Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Cum Nis 02, 2004 8:36 am Mesaj konusu: ŞEHİTLER GEÇİDİNDE BİR MOTOSİKLETLİ
ŞEHİTLER GEÇİDİNDE BİR MOTOSİKLETLİ
İki arabanın yan yana geçemeyeceği genişlikte bir dağ yoluydu. Burası neresiydi, ne yapmaya gidiyordu…Bilmiyordu. Kimi zaman iki,üç yılda bir bu duyguya kapılırdı. Kent üstüne üstüne geldiğinde, çıkışsız bir aşkı yaşadığında, sevdiği bir işten kovulduğunda motoruna biner, uzaklara giderdi.
Bu defa ne için gittiğini düşünse de bir türlü uygun cevabı verememişti kendisine…. Bir aşk mı, işle ilgili bir problem mi yoksa yaşamın anlamına dair bir soru mu…Bir önemi yoktu bunların. Yalnızca sıkılıyordu işte. Dünya içine sığmıyordu.Yediği bütün yemekler ağzında yosun gibi bir tat bırakıyor, bütün uykulardan sanki hiç uyumamışçasına kızarmış gözlerle kalkıyordu…Anladı adam…Motosikletine binip gitme zamanı bir kez daha gelmişti.
Her zaman bunu yapardı,.Yüreğinin götürdüğü yere giderdi...Yalnızca bir gökyüzü, sanki sonsuza doğru uzayıp giden bir yol, motorunun o muhteşem homurtusu ve içindeki kocaman bir boşluk....Ne zaman Ankara’ya varmıştı, Sıvas’a oradan Şebinkarahisar’a ne zaman gelmişti, süratı kaç kilometreydi hatırlamıyordu, böyle ruh hallerinde yol silinirdi bellediğinden de sakinleştiğinde şaşkınlık içersinde İstanbul’dan yüzlerce km uzakta, bir dağ başında, buzullarla örtülü bir vadide ya da sık çam ağaçlarının kıyıya indiği rüzgarlı bir güney koyunda kendini buluverirdi.
Tepeye yaklaştıkça sis, yerini bulutlara bıraktı. Şebinkarahisar gerilerde kalmış yağmur başlamıştı.Paslı bir tabeladan güçlükle buranın “ Şehitler Geçidi “ olduğunu öğrendi. Deniz seviyesinden tam 2500 metre yüksekteydi. Her ne kadar motoru güçlü ve araziye uygun olsa da yarı taş yarı toprak bir yolda, çevresini saran dağlara bakıp dikkatle motorunu kullanıyordu.
Birden bir bulutun içinde onu gördü. Kucağında bir kundak taşıyordu. Motosikletliye el salladı… Adam bir müddet gitti ve durdu.Dikiz aynasından kadına baktı…Kaskını çıkardı....Kadın yağmurun içinde koşuyordu Yanına eriştiğinde.
“ Çocuk çok hasta “ dedi
Çevrede hiç ev yoktu.Yalnızca kocaman, hantal kütleleriyle bulutlar, ağır ağır akıp gidiyordu.Arada bir kentte duyduğu gökgürültülerine hiç benzemeyen, boğuk ve ürpertici sesler işitiyordu.
“ Araba hiç geçmez mi buralardan “ dedi adam
Cevap vermedi kadın.Kundağı sıkıca kavramıştı. Sarındığı çaput, çocuğun üstüne örttüğü battaniye öyle ıslanmıştı ki motosikletin çevresini birden rutubet ve küf kokusu kapladı.Kadın ansızın güç duyulan sesle
“ Şu çocuğa bir baksana “ dedi
Adam gülümsemeye çalışarak “ ben doktor değilim, ne anlarım hastalıktan “ diyecekti ki kadının çaresiz ve umutsuz gözlerle kendisine baktığını gördü.Bir söz söyleyemedi. Kadının yanına yaklaştı. Battaniyeyi açtı. Çocuğa baktı. Ölmüştü. Yavaş yavaş morarıyordu… Dokundu… Buz gibiydi. Sarı saçları alnına yapışmış, cam gibi mavi gözleri bir taşbebekmişçesine boşlukta donup kalmıştı..
“ Nasıl yaşayacak mı “ dedi kadın.
Motosikletli adamın dili dolandı.Konuşmayı beceremedi.Yamaçlardan inen bir keçi sürüsü, çan sesleriyle yanıbaşlarından motosiklete sürtünerek ilerliyordu.Yağmur sürekli yağmaktaydı.Adam bir kabusun içine düştüğünü anladı.
“ Galiba durumu kötü.” dedi hırıltılı bir sesle.
“ Biliyorum “ diye cevap verdi kadın. “ Ama hastahaneye götürsek doktorlar bir çaresini bulur değil mi “
Adam ilk defa kafasını kaldırıp kadına baktı…Ta beline kadar inen uzun siyah saçları, kusursuz bir düzgünlükte pembe bir teni vardı.İplikleri yer yer sökülmüş eski giysisinden, belli belirsiz bir buğu tabakası yükseliyordu.
Ona öldü diyemedi. Çığlıklar duymak , yorgun ve yıpranmış ruhuna yeni bir acı yüklemek istemedi…Dünyanın bu en zor işini yani bir anneye çocuğunun öldüğü haberini vermeyi doktorlara bıraktı.Hala bir araba geçmemişti.Kadını arkasına oturtabileceğini , zaten ölmüş bebeği benzin deposunun üzerine yatırıp kollarının arasına alabileceğini düşündü,..hastanede onu bırakır yoluna devam ederdi.
Ansızın bulutlardan çıkıverdiler.Yokuş aşağı, ağır ağır iniyorlardı. Kadın motosiklete ilk kez binmenin korkusuyla adamın beline sımsıkı sarılmıştı.Gökyüzü şasılacak derecede maviydi.Güneş ta uzaklardaki o mavinin en koyusu karadenizin üzerinde, giderek kızaran rengiyle ağır ağır alçalıyordu.
Hastahane kasabanın tam girişindeydi. Önünde çiçeğe durmuş, 3-4 erik ağacı bulunan tek katlı basit bir yapıydı.Bahçesinde koyunlar otluyordu. Kadın kucağındaki çocukla, telaşla kapıya koştu.Vedalaşmaya bile vakitleri olmamıştı…
Ama adam gitmedi.Gidemedi.Yapamadı bunu.Durdu. Geceler kadar kara renkli ağır motorunu sehpaya aldı. Bir sigara yaktı...Bekledi.Az sonra düşündüğü gibi hastahaneden dışarı taşan çığlıkları işitti.Motosikletinden ayrılıp kucağında ölmüş çocuğuyla kapıda öylece donup kalmış kadına yaklaştı. Uzandı. Tek söz etmeden çoçuğu kucağına aldı…Gece inmeye başlamıştı.Gökte ilk yıldızlar soluk da olsa tek tük parlıyorlardı.Çocuk iyice katılaşmış, bir taş gibi ağırlaşmıştı….
“ Evine götüreyim “ dedi. “ Bu saatte, o dağlara nasıl gidersin
Hiç cevap vermedi kadın.Yalnızca baktı.İçinde masumluğun, sevginin, isyanın, çaresizliğin ,yoksulluğun bulunduğu sadece tek bir bakıştı bu.
Dönüş yolunda hiç konuşmadılar.Karanlık iyiden iyiye her yanlarını sarmıştı. Yine ağır ağır gidiyorlardı.Yeniden dağlara vardılar.Yeniden yağmurlar başladı.Yeniden bulutların içine daldılar.
Kadın karayolundan çok içerilerde bir evde yaşıyordu.Adam çamurlu yollarda motoru ile fazla gidemedi. Ölü çocuğu kucağına aldı. İnip yürümeye koyuldular…Yağmur ikisinin de iliklerine kadar işlemişti.Üşüyorlardı.Ara sıra gökler homurdanıyor, çakan bir şimşek patikaları, yamaçlardan akan küçük derecikleri, hayaletlere benzeyen çıplak ağaç dallarını aydınlatıyordu.
Ev iki katlıydı. Üstteki tek odada kadın oturuyordu.Alt kat ise ahırdı.Birbirlerine tos vuran, tepişen, böğüren hayvanların sesi duyuluyordu bazen. Odanın bir köşesinde üzeri renk renk boncuklarla süslü, tahta bir beşik vardı.Ocağın içinde isli bir tencere duruyordu.Yamru yumru saç sobanın her yanı paslanmıştı.
Adam çocuğu beşiğine yatırdı.Kadına vedalaşmak için bir iki sözcük söyleyecekti ki kadın fısıltıyla:
“ Gitme “ dedi.” Kal burada….Bu havada, bu gecede nereye gidersin ki “
“ Kimsen yok mu senin,
“ Almanya’da gurbette ... Ama orada evlenmiş diye duydum. Bir daha dönmedi „
Adam konuşmayı sürdüremedi. Bütün bunların bir rüya olduğunu düşünüyordu.
Bir sure sonra uyanacaktı. O hafta sonları sabahları erkenden motosikletçi arkadaşlarıyla buluştuğu boğazın ulu çınarları dibinde yeralan gölgeli çaybahçelerinden birinde ; karşı kıyıları kaplayan ve yeni başlayan ilkyazda açmış erguvanların koyu pembesine, yalıların tozlu camlarında menevişlenen güneşe, asfaltta sıra sıra dizilmiş renk rek motorlara gözlerini dikecek eğer masasında bir kadını varsa
Bize bir masa ayır Yanakimu
Aleksandramla benim için
Bir masa
Üstü çiçeksiz
Örtüsü gazeteden
Şarabı aşktan
diye Saitten şiirler okuyacaktı.Sonra o, içine hiç sığdıramadığı dünyasıyla, arkadaşlarından, kadınından ayrılacak, motoruna binecek adeta kendini unutmak istercesine boğaz kıyılarından o unutulmuş Garipçe köyüne, oradan Rumelifenerindeki yıkık Bizans kalesine gidecekti yalnız şiirlerde varolan o biricik Aleksandrasını düşleyerek.
Kadın sobayı yaktı.Bu dağlara ilkyaz gelmemişti henüz. Belki de buralarda hiç bahar da yoktu…Şiirler de…Çıtırtılarla yanan ve ara sıra bir silah gibi patlayan çam kozalaklarının baygın kokusu odayı bir anda sarmıştı.Motosikletli orta yaşlı adam tahta dar bir sedire uzandı.Kadınsa az ötede, baş tarafı pirinç başlıklı kocaman bir eski zaman karyolasında yatıyordu.Adam sobadan sızıp tavanda oynaşan alevlerin dansına dikti gözlerini…Kadın hiç sesini kesmeden ağlıyor, hıçkırıyor,çocuğun adını sayıklıyordu….
Yazan : Nejat GÜÇ
İstanbul
Vespa px 200
( ilgilisine not : Forumda bu bölümde Motor Üzerine Aforizmalar, Motor Üzerine Öyküler, Ekonomik Kriz ve Motor, Çocuk Fuar ve Gerçekleşmeyen Hayaller başlıkları altında metinlerim bulunmaktadır.Yakın bir zamanda bunların hepsinin bir araya toplanıp bir bütünlük içersinde okuyucuya sunulmasını umut etmekteyim )
Ellerine sağlık.. _________________ Hasan Deniz
[hasbehas]
O RH+ / Kuşadası
http://hasbehas.blogspot.com
----------------------------------
Bir problemi çözmenin en iyi yolu.. O probleme hiç girmemektir...!!
Tarih: Cum Nis 02, 2004 10:18 am Mesaj konusu: Re: ŞEHİTLER GEÇİDİNDE BİR MOTOSİKLETLİ
vespone demiş ki:
( ilgilisine not : Forumda bu bölümde Motor Üzerine Aforizmalar, Motor Üzerine Öyküler, Ekonomik Kriz ve Motor, Çocuk Fuar ve Gerçekleşmeyen Hayaller başlıkları altında metinlerim bulunmaktadır.Yakın bir zamanda bunların hepsinin bir araya toplanıp bir bütünlük içersinde okuyucuya sunulmasını umut etmekteyim )
Acikcasi bunu yapacak kimse yok. Cunku moderatorun bunu yapacak zamani yok. Sizin yapmaniz lazim. Eskiler kaldigi yerde dursunlar.
Hikaye yarım kalmış sanki.Çok güzel bir hikaye ama erken bitmiş yaaa kaleminize sağlık çok güzel bir hikaye devamını da yazarsanız çok sevinirim.
saygılarımla
katanka
sevgili katanka hikayenin yarıda kalmışlık duygusuna gelince birincisi internet ortamında fazla uzun metinler okuyanı sıkar diye düşünüyorum,
ikincisi ise kısa hikayenin en güzel yanı öykünün okuyucunun hayallerinde kendisinin tamamlamasıdır ki bir anlam da yazıya okuyucu da ortak olur yazar görevini tamamlayıp aradan çekilirken.
bu yüzden sen ister o dağ evinde motorunla bir süre daha kalıp o ruhunun sıkıldığı kente dönme , kadınla dostluğu ilerlet, hatta ona aşık ol ya da ne bileyim sabah gün doğarken bir hırsız gibi kaçarcasına evden ayrıl, kente geri gel, arkadaşlarına inanmasalar da bir gece içki masasında anlat veyahut yalnız kendine sakla,
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız