Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
eskiden trt 1 de avrupanın bazı yerlerini tanıtan belgeseller olurdu,insan izlerken çok güzel duygular hissederdi..işte şimdi sizin bu anlatımlarınız ve resimleriniz o duyguları tekrar yaşattı..böyle bir yolculuk yapmak isteyen arkadaşlarımızın mutlaka bu topiğe bakmaları gerekir..çünkü anlatım tek kelimeyle mükemmel ve öğretici..gezelim-görelim-öğrenelim-öğretelim..süperr ..hollanda'yı merakla bekliyoruz..
Kayıt: Aug 01, 2003 Mesajlar: 185 Nerden: İstanbul
Tarih: Cum Ksm 03, 2006 2:27 pm Mesaj konusu:
AMSTERDAM
Ertesi gün yaklaşık 80 km uzaklıkta Amsterdam’a gitmeye karar verdik.
Trenler iki katlı... ben ilk defa gördüm, gayet de güzel olmuş, aynı anda duble yolcu
Park ve yol problemi olmaması için trenle yolculuk yaptık, oldukça lüks ve hızlı bir tren yolculuğuyla 35 dk.da Amsterdam’a vardık.
Amsterdam için 72 millet vardı desek yalan olmaz, eline ufak bir yolculuk çantası geçiren soluğu burada almış.
Tren garından çıkan yüzlerce yolcu teknelere, otobüslere, tramvaylara dağılıyordu.
Resimde çok belirgin değil, anlatayım; ileride görülen katlı otopark deniz üzerinde ve üç kattan oluşuyor. Tamamen bisikletle dolu...
Yüzer evin yanında gördüğünüz sal ördekler için yapılmış, ve üzerinde oturmuş olarak görülen maket ördek de tahtadan. Görüldüğü gibi canlı olan da pek rahatsız değil bu durumdan, gayet güzel benimsemiş ve yerleşmiş...
Kanallarda ulaşım, yaşam, eğlence, ticaret hepsi bir arada devam ediyor.
Deniz ve gemicilik müzesi….
"NEMO" deniz müzesi...
Bu kadar turisti çeken bir şehirde her tür yaş ve eğilim için değişik tarzda müzeler de var.
Bu yıl, resim sanatının dehalarından sayılan Rembrandt’ın 400. yılı için Rjik Museum’ da büyük bir sergi düzenlemişler. Müzenin ana binası uzun süredir tadilatta olduğundan yakındaki başka bir binada sergileme devam ediyor.
Kanallar şehrin her yerine yayılmış olduklarından yolların açılabilmesi için özel köprü ve mekanizmalar, vinçlerle belirli saatlerde teknelere yol veriliyor.
Günün içinde müzeleri, parkları, kafeleri dolduran kalabalık saatler ilerledikçe gecelere akacak yer arıyordu…
Gelecek bölüm: Amsterdam geceleri: Kırmızı ışık sokakları, otlar, tütsüler , o tür müzeler….
Kayıt: Aug 01, 2003 Mesajlar: 185 Nerden: İstanbul
Tarih: Cum Ksm 03, 2006 3:52 pm Mesaj konusu:
AMSTERDAM - ÖZEL SAYI
Geceleri sokaklar yine kalabalık, yine turistik….
Evlerden gelen ışıkların çoğunluğu kırmızı olduğundan mı Kırmızı Işık Sokağı (Red Light Street) demişler, yoksa...
Gündüz ve gece arasında çok da fark yoktu aslında… Ama gecelerin daha hareketli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Kapılarda 24 saat canlı etkinliklerle ilgili davetkar ilanlar vardı…
Gece yapılan fotoğraf çalışmaları başarılı değildi...
Çevrede yer alan çeşitli müzelerde her tür "antika" uygulama ve örnek sergileniyordu...
Hediyelikler her renk, her boyut ve tarz da alıcılarını bekliyordu…
Görüntülerden de algıladığınız gibi ağırlıklı reklamlar erkek müşteri üzerine idi, vitrinlerde ve çevrede soyunmuş erkeklere rastlamadık, bu konuda özel bir talebimiz de olmadı....
Her tür keyif verici maddenin ve aksesuarın bulunduğu mağazalarda günün büyük bölümünü geçirebilirsiniz. Yanınızda bu işlerden anlayan bir arkadaşınız olsa iyi olur, dükkanlardaki yazılı ve sözlü açıklamalar yeterli görünse de test için daha güvenilir ortamları tercih etmek gerekir...
Evlere servis araçları bile var...
Herkes yaptığı işle ilgili vitrinlerine ilgi çekici birkaç şey koymuştu. Bu küpeci mağazası da küpe taktırabileceğiniz değişik yerlerle ilgili örnekleri sergilemişti.
Bir motorcu arkadaşımız geçtiğimiz günlerde yine motorcu bir arkadaşının tavsiyesiyle kulağını deldirmişti. Bu vitrini özellikle onun için çektim...
Bu raporda yayınlayabileceğim resimler ve yazılar bu kadar, ayrıntılı bilgi isteyen arkadaşlar için posta adresimden ulaşmalarını rica edeceğim...
Sokaklarda dolaşmaya devam;
Atlı polisler hoş bir görüntü yaratıyordu...
Güvenlikle ilgili bir çok tabela gördük, bazı bölgelerde hırsız çıkabilir, kapkaç olabilir, kilit kullanın gibi uyarılar dikkatimizi çekti...
Avrupa da yaygın olan bira markası Heineken’in özel servis araçlarını da gördük.
Bisikletle bira servisi de vardı tabi ki…
Oralarda bisikletle ulaşım öncelikli, park ücreti yok, trafiğe kapalı yer yok, şehirlerin yerleşimi ve trafik güvenliği de bisikletlere uygun düzenlendiğinden herkesin ulaşımı bisikletle…
Trafik ışıklarına herkes uyuyor, onlar da tabi….. Çok hoş.....
Yahu Kenan'cigim senelerdir hic boyle birsey yapmamistin.
Bir rapor yazmaya basladın, ama PİR rapor oldu bu ve inan aliskanlik yaratti. Her ekrani actigimda direkt bu topik'e gelip bakiyorum ki ne goreyim, "yeni bolum" eklenmis. "Oooh, keyif keka" diyerek basliyorum okumaya.
Bu rapor bittikten sonra hic anlamam, her gunku işe gidiş gelişlerini bile raporlaman gerekecek ki gunluk vitaminimizi alabilelim... _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Kayıt: Aug 01, 2003 Mesajlar: 185 Nerden: İstanbul
Tarih: Cmt Ksm 04, 2006 12:10 pm Mesaj konusu:
PARİS
Her ne kadar İnci, ben yeni aldığım tekne ile kanallardan geze geze gelirim dediyse de ikna ederek motorumuza yola devam dedik...
Yolumuz üzerindeki Brüksel de kısa bir yemek molası verdik. Yol üzerinde birçok bayrak direği olan bir yer görünce İnci işaret etti, meğerse NATO genel merkezinin önünden geçermişiz. Neredeyse şehir merkezine yakın bir bölgede. Brüksel içinde kalmayacağımızdan ayrıntılı bir çalışma yapmamıştık. Belçika'yı fazla önemsememişiz...
Paris’te rezervasyon yaptırmadığımız için otelleri görerek karar verecektik. Bu yüzden erken saatlerde varabilirsek iyi olacaktı.
Utrech’den Paris’e yaklaşık 550 km. yol geldik. Hollanda’dan başlayarak trafikte aşırı yoğunlaşma ve otomobillerin sol şeritleri boş bırakma alışkanlığının yavaş yavaş terk edildiğini gördük.
Motosikletler az da olsa, araç aralarından gidiyorlardı ama emniyet şeridini ihlal, hiç görmedim. Yol çalışması olan yerlerde 2 – 3 km önceden ışıklı uyarı işaretleri ve yönlendirme levhaları bulunuyordu.
Sol şeritten giden araçlar, bizdeki gibi işaretlerin dibine kadar girip, son anda sağa kırarak diğer şeritteki aracı sıkıştırmıyorlardı. Çok daha önceden sağa yanaşmış olanlar, yavaşlayarak size yer açıyorlardı.
Otoyollardaki sürat sınırlamasına genelde uymadıklarını da izledim. Ama yüzde olarak yine az sayılabilirdi.
Otoyol girişinde bir trafik polisi gördük, araba ile, onun dışında 350 km boyunca her hangi bir denetime rastlamadık. Ancak yol kenarlarındaki uyarı levhalarında, elektronik olarak kameralı denetim yaptıklarından bahsediyorlardı.
Hadi biz Türk olarak sürat yasağına genelde uymuyorduk, ama yanımızdan geçen araçlar da konuya “Fransız”dı… Ortalama sol şerit hızı 160 civarındaydı.
Yolda böyle güldüğümüze bakmayın siz, şehirlere girişte yüzümüz alabildiğine gerilimli, alabildiğine yorgun oluyordu.
Siz siz olun yolculuğu akşam iş çıkışı saatlerinde bitirmeyin. Zaten ilk defa gittiğiniz yer, yollarını, kavşaklarını, trafik düzenini bilmiyorsunuz. Bir de akşamın o çılgın kalabalığı.
Süratli, toleranssız, yoğun, her boyutta araçlarıyla çılgın sürücüler çevrenizi kuşatmış bir halde...
Onlarca kavşak, çevre yolu tabelaları, ikaz işaretleri, yola atlayan yayalar….
Ve siz altınızda motor, değirmenler karşı savaşan Don Kişot gibi yol alıyorsunuz.
Trafik adım adım, iş çıkışına denk geldik yine...
Ahhh PARİSSS…
Hiç iyi başlamadık, yola çıkmadan çalıştığımız otel notları ve haritamız elimizde kuzeyden giriş yaptık. Yolda arkadaşlarımızın önerdiği uygun fiyatlı (80 Euro) bir iki oteli, şehrin banliyölerinde olduğundan elemek zorunda kaldık. Sokaklardaki gördüğümüz ortam ve otelde kalan kişileri pek gözümüz tutmadı. Zenciler, Araplar, Hintliler….
Burada ufak bir bilgi vereyim; otellerin bilgisini internetten çok net elde edemiyorsunuz. Verilen fiyatlar genellikle (özellikle burası için) tek kişi fiyatıydı. Merkez dışı otellerde kalacaksınız ulaşım ve güvenlik ön planda oluyordu. Metro ve Otobüs bilet ücreti en az 2 – 3 Euro ve aktarmalı gidilmesi gereken bölgelerdeydi.
Geç saatlerde dönüş problem olmasa da sokaklar tenhalaşıyordu. Özellikle metro belli saatlerden sonra oldukça ilginç kişileri taşıyordu.
Oteller garaj için ekstradan 10 – 18 Euro istiyorlardı gecelik. Çok merkezi yerlerde değilse yol kenarına motorumu bırakmak pek güvenli gelmedi bana. Sabah bulamamak da vardı…
La Defense çevresinden başlayarak sorduğumuz 5 – 6 otelden yer olmadığı için olumsuz cevap aldık. Ulan, koca Paris’de yersiz mi kalacağız ne...
Hava kararmıştı, hafiften bulutlanmış gökyüzü, yağmur ha şimdi yağacağım diyordu. Kaç paraysa verelim, bari merkeze doğru gidelim demeye başlamıştık. Otelin birinden merkezin çevre haritasını alıp, bir kebapçıdan tarif aldık ve şehrin merkezine doğru yaklaştık. Ben yol kenarında motor üzerinde, flaşörler açık bekliyordum, İnci o otel senin bu otel benim soruyordu. Yok, yok, yok, sinir basmaya başladı artık. Saat oldu 21.00, biz hala bir yer bulamadık. Kesin 10 – 12 otel gezdik o arada.
Amanınnn, o da ne, marşı açtım, akü tırt dedi, basmaz. Ulan, ne oluyor, a aa, bir daha, yok basmaz. Başımdan aşağı ter boşandı diyeceğim o anda, ama yok… Yağmur başlamış meğer. Hah bir bu eksikti. Hem de iyi yağıyor....
Hadiii, kaldırımdaki bir apartman girişine çantaları taşırsın, motoru iterek kaldırıma çıkarırsın, bir daha dene… Yok ı ıh, çalışmıyor.
Bir direğe yanaştır, kilitle bağla. Kalacak bu akşam burada, yarın bakarız çaresine, yatacak bir yer bulalım bari…
Yol kenarından taksi çevirelim, onunla dolaşalım dedik … A aaa, şimdi de taksiciler durmaz. Sadece İstanbul taksicileri mi adi olur sandınız… “Elinizde çantalar, yağmur da var, ohh alınmaz ağabeycim bu yolcu şimdi, kim bilir nereye gidiyorlardır” deyip 5 – 10 taksi salınarak geçti yanımızdan.
Sonunda bir zenci taksici durdu, adamı öpeceğim neredeyse, çantaları bagaja yükledik, atladık arabaya. Elimizde harita, adam bizi gezdirmeye başladı. O otel bu otel derken hay lanet, herkes buraya mı gelmiş yahu…
Otele adam önde ben arkada giriyoruz, İnci takside bekliyor dışarıda, taksici Fransızca soruyor, ben İngilizce… Yer yok cevabı alıyoruz...
Neden sonra aklıma ne geldi. İki adam otelden içeri giriyorlar, bize oda lazım diyorlar, ben double bed olsun diyorum. Aklınıza ne gelir…
Oradakiler alışıktır belki bu görüntülere, ama ne olur ne olmaz dedim içimden…
Resepsiyon görevlileri artık ne düşünüyorsa, yer yok diyorlar... Bir sonraki otelde taktik değiştirdim, ben ve arabadaki eşim için demeye başladım....
Sonunda Sacre-Coure’da köhne bir otelde (ama Moulin Rouge’ un 5 – 6 bina yanında) bir odayı, 3 günlüğüne tuttuk. Caddeye bakan odamızın fiyatı süper, hem merkezdeyiz, hem 70 Euro kahvaltı hariç. Ertesi gün çevredeki otellerin fiyatının 120 – 160 Euro olduğunu öğrenince daha bir sevindik.
Hemen yerleşip attık kendimizi sokaklara. Gece kalabalılığına biz de katılıp güzel bir şarap eşliğinde yemeğimizi yiyerek o ana kadar olan gerginliğimizi terk ettik.
Üç gün Paris’de kalmamıza karşın, bir tam günümüzü akü peşinde geçirdik.
Suzuki – Paris bizim sorunumuzu kısa zamanda çözdü, Türkiye’deki fiyatına göre oldukça düşük bir bedelle, 4 yıldır sorunsuz çalışıp, tam Paris’in ortasında iflas eden akümüzle vedalaşarak yeni akümüzle yola devam edebildik.
Kayıt: Aug 01, 2003 Mesajlar: 185 Nerden: İstanbul
Tarih: Cmt Ksm 04, 2006 1:04 pm Mesaj konusu:
Paris ile ilgili birçok resim çektik, birçok anımız oldu, süre kısa geldi. Yalnız bu şehir için 5 – 6 gün ayırmalıymışız. Bir dahaki sefere belki dedik...
2263 km fazla uzaklaşmamışız...
D’Orsay müzesi için erken saatte gitmek ve uzun zaman ayırmak gerekli, çok fazla eser ve bölüm var. Aynı şekilde Louvre için bir gün yeterli gelmeyebilir bile....
Haritaları lime lime ettik....
Bir de gece çıkalım piyasaya dedik, motorumuzla gömlek, pantalon, yalnız kaskları aldık yaz akşamı ohh, efil efil bir rüzgar diyerek...
Tam bir iki tur atmaya kalmadı bir gök gürültüsü, bir şimşek... Hemen yol kenarına bıraktık motoru, attık kendimizi bir kitapçıya. Böyle yağmuru kış gününde bile görmemiştik, yollar dere oldu akıyor
Kitaplar bitti kitapçı da, yağmur devam ediyor. Komşudaki bir bara geçtik, tam ikibuçuk saat esir aldı bizi yağmur. Şanzelize barına 45 Euro bayıldık. Baktık saat 23.30 olmuş. Bir iki damla serpiştirirken kalktık, hızla otelimize....
Notre Dame kalabalık ve giriş ücretsizdi, şehrin her yanı turistik olduğundan adım atarken para gerekiyor. En düşük giriş ücreti 8 -10 Euro, ünlü müzeler 20 Euro civarında. Tur otobüsleri ile gezen turistler yüzünden en az 20 – 30 dk. Beklemek zorunda kalıyorsunuz girişlerde...
Paris’i de geride bıraktık, vurduk kendimizi yine yollara. Bu arada; güneye inerken Marsilya’ya dek trenle gitmeyi düşünmüştük, ancak evdeki hesap Fransa’ya uymadı.
Yolcu ile motosikleti aynı Trenle gidemiyormuş. Motosiklet ve otonuzu taşıyan yük trenleri ülkenin 80 değişik noktasına nakil yapabiliyor.
Paris – Marsilya arasında 93 – 149 Euro arası motosiklet için fiyat veriyorlar. Fiyat farkı düşük sezon ve yüksek sezon arasında değişiyor. Bize verilen fiyat yalnız motosiklet için 149 Euro’ydu. Yükleme, yine şehrin merkez dışında kalan bir istasyondan yapılıyor. Akşam 21.00 civarında hareketle, ertesi sabah 07.00 de Marsilya da oluyor. (Paris-Bercy)
Yolcu trenleri ise TGV diye hızlı tren sınıfında, aynı yolu 3 saatte alıyor. Paris-gare de Lyon’dan hareket ediyor. Bizden iki kişi için 150,40 Euro istediler. Hareket saatini en erken sefere bile alsak, motorun varış saatini yakalayamıyorduk. Ya bir gece önceden gidip Marsilya da konaklayacaktık, ya da sabah 10.00 gibi hızlı trenden inecektik.
Rezervasyon görevlileri ile motorun trenden indirilmesi konusunu çözemedik. El frenini çekmezsiniz, yok anahtar teslim almıyoruz, vitesi boşta bırakın arkadaşlarımız iterek indirirler gibi cevaplar beni tatmin etmedi….
300 Euro vermek yerine yol parası en fazla 40 – 50 Euro tutacaktı. Motorla yol yapmak ve molaları istediğimiz yerde verme olanağı da elimizdeydi. Motorla devam etmeye karar verdik... _________________ PUHU
Kenan BALDOGAN
Kayıt: Apr 29, 2005 Mesajlar: 18 Nerden: bebek, istanbul
Tarih: Cmt Ksm 04, 2006 4:01 pm Mesaj konusu:
kenan ve inci, ikinizi de sadece gönülden tebrik ederim.. inanılmaz bir gezi, müthiş bir seyahat ve azim.. bu sanırım ikiteker'de tekrarı güç tarihi bir gezi raporu oldu. ayrıca çok faydalı ve detaylı bilgiler için de tşkler. özellikle roro için bundan sonra güneyamerikadan aşağası kurtarmaz sizi, napalım çıtayı yükseltmeseydiniz
Sayın Puhu Abi,
Öncelikle böyle bir geziyi bizimle paylaştığınız için teşekkürler. Sayenizde bir anda dünya vatandaşı olup tüm avrupayı hiçbir resmi evrak olamadan gözlerinizin içinde gezdik. Teşekkürler. Darısı hepimizin başına.Tabii ki şimdi nerede ne yapacağımız hangi işaretin neolduğunu sayenizde biliyoruz.Buna yolculuk hazırlıkalrını da ekelemek gerek.
Elinize ve ayağınıza sağlık. Allah bir motorda nice uzun yollara.
Kayıt: Jul 28, 2003 Mesajlar: 188 Nerden: Istanbul
Tarih: Pts Ksm 06, 2006 7:51 am Mesaj konusu:
Sevgili Puhu,
Yeni seyahatten döndüm ve raporunu okumaya az önce başladım..
Nefis anlatim, nefis fotograflar, eksiksiz ayrıntılar.. Vallahi Puhu tek kelime ile harika bir rapor ve gezi olmuş İnci'yi ve seni çok tebrik ederim.. Müthiş anılara sahip oldunuz ..
Tek şikayetim Seyahatte olduğum sürede bu geziden haberim olmadı böylece raporun yazılmasını bekleme stresinden yırtmış bulundum ... ama bu saatten sonra bekleyeceğim .. keşke daha geç dönseydim
Paylaşımın için çok teşekkürler ...
sevgilerimle, _________________ Shervin Naghavi
Goztepe / Ist.
~~There is a very fine line between "hobby" and "mental illness"~~
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız