Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
calipso, İsfehan esnafı biraz üçkağıtçı, sanırım turistik bir mekan olmasından kaynaklı. Aslında bizim turistik bölgelerimizden çokta farklı değiller.
Biz İsfehan'a gittiğimizde Persia Otel'de kalmıştık, girişi kolay çıkışı zor bir oteldi. Resepsiyonda biz çıkarken yaşlı bir amca vardı, iki saat mıy mıy bizi illet etti o sıcakta. Sanırsın bize asker teskeresi verecek namussuz ... _________________ Burçinhan Doğan
07 XT660R
önce sorduğum otellerdeki adamlar makuldü. ama bu adam ve genel itibariyle taksiciler can sıkabiliyor. turizm konusunda başarısız oldukları söylenebilir.
fakat hem imam meydanındaki kapalıçarşı esnafı hem de diğer şehirdekiler genel itibariyle düzgündü. birşey sorduğumda insana yapışmıyor ve pazarlığa gelmiyorlardı. fiyat ne ise o. ilk zamanlarda şaşırmıştım hatta.. Mısırdaki gibi yam yam değiller.
En son calipso tarafından Sal Oca 04, 2011 10:36 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Uzun bir aradan sonra rapora devam
11. Gün ESFEHAN
Sabah kalktım, kahvaltıya gittim ama kahvaltı çok başarısızdı. Tekrar odaya gelerek biraz dinlendim. Bugün ve yarın Esfehanı gezeceğim. Sonra kahve içip biraz kitap okudum. Öğleye doğru çıkıp otel yakınındaki eski medreseyi(old school) gezdim. Burası din eğitimi yapılan bir yer.
Ardından sarayı. Şehrin en kalabalık caddesinde ufak bir aradan çok büyük bir bahçeye çıkıyorsun. Yeşillikli ve bol ağaçlı bir bahçe ve ortasında saray ve havuz. Biraz fotoğraf ve çimlerde dinlenmece. Çimlerde gençler oturmuş resim çiziyor, belli ki güzel sanatlar felan okuyorlar. Çimde otururken ara ara dilenciler geliyor, bir de hayat kadını olduklarını sandığım tipler. Ama güzel bir yer.
Öğle yemeğini dünkü pizzacı da yedim gayet iyi. Sonrasında odaya geldim, 5’e kadar İranlılar gibi siesta
Sonra motora bakmaya gittim ki motoru koyduğum yerde tadilat başlamış, mermer, demir vs. taşıyorlar motorun yanından ve demirleri motorun yanına koymuşlar. Motoru buradan almam lazım. Çıkıp garaj araştırdım. Otelin bulunduğu caddenin (chahar bagh) paralel sokağında kapalı bir garaj buluyorum, otele 500 m. İki geceliğine yanlış hatırlamıyorsam 2 yada 3 dolar gibi bir paraya anlaşıyorum. Süper.
Sonra motoru getirip garaja koyuyorum. Diğer yer hiç hoşuma gitmemişti, şimdi kafam rahat. Sonrasında ver elini İmam meydanı.
İmam Camii, Şeyh Lütfullah Camii, Ali Qapu Sarayı, Kapalı Çarşı derken bayağı yoruldum.
İmam Meydanı çok görkemli ve büyük bir meydan ..
Meydandaki İmam cami diğerleri gibi çok büyük bir cami..
Ali Qapu Sarayı tadilat halinde olan birkaç katlı egzotik bir yapı..
Şeyh Lütfullah Camii ibadet yapılmayan sadece ziyaret edilen bir cami.. cami görevlisinin elinde ingilizce bir kağıt, ülke parası istiyor. yanımda hiç Lira yoktu.
Kapalı çarşı meydanın dört bir yanını çevreliyor. Ahşap, taş, gümüş, metal birçok ve değişik eşya var. Fiyatları oldukça da uygun. Fakat yerim olmadığından dolayı ufak tefek heykeller alabiliyorum.
Sonrasında dün gittiğim çayhaneye giderek, çay ve galyan eşliğinde manzara keyfi yaptım. Çok iyi geldi. İran’da nargileye galyan deniyor, Mısırda da şişa deniyordu Yazd'de Silk Road Otelde kalan bir çocuk da geliyor çayhaneye. biraz muhabbet ediyoruz. Türkiyeden, İrandan vs. oda sırtlamış çantayı geziyor İranı.
Sonra meydandaki güzel bir restoranda (Sofre Khane) İran’da yediğim en güzel yemeği yedim. Restoran eski tarz, sedirlerin üzerinde yemek yeniyor.
Selamlar, viskiye ve rapora devam
12. Gün
Esfehan gezmece devam
Sabah uyandım, kahvaltı dünkü gibi başarısız. Çıkıp Khaju köprüsünü geziyorum. Köprü Sie sopol köprüsünden birkaç km. geride.
Dönerken taksi dolmuşta mühendis bir adamla muhabbet ediyoruz. Belli ki eski kulağı kesiklerden düzgün bir İngilizcesi ve konuşması var. İranı nasıl buldun felan diye soruyor, güzel diyorum genel itibarıyla adam gülüyor, çok konuşmasa da rejimden memnun olmadığı belli.
Merkezde yemek yedim, otele dönüp 5’e kadar siesta bu dinlenmeler hem hava sıcak olduğundan hem de yol yorgunu olduğumdan iyi geliyor, kendime geliyorum. Akşamüzeri çıkıp internet cafe bulup maillerime bakıyorum sonrasında bir cafede kahve içiyorum. Bu arada Esfehanda gittiğim diğer şehirlerdeki gibi para bozduracak Exchange ofisler pek yok. Çarşıda bir yer vardı parası yoktu. Herkes bankalarda bozdurman lazım diyor. İnsanlarda bu anlamda bir tedirginlik var. Bankalarda da bir ton prosedür. Cadde üzerinde kuyumcular çarşısına girdim, birkaç yere sordum adamlar kuşkulu kuşkulu baktı. Sonunda çarşı sonunda ufak bir dükkanı buldum, para bozdurdum. Yürüyerek tekrar imam meydanına doğru devam.
Meydana yakın sarayı (cehel sütun) ve yanındaki hayvan müzesini gezdim. Çok çeşitli hayvanların fosilleri ve doldurulmuş hali var. Orfoz bile var. Güzel bir müze.
Cehel Sütun
Cehel Sütunun içindeki çayhane
Müze girişi
Sonra meydan, çay ve galyan meydan manzarası karşısında
Taksiye atladım, otele gittim. İranda taksiciler feci kullanıyor, diğer arabalar gibi. Yolda bir motor gördüm adam koca plazmayı motorun arkasında yatay bağlamış üzerine dikey olarak uydu alıcısı benzeri bir şeyi, haldır haldır gidiyor. İnsanın aklına bunlar neden taksi ile taşınmaz diye geliyor ister istemez
Otelin adını şimdi hatırladım Şahal otel, siesopol köprüsüne çok yakın. Yamyam, kötü bir otel, nispeten pahalı ama merkezde olması avantaj, birçok yere yürüyerek gidilebiliyor. Eşyaları toparlıyorum. Erken yatmam lazım, yarından itibaren dönüş yolu başlıyor. Tahran üzerinde Tebriz yapıp Türkiye’ye gireceğim. Türkiye’yi özlediğimi hissediyorum, sanırım bu kadarı yetti.
Rapora devam.. Artık dönüş yolu başladı, fotoğrafsız bir gün
13. Gün
Esfehan – Qazvin
Klasik sabah 5’de uyandım. Gittim motoru aldım, biraz yürüdüm ama olsun motor sağlam yerde. Motoru yerleştirdim ve tekrar yoldayım iki günlük dinlenme iyi geldi, yolu da özlemişim. Tahran yolunu hemen buluyorum, ana caddeden (chahar bagh) doğru gidiyorsun.
Bugün yolculuğun en sıcak günü. Sabah 9’da bile 35 derece hava vardı, rüzgar da sıcak esip bunalttı bayağı. Çöl geçerken bile böyle değildi. Saat 10:00 gibi gelirken durduğum yerde güzel bir kahvaltı yapıyorum. Üzerine tabii ki kahve. Kahveci çocuk tanıyor, muhabbet ediyoruz. Türkçe konuşan insan sayısı gittikçe artıyor, Tahrana yaklaştıkça. Bu yemek olmasa bugün bitmezdi. Tahrana yaklaştıkça trafik ve rüzgar artıyor. Rüzgar bayağı bir yoruyor her zamanki gibi. Yolculuk planını dönüşte de Tahrana uğrar ve geri kalan yerleri gezerim diye yapmıştım. Fakat hem o kaos trafiğe girmek istemiyorum hem de görecek pek bir şey yok diye düşünüyorum. Aslına bakılırsa Tahranda görülecek yerler var fakat o kaosa girmeye değmez diye düşündüm. Bu yüzden Tahranı teğet geçip Qazvin’de konaklayacağım. Yol çalışması var. Öyle bir trafik var ki şehrin dışından Qazvine sapmak bile 30 dakikayı buluyor. Sıcak da cabası. Nerdeyse sapağı kaçırıyordum, şehre girseydim uğraş dur. Benzin almam ve dinlenmem lazım. Behram oile giriyorum 100 metre kuyruk. Özellikle büyük şehirlerde uzun benzin kuyrukları oluyor. Sabahta böyleydi.
Adamın teki geldi öne geç sen misafirsin gibilerden bir şeyler dedi. Önce olmaz felan dedim ama bir iki kişi daha dedi, hava da sıcak öne geçtim kaynak yaptım kimse de bir şey demedi.
Her zamanki gibi yemek yok. Kola ve çikolataya talim, bulduğum bir ağacın altında hafiften siesta. Yanıma bir çocuk geliyor, yanımda getirdiğim kurşun kalemlerden veriyorum, çok hoşuna gidiyor. İki dakika sonra yanında başka bir çocukla geliyor ona da kalem veriyorum. Bu tür ufak hediyeleri bulundurmakta fayda var. Yan arabadakilerin hoşuna gidiyor bu, bana meyve ikram ediyorlar. Biraz muhabbet ediyoruz. Arabada iki hoş hatun vardı.
Biraz daha dinlenip yola devam ediyorum, 100 km yolum var Qazvine. Yol çok kalabalık, 3 şerit karınca gibi gidiyor insanlar. Bazıları sakat kullanıyor. Tempom yavaşlıyor. Sakin sakin gidiyorum hem sıcak hem yorgunum.
Bu şekilde Qazvine geliyorum. Her zamanki gibi şehrin girişinde duruyor, su içiyor, soluklanıyorum. Otel bulma işi kaos olacak yine .
Lonely Planetten birkaç otel çıkarmıştım. Bir adama sordum her zamanki gibi hüsran. Qazvin ufak bir şehir. Ana caddeyi takip edip, içeri doğru girdim. Yollar boş ve trafik çok az. Bir bakkalın önünde durdum. Muhabbet ettik çat pat. Sonra Azeri Türkü bir adam geldi. Dedim otel arıyorum, dedi İran otel iyidir. Hah dedim benim listenin başında da bu otel var. Tarif etti. Bakkal çocuk sağolsun dur dedi, ben seni götüreyim, dükkanı kapadı, atladı motora, takip ettim. Otele kadar götürdü, teşekkür ettim.
Bu arada şehir çok sakin, sokaklar bomboş. Bugün ve yarın tatilmiş. İran otel güzel bir otel. En önemlisi motoru koyabileceğim içeride küçük bir bahçe var. Binanın içerisinden giriliyor, arka tarafta park gibi bir yer var. Otel fiyatı 18 dolar. Gayet iyi. Oda da tertemiz ve bakımlı. Duş alıyor ve biraz dinleniyorum. Sonrasında çıkıp biraz dolaşıyorum. Para bozdurmam lazım. Ama her yer kapalı. Benzin alacak bile param kalmadı, aksi takdirde Tebrize girmem gerekecek yarın ki bunu istemiyorum. Resepsiyondaki çocuk dedi biz bozarız fakat 100 dolar deyince elimde yok dedi o kadar para. Akşam 10’dan sonra gel dedi. İyi dedim.
Qazvin sokaklarını dolaştım biraz. Bomboş pek bir şey de yok. Bir internet cafe bulup eşe dosta mail attım. İran’da telefon sıkıntı. Cep telefonundan Türkiye’den genellikle bana ulaşıldı. Ama ben hiç Türkiye’yi düşüremedim. İranlı bir hatun çıkıp bir şeyler deyip kapanıyordu her seferinde.
Çoğu dükkanlar kapalı, açık bir dövizci buldum ama para yokmuş, dedi ilerde bir adam var, dedim o kapalı. Adamı aradı, adam keyfini bozup gelmedi falan filan.
Otele dönüşte kuruyemişçiden bir torba ceviz içi aldım. Yarın için yolluk. Otele geldim, yemek yemek için. Resepsiyondaki çocuk burada yiyebilirsin demişti. Fakat bu akşam restoranda yemek yokmuş. Dedim nerede temiz bir yer var. Çocuk karşıdaki kebapçıyı söyledi. Tekrar dışarı çıktım, kebapçı küçük temiz bir yer. Kebabı da oldukça lezzetli. İki tanede lavaş aldım, yarın ceviz ile kayıntı yapmak için. Adam şaşırdı ve para almadı lavaşlar için. Yemek sonrası odaya çıktım. 10 gibi aşağıya indim, patron gelmemiş. Tuhaf tuhaf tipler ortalıkta. Çok da beklemek istemiyorum. Neyse patron geliyor, mecbur,100 doları bozduruyorum, adamın elinde doları yok üstüne verecek. Elimde bayağı bir Riyal kalacak, sınırda çeviririm. Motoru kontrol edip, odaya çıkıp uyuyorum.
Tekrar selamlar, viskiye ve rapora devam. Bol laf az fotolu bir gün
14. Gün
Qazvin-Doğubeyazıt
Klasik sabah 5’de uyandım. Lavaş ve ceviz içinden oluşan kahvaltı, motoru hazırla filan derken çıkışım 6’yı buldu. Çıktım ki yağmur yağmış havada güzel bir serinlik var. Diyorum oh ne güzel rahat bir yol olacak da rüzgar var. Hem de nasıl.
Bu gün hedef Tebriz. Tebrize kadar otoban.
Benzin almam lazım. Şehrin çıkışına doğru bir benzinliğe giriyorum, adam içeride uyuyor. Korna çaldım, ehli keyif adam iki saat sonra battaniyeden kafayı kaldırdı şöyle bir baktı eliyle işaret edip ilerden al dedi, battaniyeyi üzerine çekip tekrar uyumaya devam etti. Ölür müsün öldürür müsün .. şaka gibi. Dedim neyse yol yeni başlıyor. Birkaç km ilerden benzin aldım ve yola çıktım. Çıktım ki acayip bir rüzgar, gitmek mümkün değil. Motoru zor zapt ediyorum. Emniyet şeridinden düşük bir hızla gidiyorum ama zor.
Ağaçlıklı bir yerde kenara çektim, dedim biraz bekleyeyim. 45 dakika burada bekledim, hafiften de kestirdim. Ama sakat da bir durum var, çok beklemek istemiyorum. Sabah erken saat, ıssız bir yerdeyim, in cin yok. Bir ara ilerde bir araba durdu bir şeyler atıp gittiler. Bu arada da güneş iyice doğdu. Baktım olacak gibi değil, çıktım yine yola.
20 km hız ile yaklaşık 40 km kadar gittim. Rüzgar canıma okudu, bir yandan da otobana çıksam ne olacak ki diyorum böyle giderse. Ama enerjimin bir kısmını da harcadım bu arada.
Otobana çıkınca rüzgar enteresan bir biçimde kesildi. Sanırım yön değişti ve dağlardan. Süper.
İyi bir tempo tutturdum, keyfim yerine geldi. Ara ara rüzgar hızımı kesiyordu ama devam ediyordum.
Yolda üç kere radara yakalandım (aslında dört ) her seferinde polis durdurmaya kalktı. Sallamadan bastım geçtim. Sonradan ben ne yapıyorum desemde ilkinden sonra sallamadım. İran’da otobanda enteresan bir radar ölçüm sistemi var. Bir yada genelde iki polis yolun kenarına tripot üzerine radarı koyup uzaktan ölçüm yapıyor, karşıdan gelen araba hızlı ise polis yola atlayıp arabayı durduruyor. İlkinde adamı gördüm hızım 140 civarı idi, adam radar aletinden kafayı kaldırdı şaşkın bir şekilde, çünkü bu hızda tek ışıklı bir şey geliyor, ne olduğunu anlayana kadar ben adamın hizasına gelmiştim, adam el kol felan yaptı ben görmemiş gibi bastım geçtim. Sonrasında ilerde durduracaklar diye düşünüyorum git git kimse yok. Anladım ki ölçümü yapan yakaladı yakaladı. Peşinden araba ile de gelmiyorlar yada benim gelmediler bilmiyorum. Halbuki motorların otobana girmesi yasak. Şanslı idim sanırım. İlkinden sonra basıp geçtim. Hatta birinde adam 2. şeride kadar gelmişti.
Bu arada şehir içinin tam eksine İranda otobanda insanlar mum gibiler, çoğu emniyet kemeri takıyor, hatta kamyoncular, tırcılar bile. Hızları da oldukça makul. Araştırmadım ama yaptırımı yüksek uygulamalar var sanırım.
Yanlış hatırlamıyorsam Zanjanda benzin aldım. Biraz dinlendim. Benzinci her zaman ki gibi kalabalık. Sonra yola devam. Yolda hem asfalt hem de çevre güzel. Tebrize yaklaştıkça Türk tırcıları çoğalıyor hepsine bir bir korna çalıyorum, onlarda yanıtlıyor.
Yol kenarında çocuklar bidonların içerinde benzin satıyorlar. Neden satıyorlar ki dedim fakat anladım ki Tebrize kadar benzinlik yok. Bu arada benzinim olmasına rağmen durup benzin almasaydım yolda kalacaktım. İranda benzin işini iyi ayarlamak lazım. Bazen çok sık benzinlik varken bazen de iki benzinlik arasında bayağı mesafe oluyor.
Bu arada iyi basmama rağmen benzin ışığı yanmadı. Fakat benzin aldıktan bu yana da 250 km oldu ki İran benzininin kalitesi hem düşük hem hızım 140’ın altına hiç düşmedi. Yani çoktan ışık yanması gerekirdi. Bu arada Ankara’da ışık düzelecek, sanırım benzinden.
Bu arada Tebrize yaklaşırken dördüncü kez radara yakalandım. Adam el radarı ile arabanın kenarından ölçüm yapıyordu, hızımda azdı adam hemen atladı durdurdu. Bende zorlamadım. Adam öncesinde biraz sert yaptı, çat pat Türkçe konuşuyor. Pasaportu aldı baktı. Biraz konuştuk. Hızım yüksek olmadığından bıraktı. Sağdan git filan dedi.
Tebrize doğru her an benzin bitebilir. Hızımı biraz düşürdüm ve böylece Tebrize vardım. Şehrin merkezine girmeden ilk benzinliğe girdiğimde hiç durmadan toplam 320 km yol yapmıştım. Bu İran yolculuğumun durmadan yaptığım en uzun yolu idi. Benzin nasıl bitmedi anlamadım. Benzin aldığımda anladım ki depoda hiç benzin kalmamış, son damlasında benzinliğe gelmişim.
Baktım ki hava iyi, ben de iyiyim. Hem İranda bir gün daha kalmak hem de Tebriz trafiğine girmemek için kalmamaya karar verdim, sınıra 280 km yol var. Açım ,benzinlikte yiyecek bir şey yok tabii. Kalan lavaş ve ceviz içini hüplettim. Sanırım az yemeğe bünyede alıştı.
Yola güzel bir şekilde devam ettim. Son 100 km kala yol gidişli gelişli oluyor. Gayet sakin gidiyorum, hem yorgunum hem de yolun sonları. Ama iyiyim. Karmaşık duygular içindeyim. Hem yolculuk bittiğinden hafiften buruk, hem de eve dönüyor olmamdan dolayı mutlu.
Sınıra 80 km kala bir tır lokantasında duruyorum. Her yerde Türkçe tabelalar var. Lokanta, yıkama, lastik gibi. Hele bir de bir evin duvarındaki KAHROLSUN AMERİKA yazısı ..
Yemek yiyip, dinleniyorum biraz. İki Türk tırcı var biraz muhabbet ediyoruz. Lokantacı da iyi Türkçe konuşuyor. Geçen hafta 3 Türk motorcu geldi, yukarıda bir klise var oradaya gittiler diye anlattı. Vedalaşıp yola devam ediyorum. Son 50 km bitmek bilmiyor. Ama çok dikkatliyim.
Ve Bazargan. İranın sınır kasabası. Hemen bir benzinliğe girip depoyu dolduruyor, 6 tl.Sanırım bir daha bu kadar ucuz benzin alamayacağım. Bir ara yedek benzin bidonunu da doldurayım diye geçti aklımdan. 5 litre de 5 litredir. Vazgeçtim.
Sınıra geldim. Bir sürü kamyon ve otobüs sıra bekliyor. Hiç umursamadan aralarından geçtim ve en öne geldim. Ters ters baktılar ama kimse de bir şey demedi.
Bir iki yere git gel yaptım. Ama girişten tecrübeliyim. İşlemler tamam ama göbekli bir O.Ç. var. Herkes onu gösteriyor. Herif yüzüme bakmıyor. Bir yolcu otobüsü var, bütün eşyaları çıkarttırmış, kontrol ediyor, tafrası da cabası. Yanına gittim kağıtları gösterdim hiç ilgilenmedi. Dedim kaldık burada. Otobüse giriyor, çıkıyor, bir şeyler söylüyor. Adamın boş bir anını yakaladım, biraz da sert bir şekilde bir şeyler söyledim. Adam şöyle bir baktı, motoru gösterdim, motora baktı, bana baktı. Aha dedim tüm çantayı boşaltacak. Aldı elimden kağıtları, imzaladı. Süper. Beklediğimden daha çabuk bitti işler. Sonra kapıya yanaştım ve benim için kapı açıldı artık Türkiye’deyim.
Değnekçi bir çocuk yanaştı işlemler için. Aslında pek bir iş yok iki imza lazım vede sıra yok. Ama yorgunum ve çocuk da para kazansın diye çocuğa verdim. O halletti. İmza attım ve kapıdan geçtim. Klasik km tabelasında fotoğraf çekmeden olmaz.
Fotoğraf çekerken son kapıdaki asker sürekli bağırdı. Fotoğraf yasak diye. İstediğim gibi çekemedim tam. Sonra yanına gittim neden bağırıyon diye. Çocuk kusura bakma seni turist sandım dedi. Ne fark ediyorsa.
Son kapıdan da çıkıp doğru İshak paşa sarayına. Yol çok keyifli. Koyunlar, inekler, çobanlar, yeşil araziler, tezek kokusu. Saray 5’de kapanacak biliyorum fakat gittiğimde öğrendim ki bir büyük baş gelecekmiş onu bekliyorlarmış. Şanslıyım, göremeden gitseydim, oldukça üzülürdüm. Büyük baş gelip ortalık karışmadan fotoğraf çekip, geziyorum. Hızlı oluyor olsun varsın.
Sarayda restorasyon yapılıyor,enteresan bir yapı.
Sonrasında sarayın yukarısında güzel manzara eşliğinde güzel bir çay içtim, güneş batarken. Ailemi ve arkadaşlarımı aradım, zira iki haftadır doğru düzgün konuşamamıştım.
Doğubeyazıta inerken soldaki kampingde güzel bir tavuk şiş götürdüm, üzerine bir de orta kahve.. o kadar yol üzerine ilaç gibi geldi.
Sonra öğretmen evini buldum. Tek kişi olarak iki kişilik ücret ödeyip tek odada kaldım. Otel arayacak enerjim yok. Biraz dinlendikten sonra bir internet kafe bularak yarınki trende boş yer olma umuduyla TCDD sayfasına baktım ama yer yok.
Tekrar öğretmen evine döndüm, sıcak bir duş alıp yatağa uzandığım an ne kadar yorulduğumu anladım. Bugün yolculuğun en uzun yolunu yaptım, 870 km. yorgunum ama mutlu bir yorgunluk hem ülkeme geldiğimden hem yol yaptığımdan dolayı.
15. Gün
Doğubeyazıt-Erzurum
Sabah bağrışmalar ile uyandım, yorgunluk da var rüya mı gerçek mi derken bir baktım ki yan tarafta hal var. Sabahın 6’sı bir hengamedir gidiyor.
Uyudum uyandım felan derken yola çıkışım 9u buldu. Öğretmen evinde kahvaltı yok, yolda yapacağım kahvaltıyı. Dün oldukça yorulmuş, sabah uyandığımda her yerim ağrıyordu ama keyfim yerinde.
Doğubeyazıttan çıktım, yol oldukça bozuk. İran yollarından sonra arazi gibi geliyor. Sağ sol ucsuz bucaksız yeşil arazi. Hayvanlar otluyor. Çobanlarla her zamanki gibi selamlaşıyorum.
Yolculuğun son kilometreleri, oldukça temkinli gidiyorum, zamanım da geniş. Horasandan sonraki dağ yolu, virajlar oldukça keyifli. Gelirken akşam geçtiğimden fark etmemiştim.
Kahvaltı yapmadığımdan açım ama yolda doğru düzgün bir yer yok, alışık olduğum bir şey bu..
Erzuruma 80 km kala bir yerde durdum, güzel bir çorba içip dinlendim. Yanıma 50 yaşlarında biri geldi. Türkiye’nin birçok yerini bisiklet ile dolaşmış, Eskişehirden oralara bal almaya gelmiş. Alıp götürüp satıyormuş. Biraz muhabbet ettik, sonra ben yola devam ettim. Yolun keyfini çıkara çıkara Erzuruma kadar geldim.
Gara gelip, motoru kapattım ve bir güzel okşadım yol arkadaşımı ve teşekkür ettim. Artık yolculuğun sonuna gelmiştim, bundan sonrası tren.
Biletim yarın için ama bir umut 13.00 treninde yer var mı diye soracağım. Yer yok. Sonradan öğreneceğim ki aslında numarasız bilet alabilirmişim. Erzurum-Ankara arası her hangi bir koltuk boş değil ama Doğu Ekspresi olduğundan dolayı aralarda sürekli inişler binişler oluyor. Böylece boş olan koltuklara oturarak yolculuk yapılabiliyor.
Önemli değil bir gün de Erzurumu gezeceğim. Otel bulmam lazım. Gara yakın sokaklarda dolaştım biraz ve sonradan Lonely Planette de olduğu öğrendiğim güzel bir otel buldum. Polat otel. Oldukça temiz, personeli güleryüzlü, hesaplı ve gara 200 metre.
Otele yerleştim, çıkıp biraz dolaştım, şimdi adını hatırlamadığım ve Erzurumda bilinen bir yerde güzel bir döner yedim, ama düz döner. İki haftadan sonra düzgün bir yemek yemek güzel.
Sonrasında otele kadar yürüdüm, merkezi de gezmiş oldum. Yolda da kadayıf dolması hüpletmeyi de ihmal etmedim tabii. Otele gelip biraz siesta. Akşam çıkıp karşı tarafta lokum gibi yatık döneri kaç şiş yediğimi hatırlamıyorum, biraz da abartarak hüplettim.
Sonrasında biraz daha dolaşıp, otele döndüm. Bir baktım otelin önünde Alman plakalı bir tane 1150 GS bir tane de İtalyan plakalı Varadero var. Sağa sola bakındım kimsecikler yok.
odaya çıktım.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız