Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Osmanlılardan bugüne ulaşmış bir fısıltı gibi duran kasabaya Şeyh-ül Ümran tepesinden baktığınızda; aşağıda eski beyaz boyalı evlerin, bahçelerin, camilerin kucaklaştığını görürsünüz.
Derenin yakınında bir horoz da ötmese, saat kulesinin altında zamanın kımıldamadan durduğunu düşünür insan.
Oysa, cumartesi günleri sabahtan akşama kadar kasabadan insan sesleri yükselir. Mudurnu pazarı kurulmuştur çünkü.
Mevsimine göre, kanlıca mantarından iri taneli bomba fasulyeye, ekşimik peynirinden saray helvasına kadar yerel birçok yiyeceği buradan alabilirsiniz.
Pazarın en önemli özelliği, kadınların ürettikleri peynir, yoğurt, reçel, korova şurubu gibi ürünleri kendi elleriyle satmalarıdır.
Yerel giysileriyle, kendilerine özgü şiveleriyle, hoşsohbet yaklaşımlarıyla Mudurnulu kadınlar artık yokolmakta olan bir geleneğin batı karadeniz bölgesindeki son temsilcileri olarak kabul edilebilirler.
Sararmış fotoğraflar renkli fotoğraflardan daha değerlidir mudurnuda.
İş bulmak için kentlere giden çocukların ve orada doğan torunların ilkokul önlüklü fotoğrafları da komodinlerin üzerinde, eski fotoğrafların yanında durur.
Bahçelerinde meyva ağaçları, yıldızçiçekleri, sıcak duygular yetişen; geceleri hala sobaların üzerinde mısırların patladığı, anneannelerin torunlarına masallar anlattıkları kasabadır mudurnu.
Fasulyelerin kurutulmak için kaldırımlara serildiği, camilerden çıkan insanların kanaryalı berberlerde oturup sohbet ettiği, sincapların topladıkları cevizleri telefon tellerinin üzerinde cambazlık yaparak yolun karşısındaki yuvalarına taşıdığı kasabadır.
Geçmişte bir ipekböceği gibi hayatı örerken, bugün bir kıyıda unutulmuşluğun hüznüyle, arnavut kaldırımlarını sessiz insanların adımladığı kasabadır mudurnu
Mudurnu evlerinden birine konuk olup kahve içerken, söz dönüp dolaşıp köşede duran üzeri el işiyle süslenmiş sandığa geldiğinde, ev sahibi sizi kendine yakın bulursa onu açar ve el emeği, göz nurlarını gözünüzün önüne serer. O bindallılarda, oyalarda, dantel işlerinde mudurnulu gelinlerin dile getirilemeyen öyküleri yazılıdır.
Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin..
Sandık odalarında..
diye başlar ya hani Kapalıçarşı adlı şiirinde Orhan Velinin..
Mudurnulu genç kızlar da, annelerinin çeyiz sandığını açarken o kokuyu duyarlar.
sandıktan çıkan uçkurlar, göynekler, oya yemeniler, yağlıklar ve diğerleri oraya yüz elli yıl önce konmuştur. Göz gönenir, el öğünür bu emeğin karşısında..
Kasabayı gezerken;
Armutçular, Hacı Abdullahlar ,Yarışkaşı, Keyvanlar ve Haytalar Konağı size anılarını anlatmaya çalışabilirler.
Ya da Yavuz Sultan Selim Camiinin yoldaşı Kanuni Sultan Süleyman Camii size yanındaki yatırların söylencelerinden söz edebilir. Hepsini, herkesi dinleyin Mudurnuda; demircileri, bakır ustalarını, saç soba imalatçılarını, kızılcık reçeli yapan yaşlı kadınları, ağaçları, kuşları da....
Mudurnuya gelenler yolda yürürken karşılaştıkları, tanımadıkları insanların kendilerini sıcak bir gülümseyişle selamlayışlarına şaşırıyorlar.
Her ne kadar mudurnulular bahçelere kilimlerin serildiği, samanyolunun altında çaydanlıkların fokurdadığı, mahallelinin cümbür cemaat geceyi karşıladığı eski günleri unutamıyorlarsa da;
bizim gibi kentlilere, karşılık beklenmeksizin verilen bir selam bile yetiyor..
gönüşte bir miktar yağmura yakalanarak abant üzerinden 700 kmlik turumu tamamlamış oldum.
_________________ UĞUR CEYLAN B RH (+)
KYMCO/XCTİNG 250 i
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız