra sahil yolundayiz, Of’un 3-5 km dogusunda sahil yoluna baglaniyoruz. Benzin molasindan sonra Pazar oradan da Camlihemsin’e dogru surmeye devam ediyoruz. Camlihemsin ve oradan Ayder yaylasina kadar cikan yol yeni asfaltlanmis ve Alp yollari kalitesinde bir yol olmus. O yolda motor kullanmak cok zevkliydi ama yoldaki araba suruculeri icin Alplerdeki soforlerin kalitesini gormek soz konusu degildi. Bizim seridimizden gelen surucu coktu, ayrica viraj iclerinde, olu noktalarda parketmis arabalar ve yola cikabilecek yayalar soz konusu. Cok temkinli kullanmak lazim bu yolda. Karadeniz’de araba suruculeri diger gectigimiz yerlere oranla daha agresif kullaniyorlar bu kesin. Hatta sahil yolunda bizim motorlarla kapismak isteyen araclar da oldu. Fazla yuz vermemek en iyisi.

Benim Camlihemsin ve Ayder’ile tanismam 1992 kisina denk gelir. Bogazici Universite’sinin dagcilik kulubu mensubu olarak. Uzun bir otobus yolculugu sonunda Ardesen’e gelmistik. Oradan minibuslerle Camlihemsin’e cikmistik. Bayagi korkutmustu o cikis bizi, minibusun bir tekeri her virajda bosta hissine kapilmistik. Hatta yolun asagisinda derenin yataginda kaza gecirmis bir minibusu gordugumuzde, bizim soforun ”haa, o bizim amcaoglidir, salak usak, sigarasini yakarken dusurmistir minibusu gecen kis daa” demesi bizi daha bir evhamlandirmisti. O zaman Camlihemsin cok daha kucuktu, bir iki lokanta ve kahvehane vardi ancak. Oradan uzun bir yuruyus yapip Ayder yaylasina cikmistik. Ayder yaylasinda kisin yerlesim yoktu o zaman, bazen yaylaya gozkulak olmak icin bir bekci kaliyordu. Yayla’daki evler derme catma ahsap yayla evleriydi, bir iki tane beton bina vardi ve bunlardan biri de kaplicanin oldugu binaydi. Yaylaya vardigimizda farketmistik ki, Ayder’e cig dusmus ve bazi evleri yikmis. Icimizden bir iki kisi Camlihemsin’e inip jandarmaya haber vermislerdi ama bu bilgi bir sekilde yolda degisip, Istanbul’a ”Ayder’e cikan Bogazici Universitesi dagcilik ekibine cig dustu” diye ulasinca yaygara kopmustu tabi ki. Biz o sirada kaplicanin sicak sularinda dinleniyorduk halbuki. Istanbul’da aileler panik olmustu falan, sonradan jandarma boyle bir olay olmadigini teyit etmisti ama ailem bu olaydan sonra benim dagcilik macerama hic destek vermedi. Hatta o zaman ki kiz arkadasim, sen benim icin cok maceraci bir tipsin diyerek benden ayrilmisti icon_smile.gif

Iste bu anilar aklimdan gecer vaziyette Ayder yaylasina dogru suruyorum motoru. Yoldan zevk aliyorum, dedigim gibi guzel virajli bir yol ama hep tetikte olmak lazim. Ayder’e variyoruz sonunda ama burasi benim hatirladigim Ayder degil. Cok ama cok degismis. Tam bir turist merkezi halini almis. Bir kere cok insan var etrafta, panayir yeri gibi. Cok ev, bina yapilmis. Her turlu kafe, kucuk restoran, pansiyon soz konusu. Iyi mi, kotu mu olmus, karar vermek zor. Alplerdeki kucuk ve turistik yaylalara benzemis. O dogal ve tabiatla ic ice havasini kaybetmis belki de ama obur yandan bu tip yerlerin gelismesinin ve belli bir standarda gelmesinin zamani geldi Turkiye’de. En azindan carpik, dogayla uyumlu olmayan binalar gozume carpmadi benim. Ertesi gun internet kafede otururken yoreden genc isletmeci bir iki kisiyle sohbet ettim biraz. ”Ayder cok bozuldu, kalabaliklasti” diye hayiflaniyorlardi ama bu turizm olmasa onlarin internet kafesi de olmazdi.

Ayder’deki bu kargasayi gorunce burada mumkun oldugunca az zaman harcayip daha kuytu bir yere gitmeye karar veriyoruz, ilk planladigimiz da buydu zaten. Amacimiz Ayder ile asagi Kavrun arasinda kamp yapacak bir yer bulmak. Ayder’den sonra asfalt yol sona eriyor ve insan sayisi da azaliyor ama hala ”bu yaylaya geldim mangal yapacam arada sirada havaya bir iki kursun sikacam” mentalitesinde topluluk goze carpiyor etrafta. (bu havaya ates acma olayi can sikici aslinda, aksam gec saate kadar devam etti)

5-10 dakikalik bir surusun sonunda Cuneyt cok guzel bir yer buluyor. Ana yolun asagisinda, gurul gurul akan dereye yakin bir yer.

Hemen cantalari sokmeye basliyoruz.





Ve cadirlar kuruluyor.



Yasasin kamp yapacagiz! Kamp yaptigimiz yerden tepeler bir hos gozukuyor gozume.



Bu fotograf benim en cok hosuma giden motora binme tarzinin bir tasviri sanki.



Motorunuz sizi doganin ortasina kadar getirmis. Cadirlar kurulmus. Kamp atesi yakilacak birazdan. Tam bir ozgurluk iste. Bu yuzden adventure tarzi motor kullanmayi cok seviyorum, bana bu tip ozel anlari yasattigi icin.

Ama ac ayi oynamaz. Hemen is bolumu yapiyoruz. Cuneyt ve Deniz aksam yenilecek malzemeleri alirken, Murat ve ben kamp atesi icin gerekli odun arama calismasina girisiyoruz.

Kofte malzemeleri geliyor, ates yakiliyor. Murat profesyonel kofteciymis de haberimiz yokmus.



Bu kofteler cok leziz olacak kesin



Cuneyt ve Deniz koftelerin kalite kontrolunu yaparken.



Acik havada, hele butun gun motora binip yorulduktan sonra, yenilen yemegin tadi bir baska oluyor tabi ki. Raki sisesi ve biralar aciliyor, ates kuvvetlendiriliyor ve derin muhabbetlere daliniyor.



Pink Floyd, Dire Straits, Depeche Mode gibi ortak sevdigimiz guruplarin sarkilari esliginde cok eglendik o aksam. Derin muhabbetler oldu.



Harika bir geceydi acikcasi. Alkolun etkisiyle dereye dusme tehlikesi yasanmadi degil hani. Derenin buz gibi oldugunu soylememe gerek yok.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 10:09 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Sabah gurul gurul akan derenin sesiyle uyaniyorum. Guzel bir gun daha. Dogayla ic ice kamp yapmak herkese iyi geldi, biraz agirdan aliyoruz fakat yolcu yolunda gerek. Esyalarimizi toparlayip Ayder yaylasinda kahvalti etmeye karar veriyoruz. Benim ayrica internete baglanip Isvec’deki bir iki isi halletmem lazim.

Bir kafede duzgun bir kahvalti ettikten ve internet islerini hallettikten sonra yola cikiyoruz. Bugunku yolumuz cok degil. Camlihemsin’e geri inip oradan Zilkale yoluna gecip kaleden 10-15 km uzaklikta olan Cancik motele varmak amacimiz. Motorlari hafiflettikten sonra Elevit ve Palovit yaylalarina cikmak var kafamizda.

Zilkale’nin ne zaman insa edildigi bilinmiyor. Firtina vadisine hakim, dere yatagindan 100 metre yukseklikteki bu kalenin Trabzon Imparatorlugu zamaninda Hemsin Lordu Arhakel tarafindan yaptirildigina dair tahminler var.

Dar ve virajli bir yolu izleyerek kaleye dogru yaklasiyoruz.





Ve Zilkale karsimizda. Cogunlugu yerli olan turistleri tasiyan minibusleri yolu tikamis biraz. Motorlari parkedip kaleyi gezmeye basliyoruz.



Geldigimiz yol



Ve asagida firtina vadisi





Keyifler yerinde..



Kalenin icindeki ahsap katlar, merdivenler ve diger yapilar yikilmis zamanla. Gezimizi sona erdirince iki motor gozumuze carpiyor. Zannedersem XT’ydi motorlar. Cuneyt biraz sohbet ediyor sahipleriyle, sonra Cancik motele dogru yolumuza devam ediyoruz.

Cancik moteli bulurken, ”GPS’e cok guvenme sakin ha” tarzi komik bir olay yasaniyor. Cuneyt önde suruyor, gecen sene bu yoldan gectigi ve Cancik otelde kaldigi icin. 10-15 dakika surdukten sonra bir yol ayrimina geliyoruz, solumuzda dere akiyor ve bir kopru var, koprunun obur tarafinda bir iki ev gozukuyor. Cuneyt GPS’deki Cancik motel isaretine guvenerek yola devam deyip gazliyor ama tam gazladigi yerin yaninda koskoca Cancik motel tabelasi var, kopruye dogru isaret vermis sekilde. Biz ucumuz gulerek kontak kapatiyoruz ve Cuneyt’in geri gelmesini bekliyoruz. Bir iki dakika sonra geri geliyor.

Cancik motel (aslinda pansiyon) Elevit yaylasindan evvelki son kalinacak yer. Buradan sonra yayla evleri ya da cadirda kalmak gerekiyor. Cuneyt’ler gecen sene burada kalmislar ve memnun kalmislar. Ne yazik ki biz ayni sekilde memnun kalmiyoruz, nedeni de fiyatlarinin verdigi servis ve yemege gore cok tuzlu olmasi. Karadeniz bolgesinde gelen turistlerin de sayisinin artmasi nedeniyle ciddi bir fiyat arttirma ve turisti yolma davranisi olusmus, yazik.

Esyalari odalara biraktiktan ve motorlari hafiflettikten sonra Elevit ve Polavit yaylalarina cikmaya karar veriyoruz. Deniz pansiyonda dinlenmeyi tercih ediyor. Kisa bir surusten sonra Elevit yayla koyune variyoruz. Rakim 1800 metre,





Her zamanki gibi merakli cocuklar motorlarin sesini duyup yanimiza geliyorlar.





Bu kucuk yayla koyunu geride birakip tekrar yukselmeye basliyoruz.



Önümüzde karayollarının bir yol düzeltme aracı var. Yolun kıyısından aldığı kara toprakları yola bırakarak hem yolu genişletiyor hem de hesapta düzeltiyor.

Bu yol gerçekten yorucu olmaya başlayınca mini bir mola veriyoruz. Murat ahududulara saldiriyor.





Cevremizde hasmetiyle yukselen zirveler var. Manzara muhtesem.





GS kirlendikce daha bir guzel gozukuyor gozume..



Bir yayla koyunun icinden daha geciyoruz, Polavit yaylasindayiz simdi, ama durmuyoruz cunku karayollarinin yol duzeltme aracini gecme firsatimiz oluyor burada. Amacimiz yagmur yagmadan gecide varmak.



Cuneyt greyderin genişletip yükselttiği yolda saklı kalan kayalardan birine carpiyor ve motoru sola yatiriyor, bu sirada sol dizi yerde baska bir kayaya carpiyor. Pantolunun soft korumaları koruyor fakat dizinde hafif morarmayi engelleyemiyor. Bu gibi durumlara alışık bir motorcu kendisi, yola devam. Sonradan yaptigimiz sohbette ikimizin de cikardigi sonuc bu tip surusler icin en iyi diz korumasinin kros/endurocularin kullandigi ekstra uzun ve saglam dizlikler oldugu.

Ne yazik ki bu zorlu parkurda Murat da motorunu dusuruyor, kendisinde bir hasar yok fakat Zumo GPS’inin ekrani kiriliyor. Murat GPS’i gidonun sol kismina monte etmisti. Motor sola yatinca tasin teki ekrana carpiyor. Bu toprak yol surus ne yazik ki ona pahaliya patliyor. Bu kazadan ogrendigimiz, dusme riski olan suruslerde GPS’i gidonun ortasina ya da kontrol panelinin ustune monte etmek, dusme aninda aletin hasar alma sansini azaltmak icin.

Kisa bir surusten sonra zirveye variyoruz. Hedefe varmanin verdigi bir mutluluk var hepimizde.

Murat, Mustafa Kemal pozunda sigarasini icerek kutluyor olayi



Cuneyt ise sevincten cigliklar atiyor





Inise geciyoruz, daha evvel durmadigimiz yayla koyunden gecerken koylu amcalar bize selam veriyorlar, durmadan olmaz. Ben ve Murat bir mola veriyoruz. Cuneyt onden devam ediyor.

Benim motor, ozellikle GPS cok ilgi cekiyor.

Koylu amca 1:”Bu motorlar kocaman masallah!”
Koylu amca 2:”Izledik sizi buradan, yilan gibi kivrila kivrila ciktiniz tepeye, aferin size”
Koylu amca 3:”Aboov bu ekranda bizim köyun ismi var, diger yaylalar var, gelin bakin”

GPS’in marifetlerini gosteriyorum amcalara, hoslarina gidiyor.



Yazin bu koye cikan amcalarla sohbet ettikten ve her derda deva dedikleri dagin tepesinden akan buz gibi suyu ictikten sonra yolumuza devam ediyoruz.



Hava bulutlanmaya basliyor. Yagmur geliyor.



Hizimizi arttirarak inise devam ediyoruz. Zorlu bir zemine sahipti gectigimiz yollar. Motorlarin vidalarini sikmak gerekecek Cancik motele varinca.









Yayladan sorunsuz bir inişle Cancik motelde bizi bekleyen Deniz’in yanına dönüyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki Deniz bizim arkamızdan yaylaya doğru hareket etmiş fakat başlayan yağmur yüzünden geri dönmek zorunda kalmış.

Gunun geri kalan kismi, motorlarin kucuk bakimlarini yapmak, mihlama ve alabalik yemekle geciyor. Her zamanki gibi deliksiz uyuyorum, ogleden sonraki surus yormus beni. Yarin Karadeniz maceramiz devam edecek.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 10:13 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Ertesi sabah Cuneyt biz kahvalti ederken yola cikiyor. Uzungol’de konakladigimiz yerde gozlugunu unutmustu. Ayder yaylasina gelen bir motel misafiriyle bulusup gozluklerini alacak. Halinden cok memnun cunku Camlihemsin ile Ayder arasindaki virajli yolda bir kere daha motor surmus olacak.

Camlihemsin’in hemen disindaki benzincide bulusuyoruz ve motorlara biraz su tutuyoruz.

Cuneyt gozluklerine kavustu, tekrar entel motorcu gorunumunde..



Bu geziye katilmadan evvel tam bir asfalt surucusu olan ve toprak yollara motoruyla girmeyi sevmeyen Deniz yavas yavas offroad’cu oldu diye seviniyorduk ama cocuk dayanamadi. Karadeniz’in tozlu yollari cinnet gecirtti ona icon_smile.gif



Aslinda amacimiz Sarp sinir kapisina ugradiktan sonra, Artvin’e yol alip orada ogle yemegi yedikten sonra aksam Kars’da konaklamakti. Ama hersey planladiginiz gibi gitmiyor her zaman.



Sarp sinir kapisina sakin bir surusle variyoruz. Cuneyt’in icinde tekno laz parcalari calan, kici yere degecek kadar alcak, icinde testesteron hormon fazlasi olan arabalarla kirmizi isiklarda kapismasini saymazsak eger icon_smile.gif

Sonradan ogreniyoruz ki, eger gurubun diger elemanlarinin yaninda pasaportlari olsaymis, kapidan Gurcistan vizesi alip gunu birlik Batum’u ziyaret etmek mumkun olacakmis. Ben sahsen Gurcistan’i cok gormek istiyorum, herhalde Karadeniz’in 10-20 yil evvelki el degmemis havasi vardir oralarda.

Sarp sinir kapisinda enteresan bir sey yok. Her tarafta park etmis kamyonlar ve bir suru cop olmasi disinda. Ama hatira fotografi cektirmeden olmaz.



Daha sonra Artvin’e dogru yola cikiyoruz. Borcka – Artvin arasindaki yolda guzel virajlar var ama yol calismasindan dolayi bazi bolumlerinde yavas gitmek zorunda kaliyoruz.

Artvin’e geliyoruz. Artvin enteresan bir sehirdir. Ben bu sehre universite zamaninda dagcilik yaparken gelmistim. Otobus gari sehrin asagisindaydi, biz otobusten aksam vakti inince bir sehir gormeyi beklerken ana yolun kenarinda parketmis otobuslerle karsilasip saskinlikla ”nerede bu sehir merkezi” deyince ahali bize parmaklariyla yukariyi gostermisti. Kafanizi kaldirinca anliyorsunuz ki, sehir kademe kademe dik bir tepeye kurulmus. Yukarida futbol oynarken topu kacirdiniz mi yandiniz yani.

Keskin virajlarini zevkle cikiyoruz sehrin ve merkeze variyoruz. Amacimiz cabuk bir ogle yemegi yiyip yola devam etmek. Mecburi istikamet var, bir tur atiyoruz motorlarla ama her hangi bir lokanta gozumuze carpmiyor. Ikinci kez turlarken, onumuzu bir bey kesiyor. ”Merhaba uzak yoldan geldiniz galiba, ben de motorcuyum, bir ihtiyaciniz varsa yardimci olayim diyor” Duzgun bir yemek yenilecek yer aradigimizi soyleyince, ”parkedin motorlari buraya, benim ofisimde sizleri misafir edeyim hem de sohbet ederiz” deyince nazik teklifini geri ceviremiyoruz. Sagolsun ofisine yemekler getirtiyor, bizimle sohbet ediyor, yollar hakkinda bilgi veriyor. Hatta Cuneyt’in motorunu cok begenince neredeyse Cuneyt ile motor uzerine anlasiyorlar bile. Koyu bir sohbete daldigimizdan ne ben ne de diger arkadaslar bu nazik beyin fotografini cekmeyi unutuyoruz. Tam yola cikarken besledigi yavru kopeklerin resmini cekmek aklima gelmis ama.



Artvin Karadeniz’de daha evvel gezdigimiz sehirlerden daha farkli. Daha acik goruslu bir izlenim veriyor. Sokakta dolasan bayanlarin giyim tarzindan tutun, trafiginin akisina kadar. Bizi misafir eden beyin dedigine gore Artvin gercek bir cumhuriyet sehriymis. Artvin hosumuza gidiyor acikcasi ama yola devam etmemiz lazim. Havada sikici bir bunaltici baski var, sanki yagmur yagacak. Hatta tartisiyoruz acaba Artvin’de mi kalsak bu aksam diye ama daha az yol almanin verdigi hisle devam etmeye karar veriyoruz. Cok dogru bir karar olmadigini gorecegiz yakinda.

Artvin’den ciktiktan sonra karsi tepelerden sehrin gorunusu



Ciddi bir baraj calismasi var, o yuzden yeni yollar da yapilmis, onlardan birinin uzerinde yolumuza devam ediyoruz.



Yola ciktiktan yarim saat kirk dakika sonra oyle bir yagmur yagmaya basliyor ki, sanki gok bosaldi. Bu yagmur basimiza bir is acacak ama hadi hayirlisi..
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 10:18 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Yagmur tam indirmeye baslayinca cok kisa bir mola veriyoruz topluca. Deniz’de BMW’nin tam vucut yagmurluk tulumlardan var, onu giyip kendini garantiye aliyor. Ben ceketimin icine giyilen su gecirmez katman yerine yagmurluk kullaniyorum. Yagmur altinda ceketi cikarip bu ic su gecirmez katmani gecirmek zor oluyor yoksa. Hemen yagmurlugu giyiyorum ve kendimi garantiye aliyorum ama pantalonlar icin iclik var, onu daha cok yagmur yagarsa giyerim diye cantadan cikarmiyorum. Cuneyt ve Murat’da BMW Rallye Pro’lar var, bu kiyafetlerin de benim ki gibi ice giyilen yagmur gecirmez katmanlari var, yani bir iki saniyede giyilecek seyler degil. Cuneyt ve Murat yola devam edelim belki yagmur diner diyorlar. Tekrar teker cevirmeye basliyoruz ama yagmur gucunu azaltmak yerine daha da siddetleniyor. Ve yollara heyelandan dolayi taslar dusmeye basliyor. Bir iki manavin ve evin yol kenarinda oldugu bir yerde Cuneyt ve ben mola veriyoruz. Cuneyt manav tezgahlarini siper alarak icliklerini giyiyor. Ama Murat mola vermeden yoluna devam ediyor. Deniz zaten önden basmis durumda. Ben ve Cuneyt kiyafetleri takviye ettikten sonra yola devam ediyoruz. Bir yerde yolun karsi serit tarafina kayalar dusmus, karsi seritten gelen minibus bizim seride gecmis gelmekte, onumuzdeki araba da ona karsi koprude karsilasan keciler muhabettinde yoluna devam etmekte. Son anda carpismaktan kurtariyorlar. Yol sartlari her turlu tehlikeye acik anlayacaginiz. Mesafeyi korumak lazim.

Asagidaki haritada Artvin’in 450 metrelik rakimindan Savsat’in 1200 metrelik rakimina yukseldigimiz harika vadiyi gorebilirsiniz.



Artvin ve Savsat arasindaki yol aslinda cok guzel ve manzarasi muhtesem bir yol. Keske daha duzgun bir havada o yoldan gecebilseydik. Fazla resim cekmeye firsatimiz olmadi ama asagidaki kareleri gunesli bir havada dusunun.





Fazla dusunmek istemiyorsaniz, internetten resimli bir ornegi soyle



Savsat’a variyoruz yagmur biraz azaliyor. Deniz bir otelin onune cekmis, Murat’la acaba Savsat’da kalsak mi diye konusuyorlar. Ben ve Cuneyt kiyafetleri destekledigimiz icin yola devam edebilecek ruh halindeyiz. Bizim fikrimiz yola devam etmek ve Ardahan’da konaklamak. Murat hala elbiselerinin icligi giymemis, siril siklam. Ona ic kiyafetlerini degistirmesini tavsiye ediyoruz ama bizi dinlemiyor, yola devam edecegini soyluyor. Ben zar zor ona benim windstopper yelegi giydirtiyorum. Savsat cikisinda benzin almamiz lazim ama Deniz’in depo daha buyuk o onden yola devam ediyor. Ben, Cuneyt ve Murat benzin alimindan sonra yola cikiyoruz.

Camlibel gecidinin oldugu duzluge varmadan evvel yol cok zorlaniyor. Heyelan nedeniyle yolun uzeri kayalarla dolu, araclar ve kamyonlar geri donmeye calisiyorlar. Yolun uzerinde kucuk dereler olusmus vaziyette. Afet alani gibi ortalik anlayacaginiz. Motor uzerinde olmanin avantaji burada ortaya cikiyor, kayalarin yanindan ya da ustunden tabiri caizse yavru ceylan gibi sekerek yolumuza devam ediyoruz.

Sonra 2460 metre rakimli Camlibel gecidi duzlugune geliyoruz. Etkileyici bir yer oldugunu soylemem gerek, ben bir platoyum diyor resmen, yuksekte oldugunuzun farkindasiniz hemen hava soguyor (yolun kenarinda kar birikintileri vardi). Ardahan ileride belirmeye basliyor. Yolun kenarinda otlayan buyuk bas hayvanlar ve cobanlari var. Ben cok etkilendim bu gecitten acikcasi.

Bu gecidin kisinki hali soyle (resim internetten)



Ve Camlibel gecidinin google earth’den goruntusu.



Ve gecide varmakla mutlu olan bizler



En sonunda Ardahan’a variyoruz.



Deniz bir otel bulmus, bizim onumuzden gitmisti o. Otele yerlesiyoruz, zorlu bir gun gecti. Bazilarimiz cok islandi. Murat bizim tavsiyelerimizi dinlememenin cezasini ileriki gunlerde cekecek ne yazik ki.

Zor bir gundu ve bazi seyleri daha dogru yapabilirdik. Mesela herkes kiyafetlerini ayni anda ve yerde degistirseydi kopmalar olmazdi. Deniz’in Savsat’dan sonra önden yalniz surmesi risk iceriyordu. Murat bizi dinleyip kiyafetlerini takviye etmeliydi bence. Ben ve Cuneyt de Murat’in usudugunu dusunup belki de Savsat’da konaklama fikrine daha sicak bakmaliydik. Ya da Murat fikrini daha belirgin bir sekilde belirtmeliydi. Kisacasi gurup icerisindeki iletisimimiz test edildi bugun ve ilerisi icin bazi deneyimler edindik.

Kazasiz belasiz bu etabi da atlattik ama Artvin-Savsat arasini daha guzel bir havada tekrar gormek isterim acikcasi.

Yarin rota Kars’a, Ani harabelerini gormek icin hepimiz can atiyoruz.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 10:22 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Ardahan’daki konaklama ve gece hakkinda yazacak fazla bir sey yok acikcasi. Bir seyler atistirdiktan sonra ben internet kafeye ugruyorum sonra da yatiyorum.

Ertesi sabah hava yagmurlu degil ama puslu. Deniz ve ben isi garantiye almak icin botlarimiza naylon torba geciriyoruz. Benim Alpinestar Vector enduro botlarindan cok memnunum (her ne kadar gruptaki arkadaslar snowboard botu bu diye alay ettilerse de) fakat su gecirme olayi var ne yazik ki. Cuneyt, sizi gidi tatli su motorculari diyerekten goruntulemis o ani.





Kahvaltidan sonra Kars’a dogru yola cikiyoruz. Ani harabelerini gorecegiz bugun. Kars’a girmeden evvel Ani harabeleri sapagi var, oradan girip yolumuza devam ediyoruz. Cuneyt Kars’a varmadan evvel benzinim rezervde demisti, sapakta Ani harabeleri 40 km diye bir tabela var. Cuneyt belki ileride benzinci vardir diye yola devam etmeye karar veriyor. Yanimizda benzin cekmek icin hortumlar var, buna da guvenerek yola devam ediyoruz.

Gercekten ileride bir benzinci varmis ama benzin degil mazot sattigini ogreniyoruz, yani durum vahim, Cuneyt kesin benzinsiz kalacak ve beklenen gerceklesiyor. Cuneyt’in benzin bitiyor. Ilk once benim KTM’den benzin almaya calisiyor ama benim motor ”ölurum de bir BMW’ye benzin vermem” der gibi bir damla benzin vermiyor Cuneyt’e.



KTM’den is cikmayinca Deniz’in tankere yoneliyoruz.



Cuneyt benzin cekmeye calisirken, Gemmurat dayanamayip, siz gencler bu isten anlamiyorsunuz deyip olayi aninda bitiriyor. Ben bilmiyordum, ilk once uflemek gerekiyormus hortuma.



Daha sonra Murat ”Heeyyyt benden daha iyi benzin ceken var mi cihanda” seklinde hortumundan benzini temizliyor.





Tekrar yola devam. Bir köyun icinden geciyoruz.



Ve Ani harabelerine ulasiyoruz. Motorlari parkedip harabeleri gezmeye basliyoruz. Cok eski bir uygarlik merkezi olan bu sehir bir cok devletin kontrolune girmis. Ama bir cok eserin yapilis zamani Ermeni kralliklari donemine ait. Daha sonra Mogollar tarafindan isgal edilmis, yakip yikilmis, baska devletlerin kontrolune girmis, ticaret yollarinin rotasi degisince de eski onemini kaybetmis. Bu Mogol istilasi ve herseyin yakilip yikilmasi durumunu doguda gezdigimiz bir cok yerde okuduk ya da görduk. Hatta aramizda ”bir Mogol yakalarsak fena yapalim” gibi bir muhabbet gecmedi degil. Adamlar cok medeniyeti yikmislar ne yazik ki.

Ani harabelerinin etkileyici yonu, guzel mimariye sahip harabelerinin yanisira, sehrin uzerinde kuruldugu cografya yuzunden. Cevresindeki vadilerle birlikte sehir bir anlamda bulutlarin uzerinde, farkli bir dunya izlenimi veriyor. Bu hissin olusmasinda Ermeni sinirina yakinligindan dolayi herhangi bir yerlesimin gozle gorulur mesafede olmamasi da etkili tabi ki.

Ama cok ihmal edilmis harabeler. Ekonomik, politik ya da baska nedenlerden dolayi, bilemiyorum, harabeler korunmamis. Bir iki restorasyon calismasi yapilmis ama benim uzman olmayan gozume bile kalitesiz is yapilmis gibi geldi.

Arazi cok buyuk oldugu icin en az bir tam gun ayirmak lazim harabeleri gezmek icin. Biz acelemiz oldugundan 2-3 saatte gezmeye calistik.

Sehrin duvarlarinin icinden gecip kalintilarin oldugu geniz araziye ulasiyoruz.



Sehir duvarlarinin bugunku hali.



Bu yurume patikasini izleyerek sehri gezmeye basliyoruz.



Her taraf harabelerle dolu. Cogu kilise kalintisi.





Bazi binalarin yalnizca duvarlari kalmis ama tas isciligi cok etkileyici.



Sehri cevreleyen vadinin icinde magaralar goze carpiyor. Herhale kalkolitik cagda (MÖ 5000-3000) ilk yerlesimde bulunan insanlar bu magaralardan yararlandi.



Anadolu’daki ilk cami oldugu iddia edilen camiye geliyoruz. Farkli kaynaklardan okuduguma gore minarenin ana binadan farkli bir donem de yapildigina dair soylentier var.



Caminin icinin goruntusu



Ve penceresinden vadinin gorunusu



Manzara muhtesem, tasvir etmek zor. Gidip gormeniz lazim. Bu sehrin iyi zamanlarinda burada yasamak isterdim acikcasi, herhalde cok enteresan bir yerdi. Farkli medeniyetlerden gelen kervanlarin bulustugu nokta.





Ic kale adi verilen sehrin icindeki kale



Ileride bir baska kale daha goze carpiyor, daha etkileyici, fakat Kizkale adindaki bu kaleye kadar yurumemiz soz konusu degil, ozellikle motor kiyafetleriyle.



Katedrale variyoruz.



Ortasindaki kubbe cati ne yazik ki cokmus. Uzun yillarin ve yagmalamalarin sonunda bu hale gelmis, ciddi bir renovasyona ihtiyaci var.



Icinden gorunusu...



Artik yola devam etmenin zamani geliyor. Gelmekle cok iyi etmisiz, cok etkileyici bir yer burasi. Ama bakimsizligi insanin icini burkuyor. Binlerce yillik kulturun hayvan otlama alani olarak kullanildigini gormek uzucu. Hayal ediyorum, boyle bir dunya mirasi yeri restore edeceksin, yanina da sanat tarihi fakultesi falan kuracaksin, dunyanin dort bir tarafindan insanlar gelecek, arastirma yapacak. Kim bilir belki olur bir gun.

Cikista bir turist grupla karsilasiyoruz. Ispanya’dan gelmis bir bayan grup. Benim esimin Ispanyol oldugunu duyunca muhabbet ediyorlar ama 10 gun evvel evlendigimizi ve benim balayi yerine motor yolculugu yaptigimi duyunca bana ters ters bakiyorlar, neden acaba ??

Kars’a girip oglen yemegi yemeye karar veriyoruz. Bayburt’da yasanana benzer bir sekilde esnaf lokantasinda bir guzel kaziklaniyoruz. Resimdeki yeri tavsiye etmem acikcasi.



Ama asil problem o degil, Murat dunku suruste sifayi kapmis, yemekte yediklerini hemencecik lokantanin onunde cikarmak zorunda kaliyor. Durumu iyi degil, halsiz ve yorgun gozukuyor. Murat dinlendikten ve sicak bir seyler ictikten sonra yola devam ediyoruz. Amacimiz mumkun oldugunca cabuk Dogubeyazit’a varmak ve Murat’in dinlenmesini saglamak.

Kars’i gormek istiyorduk ama dunku yagmurdan dolayi burada konaklayamadik gece, yolumuza devam etmemiz lazim. Bir dahaki sefere artik.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Pts May 31, 2010 10:35 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Igdir’da bir mola vermeye karar veriyoruz. Durdugumuz yerde bir lastik tamirhanesi var. Oradaki genc arkadaslar cok cana yakin cikiyorlar. Bize icecek ikram ediyorlar.



Igdir cevresindeki yuksek bolgelere göre (ortalama 1600-1800 metre) daha alcak (~800 metre) bir ova. Hava sicakligi hemen artiyor ve hani yagmur sikintisi var derler ya oyle bir basinc var havada hatta.

Cana yakin genc arkadaslarla bir hatira fotografi cektiriyoruz.



Bu arada Murat’in hatira fotosu cektirecek hali yok. Kendini iyi hissetmiyor hic. Kotu usuttu. Mumkun oldugunca cabuk Dogubeyazit’a varmak istediginden eminim.

Yola devam. Ozellikle Turkiye’nin dogusunu gezen yabanci motorcularin sikayet ettigi, yol kenarindaki cocuklarin motorlara bir nevi seyler atma olayi ne yazik ki buralarda basladi ve Nemrut dagina kadar devam etti. Bu tip abuk sabuk seyleri atan ya da atmaya calisanlar yalniz cocuklar da degildi, koskoca 20 yaslarinda tipler de bu tip davranislarda bulundu. Gezinin bu kisminda benim hatirladigim kadariyla benim arkamdan sopa atilmis (Deniz gormus), bir iki kere karpuz, kavun satanlar onlari atar gibi yapti. Gemmurat’i Nemrut krateri civarinda havali tabanca ile taciz ettiler vs. Bu tip davranislarin caresi cocuklari egitmek ya da o yollarda motorlarin sayisinin artmasi, boylece onlar da arabalara alistiklari gibi motorlara alisip atmazlar herhalde.

Dogubeyazit’a vardigimizda ogleden sonrasi. Tam sehre girmeden evvel Belcika’dan gelmis bir motorcu ciftle karsilasiyoruz, cok kisa sohbet ediyoruz cunku amacimiz yagmur bastirmadan Ishak Pasa Sarayi’ni gezmek. Ishak Pasa Sarayi tabelalarini izleyerek sehirde duraklamadan direk yolumuza devam ediyoruz. Saraya giden yol yeni duzenlenmis, asfalt ve tas dosenmis. Kivrila kivrila irtifa kazanan yolun sonunda Ishak Pasa Sarayina variyoruz. Ben sahsen daha buyuk bir bina bekliyordum, herhalde o unlu tepeden cekilen resimlerinden oyle aklimda kalmis.

Sarayin girisine dogru ilerliyoruz.



Resimlerinden zamaninda cok etkilendigim bu binanin onundeyim simdi. Ishak Pasa Sarayi bana gercekten Dogu’yu cagristirmistir resimlerine baktigimda ve simdi gercekten Dogu’dayiz.



Kapidan karsiya dogru baktiginizda bu camiyi goruyorsunuz.



Kisaca saray hakkinda bilgi vermek gerekirse: Doğubeyazıt'ın 5 kilometre uzağında eski Doğubeyazıt yanında sarp kayalar üzerine kurulmuş, kartal yuvasını andıran 116 odalı bu saray aslında türbesi, camii, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, koğuşları ile bir bey kalesidir. Sarayın yapımını 1685'de Doğubeyazıt Sancak Beyi ve onun oğlu Mehmet Paşa tarafından 1784'te bitirilmiştir. 7.600 m² bir sahada yapılan sarayın inşaası 99 yıl sürmüştür. Daha fazla bilgi icin: http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0shak_Pa%C5%9Fa_Saray%C4%B1

Sarayin kapisindan iceri girip avlusuna geciyoruz.







Duvarlardaki islemeler tek kelimeyle muhtesem.











Diger tas binalarda da gozume carpan aslan figuru



Avlunun arkasinda odalarin oldugu bolume geciyoruz.



Bu tip sominelerle odalari isitiyorlarmis



Ve odanin manzarasi



Ve en sonunda sarayin disina cikip karsidaki tepeden en cok taninan kompozisyona benzer fotolar cekmeye calisiyoruz. Ne yazik ki hava da yagmur sikintisi oldugundan isik tam istedigimiz gibi degil.







Deniz’in ve benim keyfimiz yerinde.



Sarayin mimarisi etkileyici ancak onu ozel kilan bu mimarinin yaninda bulundugu konum ve cevresindeki manzara. Asagidaki duzluge hakim bir tepede, karsisinda Agri dagiyla saray cevresiyle bir butun olarak sizi etkiliyor.

Ishak Pasa Sarayi gezimiz sona erince Dogubeyazit’in merkezine iniyoruz. Amacimiz uygun bir otel bulmak. Merkezde bir otele fiyat sormak icin onune parkediyoruz ve sagnak yagmur basliyor. Deniz otelden bilgi almaya calisirken biz de Dogubeyazit’in kaotik sokaklarina alismaya calisiyoruz acikcasi. Nasil desem, Dogubeyazit enteresan bir yer. Hani casus filmlerinde kacakcilarin cirit attigi, herhangi bir kanunun islemedigi, sokaklarinda her turlu insanin dolastigi, insana guven vermeyen kasabalar var ya, iste Dogubeyazit oyle bir yer. Tam bir kaos ortami soz konusu. Durmadan yaninizdan, etrafinizdan birileri geciyor, size carpiyor, itiyor falan. Hatta Murat motorunun uzerinde otururken bir iki cocuk motoru kurcalamaya basliyor, Murat ”yapmayin cocuklar” deyince de kufur ederek yanimizdan ayriliyorlar. Kisacasi hafif wild eastern havasi var ortalikta. Bu otelde kalsak bile motorlari otelin onunde park etmeyi goze alabilir miyiz tartisilir. Deniz geri geliyor, otelin kalitesini begenmemis.

O zaman Altug Saygili’nin tavsiye ettigi otele gitmeye karar veriyoruz, birazcik sehir disinda ama deger diye dusunuyoruz. Benim yolculuk sirasinda Altug’dan aldigim tavsiyeler cok isimize yariyor boylece.

Yagmur siddetini arttiriyor ve biz bir iki yerde yolumuz kaybediyoruz ama sonunda oteli buluyoruz. Kesinlikle dogru secim. Bizden baska Agri dagina cikacak yabanci gruplar goze carpiyor. Resepsiyondakiler Altug’u hatirliyorlar ve bize Altug bey indirimi yapiyorlar. Sagolasin Altug.

Odalarimiza yerlestikten ve yemegimizi yedikten sonra Murat kendini hic iyi hissetmedigini soyluyor. Yapilacak tek bir sey var, o da Murat’i bir doktora gostermek, boylece onu en kisa surede ayaga kaldiracak ilaclari almasi mumkun.

Bir taksiye atlayip Dogubeyazit’taki devlet hastanesine gidiyoruz hepimiz. Cana yakin bir doktor Murat’la ilgileniyor ve gereken tedaviyi yapiyor. Igne, serum ve bazi tabletlerden olusan bir tedavi kisacasi.

Dogubeyazit’i ozellikle gece vakti gezme istegimiz yok. Otelimize geri donup, ertesi gunku surusun plan programini yapmaya karar veriyoruz. Bu plan program sirasinda varilan ortak bir karar belki de bir motorsuz gun gecirip kendimizi ozellikle Murat’i dinlendirmek. Deniz kislari Erzurum Dedeman’da is icin belli bir sure bulundugundan, ”isterseniz Erzurum’a gidelim, orada kalalim bir iki gun, dinlenelim” diyor. Boylece rotada bir degisiklik yapip Erzurum’a gitmeye karar veriyoruz.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Çrş Hzr 02, 2010 8:45 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Dogubeyazit'da kaldigimiz otelin kalitesi yerindeydi. Agri dagina cikmak icin gelmis bir cok yabanci turist vardi. Sabahki kahvalti o kadar ic acici degildi ama terastan Agri dagini gormek mumkundu biraz. Insan ister istemez etkileniyor bu gorkemli dagdan. Cok yuksek gozukmuyor goze ama unutmamak gerek ki Dogubeyazit oldukca yuksek bir rakima sahip.



Biraz daha yakindan gorunusu





ve biraz daha zoomlu haliyle Agri dagi zirvesi




Benzin almamiz lazim ve biraz endiseliyiz bu konuda. Dogubeyazit'a gelmeden evvel de, burada da ayni yorumlarla karsilasiyoruz. Dogubeyazit'da cok kacak benzin olur aman dikkat edin! Ozellikle BMW'lerin benzin pompalari bu tip abuk sabuk katki maddeli benzinlere karsi cok hassasmis. Cuneyt'in aklina iyi bir fikir geliyor. Bir polis araci bulalim, eminim ki devlet daireleri benzini duzgun bir yerden aliyorlardir, onlarin tavsiyesine gore hareket edelim diyor. Mantikli bir fikir. Dogubeyazit merkeze geri donup polis araci aramaya basliyoruz. Gercekten de butun polis ve diger bircok resmi araclar bir benzin istasyonundan benzin aliyorlarmis. Orayi bulup, gonul rahatligiyla depolarimizi dolduruyoruz.

Benzincide isimiz bitince yine bir Agri dagi hatirasi fotografi cekiyoruz. Gonul isterdi ki dagin eteklerine kadar gidip daha yakindan fotograf cekebilseydik, bir dahaki sefere artik.



Sevgili yol arkadasim KaTiriM ve arka planda Agri dagi



Rotamiz oldukca basit. Dogubeyazit-Agri-Erzurum seklinde surecegiz. Resimdeki kesikli cizgili rota gercekten gittigimiz yolu gosteriyor.



Oldukca daglik bir arazide suruyoruz motorlari.



Benim motorun menzili mi artti ne? Diger arkadaslara da soruyorum onlar da ayni seyi gozlemlemisler. Benim motor genelde 260-270km'de rezerv isigini yakar, rezervle 80-90km daha gidebiliyor normalde. Bu sefer rezervi 300km civarinda yakti. Cozemedik nedendir diye? Acaba polislerin kullandigi benzinde gercekten bir katki maddesi mi vardi? Belki buranin havasi ve suyundandir.

Agri'dan sonra yolda calisma vardi, surus cok keyifli degildi hatta zordu cunku micirin uzerinde her sey toz duman, kamyonlar yol vermiyor. Bu etapta ayaga kalkip, on tekerin 21 inc olusuna da guvenip kamyonlari ekarte etmeyi tercih ettim ben. Cuneyt ise calisma yapilan karsi yola cikti belli bir sure ama 4-5 km sonra dev gibi bir grayderle karsilasinca o stratejisini degistirmek zorunda kaldi.

Erzurum'a variyoruz en sonunda. Karinlar acikmis vaziyette. Deniz kislari Dedeman otelde calistigi icin Erzurum'u iyi biliyor. Cag kebabi yemeye gidelim deyip bizi carsinin icine dogru surukluyor arkasindan. Bu cag kebabini yapan yerler yan yana dizilmis vaziyette, hic anlamam neden bu tip donerci, hamburgerci yerleri neden hep yanyana olur? Bakiniz Taksim meydani. Deniz'in dedigine gore bu cag kebabinin iyisi Koc'un yaptigiymis.



Yagli bir sey bu Cag kebabi



Ama o kadar kilometre tepince bunyenin enerjiye ihtiyaci var, perhiz kaygisi olmadan, kebaplari goturuyoruz.



Deniz'in kisin Dedeman'da calismasi sayesinde uygun fiyata odalar ayarliyoruz.



Keyfimize diyecek yok. Murat hemen dinlenmeye geciyor.

Daha sonra bizimkiler kisin kayak yapilan Ejder tepesine motorlarla cikmaya karar veriyorlar. Bende de bir halsizlik var, hafif bas agrisi ve migde bulantisi seklinde. Ben dinlenmeyi tercih ediyorum.

Ejder tepesinin yuksekligi 3176 mt.



93 harbi diye de bilinen Osmanli-Rus savasi sirasinda Ruslar Erzurum'u isgal edince bir cok Erzurum'lu bu Ejder ve cevresindeki tepelerde siginaklarda kalmislar.

Ertesi gun sehri gezmeye cikiyoruz, ilk duragimiz Cifte Minareli Medrese. Hikayesi ilginc (vikipedi sagolsun)

Medreseyi Alaeddin Keykubat kızı için yaptırmaya başlamış.Kendisi harbe gidip şehit olunca paralarını alamayan ustalar yarım bırakarak gitmişler. Bir de şöyle bir rivayet vardır ki bu en fazla tutulanı ve bilinenidir: Bu muazzam yapıyı yapan bir usta ve bir çırağı varmış.Bina yükseldikçe çırak bu işte ustasından daha zanaatkar olduğunu göstermeye başlamış.Bu durumu ne kadar kıskansa da usta bir şeyler diyememiş.Bir gün yine çalışırlarken çırak ustasına seslenerek su istemiş ve bunu duyan usta: "Usta idim oldum şegirt,al destiyi suya seğirt" diyerek kendini minareden aşağıya atmış.Bunu görüp hatasını anlayan çırak çok pişman olmuş ve ustasının arkasından kendini aşağıya atmış.Ve çalışan işçiler bu vahim olaya çok üzülmüşler ve işi yarım bırakarak gitmişlerdir.Bu efsane en çok bilinen ve anlatılanıdır,zira doğruluğunu destekleyen işçilik farklarını yapı üzerinde rahatça görmek mümkündür.Yakutiye'nin sağ yarısını çırak sol yarısını ise usta yapmıştır.Ve dolayısıyla sağ yarısındaki sütunlar,duvar kenarları ve diğer detaylar daha işlemeli ve güzel iken sağ yarısı daha sade bir yapıdadır.









Daha sonra Tashan'a gidiyoruz, Cuneyt Erzurum'un unlu tesbihlerinden almak istiyor.

Erzurum'da dinlenmek hepimize iyi geldi. Motorsuz bir gune ihtiyacimiz vardi acikcasi. Erzurum o kadar enteresan bir sehir degil, tekrar yola cikacagimiz icin hepimiz heyecanliyiz.

Tekrar malzemeleri toplama zamani.



Yarinki rotamiz bizi Nemrut kraterine goturecek, icimi bir heyecan sariyor motora binecegim icin ama su halsizligi bir suru atamadim uzerimden. Hadi hayirlisi.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Çrş Hzr 02, 2010 8:51 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Tekrar yollardayiz. Amacimiz Nemrut krater golune varmak bugun ve sonrasinda Tatvan'da konaklamak. Evvelsi aksam Deniz'in kayak hocasi arkadaslariyla sohbet etmistik, bize planladigimiz Erzurum, Karliova, Varto, Mus rotasini pek tekin bulmadiklarini soylemislerdi. Ozellikle Varto ve civari riskli olabilir kanisindaydilar. Onun yerine, yolu uzatmis olacagiz ama Erzurum/Bingöl yolunu tavsiye ettiler ve oradan da Mus'a. Aslinda bu yol daha genis bir yol haritaya gore, yani hesap tutarsa ilk rotaya yakin bir sure alacak.

Karliova kavsagina gelince anliyoruz ki Cuneyt dun aksamki aldigimiz kararin yerine eski rotadan gitme taraftari. Yol kavsaginda durmus neden plani degistiriyoruz diye ben Cuneyt'le atesli bir sekilde tartisirken yanimiza bir genc geliyor. Varto yolu temizdir, yeni yoldur. Cekinmenize gerek yok diyor. Biz de o zaman oradan gidelim diye karar kiliyoruz. Icimden gecirmiyor degilim hani. "Neden bu genc arkadas birden bitiverdi yanimizda, bizi bu rotada gitmeye ikna etti, ya ileride bir pusu falan kurulmus olsa". Bu tip kotu dusunceleri kafamdan atiyorum hemen. O da nesi, yolu yeni asfaltlamislar. Motorlar zift icinde kaliyor. Benim KTM'in motoru allahtan iceride biraz sakli ama GS'lerin silindir kafalari ve diger aciktaki aksamlari bayagi bir ziftleniyor. Ejder'den sonra bizimkiler motorlari gazli mazli yikatmislardi Erzurum'da. Butun o emeklere yazik oldu.

Kesikli cizgi ile gosterilen gectigimiz yol, alternatif olarak bize tavsiye edilen ise duz olan.



Varto'ya gelince benim migdem isyan ediyor. Oyle bir kramp giriyor ki karnima, benzincinin girisindeki basamaga yigiliyorum. Korkunc bir agrim var. Murat Dogubeyazit'daki doktorun verdigi ilaclardan veriyor, biraz ise yariyor. Agrim biraz hafifliyor. Beklemenin bir anlami yok, yola devam. Mus uzerinden Tatvan'a dogru yola devam ediyoruz. Nemrut krater golu girisini bulmamiz biraz zor oluyor ama sonunda sora sora buluyoruz. Yol genisletme calismasi var. Yumusak toprak zemin, keyfimiz yerinde, lastikler boyle zemine musait. Gazi acip yola devam ediyoruz.

Bu Nemrut Gölu (Nemrut krater golu diye de geciyor adi) cok etkileyici bir yer gercekten. Kesin gorulmeli listemde artik. Hakkinda bilgi kisaca soyle (vikipedi yetiiss)

Türkiye'nin en büyük krater gölü olup, adını MÖ 2100'de yaşamış Babil Hükümdarı Nemrut'tan alıyor. Yüksekliği 4450 metre olan Nemrut Dağı'nın dördüncü zamanda patlaması sonucu oluşmuş. Dağın tepesinde biri sıcak, iki krater gölü var. Soğuk göl 13 kilometrekare büyüklükte, derinliği 155 metre. Sıcak gölün suyu 60 santigrat dereceye varıyor. Üç kilometrekare alana sahip. En derin noktası 100 metre civarında. Nemrut Krater Gölü, Bitlis'e 26, Tatvan ilçesine 15 kilometre uzaklıkta. Yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken gölün çevresinde dinlenme ve konaklama tesisleri bulunmuyor.

Nemrut Krateri’nin en son 1411 ve 1441 yıllarında faaliyet gösterdiği varsayılır. O dönemlerde Nemrut Dağı’nın 4100 m civarında olduğu, fakat patlamalardan dolayı içte oluşan çökmeler sonucunda dağın yüksekliğinin, şu anda en yüksek tepesi olan Sivritepe 2935 metre düzeyine indiği varsayılır.

Yılın 4 ile 5 ayı karlarla örtülü olan Nemrut Krater Dağı, kış sporları açısından uygundur. Bu özelliğinden dolayı Nemrut Dağı’nın Tatvan’a bakan güney yamaçlarında Nemrut Kayak Tesisleri inşaa edildi. 2517 metre uzunluğunda olan tesiste bir adet telesiej biniş istasyonu ve bir adet telesiej iniş istasyonu bulunmaktadır. İki istasyon arasındaki kot farkı 562,17 metredir. Kayak tesisleri, inşaa edildiği alanın güneyinde Tatvan şehir merkezinin ve Van Gölü’nün, kuzeyinde ise Nemrut Krater Gölü’nün olmasından dolayı ve ayrıca Süphan Dağı’nın da buradan görülebilmesinden dolayı eşsiz manzara güzelliklerine sahiptir.

Nemrut kraterine cikarken bu kayak tesisini goruyoruz. Krater golunun uydudan goruntuleri soyle.







Ve kraterin Van golunu de icine alan goruntusu



Krater golunun dik yolunda surerken arkamizda Van Gölu'nu ve Tatvan'i birakiyoruz.





Ve karsinizda Nemrut Gölu, muhtesem bir manzara, yasanmasi gerek.





Zemin cok kul ve kum karisimi.







Kraterin icinde kucuk ve sicak olan göl



Cok kaplumbaga var etrafta, bir tanesi merhaba demeye geliyor.



Dik yamaclarin goruntusu muhtesem



Yamaclarin eteklerinde patika yollar mevcut



Buyuk golun kenarina ulasmaya calisiyoruz ama yolu bulamiyoruz bir turlu. Benim karin sancilarim tekrar baslayinca ben Tatvan'a donmeye karar veriyorum. Deniz zaten daha evvelden Tatvan'a dogru yola cikmis. Cuneyt ve Murat golun kenarina giden yolu bulmak icin burada biraz daha oyalanmaya karar veriyor.

Gunes yavas yavas batmaya basliyor.



Donus yolunda Van Gölu'nun harika goruntusu karsinizda





Ve ileride Tatvan sehri



Ben Tatvan'a vardigimda ortalik savas alani gibiydi. Sehrin merkezinde iki panzer, polisler, cok buyuk bir kalabalik vardi. Polislerden ogrendigime gore kiz meselesi yuzunden korucu ya da cobanin teki baska bir cobani silahla yaralamis, yaralanan cobanin koyluleri de obur koydekilere sehrin merkezinde saldiriya gecmis. Kendimi Altug'un tavsiye ettigi otele zor atiyorum. Tir tir titriyorum, atesim cikmis vaziyette. Butun gece sitma nobeti gecirmis gibi titredim o gece. Eski usul, ust uste yorgan altinda yataraktan kendimi terletmece yontemiyle sabah ayaklandim ama ishal problemi Urfa'ya kadar devam edecek ne yazik ki.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Çrş Hzr 02, 2010 8:54 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Sabah uyandigimda daha iyiceyim. Titreme yok ama zorunlu tuvalet ziyaretleri butun gun devam edecek. Deniz ve ben otelin yavan kahvaltisini yaparken ogreniyoruz ki Murat ve Cuneyt ogretmen evinde kalmaya karar vermisler. Tatvan'a geldiklerinde ortalik bayagi karisik durumdaymis. Ilk uygun gordukleri yere hemen yerlesmeyi uygun gormusler. Kahvaltidan sonra Hasankeyf'e dogru yola cikiyoruz. Guvenlik acisindan icimizde biraz kusku olan bir bolgedeyiz artik ama bana sorarsaniz Erzincan'a yakin yerler guneydogu Anadolu'ya (gectigimiz rota kapsaminda tabiki) oranla daha az guvenli izlenimi vermisti bana. Guzel mutfagiyla, tarihi eserleriyle ve guler yuzlu insanlariyla guneydogu Anadolu cok guzel izlenimler birakti bende.

Bugun ki rota soyle.



Tatvan'dan Bitlis'e oradan Batman'a sonra da Hasankeyf'e. Hasankeyf'i gezdikten sonra Midyat'da bir mola ve sonrasinda Mardin'e varis.

Sicaklik artmaya basladi guneye dogru indikce. Bazilarimiz ceketleri paketledi yalniz body armour ile suruyorlar.



Benim KTM Rallye ceketin havalandirmalarindan memnunum simdilik. Buff denen boynumdan eksik etmedigim boru seklindeki mikrofiber zavazingoyu islatiyorum sik sik, vucudu sogutma fonksiyonunu cok iyi yerine getiriyor. Snobdoc lakabli doktor arkadas bu fikri vermisti. Boyundan gecen ana damarlari serin tutmanin yararina yonelik bir yazisi vardi. Fikir icin tesekkurler Snobdoc, dedigin gibi cok iyi ise yariyor.

Bitlis'den sonra yol Batman ve Diyarbakir diye ikiye ayriliyor. Cuneyt farketmeyip Diyarbakir'a dogru devam ediyor, benim uyari kornami duymuyor. Biz o kavsakta mola verip Cuneyt'in geri gelmesini beklerken bu konuksever topluluk tarafindan gölgeye ve cay icmeye davet ediliyoruz.



Sohbet ediyoruz biraz. Yelekli amca hic Turkce bilmiyordu ya da konusma taraftari degildi belki de. 5 dakika sonra Cuneyt "neredesiniz yahu durup dururken neden durdunuz" diyerekten geri geliyor. Hasankeyf'in Batman yolu uzerinde olduguna Cuneyt'i inandirdiktan sonra tekrar yola cikiyoruz.



Uzun ince bir yoldayim modunda kizgin gunesin altinda yola devam.





Batman'da durmadan yolumuza devam ediyoruz. Pek ilginc bir sey yok ve zamanimiz da yok.



Deniz Schubert kaskiyla astronot gibi cikmis...



Yine uzun ince bir yoldayiz.



Hakkinda cok seyler duydugum ve okudugum Hasankeyf'e az kaldi.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Çrş Hzr 02, 2010 8:57 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

GPS'im Hasankeyf'e cok yaklastigimizda daha insa edilmemis bir kopruyu gosteriyor. Buralari sular altinda kalinca yapilmasi dusunulen kopru olsa gerek. 3-4 km daha ilerleyince Hasankeyf'e variyoruz.



Hasankeyf nehrin obur tarafinda



Ilk once bu kisa toprak yolu izleyip sehri nehrin obur tarafindan seyretmeye karar veriyoruz.



Hemen yanimiza bir iki cocuk geliyor. "Agbiler hosgelmissiniz, Hasankeyf'in tarihcesini dinlemek ister misiniz" diye israrli bir sekilde soruyorlar. Cocuklarin taramali tufek hizinda anlattiklari tarihce sunumu esliginde karsimdaki kalintilara bakiyorum. Gercekten etkileyici bir manzara.



Ekip halinden cok memnun. Burasi geziyi planlarken kesinlikle gormeliyiz diye kararlastirdigimiz bir yerdi. Buraya kadar kazasiz ve belasiz gelmenin de bir rahatligi olsa gerek, hepimiz siritmisiz.



Hava cok sicak. Fazla vakit kaybetmeden Hasankeyf'in icini gormek icin motorlarimiza atliyoruz tekrar.

Eski koprunun yanindaki yeni kopruden geciyoruz.

Eski kopru.



Sirin rehberlerimizin dedigine gore tarihte ilk parali gecisin yapildigi kopru buymus. O zaman OGS var miydi acaba?

Hasankeyf'in icine dogru yaklasirken.





Etrafimiz bize birseyler satmaya calisan cocuklarla dolu



Motorlari asagida gorulen arabalarin yanina parkediyoruz.



Etrafimizi yine cekirge surusu gibi bircok cocuk sariyor.

Cocuk1: Agbiler hosgelmissiniz, rehbere ihtiyaciniz var mi?
Cocuk2: Agbi, sen beni dinle, en guzel ben anlatirim Hasankeyf'i
Cocuk3: Hayir, agbi sen ona inanma, cok pahalidir o, sen beni sec
Cocuk4: Agbi, ne olur beni sec rehber olarak
Cocuk5: Yok agbi bunlarin hepsi yalanci, en iyi rehber benim, bak benim rehber lisansim var!
Karsida kayanin uzerinde oturan cocuk: Agbiler siz yanmissiniz, bunlardan size rahat yok, en kisa surede bir tanesini secin rehber olarak.
Ben: Hepiniz ayni anda konusmayin bakayim. Bir lider secin, o konussun hepiniz icin.
Cocuklar arasinda bir kavga gurultu kopmaca ve sonunda iclerinden bir tanesi hepsini bastirmayi basariyor.
Ben de onu rehberimiz olarak seciyorum, arkasindan tepeye tirmanmaya basliyoruz.

Bu tip oyuklarin icinde yasamislar Hasankeyf'in insanlari. Sirin rehberimizin dedigine gore hala oyuklarda yasayan bir iki aile varmis.



Kayalarin ici boyle dosenmis.



Bircok oturulan yer zeminden belli bir yukseklige kurulmus, akrepler tirmanmasin diye. Rehberimizin dedigine gore, akrep mavi ve kirmizi rengi sevmezmis, ates zannedip yaklasmazmis.

Karsida merdiven gibi gozuken patikanin tepesinde eskiden Hasankeyf'in bankasi varmis. Cok yagmur yagdiginda dokulen topragin icinde eski paralari bulmak mumkunmus.



Belki gelecekte Hasankeyfi sular altina alacak nehrin goruntusu



Eger sehir sular altinda kalacaksa, ilerideki tepelerin uzerine tasinmasi planlanmis



Ama rehberimiz kendinden cok emin bir sekilde, Hasankeyf sular altinda kalmayacak, sonuna kadar direnecegiz diyor bize.

Parali koprunun tepeden gorunusu



Hava o kadar sicak ki, motor kiyafetleriyle daha fazla dolasmaya gucumuz yok. Sevimli rehberimize cuzi bir miktar olan odemesini yaptiktan sonra, Midyat'a dogru yola cikiyoruz. Yolda ilerlerken dusunuyorum. Bu kadar derin bir tarihe sahip ve cok ozel bir yer olan Hasankeyf'in sular altinda kalmasi gercekten gerekiyor mu?
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
viatormundi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 25, 2006
Mesajlar: 271
Nerden: Mayorka

MesajTarih: Çrş Hzr 02, 2010 8:59 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Kisa bir surusten sonra Midyat'a variyoruz. Karnimiz ac, meydandaki lokantada yemek yiyoruz. Lokantanin sahibi ve calisanlari cok misafirperverler. Biz Midyat'i dolasirken motorlara ve esyalarimiza goz kulak olacaklari sozunu aldiktan sonra etrafi dolasmaya cikiyoruz. Midyat gumus isleriyle unlu bir yer. Uzaklarda yolumuzu bekleyen sevdiklerimize hediyeler aliyoruz.



Midyat benim cok hosuma gitti, keske daha fazla sure burada kalabilseydik. Ama bu aksam Mardin'de olmamiz lazim, plan programa gore. Pesimizde merakli bir iki cocukla beraber dar sokaklarinda ilerliyoruz Midyat'in ve karsimiza bu konuk evi cikiyor.



Ben icini gormek icin kapisina dogru ilerliyorum. Bekci kilikli birisi "Kardesim, nereye boyle, iceri giremezsin, cekim var cekim" diyor. Sila dizisi mi ne varmis, onun cekimi varmis. Ulen ben 10bin km yol tepmisim, micarim silasina milasina diyorum icimden. Zaten butun Midyat'i bir Sila turizmi salmis.

Guzel konuk evine huzunlu bir bakis atip, meydana dogru yurumeye basliyoruz



Meydandaki cami



Motorlari calistirinca cocuklarin yogun ilgisiyle karsilasiyoruz.



Cuneyt kusatilmis durumda



Cocuklar heryerde ayni, sirin ve heyecanli. Motorlar ve kiyafetlerimiz cok ilgilerini cekiyor.

Midyat'dan ayrilma zamani. Hedef Mardin.
_________________
KTM 990 Adventure
Alpler '03
Norvec '05
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar Tüm saatler GMT
Sayfa Önceki  1, 2, 3, 4, 5  Sonraki
4. sayfa (Toplam 5 sayfa)

 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Forums ©

   
 

All logos and trademarks in this site are property of their respective owner. The comments are property of their posters, all the rest © 2002 by me
You can syndicate our news using the file backend.php or ultramode.txt