Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Çrş Ekm 14, 2009 3:11 pm Mesaj konusu: Kebap, çi'köfte, sıra gecesi ve tarih: 3400 km Güneydoğu
Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bu misli menendi görülmemiş cömert ana...
Bu her yanı meme, bu her yanı dudak, bu her yanı gül
Bu zırnık almadan veren, habire veren yedi gül...
Bu zengin, cömert ve sıcak coğrafyayı ancak Bedri Rahmi gibi bir üstad böyle bir kaç dizeyle özetleyebilirdi.
Nasıl cömert olmasın ki. Üzerinde ot bitmeyen çorak topraklardan bir bakarsınız Dicle. Az ileride Fırat. Bir çöl gibi görünen, ama siz bir damla verseniz size binler vermeye hazır toprak. Bir bardak su ikram etmekten bile mutluluk duyacak sıcak bir insan.
Çok sevdiğimiz Anadolu'nun bu kısmını yıllardır görmemiştim. Canan'sa hiç. Geçen yıllar hem bu topraklarda bir çok şeyi değiştirmişti hem de bende. Mevlana 800 yıl önce biliyormuş değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğunu:
Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...
Neler mi yaşadık bu gezide. Önce özetler:
İşte buraya kadar gittik
Buralardan geçtik
Epey yorulduk
Ama çok da eğlendik
Bolca bunlardan yedik
Üzerine de bunlardan
Ha! bir de bunlardan
Bazen dumur olduk
Bazen müfettiş
Ama neredeyse oralı olduk
Tam anlamıyla oralı
Gezimize 29 Eylül Salı akşamı Adapazarı'ndaki ailemizin yanına giderek başladık. Aslında Çarşamba sabahı çıkacaktık ama tatilimiz bir gece erken başlasın dedik. Ne de olsa günde ortalama 400 km'lik son derece dinlendirici (!) bir tatil olacaktı. Sabah 10 civarı yola çıktık. Bolu'da gece sıcaklığı 4 dereceye kadar düştüğü için erken saatlerde oradan geçmek istemedik. Ayrıca Canan'ın uyarısıyla iyi ki kışlık montlarla gitmişiz. Çünkü Güneydoğu'da sıcaklıklar 30-32 derece olarak görünmesine rağmen nem hemen hemen olmadığı için hiç bir problem yaşamadık. Ama yazlık montlarla gitseymişiz gidişte Bolu'da, dönüşte de Pozantı'da donacakmışız.
İlk molamızı çok sevdiğim Bolu Cankurtaran geçidinde verdik. Sabah güneşinde biraz ısındık.
Daha sonra sırasıyla Ankara Elmadağ ve Kırşehirdeki Türkiye Şoförler federasyonunun tesislerinde mola vererek Kayseri'ye ulaştık
Yol Kayseri'ye kadar başbakanımızın duble yol dediği cinsten. Radara falan da yakalanmadık. Yalnız ne hikmetse karayolları otoyol dışında her yere soğuk asfalt döküyor. Hikmeti belli diyeceksiniz ama karayollarından bir tanıdığımız altyapısı aynı olduğu için maliyet olarak o kadar da çok fark etmediğini söylemişti. Umarım hedeflenen duble yollar bitince özerine kaymak asfalt çekilir. Ha bir de mümkünse biraz virajlı olsun lütfen, teşekkürler.
Kayseri'ye akşamüstü vardık. Otele yerleşik. Otelden beş yıldızlı olduklarını söylediler. Üç yıldız seviyesinde bir rakam istediler. Ama otel dört yıldızlı çıktı. Temiz ve rahat olması bizim için yeterli, fazla takılmadık ama dürüst olmamaları eksi puan.
Yerleşip doğru aşağıdakini yemeye gittik. Ya bizim yediklerimiz mantı değil, ya da bu. Soslu falan çok farklı ve lezzetli bir şey
Yaba daba duu!
Kayseri'den pek keyif almadık. Vakit olsa gezilecek bir çok yer olduğunu biliyorum ama. Yemek üzeri şöyle bir kaç saat oturacak keyifli bir yer bulamadık yakınlarda. Biz de bir kese çekirdek alarak, yatağın üzerine tüneyip çekirdek çitledik.
Ertesi sabah şehir merkezinde biraz yürüyüş yaptık.
Yürüyüş:
Sonra da vakitlice Kahramanmaraş'a doğru yola çıktık. Yollar oldukça keyifli. Hatta Sarız Maraş arası bol virajlı bir dağ yolu
Artçıyla o kadar viraj yordu tabi. Maraş'a biraz kala dağda bir çeşme ve çardak bulduk. Serin serin esiyor. Yerleştim hemen . 10 dk. İçim bile geçmiş. Öyle keyifliydi ki 1 saat gibi geldi.
Zaten yarım saat sonra Kahramanaraş'a vardık
Dondurma cenneti Kahramanmaraş'a
Canım yurdum ne kadar renkli simalara sahip. Bu vatandaş gayet doğal bir şekilde karşıdan karşıya geçmeye başladı, orta refüjde aniden durdu, şu trafik direğine tüneyip orada bir yarım saat oturdu. Şiş kebap:(
Akşam da, birlikte çalıştığımız firmanın sahibi ile buluşmak üzere şehir merkezindeki pastaneye gittik
Kısa bir görüşmenin ardından farklı konseptteki diğer şubeleri görmek üzere devam ettik. Bunlardan birinde de Maraş'ın yöresel yemeklerinden tattık. Tarhana, mumbar, haşlanmış içli köfte, kuru patlıcan dolması v.s. Olay yavaş yavaş başlıyor:)
Sonra fırın konseptindeki bir mağaza ve tatlı ağırlıklı mağaza. Umarım bu deneme amaçlı mağzalar İstanbul'a da gelir çünkü çok lezzetli görünüyorlar.
Ertesi gün de Üretim tesisini gedik. Firmamız hijyen olayını birazcık abartmış. Tesise özel izinle ve resmen steril bir şekilde alındık
Sonra da günün ödülü tabi. O kadar seyrettik. yemeden olmaz.
Oradan devam ettik Urfa'ya doğru. Urfa'ya kadar 3 şeritli çok güzel fakat sıkıcı bir otoban. Benzinlikler de henüz açılmamış. Benzin almak için Birecik'ten çıktık.
Şu Fırat'ın suyu akar serindir.
Sonunda Urfa'ya da ulaştık. Yeni yerleşim bölgesinden geçerek otelimize ulaşmak için Urfa'nın daracık sokaklarına daldık.
Bir süre sonra sokak labirentleşerek içinden çıkılmaz bir hal aldı. Yan çantalarla sıkışıp kalacaz bir yerde, o kadar dar. Bir kaç mahallelinin yardımıyla çıktık labirentten.
Labirentten kurtulup otele ulaştıktan sonra hemen duş ve Urfa çarşıları. Hemen gözüme bir ciğerci kestirdim
Buranın raconu böyle: Lavaş yatağında, odun kömürü ateşinde tam pişmiş kuzu ciğeri a la carte servis ediliyor. Ancak soğan, kırmızı biber ve taze yeşilliklerden oluşan garnitür self servis. Siparişi veriyorsunuz, ciğeriniz pişerken de siz önünüzdeki garnitürleri doğrayarak oyalanıyorsunuz. Tabi ben bilmediğimden kös kös oturduğum için ciğerci kardeş benim garnitürümü hazırladı saolsun.
Sonrasında da gelen ciğeri afiyetle download ettim. Buralarda kota sorunu yok arkadaşlar. Önünüze geleni indiriyorsunuz, "her gün mü yiyiyorum" bahanesiyle
Bu da Canan'ın menüsü. Evet sizinle aynı fikirdeyim. Boş durmadım zaten. Bir kaç parça urfayla ciğerin üstüne cila yaptım.
Çok tehlikeli. Çünkü göründüğü kadar lezzetli
Kebapçının menüsündeki şu son satır çok hoştu.
Yola çıkmadan önce Urfa'lı kardeşimiz (Matematik)Aytaç'a mesaj atarak Eğer Urfa'ya gelirsek bir çayını içmek istediğimi söylemiş ve telefonunu almıştım. Aradığımda da böyle olacağını sanıyordum. Ancak Aytaç gelince işin bu kadar basit olmadığını anladım. Ben aradıktan 10 dk. sonra bulunduğumuz yere geldi ve bütün akşamı bizimle geçirdi. Ertesi gün Adana'ya gideceği için bizim gezeceğimiz bütün yerleri tek tek gösterdi, dededen kalma konaklarına götürdü, gezdirdi ve gecenin sonunda hala "kusura bakmayın sizinle hiç ilgilenemedim" falan diyordu. Daha ne yapması gerekiyordu da yapmadı çok merak ediyorum:) Sanki çok eski bir dostu ziyarete gitmiş gibiydim Urfa'ya. Aytaç kardeşime gösterdiği bu sıcak ilgiden dolayı çok teşekkür ediyorum.
Şimdi Aytaçların konaktayız.
Havalara bak
Konağın avlusu. Çok etkileyici bir yapı. İnsan ister istemez kendisini orada yaşarken hayal ediyor. En ilginci ise yazlık olarak kullanılan bölümün serin, kışlık olarak kullanılan bölümün hiç bir ısıtıcının çalışmamasına rağmen resmen sıcak olmasıydı.
Oradan sonra balıklı göl çevresine ve kale çıkışı yolundaki Çift Mağra cafe'ye gittik
Ertesi gün yine Urfa sokakları
Gümrük han
Köylü güzeli
Maho Ağa
Kaldığımız otelin işletmecisi Diclehan Hanım ile. Kendisi de bize çok hoş bir jest yapıp standart oda yerine süit odada ağırladı.
O gün de Aytaç'ın ciğercisine gittik. Bence et şiş daha lezzetli. Özellikle orada çok lezzetliydi.
Daha sonra bu kadar ciğeri dürümü nasıl yaparız da harcarız diye düşünürken en iyi yolun kaleye tırmanmak olduğuna karar verdik
Yine balıklı göl. Bu sefer gündüz gözüyle
Otelimizde akşam yemeği zamanı. Genellikle otellerde yeme içme fiyatları yüksek olur, ama bu otelde durum oldukça farklı. Sundukları ürün ve hizmetin kalitesine göre fiyatları son derece uygundu. Yemekleri çok lezzetli ve servisin birinci sınıf olmasına rağmen fiyatları çevreden bile uygundu. Örnek vermek gerekirse salata 2,5 TL, mezeler 3 TL, ana yemekler 10-12 TL idi. Biz de akşam yemeğimiz otelin avlusunda almaya karar verdik
Düşük enstantane ayarında hareket edersen böyle olur
Sadece otelin mezelerini yapmak için Halep'ten Suriyeli bir aşçı getirtmişler. Adamın mezeleri muhteşemdi. Tariflerini mutfakta kimseye söylemiyormuş. Bence haklı. O gece sadece meze yedik.
Yemektan sonra otelin hemen yanındaki Narlı Ev'e geçtik. Otele ait avlusunda çok yaşlı bir nar ağacı olan bir Urfa konağı. Bize göre masal ev. Otelin tamamı gibi üstün bir estetik anlayışıyla ve bölgenin görsel kültürüne yabancı kalmadan hatta bütünleşerek dekore edilmiş. Otel etkinlikleri burada düzenliyor. Normalde sıra gecesi yoktu ama bizim ısrarımıza dayanamayıp "hadi yapalım bu akşam, hem cumartesi dışarıdan gelen olur, olmazsa da biz bize eğleniriz" dediler.
Öyle de oldu:) Soldan sağa ekibi sayıyorum:
Şef-garson-garson-genel müdür-resepsiyon-garson-bir müşteri-ben
Burada müdür yardımcımız da katılmış
Masal evin terası
Bu da otelimiz. Manici Otel Kaz dağlarından sonra buraya 2. şubesini açmış. Kaz dağlarındaki gibi çok başarılı bir otel.
Ertesi gün Mardin'e doğru yola çıktık. Aytaç bizi yolun çok bozuk olduğu konusunda uyarmış ve bir keresinde lastiklerinin patladığından bahsetmişti. Biz de bayağı tedirgin olduk. Hatta Mardin'i iptal etmek bile gündeme geldi. İyiki öyle bir hata yapmamışız. 200 km'lik yolun ikinci yarısında, onda da lokal olarak bozukluklar vardı. Sorunsuz bir şekilde tamamladık.
Mardin'e yaklaştığımızda benzin için durduk. Tabi ki çay teklif edildi. Hayır teşekkürler dedik. Çaylarımız geldi:) Bölge hakkında koyu bir sohbet eşliğinde çaylarımızı içtik. Bölgenin halkı çok sıcakkanlı ve misafirperver. Kendinizi çok rahat hissediyorsunuz.
Geldiiik
Şehrin girişinden merkeze kadar kısa fakat yeni asfalt dökülmüş düzgün açılı virajları olan harika bir yol var. 1500 km düz yoldan sonra insanın viraj yapası geliyor tabi. Bu arada Canan bateri çalar gibi sağlı sollu boşluklarıma vuruyor.
Mardin sokakları
Otelimiz
Otele uğrayıp kasklara yer açmak için eşyaları otele bıraktık ve Hasankeyf'e devam ettik. 70 km anayoldan Midyat, oradan sonra da 40 km güzel bir dağ yolu.
İşte Hasankeyf
Biz da adet olduğu üzere aşağı ırmak kenarına inerek meşhur çardakların birisine yayıldık. Ayakkabıların çıkarılarak oturulması özellikle motorcular için çok güzel.
Urfadan beri karnımız aç olduğu için hemen yiyeceklerin siparişini verdik. Sürekli kebap yediğimiz/yiyeceğimiz için bari dere kenarında balık yiyelim dedik. Alalbalık istedik, o da acılı geldi.
Dömüşte Midyat'a uğrayacağımız ve karanlığa kalmak istemediğimiz için vakitlice dönüşe geçtik.
Fotoğraf için köprünün üzerine çıktığımızda çevremizi rehber ordusu sardı. Resmi reheber kendileri, yaka kartları bile var:) Bu kızlar okuyabilen şanslı azınlıktan.
Dönüşte de Midyata uğradık fakat yorgun olduğumuz için fazla kalamadık. Eski mahllelerde biraz dolaştık.
Oradaki bir otelin avlusunda bir kahve molası vermek istedik ama muvaffak olamadık. 5-10 saniye içerisinde etrafımızı çocuklar sardı. O kadar kalabalık ve heyacanlılardı ki. motoru park edip içeride oturamayacağımıza kanaat getirdik. Doğru karar verdiğimizi de az sonra anladık. Çıkış yolunu sorduğumuz çocukların bir kaçı, heyecanlı bir şekilde yan çantalara oturmak ve top case'den sarkmak suretiyle memnuniyetle bize şehir çıkışına kadar eşlik edebileceklerini beyan ettiler. Kendilerinin bu nazik ve eğlenceli tekliflerini kibarca reddettik:)
Batı'ya doğru akşam güneşi gözümüze gire gire Mardin'e geldik. Artuklu Kervansaray otelimizin önüne park ettik. Mardin'in eski şehir bölgesinde çok fazla otel seçeneği yok. Taş otellerden biri çok pahalı idi, biri de pek yöresel gelmedi. En optimumu buydu. Yalnız bunda da oadalar çok dar. İçeri çekecekle girip tribüşunla çıkıyorsunuz:) Bir kişi odada gezinirken diğeri yatağın üzerine tüneyip yer vermesi gerekiyor he he:)
Bu bey de otelimizin bellboy'u . Aslında bell değil de kilise çanı desek daha doğru olur her halde. Yer yüzeyinden irtifa 2 metre 10 santim. Çok sempatik birisiydi
Hile hurda yapsam da geçemedim
Otele yerleştikten sonra yemek için dışarıya çıktık. Doğruca eski kentte sınıfında tek seçenek olan Cercis Murat Konağı'na gittik. Baktım çevrede telsizli bir kaç kişi var. Garsona "vali bey mi burada" dedim, "evet" dedi. "Sık geliyor her halde" dedim, " gün aşırı gelir" dedi Seçenek o kadar kısıtlı yani. Ha bir de yan masamızda Meltem Cumbul vardı. Popüler bir yer sanırım
Konak çok güzel restore edilmiş. Önünde bir deniz gibi mezapotamya ovası. Hatta gece vakti çevre köylerin ve ovadaki tek tük ışıkların etkisiyle İstanbul boğazı ve üzerindeki tekneler gib görünüyordu.
En önemli kısım olan mutfağı ise çok başarılıydı. Mardin mutfağı çok çok zengin değil. Ancak süryani yemekleri ve onun müslüman yorumu yelpazeyi bayağı genişletmiş. Mesela benim favorim olan ve erik, nohut ve pekmezle hazırlanan incasiye, süryanilerin oruç tuttukları zaman yedikleri bir yemekmiş. İçerisine kuzu eti sonradan konmaya başlanmış. Çok ta iyi olmuş. Hem tatlı, hem ekşi, tam sevdiğim tarz. Restaurantın sunumu da çok başarılı. 12 kepçe içinde 12 harika meze
Bu da Mesapotamya boğazı
Gece yarısı Mardin sokakları
Otelimiz
Ertesi sabah tatil için oldukça erken saylacak bir saatte kalkıp kendimiz yollara vurduk. Mardin için zamana ihtiyacımız var. Çünkü bu akşam da Mardin'de kalacakken iptal ederek bir gece daha Urfa'da kalmaya karar verdik. Sevdik mi Urfayı ne.
Mardin de son derece güzel bir yer. Sadece Türkiye'nin değil Dünyanın kültür mirası. Sabah çan, akşam ezan sesi. Geçen zamanın estetik anlayışımızda bir gelişmeye mi, gerilemeye mi sebep olduğunu sorgulamamıza yol açan özgün mimari. Kocaman bir zaman makinesi...
Şehirde merkepler hala ulaşım aracı olarak kullanılıyor. Enduro amaçlı çok başarılı. Bakımını, tımarını zamanında yap, yıllarca hizmet eder. Merdiven dahi çıkabiliyorlar.
Eski bir konak postane binası olarak hizmet veriyor
Kırklar kilisesine giderken
Kırklar kilisesine gitmişken
İçeride görevli yasak olduğunu söylediği için resim çekmedik
Yine Mardin sokakları, yine bir yabancı.
Bu da Zinciriye Medresesi
Bölge tarihi miras açısından öylesine zengin ki hala bir şeyler çıkıyor toprağın altından. Yeni bulunmuş bir kalıntı. Kemerin yapısına bakılırsa çok eski bir döneminmiş gibi durmuyor. Yoksa yakın dönem yapılarıda hala eski dönemin mirasını mı sürdürüyor?
Sabahın köründe kargalarla brunch yaptığımız için acıktık tabi. Doğru Cercis'e yine. Bu sefer sadece birer tabak süryani yemeği yedik.
Bu Canan'ın ki. Kitel raha. Lokum köfte demek. İçli köftenin highsiding geçirip üzerine yoğurt dökülmüş hali.
Bu da benim incasiye. Bayıldım. Mor erik, nohut, pekmez ve lokum gibi kuzu eti.
Bu da yine mezapotamya. İlerisi Suriye
Sonra toplanmak için otele geldik.
Daltonlar
Yolcudur Abbas, orta sehpaya alsan durmaz
Elveda Mardin
Dönüşte Viranşehirin bir köyünde oturan asker arkadaşıma uğradım. Telefonlaştık ve Viranşehir öğretmen evinde buluştuk. Arkadaşım Mustafa ortadaki. Benden 6 yaş küçük olmasına rağmen bölgedeki çetin yaşam şartları erkenden yıpratmış yüzünü... Yandaki de kardeşi. Onlar da aşiretmiş. Bütün köy akrabaları olduğu gibi çevredeki 3-5 köy de akrabalarıymış. Bitmedi, bir o kadar da Suriye'de varmış. Bayramlaşmaya üç beş bin kişilik küçük bir grup halinde Suriye'ye geçiyorlar:)
Karşılaştığımız her ufak olay bölge insanının sıcaklığı ve misafirperverliği konusunda bizi öyle şaşırtıyor ki. Mustaf bu akşam bizde kalın diye tutturdu. Öyle içten bir şekilde söylüyordu ki bunu.Zar zor ikna ettik. Bunun üzerine de sanki kötü bir olay olmuş gibi "Ya Ömer hocam hiç olmadı şimdi, kötü hissettim kendimi n'oolcak şimdi" falan diyordu. Oralardan bir daha geçersem köyüne mutlaka gelirim diye söz verdim.
1 saat sona Urfa'dayız
Akşam yemeğinde otelimizin avlusundayız
Diclehan Hanım'ın aile dostları otelde özel bir günü kutluyorlardı. Dediler ki davul zurna çağıralım. Bayıldık tabi bu habere. Kapı gıcırtısında halay çeker olduk.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra sabah kahvesi için masal eve, pardon Narlı Ev'e gittik.
Narlı Ev'in avlusuna açılan ve özel toplantıların yapıldığı odacıkların her birine Urfa'nın değerli sanatçılarının isimleri verilmiş. Kazancı Bedih'in de bir odası vardı. Aslında ben kendisi çok görmek istiyordum ama 3 yıl önce rahmetli olduğunu öğrendim
Konağa adını veren Yaşlı nar. Üzeri nar dolu, dalları tartmıyor. Bir kaç tane hatıra aldık. Salonumuzda duruyor
Ardından son kez balıklı göl. Yavaş yavaş elveda Urfa, elveda masal ev.
Bu da yola çıkmadan önce doping. Adı şıllık. Krepin içine ceviz, üzerine tatlı şerbeti. Çok basit ve çok lezzetli bir tatlı
Üzerine de şöyle katran gibi bir mırra. Espressonun büyük büyük dedesi diyebileceğim mırra, kahvenin çok uzun süre kaynatılıp süzülüp bir posta kahveyle daha kaynatılmasıyla yapılıyor. İçine bir miktar da kakule konuluyor. Sonuç olarak son derece yoğun, adeta konsantre bir kahve oluyor. Kahveye özellikle de espressoya çok düşkün olduğumuz için biz çok sevdik.
Servisinin de bir ritüeli var. Özellikle sonrası çok önemli. Servisi yapan, fincanları yanınızda dolduruyor ve sırayla veriyor. İçip de fincanı masaya bırakırsanız yandınız. Bir saygısızlık olarak değerlendiriliyor, bu durumda ya servis yapanı evlendiriyorsunuz, ya da yüklüce mümkünse fincanı dolduracak altın kadar bahşiş vermeniz gerekiyor.
Fincanı geri verirseniz de tekrar doldurulup geri geliyor. Bu böyle tansiyon komasına girene kadar devam etmiyor tabi. Ya ne olacak? Fincanı parmaklarınızla kapatıp geri vereceksiniz. Bu arada sanırım biraz fazla miktarda kakule aldım. Bütün İstanbul'a yetecek kadar mırra yapabilirim:)
Aşağıda görüldüğü gibi bir kaç damla olarak servis ediliyor. Fazlası çarpar zaten
Otelden ayrılırken
Bu sefer halay çekmiyoruz halay ekibindeki arkadaşlarla hatıra fotoğrafı çekiyoruz
Antep'e gelir gelmez attık kendimizi dışarıya attık
Bakırcılar çarşısı
Yolda gezerken şu amcadan meyan şerbeti alma gafletinde bulundum. İlk kez içtim, daha doğrusu içemedim. İlacımsı berbat bir tadı var. İlaç yapımında sıkça kullanılıyormuş ve çok faydalıymış. Başka amaçla içilmez zaten.
Mutfak müzesi
Antep kalesi
İşte o!
Gelelim fasulyenin faydalarına. Arkadaşlar Antep'in sulu yemekleri çok lezzetli. Tavsiye üzerine Merkezdeki büyük parkta bulunan Antep Evi adlı yere gittik. Her şey çok lezzetliydi.
Takdim ediyim: Soldan sağa ayaktakiler:
Ekşili köfte, alaca çorba
Bu da meşhur analı kızlı. Ortadaki ana, yanındakiler kızları
YORUMSUZ!
Yine tarihi çarşılar
Ayakkabılarımızı boyattırdık. Esnaf para kazansın.
Bu da otelimiz Anadolu Evleri. Antep'te otel ararken Timur Bey'in motorcu olduğunu öğrenince hemen burada karar kıldım. Tabi ki doğru karar vermişiz. Uzun yıllar müzik sektöründe yöneticilik yaptıktan sonra buraya yerleşip oteli açmış. Eşiyle birlikte işletiyor. Bize motorcu torpili yapıp balayı süiitini verdiler he he. Ayrıca kendisi ikramlar konusunda son derece cömertken ben de bunları kabul etme konusunda bir o kadar uyumluydum:) Ayrıca gezilip görülecek yerler konusunda da çok yardımcı oldular.
Gaziantep'teki günlük yaşam ve ev hayatı hakkında bilgi veren Kent Müzesi
Akşama da tanıdık bir mekana gittik. Sahan'ın Antep'teki devasa şubesine. Sonra böyle oldu işte
Yemekten sonra avluda kahve içmek için otele gittik. Bir baktık tanıdık bir sima Timur Bey'le sohbet ediyor. Biraz sonra da konserleri var kaçırırmıyız. Sanırım iyi duyurulmadığı için konser çok tenha idi. En öne geçip doya doya dinleyip söyledik.
Ertesi sabah kahvaltı yapıp yola çıkıyoruz. Son derece dinlendirici tatilimiz yavaş yavaş bitiyor.
Dönüş rotamız bu sefer Adana, Pozantı üzerinden Ürgüp. Otoyol yine çok güzel ama Pozantı'ya kadar sıkıcı. Sonraki dağ yolları ise çok keyifliydi. Dağda çok hafif bir yağmura yakalandık ama yağmurlukları giymeye gerek kalmadan sona erdi.
Daha sonra Niğde üzerinden Nevşehir'e yaklaşmıştık ki kalacağımız oteli işleten bayanın tavsiyesi üzerine Gümüşler Manastırı'na uğradık. Kapadokya bölgesindeki diğer manastırlar kadar etkileyici olmasının yanında önemli bir özelliği de yapı içerisindeki ikon ve fresklerin büyük ölçüde zarar görmeden günümüze ulaşmış olması. İçeride, dünyada tek olduğu öne sürülen, Meryem Ana'nın gülümseyen halde tasvir edilmiş bir freski var. Ancak flaşlı çekim yasak olduğu için görüntüleyemedik. Bunun dışında çevredeki manastırların standart aksesuarları olan tüneller, tuzaklar, dehlizler var bir dolu.
Bu da otelimiz Ürgüp Evi'nin harika manzaralı küçük bahçesi. Yol yorgunluğunun ardından güneşin peri bacalarının arasında kayboluşunu seyretmek çok güzel oluyor
Bu da bizim mağramız. Mağra olmasına rağmen ferahtı.
Tavsiye üzerine akşam yemeği için Ziggy's isimli yere gittik. Mekanın sahibi bayan ebediyete intikal eden köpeğinin adını koymuş. Her yanda vesikalık resimleri vardı rahmetlinin
Mekan da çok keyifliydi doğrusu. Aynen bir evin yemek odası gibi. Her yerde mumlar yanıyor ve hafiften Jazz çalıyor.
Sabah sabah yüzümdeki ifadeye bakılırsa "daha dün gibi çantaları hazırlıyorduk, ne çabuk ta bitti" diye geçiriyorum her halde içimden
Soldaki deve taştan, sağdaki demirden
Dönüşü klasik rota olan Ankara üzerinden tamamladık.
Benim ısrarım üzerine yine molanın birini Cankurtaran'a denk getirdik. Şu Bolu ve çevresini çok seviyorum nedense.
Böylece 8 Ekim Cuma akşamı tamamlamış olduk gezimizi. Özellikle şunu belirtmek isterim ki sanılanın ve sorulanın aksine terörle ilgili en ufak bir sıkıntı yaşamadık. Bu sebepten ötürü bölgeye gitmemek, kap kaç olabilir diye İstanbul'a gelmemek kadar abartı olacaktır.
Oralar hiç buradan göründüğü (ya da gösterildiği) gibi değil arkadaşlar. Oralara gidelim, gezelim. Alışveriş yapalım, pazarlık yapalım, sohbet edelim, yaşantılarını soralım, bizim oraların keşmekeşini anlatalım, çocuklara tarih sorusu soralım, bilselerde bilmeselerde bir şeker verelim. Yani sadece orayı görmeyip, orayı yaşayalım. Bir milletin kendi toprağına ve insanına yabancı olmasından daha acı bir şey olamaz.
Gelelim gezinin bilançosuna.
3400 km ve 10 gün süren bu gezi boyunca;
çeyrek tona yakın benzin aldık
Toplamda yaklaşık 65000 kalori ve tahminen 10000 mg kolesterol aldık
1060 tane resim aldık
Bir kaç ufak tefek hatıra aldık
Ama en önemlisi inanılmaz keyif aldık.
Öncelikle iyi bir yol arkadaşı olan eşime,
Bizim için yaptıkları ve yakınlığından dolayı Diclehan hanıma,
Tarifi zor konukseverliği ve sıcaklığıyla Aytaç kardeşime,
Antep'i sevmemizde payı olan Timur Bey'e
ve buraya kadar usanmadan okuduğunuz için sizlere
Çok teşekkürler. _________________ K 1200 GT
IAM.ORG
En son mer-Can tarafından Cum Oca 14, 2011 11:34 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Ooof, of! Omer Mayis anilarimi canlandirdin ne guzel... Ne kadar hos yerler ve insanlar degil mi? Urfa-Mardin arasi yollar berbatti Mayis'ta, ama stabilize calismalarina baslamislardi, demek ki bayagi bitirilmis.
Sevgili Aytac'in o guzel insanligi insani nasil da eziyor ama boyle birisiyle tanismis olmaktan da keyif veriyor degil mi? Hele Mardin Artuklu Kervansaray (yapim yili 1275) otelin 2.10'luk sembolu ne kadar esprili ve hos birisi. TV'de bir yarisma programinda yaptigi yore yemekleriyle 1.'lik de aldi o bu yaz.
Bu guzelim yerleri gezdiginiz ve bizlerle paylasip anilarimizi tazeledigin icin coook cok tesekkurler.
_________________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
çok beğendim çok.canım çekti ömer.ne zaman götürürsün bizi
Ellerine sağlık kardeşim paylaşım için teşekkürler. _________________ özcan şimşek
A rh(-)
HONDA ST1300 ABS Pan European
kırmızı
simsekozcan@hotmail.com
Kayıt: Jan 09, 2008 Mesajlar: 678 Nerden: Şanlıurfa
Tarih: Prş Ekm 15, 2009 11:04 pm Mesaj konusu:
Ömer abim, Canan ablam ne iyi yaptınız da geldiniz. Keşke programımız uyuşmuş olsaydı da sizleri daha iyi ağırlayabilseydik ama kısmet bir dahaki sefere umarım. Sizin geldiğiniz tarihde Adana Seyyah Riders klubünün kuruluş yıldönümü kutlamaları vardı ve başkan Halil Beyaz (sitemiz üyelerinden chopper60) davet edince biz de davete icabet ettik ve dostlarla hasret giderdik.
Ahmet abiciğim iki Şanlıurfa-Mardin raporu daha sunulursa atlayıp tekrar buralara gelirmişsiniz gibi bir his var içimde ne dersin?
Aytac'cigim hic suphen olmasin, ama bakarsin (Allah bir aksilik vermezse) Mayis'taki Dogu turumuzda ortak bir noktada bulusur birlikte sureriz bile.
_________________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
Klio mu? ne kilosu! Yok öyle bir şey. İnanmak istemiyoruum:) Döndüğümüzden beri ot yiyorum:(
Ahmet abi az çınlatmadık kulaklarınızı Aytaç'la. Seneye ben de bir bahane bulup tekrar yolumu oralara düşürmek istiyorum. _________________ K 1200 GT
IAM.ORG
Kayıt: Jun 23, 2005 Mesajlar: 2823 Nerden: İSTANBUL
Tarih: Cum Ekm 16, 2009 12:56 pm Mesaj konusu:
Gezdiğin yerler zaten Türkiyemizin ve kültürel mirasımızın en güzel yerleri. Buna bir de sizin nüktedan anlatmanız eklenince tadından yenmez bir rapor olmuş. Çok teşekkürler.
Yalnız, sizin gibi gurme bir çiftin Antep'te neden İmam Çağdaş'a gitmediğini anlayamadım. Vaktiniz mi olmadı? Yoksa kimse size tavsiye etmedi mi? Tam sizlik bir yer çünkü. _________________ Motosiklet Teorisi ni ve Motosiklet Yol Sanatı nı okuyalım, okutalım...
Ahmet abi az çınlatmadık kulaklarınızı Aytaç'la. Seneye ben de bir bahane bulup tekrar yolumu oralara düşürmek istiyorum.
Omer'cigim cok tesekkurler; tevekkeli kulaklarim degil cinlamak, agridi durdu.
Insan oralara yolunu dusurmek icin firsat yaratir haklisin, ne de olsa 10 bin seneden eski tarihin oldugu muthis yerler ve insanlar.
kunduz demiş ki:
Yalnız, sizin gibi gurme bir çiftin Antep'te neden İmam Çağdaş'a gitmediğini anlayamadım. Vaktiniz mi olmadı? Yoksa kimse size tavsiye etmedi mi? Tam sizlik bir yer çünkü.
Volkan'cigim; bak iste cok haklisin, ama biz de sabahtan oralardan gectigimizden yiyememis fakat fotograflamistik.
Tadim konusunda daha onceden eski dukkanindan deneyim sahibi olmam sebebiyle, bir sonraki sefere bahanemiz olsun dedik biz de...
_________________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız