Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Aug 13, 2003 Mesajlar: 1833 Nerden: Nereye?
Tarih: Cum Tem 02, 2010 5:25 pm Mesaj konusu: Re: MUTLU olmayi basarmak..?
VAP53 demiş ki:
http://www.hizliegitim.com/mutlulugunsirri/
Mutlulugun tek yolu, iradeniz disindaki seylere uzulmekten vazgecmektir... ...........................................................................................................................................................Epiktetos
Yaşam boyu çoğu şey irademiz dışında gerçekleşir, demek ki gamsız, umarsız ve bazen acımasız olmak bizi daha mutlu edecek, öyle mi Epiktetos dedi Sokrates. Epiktetos tezinin nasılda kolay çürütülebileceğini sezinleyip abi benim bankada işim var, kapanmadan yetişeyim, dönünce konuşalım, virman, dekont, hele kambiyo beklemez der ve koşarak uzaklaşır.
Konuyla zerre alakam yok ama Epiktetos iyi çocuktur. Etini sütünü eksik etmeyin üzmeyin oğlanı der Sokrates diyaloğun devamında. Gençler ne kullanıyorsanız bana da verin diye ekler yaşlı adam...
Felsefenin tesellisi'ni arıyorsanız bu zalim hayatta, Alain de Botton'u deneyin. Veyahut boş işlerle uğraşmayıp direktoman Schopenhauer ve Nietzsche ile noktalayın. Atıyor da olabilirim... _________________ Nomad
Kayıt: Sep 21, 2005 Mesajlar: 256 Nerden: istanbul
Tarih: Pts Tem 05, 2010 8:20 pm Mesaj konusu:
Bir budist duası yazayım buraya, soruya belki cevap olur.
Bana erişebileceğim şeyleri elde etmem için güç,
Erişemeyeceğim şeyleri kabullenmek için yüreklilik
ve daha da ötesinde
ikisi arasındaki farkı anlayıp ayırt edebilecek bilgeliği ver.
Bunun Budist duası olduğunu okumuştum bir yerde.
Evet. Bu Budist felsefeye uygun bir söz grubu. ancak dua olamaz. budizmde tanrı yoktur çünkü. Tanrının varlığı budizm felsefesine temelden aykırı.
Aşırı hevesler, arzular, tutkular.... Hayattaki acıların temelidir. istediğiniz bir şeyi elde ettiğinizde çok mu mutlu oluyorsunuz??? İstediğiniz bir şeyi elde edemediğinizde veya kaybettiğinizde (sevdiğinizin ölüm vb. terk etmesi gibi) çektiğiniz acıdır, sizi mutlu edecek olaylar karşısındaki neşeniz. bunun tersi de doğru tabiki. Aslında hayat tam bir denge.
Kafa mı karıştırdım ? _________________ Hayat dikkat ister.
Bu arada; Abidin Dino'nun çizdiği söylenen Mutluluğun Resmi Abidin Dino'nun değil Şu anda ismi aklıma gelmeyen yabancı bir ressamın. _________________ Varlık yokluk derdini şu kafandan sil
Bırak densiz işleri de kendini bil
Gerin şöyle bir güzel, oh derin nefes al
kaç nefes alacağın var ya hiç belli değil
Kayıt: Sep 21, 2005 Mesajlar: 256 Nerden: istanbul
Tarih: Sal Tem 06, 2010 8:59 am Mesaj konusu:
newlight
Evet. Dianne Dengel'e ait. İsmi de yanlış bilmiyorsam "Home sweet home". O resmin bir Türk ressama ait olmadığı zaten içeriğinden belli. Nazım Hikmet'in "Abidin sen bana mutluluğun resmini çizebilir misin?" diye bir muhabbette sorduğu ve resmin buna istinaden çizildiği söyleniyor.
Zaten Dianne'nin diğer resimlerine bakarsanız internette aratıp, aynı karakterde çalışmalar olduğunu çok rahat görürsünüz.
Merak edip google'da görsellerde Abidin Dino 'yu aratınca aynı bu resmi gördüm yine. adı da mutluluğun resmi imiş.
internet ne kadar engin olsa da dikkatli kullanılmazsa pek da sağlıklı bir bilgi kaynağı değil. _________________ Hayat dikkat ister.
Kayıt: Sep 21, 2005 Mesajlar: 256 Nerden: istanbul
Tarih: Sal Tem 06, 2010 9:10 am Mesaj konusu:
goran
bu konuda kitap muhabbeti açmışsın da
Hermann Hesse'nin Sidharta adlı eseri var. Alman bir yazar ama uzak doğu felsefesi ile de haşır neşir olmuş.
Nietzsche demişsin. Irwin Yalom'un Nietzsche Ağladığında adlı kitabı aklıma geldi sen öyle diyince. çok zengin içerikli. _________________ Hayat dikkat ister.
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Çrş Tem 07, 2010 3:27 pm Mesaj konusu:
Epiktetos öğretisi çökmemiştir, çökmeyecek. Konzıçyus bey öğretisi de keza. Birçok kişi tanıyorum ama sadece biri bile öğretinin yaşadığını ve her daim yaşayacağını ispatlar.
Hikaye gerçektir.
Bu bizim mahalleden Bekir abi :
Bekir abi fabrika işçisi. Ağır makina imalatı yapılan bir fabrikada ortacı. Ortacı demek bir temel eğitimi veya ustalığı olmayan, ne verisen onu yapan, kimsenin yapmak istemeyeceği ve para da etmeyen ama çok ağır işleri şikayet etmeden yapabilen adam demek. Bu adam hamaliye işleri , ağır beden işleri yapar, 80-100 kiloluk parçaları taşıtmak, harbi kas gücü isteyen metrik 30-40 gibi baba kılavuzları çektirmek, ağır tip spriral taşla döküm çapaklarını aldırmak, çöpleri döktürmek, tezgahları temizletmek, çayları getirtip götürmek , ve hepsinden daha önemlisi küfür edecek bir adam lazım geldiğinde küfür kaldıran eleman istihdam etmek, sosyal yapı içinde gerginlik çıkmasını engelleyecek salak olarak kullanmak vs. gibi işleri yapar.
Bekir abi asgari ücretle çalışıyordu. Bir yıl önce emekli oldu. Tazminatıyla kızını evlendirdi. Öteki çocuk şu an doğuda askerlik yapıyor, onun eve katkısı kesildi hatta tam tersi çocuğa para da yolluyorlar. E kız da evlendi gitti oysa önceden o da çalışıyordu ve ancak bu şekilde geçinebiliyorlardı. Malum, aramızda birçok kişi yaşamıştır biliyordur , asgari ücretle veya emekli maaşıyla yaşamak mümkün değil.. ("yaşamıştır biliyordur", ... ve "yaşamak mümkün değil"... Cümle çelişkili oldu idare edin.)
Karısında şeker ve yüksek tansiyon var, yaşlı maşlı ama hala evlere temizliğe gidiyor. Bekir abi de bir iş buldu çalışmaya başladı yeniden.
Bundan birkaç ay önce ben kendisini Florya sahilinde bir fino köpeği gezdirirken gördüm. Her zamanki gibi çok mutluydu, yüzünden o salak gerizekalı gülücükleri eksik olmuyordu. Abi naber ? Nasılsın ? diye girdim muhabbete. Oooo Cem sağol sağol, ben iyiyim hamdolsun , sen nasılsın, babanlar nasıl , ananlar nasıl , kardeşin vs. şeklinde devam etti muhabbet. Ben bir yerde artık dayanamayıp , abi bu fino köpeği ne iş ? Köpek senin mi? diye sordum. Tövbe yahu, köpek mundar hayvandır benim değil , akşam işten çıktıktan sonra parayla gezdiriyorum dedi.
Emekli bir savcının karısının köpekleriymiş , iki taneymiş , her akşam tamı tamına saatinde alınacakmış, tamı tamına 20 şer dakika gezdirilecekmiş. Önce biri gezdirilecek , çişini kakasını yaptığı gözlenecek, sonra yirmi dakika dolunca o eve geri götürülüp diğeri alınacak.. Köpek başı aylık 150 lira alıyormuş. Bu iş için her akşam işten çıktıktan sonra birkaç vesait ile Avcılardan Floryaya gidiyormuş. Ben de kafadan bir hesap yapıp bu paranın en az yarısını yol parasına verdiğini söyledim, biraz düşündü , sonra "olsun helal para kazanıyorum, buna da hamdolsun" dedi.
Paradan puldan laf açılınca konuşmaya sorular sormaya başladım. Durumlar nasıl diye sordum. Hamdolsun dedi. Evet, yine. Bu adamı yatırıp tecavüz etsen yine hamdolsun , buna da şükür diyecek.. Hacca gitmek için biriktirdiği parayı harcamak zorunda kalmış , ona üzülüyormuş ama yeniden biriktirmeye başlamış..
Benim beklediğim arkadaşım karşıdan göründü yanımıza geldi, elindeki poşetin içinde bira şişeleri olduğunu şişelerin şıngırtısından anladı Bekir abi. Bir ara ona da bana da ters ters baktı ama kısa sürede yine aynı gülümsemesini takındı. Zaten yüzünde hep bu gülümseme vardır Bekir abinin.
(Yukarıdaki resim bir kurban bayramında , mahallede kurban kesen götten bacaklı mütahit , ayıptır söylemesi kocaman bir boğa kesmişti.. Mütahit bey " işkembesini ve kafasını al , bunlar da senin" deyip işkembe ve sakatatı Bekir abiye verdiği zaman çekilmişti. )
Ben yol parasına takıldım kaldım. İşin akı bokunu kurtarmıyor. Otuz gün boyunca.. Her gün.. İşten çıkıp tam saatinde yetişmek için koştura koştura gidiyor.. Paranın yarısı yola gidiyor.. Bunu tekrar söyledim. Olsun dedi. İyi insanlar onlar. Bana çok güveniyorlar. Evlerinin anahtarlarını bile verdiler, güvenmeseler verirler mi ? dedi.
Bu kadar salak olmak zorunda mısın ? dedim, elbette içimden. Ben ne diyorum o ne diyor. O kadar salaksın ki sana herkes verir evinin anahtarını. Ve istenir ki herkes en az senin kadar salak olsun bu dünyada..
Neyse..
Bu sırada köpek yere kakasını yaptı (hayvan rahatlamıştı, mutluydu) , Bekir abi çaktırmadan sağına soluna baktı, cebinden bir kağıt mendil çıkarttı , itin dumanı üstünde buram buram tüten bokunu mendille tuttu ve götürüp çöpe atacak ama yakınlarda çöp tenekesi yoktu. Onun inanışına göre mundar olan itin bokuyla yüzyüze kaldı , bana baktı , köpeğe baktı, elindeki boka baktı. Son olarak sağdan soldan gören var mı diye baktı ve yine o gerizekalı beyinsiz mutlu gülümsemesini takınıp "bana müsade , babangillere selam söyle Cem" deyip bir elinde bok, diğer elinde fino uzaklaştı.
---
Not :
* Karakter ve olaylar tamanen gerçek, isim aynı değil.
* Fotograf internetten alıntı.
---
Koskoca asgari ücreti veya koskoca emekli maaşını alıp hala mutlu olamayanlara, tüm mutlu olmasını başaramayanlara ...
Ve bir de mutsuz insanlara çok üzülüp, üzülmeyin diyen insanlık tarihinin gelmiş geçmiş tüm sevgi kelebeği felsefecilerine ..
Sevgi kelebekleri her daim üzerimizde uçussun. Tüm sevgi kelebeklerine, en, en, en, derin, iki üç beş kat büyük sevgilerimle. Kainattaki tüm sevgiler sizlerin olsun. Mutluluk sizin köpeeeniz olsun. Bir yanda salak köpekler, öte yanda uçuşan sevgi kelebekleri, hepsi bize kurban olsun.
Bol keseden sevgilerimle...CeM... _________________
Kayıt: Aug 13, 2003 Mesajlar: 1833 Nerden: Nereye?
Tarih: Çrş Tem 07, 2010 7:20 pm Mesaj konusu:
Eski Ahit'teki Eyüp Kitabı'nda yazılanlar aklın da çoğu zaman işe yaramadığını hatırlatıyor İlyada, Eyüb'ün burnu ve zekası olduğu için tanrıya şöyle sorabiliyor: Benim kimseye bir kötülüğüm dokunmadı, öyleyse bu felaketler neden başıma geldi? Aldığı cevap ise, sen benim yaptıklarımı anlayacak bilgi ve akla sahip misin ki böyle bir soru soruyorsun oluyor. Sen yarattığım kudretli evrenin mantığını kavrayamazsın. Hayatın bir ölçü olarak kabul edilemez, yüce tabiat varlıklarına bak ve insan yaşamının önemsizliğini ve kırılganlığını düşün diye de ekleniyor.
Ve binlerce yıldır insanlar şehirlerden kaçıp kanyondu, okyanustu, şelaleydi, göldü diye hababam gezip anlam arıyorlar. Şüphesiz ki tabiata hükmetmeye çalışan adem evlatları arasında özellikle doktor, mühendis gibi emekçiler bu sancıyı en derinde hissediyor... _________________ Nomad
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Prş Tem 08, 2010 12:09 am Mesaj konusu:
Anlatmak istediğini harbi anlamadım. (İstedin mi ? )
Aklın da çoğu zaman işe yaramaması ? (Ben eldeki yegane ana kaynağın bu olduğuna inanırım)
Ve bunun Tevratla ilgisi ?
Evet, böyledir anlamında mı, yoksa değillemek anlamında mı verdin örneği onu da anlamadım. Aslında seni tanısam yazıyı da anlardım.
Eski Ahite de, diğer din tüm kitaplarına da inanmıyorum. Antik mitolojik hikayeler ne kadar ilginçse ve bu yüzyıla, ve gelecekte insanlığa ne kadar ışık tutabilirse bu din kitaplarlarındaki hikayeler de ancak o derece ilginç olabilecek ve referans alabileceğim hikayeler bence. Orta son muydu, yoksa lise bir miydi, biryerde Tevratı tesadüfen bulup oturup ciddi ciddi okumuştum ama hem hafızam kötü ve üzerinden çok yıllar geçti, hem de mitolojik masallar kıvamındaydı, sonradan ciddiye alınacak bir yanını da bulamamıştım, sanırım biraz da bu yüzden hiçbirşey hatırlamıyorum. Hatırladığım tek şey kendilerinden önceki mitolojik hikaye, destan vs. den daha ilginç bulmadığım. Goran ben senin örneğini ve yazının ana fikrini anlamadım, biraz daha açıklayıcı ol yahu. Bunun dışında aşağıdaki cümle aklıma birşeyler getirdi. Anlamadığım bir yazıya eleştiri veya cevap olarak bakma, sadece ilgimi çeken ve aklıma birşeyler getiren , alıntısını yaptığım cümle üzerinden, ve onların devamında birşeyler yazasım geldi.
goran demiş ki:
Ve binlerce yıldır insanlar şehirlerden kaçıp kanyondu, okyanustu, şelaleydi, göldü diye hababam gezip anlam arıyorlar.
Evet, deli danalar gibi hayatın anlamını aradı insanlık. Yanısıra başka birçok şeyler de yaptı ve bunların çoğu o hayatın anlamını arama hastalığı üzerine kuruluydu. (Evreni ve gerçekleri merak dürtüsü değil de, hayatın bir anlamını bulmak , bulamıyorsa da kıçından uydurmak ve kendini o anlamın içinde olabilecek en merkezi yere oturtmak takıntısı, bencilliği, ve çıkarcılığı.. bence..)
Düşündü taşındı dünyayı evrenin merkezine koydu.
Kendini de yaşamın merkezine..
Tüm kainatın kendisi için yaratıldığına inandı, çünkü işine öyle geldi.
Diğer tüm canlılardan üstün olduğunu , ayrıcalıklı olduğunu ilan etti.
Sosyal bir varlıktı , kendi türünden olanlarla ilişkiler ağı içinde varolabiliyordu , yani kalkıp kanyonlara , çöllere giderse açlıktan ölüyordu. Diğer insanlarla bir arada üretim yaptığında varolabiliyordu. Esasen pek kimsenin de kanyonlara çöllere gidip, dağlara çıkıp ömrünü orada yalnız başına geçirdiği yoktu. Nihayetinde birilerinin ürettiklerini yediler, birilerinin ürettiklerini giydiler. Kısa bir süre ortadan kaybolup, "dağdan geliyorum, olayı çözdüm beni dinleyin kainatın ve insanın sırlarını anlatacağım" diye ortaya çıkan insandan geçilmez bu gezegen..
Aslında temel sorun bu mana arayışı değil, bu arayışa sebep olan korkudur bana göre.
Bir grup bu manayı bulunca işine geldiği gibi kullanma derdinde olan grup. Üretim ilişkileri ve sorumluluklarından yırtmak derdinde.
Diğer grup ise bulunan manaya eyvallah diyen, peşinden koşan, kendi varoluşunun sorumluluğundan kaçmak isteğinde olan korkak ve en kalabalık grup. Savaşlarda ölme "cesaretini" bile gösteriyor bu grup. Ama öteyandan varlığının hiç bir anlamı olmayabileceği gerçeğiyle yüzleşmekten bile aciz..
Bu ikinci grup tarih boyunca çoğunluk oldu. Ve bu ikinci grup aslında o kadar korkak ki , "varlığımın bir yüce anlamı var mı ben bunu bilmiyorum, olmayabilir de.." demek yerine tarih boyunca türlü yalanlarla kendini kandırdı. Onların bu kendini kandırmalarına türlü malzemeler, türlü felsefeler, türlü dinler ve öğretiler sonuna kadar destek oldu çünkü talep var. Çünkü Bekir abiler var ve kullanılmaya hazır bekliyorlar. Sen Bekir abinin eline kendi varoluşuna dair sorumluluklar versen , Bekir abiye birey olma şansını versen, Bekir abinin önüne kocaman sorular ve olasılıkla büyük bir manasızlık koysan Bekir abi ne yapar? Buna hazırlıklı değilse kaldıramaz. Koşa koşa ve ağlaya ağlaya kaçmaya başlar. İşte o zaman mutsuz olur. İnsanın tarih önündeki en büyük korkaklığı bence budur.
Ama değişmeyen olasılık biz nefret etsek de orada öylece duruyor; varlığımızın en küçük bir manası dahi olmayabilir. Üretip üretip terazinin diğer kefesine doldurup durduğumuz yüzlerce olasılık bir yana , bu "korkunç" olasılık bir yana.. Orada öylece duruyor mu? Evet..
Bana göre insan kabullenmediği sürece bu çelişkiden asla kurtulamaz. Tanrı ve evren katında ne kadar küçük olduğunu kabullenmekten bahsetmiyorum, bu resmen çocuk oyuncağı. Sığınacak bir yer arayan insanoğlu için en kolay olan. Devasa yanıtsız sorular yumağından en ucuz yollu uzaklaşabilmek için en basit "çözüm" bu.
Bu pis ihtimali gerçekten göze almış felsefeci oranı da ne yazık ki çok az. Her dağa çıkan onlardan değil. Kıç sıkıştığı anda , düşünce temellerinden sarsılmaya başladığı anda ne hikmetse bir bakarsın ki amca yine bir yüksek mana yaratıvermiş kendisi için, kendi aklına dayandırarak, kendi işine geldiği mantığı gerçek olarak kabul edip. Ve temellendirmek için de zekice halüsinasyon yaratma teknikleri geliştirmiş, öyle ki yüzyıllarca devam etmiş bu halüsinasyonlar.
Bu hastalık yenilir mi ?
Bilmem.
---
Benim kendimce önemsediğim nokta,
Hayatın anlamı olması gerektiğine kafayı takan varsa istediği dini, öğretiyi, savaş tamtamını veya sevgi kelebeğini dinlesin , inansın. Ben öyle bir gereklilik, öyle bir şart olduğunu sanmıyorum, olsa bile hiç merak etmiyorum. Yaşamın herhangi bir manası olmak zorunda değil. Sen öyle istiyorsun diye öyle olmaz herşey. Sen öyle mutsuz olmayacaksın diye de gerçek olmaz, veya bilinemezler gerçeğe dönüşmez.
Varlığımın en küçük bir evrensel anlamı yoksa , ki bu çok çok mümkün , buna hiç üzülmeyeceğim, bu beni hiç mutsuz etmiyor. Bekir abinin salaklığı da beni mutsuz etmiyor, hissettiğim şey mutsuzluk değil. Hissettiğim şey kızgınlık. Kızıyorum çünkü insanın sosyal yaşamda varoluşunun sorumluluğundan kaçmaya ve bu kadar aptal bu kadar köle olmaya HAKKI YOK çünkü şartlar gereği onun salaklığı benim hayatımı da etkiliyor..
---
Alıntı:
Mutlulugun tek yolu, iradeniz disindaki seylere uzulmekten vazgecmektir...
Epiktetos
Hadi şu süslü lafı biraz açalım ..
Neye üzülmekten vazgeçmek ??? İrademiz dışındaki şeylere ..
Güneşin 4 milyar yıl sonra enerjisini yitireceğine ?
Yerçekiminin daha az olmadığına ?
Meksika körfezine düşen dev meteora ?
Dinazorların soyunun tükenip biz memelilere gün doğmasına ?
Bu öğreti bunları kastediyor ise zaten boş konuşuyor.
Nedir irademiz dışında olup da dert etmememiz gereken şeyler ?
Neye üzülmeyi bırakıp mutlu olmayı başaracağız inanın çok merak ediyorum.
Savaşlarda ölen insanlar mı ?
Çaresi çoktan bulunmuş hastalıklardan ölenlere mi ?
Açlıktan ölenler mi dir öğretinin bize irademiz dışında olduğunu söylediği?
Geçmişten bugüne hala devam eden o aptal din savaşlarına mı ?
Sömürü ortamına mı ?
Bu öğretilerin çatır çatır kanını emdiği ve sömürdüğü milyonlara mı ?
Aptallığımıza mı üzülmeyelim ?
Sebebin saçma öğretiler olduğunu mu görmezden gelip mutlu olayım ?
Soru : Bu üç grup içinden hangisidir üzülmeyi bırakıp mutlu olunacak olan şeyler ?
---
Benim bunlara taktığım isim sevgi kelebekliği.
Yahu ey sevgi kelebekleri , ben zaten mutsuz değilim. Bir insanın mutsuz olabilmesi için mutluluk peşinde koşturup kendini kandırmayı becerebiliyor olması lazım ki , bunu beceremediği zaman mutsuz olsun. Ben kızıyorum, kızmak başka birşey.
Öfkem bu kandırmacalara. Milyonlarca korkak bu kandırmacalara kandığı için ben türlü haklarımdan oluyorum.
HAK ?
Do you understand ?
Aynı zamanda komik de. İster istemez komik. Üzülmeyi bırakarak mutlu olmak.. Hastalanmayı bırakıp iyileş, boğulmayı bırakıp yüz demek kadar komik geliyor..
---
Birkaç gün önce bu başlığa yazılan, sonra silinen bir yazı vardı. Güzel bir yazıydı. Ben bu "mutluluk" yolunu savunanın kim olduğuna da bakarım diyordu. Bunu savunan toplumun ezilen bireylerinden biriyse kusura bakmayın ama kafayı çekmiştir. O değil de, bu öğretilerin hizmet ettiği tuzu kuru azınlıktan ise, bu söylemi savunması zaten doğal çünkü hem mutsuz olması için bir sebep yok, hem de işine gelir.. Diyordu.. Evet, işin bir diğer canalıcı noktası da bu.
Ben yukarıdaki yazıda kendi kendini kandıran insanı karakterize ettim. Bir de hem kendini hem de başkalarını kandırmaya çalışan hipnozcu sevgi kelebekleri var ki ...
Sen devam et, ben de bunlarla dalgamı geçmeye devam edeyim. Nasılsa tek ortak gerçeğimiz üç günlük ölümlü dünya değil mi ..
---
Biraz daldan dala olacak ama ..
Adam bana akıl veriyor.. Hayatımı düzeltecek.. Çoğuyla konuşamıyoruz bile ...
Asgari ücretten verginin kaldırılmasına dair birşey diyeceksen konuşalım arkadaş. Var mı ? Tık yok..
Savaşa karşıyım, askere alındım, savaş ortamında askerlik yaptım. O sırada hanım başbakanın çocuğunun boğazda askerlik yaptığını dinledim haberlerde. 1153 kişilik birlik içinde bir tane numunelik tuzu kuru evladı yoktu. Bunlar için birşey diyor musun sen ? Yok..
Sen ne diyorsun ? Vatan bölünmez, sevgi , barış.. vırt zırt
Bırak bunları. Klişe lafları kimse yemiyor artık.
Bir esnaf olarak ben, 75 işçi çalıştıran adamdan daha fazla vergi ödüyorum. Daha doğrusu o hiç ödemiyor. Kanıtlarım. Adam 2,5 tonluk kamyon kadar binek otomobiliyle benim paramla yapılan otobanda gazlıyor ama? Bununla ilgili birşey diyor musun ? Tık yok..
Bugünü konuşalım ?
Siyaset konuşalım ? Yok..
En büyük yalanları , kutsalları tabuları konuşalım ? Yok..
Neyin demokrasi olduğunu neyin kandırmaca olduğunu konuşalım ? Yok..
Yuvarlak bir söylem. Sevimli , zararsız , itiraz edilmesin diye seçilmiş kandırmaca yalanlar ve bunları ifade eden palavra laflar ve ağzını açanı damgalayan bir yüce insanlık. Geçmişte derisini yüzyordu, daha dün çatır çatır yakıyordu..
E ama kusura bakma ama gözlerimi kapatınca senin gibi sevgi kelebekleri uçuşmuyor benim gözümün önünde. Sen boşver takma kafanı diyorsun ama ben de sana gerçekleri gör neden görmüyorsun diyorum.
Neden görmeyi tercih etmiyor ? Çünkü o gerçekliğin çok dışında birşey yaşıyor. O risklere ve acılara tabi değil. Tabi olmam sanıyor. Avantajlarının farkında hepsi bu.
---
Bekir abi tipinde bi adama ne söylersen söyle zaten bi hamdolsun gidiyor.
Öteki ise girmiyor bu meselelere kuşlar çiçekler böcekler diyor, ama hem Bekir abi , hem öteki akıl veriyor..
Bu ara bir hatun kişi de plates plates diye bir tutturdu ki sorma. Bende plates yaparsam çok mutlu olurmuşum. Böyle bi koyacan elinin tersiyle bi de yer koyacak.
---
"üzülmeyi bırak mutlu ol" Boş laf bunlar Epiktetos amca. Ben mutsuz değilim. Eğer bu mutsuzluk ise onunla idare etmeyi , birlikte yaşamayı öğrendim. Varlığımın çok evrensel manaları olmak zorunda değil. Bu şey benim sorunum değil, bu bir sorun değil. Bunlardan değil senden ve senin korkaklığından veya uydurduğun yalanlarından korkarım. Yüzyıllardır bizi alıştırdığınız bu korkaklıktan bu sünepelikten kurtulmaya, bu aptal uykudan uyanmaya ihtiyaç duyarım. Kabullenmek yerine daha fazla şeyi gerçek iradem altına alarak, yaşamda daha fazla şeye itiraz edebilmek için korkaklığımdan kurtulmaya, daha fazla cesarete ihtiyacım olduğunu düşünürüm. Bana bu konuda yardım edecek , katkı sağlayacak, destek olacak adamı önemsiyorum, gerisi hikaye. Çünkü destek olmayanın köstek olmaktan başka bir işlevi yok.
Siz sevgi kelebekleri, siz asıl sınıflar arası hiyeralşik düzendeki yerinizi ve özellikle de ÜRETİM İLİŞKİLERİNDEKİ YERİNİZİ söyleyin bana, size gerçekte kim olduğunuzu anında söyleyiversin, ben değil bilim..
---
Bayatlamış kahramanlık-bilgelik, mutluluk-mutsuzluk palavraları türlü türlüdür. Ortadoğu ve yurdum dolaylarında vaktiyle çok tutan ve insanları damardan vuran arabesk bir mutluluk algısına ait güzel bir aşk ninnimiz tüm mutlu ve mutlu olmak isteyen insanlar için, ve dünya azabından kurtulup bizi cehenem ateşlerine uğurlayıp kendisi cennete girecek tüm Bekir amcagillere, ayrıca 1970 lerden geçmiş çağlara, tüm Epiktetoslar ile itaatzade Konzıçyusgiller için gelsin :
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız