Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Feb 09, 2006 Mesajlar: 661 Nerden: Maltepe/istanbul
Tarih: Pzr Nis 01, 2007 9:11 am Mesaj konusu:
Ben de bu başlığa yeni dikkat ettim,geçmiş olsun,umarım bu başlığa bir daha yazmazsın inşallah.
En son Borusan da bir sunum toplantısında ayak üstü eşim ile birlikte tanışmıştık.Ahmet Abinin de katıldığı bir toplantıydı.Umarım bir daha ki görüşmemizde sapa sağlam ayakta ve vukuatsız devam ederiz.
Bu arada yazı üslubunu çok beğendim. _________________ sevgiler
Tuncay Topkara
ata007@e-kolay.net
HERKES İSTEDİĞİ HAYATI MUTLU YAŞASIN...
DOĞRU BİLGİ : Enduro bir motor ile stabilize bir yolda ilerlerken ayakta kullanmanız denge açısından işi kolaylaştırır. Yeterince çalıştıysanız, viraj almada, frenlemede sorun yaşamazsınız. Doğru.
YANLIŞ BİLGİ : Yukarıda yazılanları arkanızda yolcu varken de yapabilirsiniz. Eğer bunun doğru olduğunu sanıyorsanız İkarus ile kanka olmuşsunuz demektir.
Teorik/Pratik arazi eğitimi almamışsanız, asfaltta kendinizi istediğiniz kadar yeterli hissedin, araziye asla yolcu ile girmeyin.
Reha Ç.
Demir At ( Katır ? çok iyi durumda olan bana ve hanıma oldu ) KLE 500
Geçen yazdı, maslak itü kampüsünün önünden geçip işe gitmek üzere yoldaydım. Metro inşaatı var, yol daralmış, kenarlarda kum dökülmüş.
Trafik sıkışıklığından bezdiğim için yolun sağındaki boşluktan ilerleyeyim dedim. Aracın bir tanesi hafif sağa kırıp önümü kapatınca (hayır, kasıtlı yaptığından değil, beni farketmediğinden sağa kaymıştı) olduğum yerde kalmıştım. Hafif hafif sinirlenmeye başladım, sonra bir ara geçebileceğim bir boşluk yakalayınca gazladım ve geçtim, ama...
Geçtim ama önümde pek de boş alan olmadığını farketmem çok zaman almadı. Fren yapmama rağman yoldaki kum yüzünden kaydım ve bir aracın yan tarafına ve bariyere hafif çarparak durabildim.
Çok kritik bir kaza değildi, ama mesela dizlikler olmasaydı bacağım kırılmıştı.
Demek ki:
* Sakin olmak ve sakin kalmak gerekiyor.
* Sıkışık trafikte sıyrılırken çok daha sakin ve dikkatli olmak gerekiyor.
* Kumlu, taşlı yollara dikkat etmek gerekiyor. _________________ motocycle boy reigns
Silahsız Mehmetçik Köy Öğretmeni
Vitesli motosiklete enduro ile başlayıp taşlı-topraklı arazi, çamur, dere, tarla, kum, orman ve hatta makilik ) alanda dolaşmayı seven gözü kara bir grupla yola çıkınca haliyle düşmek kaçınılmaz oluyor.
İlk gezilerde motorda dengeyi sağlama konusunda (ağırlık merkezini hesaplayamama, ayak uzunluğunu hesaplayıp yere sağlam basamama gibi) deneyimsizlik yüzünden saçma sapan nedenlerle düştüm. Belli bir deneyim kazandıktan sonra da "yetersiz ustalık" nedeniyle çok kez düştüm. (Motora hakim olmaya çalışırken arka tekerin öndekiyle neredeyse paralel hale geldiği yoğun/kaygan çamurda; ve yeterince iyi olmayan amortisörlerle, kafam kadar -sert- topaklardan oluşan sürülmüş tarlada yol almaya çalışırken düşmek de işin bir parçası oluyor galiba.)
Karlı zeminde ilk sürüş denememde sırf "acaba bu aletin lastikleri karda ne kadar tutunur?" diye endişelenmek yüzünden düştüm ve şunu öğrendim ki, "düşer miyim?" diye endişelenmeye başlarsanız düşmek de kaçınılmaz oluyor, daha "relax" olmak lazım Bu gezinin devamında buz üstünde gittiğimiz bölümler bile oldu ama tekrar düşmedim
Bu düşüşleri, arazide motosiklet kullanmanın doğal sonucu saydığım için, ve sanırım ilgilendiğim savaş sanatında (Uzakdoğu sporu diyenler de var) bol bol düşüş çalışmış olduğum için son derece rahat ve sorunsuz atlattığımdan hiç dert etmedim; hemen hemen her gezide en az bir kez düştüğüm için de "DusenAdam" nick'ini kendime uygun gördüm
* Yine enduro ruhuna uygun bir geziden dönüşte, bozuk olmayan asfalt bir köy yolunda ilerlerken direksiyonda hafif, ama periyodik bir vibrasyon hissettim. "Yoldaki arızalardandır" diye düşünürken kendimi yolun sağına doğru yuvarlanır durumda buldum. (Yaklaşık 70 km/saat hızla seyrediyordum). Hatırladığım tek şey "Eee şimdi ne oldu yav?" diye düşündüğüm... Sonradan anlaşıldı ki ön teker patlayıp maşaların arasına sıkışmış ve bir "high siding" yaşamışım. Arkamdan gelen arkadaşım hemen yanıma gelip şokta olup olmadığımı filan kontrol etti ama ben sadece "nedensiz yere" düştüğüm için şaşkındım. Bu düşüşümde dizliklerim malulen emekliye ayrıldı, (henüz motosiklet montu almamıştım) hava soğuk olduğu için kat kat giydiğim tişört, sweat shirt, polar giysi ve montumun dirseği delindi, kat kat giysi biraz da kolumun etrafında dönerek sürtünme etkisini azaltmıştı; sonuçta hasarsız atlattım.
...Ve bu düşüş motosiklet maceramı sorgulamama yolaçmadı.
Nedense burada sandalyemde oturup bunları yazarken "motordan düşme korkusu" diye bir şey aklıma geliyor ama motosiklet üstünde bunu hemen unutuyorum. Tek korkum araziye oranla yüksek hızda seyredilen ana yollar, o da Türkiye'deki sürücülerin kalitesinden kaynaklanıyor... Motosiklet maceram 2006 Ocak ayında Ramzey QM-200GY enduro ile başladı ve Nisan 2006'da girdiği servisten halen çıkamadığı için (kam sıyırma diye bir sorunu var ve parça olmadığından çözemiyorlar!) 3 aylık bir keyiften sonra da bitti, hayır, bitmedi, "ara verildi".
Biraz para biriktirip daha iyi bir motor alınca yine bineceğim, yine düşeceğim inşallah...
[Konuşmayı sevmem ama yazmaya başlayınca frene basamıyorum, uzattıysam özür dilerim. _________________ uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
----------------
Oğuz Aktan
Keşan (Edirne)
En son DusenAdam tarafından Pts Nis 23, 2007 4:53 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Kayıt: May 27, 2005 Mesajlar: 1900 Nerden: Istanbul
Tarih: Cum Nis 20, 2007 10:13 pm Mesaj konusu:
DusenAdam demiş ki:
Vitesli motosiklete enduro ile başlayıp taşlı-topraklı arazi, çamur, dere, tarla, kum, orman ve hatta makilik ) alanda dolaşmayı seven gözü kara bir grupla yola çıkınca haliyle düşmek kaçınılmaz oluyor.
İlk gezilerde motorda dengeyi sağlama konusunda (ağırlık merkezini hesaplayamama, ayak uzunluğunu hesaplayıp yere sağlam basamama gibi) deneyimsizlik yüzünden saçma sapan nedenlerle düştüm. Belli bir deneyim kazandıktan sonra da "yetersiz ustalık" nedeniyle çok kez düştüm. (Motora hakim olmaya çalışırken arka tekerin öndekiyle neredeyse paralel hale geldiği yoğun/kaygan çamurda; ve yeterince iyi olmayan amortisörlerle, kafam kadar -sert- topaklardan oluşan sürülmüş tarlada yol almaya çalışırken düşmek de işin bir parçası oluyor galiba.)
Karlı zeminde ilk sürüş denememde sırf "acaba bu aletin lastikleri karda ne kadar tutunur?" diye endişelenmek yüzünden düştüm ve şunu öğrendim ki, "düşer miyim?" diye endişelenmeye başlarsanız düşmek de kaçınılmaz oluyor, daha "relax" olmak lazım Bu gezinin devamında buz üstünde gittiğimiz bölümler bile oldu ama tekrar düşmedim
Bu düşüşleri, arazide motosiklet kullanmanın doğal sonucu saydığım için, ve sanırım ilgilendiğim savaş sanatında (Uzakdoğu sporu diyenler de var) bol bol düşüş çalışmış olduğum için son derece rahat ve sorunsuz atlattığımdan hiç dert etmedim; hemen hemen her gezide en az bir kez düştüğüm için de "DusenAdam" nick'ini kendime uygun gördüm
* Yine enduro ruhuna uygun bir geziden dönüşte, bozuk olmayan asfalt bir köy yolunda ilerlerken direksiyonda hafif, ama periyodik bir vibrasyon hissettim. "Yoldaki arızalardandır" diye düşünürken kendimi yolun sağına doğru yuvarlanır durumda buldum. (Yaklaşık 70 km/saat hızla seyrediyordum). Hatırladığım tek şey "Eee şimdi ne oldu yav?" diye düşündüğüm... Sonradan anlaşıldı ki ön teker patlayıp maşaların arasına sıkışmış ve bir "high siding" yaşamışım. Arkamdan gelen arkadaşım hemen yanıma gelip şokta olup olmadığımı filan kontrol etti ama ben sadece "nedensiz yere" düştüğüm için şaşkındım. Bu düşüşümde dizliklerim malulen emekliye ayrıldı, (henüz motosiklet montu almamıştım) hava soğuk olduğu için kat kat giydiğim tişört, sweat shirt, polar giysi ve montumun dirseği delindi, kat kat giysi biraz da kolumun etrafında dönerek sürtünme etkisini azaltmıştı; sonuçta hasarsız atlattım.
...Ve bu düşüş motosiklet maceramı sorgulamama yolaçmadı.
Nedense burada sandalyemde oturup bunları yazarken "motordan düşme korkusu" diye bir şey aklıma geliyor ama motosiklet üstünde bunu hemen unutuyorum. Tek korkum araziye oranla yüksek hızda seyredilen ana yollar, o da Türkiye'deki sürücülerin kalitesinden kaynaklanıyor... Motosiklet maceram 2006 Ocak ayında Ramzey QM-200GY enduro ile başladı ve Nisan 2006'da girdiği servisten halen çıkamadığı için (kam sıyırma diye bir sorunu var ve parça olmadığından çözemiyorlar!) 3 aylık bir keyiften sonra da bitti, hayır, bitmedi, "ara verildi".
Biraz para biriktirip daha iyi bir motor alınca yine bineceğim, yine düşeceğim inşallah...
[Konuşmayı sevmem ama yazmaya başlayınca frene basamıyorum, uzatııysam özür dilerim.]
Nick ve topik bu kadar mı alakalı olur _________________ 950 ADV
dostlarım ben motorumu toplamda 3 kez düşürdüm. toplamda 5 motor sahibi oldum ama hep virago 535 i düşürdüm. düşürme noktalarımın tamamı evimin civarındaki ışıkta beklemelerdi. iki taksici ben ışıkta beklerken arkadan bir de özel oto yine ben ışıkta beklerken yan yoldan dalmak suretiyle bana çarptılar. evimin civarında diyorum sanki oralar yol değilmiş gibi bende kask kolda dirsek koruyucu olarak duruyor etraftan geçenlere selam vererek dükkanıma geliyorum ve hep de bu noktalarda bana çarpan otolar oluyor. kıssadan hisse ya bu oto sahipleri sürücüler çok dikkatli gözlemciler olup hangi motorcu evinin civarında dolaşıyorsa onu buluyorlar yada biz evimizin civarında dolaşırken dikkat eksikliği çekiyoruz. bir de ışıkta beklerken motoru boşa alıp esneyip güneşlenmeye kalklam da cabası. bu olaylardan sonra ben mümkünse şerite yakalaşıp arkamdan gelen "hıyar" ın bana değil önümdekine çarpabileceği bir yer buluyorum ve de 1.viteste motoru bekletmekten hiç vazgeçmiyorum. umarım bu hikayeler de hepimiz için espri malzemesi yapılacak eski anılar olarak kalır... _________________ ORÇUN ÇOBAN
suzuki dl 650 vstrom
www.patiizi.com
Sevgili Oguz; oncelikle anlatimini ve kendine koydugun lakabi cok begendim. Tebrik ediyorum.
"yetersiz ustalık" Demissin ama ben bunca sene sonra bile suna inandim ki, bu isin "yeterli"si yok! Her an, her gun yeni birseyler ogrenilebiliyor. Yani ogrenmenin yasi yok, hepimiz hala ogreniyoruz...
Hem de her konuda, 35 senelik profesyonel meslegimde bile. Aksi taktirde, coook gerilerde kalip, caga ayak uyduramayiz.
Orcun; sen de kask konusunda gereken kullanim seklini hoş bir sekilde anlamak istemeyenlere izah etmissin, tesekkurler.
Fakat isikta bekleme hadisesinde viteste beklemek her zaman cozum olmuyor ve ben bunu 1998'de iyice anladim!
Barbaros Bulvarinda simdiki ATV binasi (eski Camhan) onundeki isiklarda Besiktas istikametinde bekliyorum. Arkamdan suratle gelen beyaz bir Hyundai Sonata'nin beni gec farkedip frenleri kaziklamasinin sesiyle aynada gittikce buyuyen araci gordugumde vitesi 1'e taktim. Ancak Besiktas yonunden gelen araclarin bizim onumuzden sola donmeleri bir turlu ara vermiyordu ki firlayip popomu kurtarayim. Allahtan surati son derecede azalmis vaziyette arka tekerlegime carpip motoru altimdan firlatti ama ben ayaga kalktigimdan once kaputuna (iyi bir zaiyat vererek ) oradan da yere dustum. Bende birsey yok, motorumun da sadece sol sinyal kirikti.
Buradan cikan sonuc neticesinde, artik ozellikle yogun trafikteisiklarda 2 arac arasinda bekliyorum... _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
kilyos yolu üzerinde bahçeköy ün içinde gidiş geliş (arada tretuar filan yok, açık) bir yol vardır bilenler hatırlar. yaklaşık 60-70 km. hızla giderken bomboş yolda, yolun karşısında geliş tarafında duran bir Opel aniden u dönüşü yapmaya karar verip hareketlendi. mesafe o kadar azdı ki fren yapıp durmak gibi bir şansım yoktu. cadde oldukça geniş olduğu için hafif gaz verip sağa kırdım ancak aracın oldukça yaşlı olan sürücüsü beni farkedince resmen kitlendi ve u dönüşünü tamamlamadan direkt üstüme ve duvara doğru sürdü. yolun sağ tarafında gidecek bir yer yok zira cadde boyunca 3 metre yüksekliğinde bir duvar var. bu arada mesafe yok denecek kadar az. frenlere dibine kadar asıldım ama duracak veya manevra yapacak gibi değil ve çarpışma kaçınılmaz. ve çarptım zaten. kendimi her ne kadar motordan yukarı doğru attıysamda sol elim arabanın sağ kapı camını kırdı (sol bilek kemiklerimle beraber), motor sağ ön kapıyla ön çamurluk civarına çarptı, ben uçmaya başladım. hatırladığım ve çevredekilerin anlattıkları kadarıyla arabanın üstünden uçtuktan sonra duvara omuzumu ve ardından kafamı çarptım. duvardan sekip yaklaşık 8m. filan ilerde duran büyük çöp konteynırına çarpıp yere yığılmışım. kask beni mutlak ölümden korudu çünkü duvara, konteynıra ve yere çok ciddi şekilde kafamı çarptım. vücumdaki tek hasar dediğim gibi sol bilek kemiğimin kırılmasıydı ancak atardamar da kemikle beraber maalesef dışarıdaydı ve hızla kan kaybediyordum.
yoldan geçen bir cerrah (allah ondan milyon kere razı olsun) durup ilk yardımı yaptı, kanamayı durdurdu ve ambulansla hemen hastaneye kaldırdılar. hastanedeki harika doktorlar sayesinde ne bir platin ne başka bişey takılmadan sol bileğim eski haline geldi ve kask sayesinde çok ucuz atlattım. kaza 1999 senesinin ekim 15 inde olmuştu. dün gibi aklımda...
söylemeye gerek yok motor paramparçaydı ama çarptığım arabadaki hasarı da yazmak istiyorum.
sağ kapı ve kapı camı
sağ ön çamurluk
ön kaput
sağ ayna
ön cam (çarpmanın şiddetiyle arabanın A direği eğilip ön camı patlatmış)
çarpmanın şiddetiyle sağ tarafta oturan yaşlı kadının beli kaydı
tam düşme sayılmaz ama bende 2 yıl önce transalp'le yaşadığım bir olayı anlatayım.
ortaköy dereboyunun sonundan balmumcuya çıkan yokuştaki işyerimden çıkmışım, sokağın ucuna gelmişim sağa dönücem. sağımda da bir araba duruyo, sola sinyal vermiş. Yavaşladım ki geçsin. Baktım o da beni bekliyo, kararsız bir kaç saniyenin ertesi aynı anda davrandık. yürüme hızından da yavaş olduğumuzdan oda bende frenleyip durduk ama ben motorumla beraber arabanın ön kaputuna uzanmak zorunda kaldım, ayağım arada kaldı.
adam donmuş bana bakmaya başladı, ben doğrulmaya çalıştım ama beceremedim çünkü hiçbir taraftan destek alamıyordum. Sonunda dedim "kalkamıyorum". Sürücünün yanındaki adama dedim ki çıkda çek beni. adam çıktı arabadan soluma geçti , benden tutup motorla beraber beni doğrulttu. benim sinirler bozuldu gülmeye başladım ve herkes kendi yoluna gitti.
kararsızlık kazalarımdan ir diğerinide ehliyet kursundayken başka bir acemi motor sürücüsü ile yaşamıştım. Daracık bir yolda birbirimizi sağdan mı yoksa soldan mı geçmemiz gerektiğine karar verememiş , ben kaldırıma çıkıp motordan uçup bir ağaca sarılmış , diğer arkadaşta benim düşüşüme odaklanınca altında yatırmıştı motoru.
2 buçuk yıllık motor hayatımda transalp ile 1 büyük kaza ve 15 civarı düşüş, vfr ile 2 büyük kaza ve 5 civarı düşüş, çok şükür hayabusam ile 0 düşüş yaşadım. eskiye oranla çok daha fazla yoruluyorum artık etraftaki herşeye dikkat edip öngörmeye çalışmaktan. tüm gün trafikte motor sürdümmü beynim zonkluyo akşam.
benim dikkat ettiklerimi yazayım bu arada belki yardımı dokunur.
1. tüm arabalardan , yayalardan sürekli olarak kaçıyorum, yani bulunduğum yeri hızlı olmasada değiştiriyorum. sürekli boşluklara kaçıyorum.
2. takip mesafesi çok ama çok önemli, arkadan tacizde etseler konumumu koruyorum yada yol veriyorum. yinede arkadaki rally de olduğunu zannetmeye devam ederse ilerde bir yerde başka bir boşluk bulup kaçıyorum.
3. Işıklarda asla ve asla şeritte değil hep iki aracın arasında bekliyorum ve güvende olduğumu anlamadan vitesi boşa almıyorum. (hem önden hem arkadan iki kere çarptılar ordan kaldı bu )
4. yoldaki çukurlar altınızda enduro yoksa çok ciddi sıkıntı yaratabildiğinden , özellikle hiç bilmediğim yollarda ekstra bir parça dikkatimi asfalta ayırıyorum. Özellikle su dolu çukurlar pek tehlikeli olabiliyor. (o yüzden de düştüm ve bir kere de nerdeyse highside benzeri birşey yaşadım)
5. her kavşağa özellikle dikkat ediyorum ve olası çarpışma noktalarından kaçıyorum, kaza olduktan sonra adam solda duruyodu sağa döndü nası olur yahu demenin bir anlamı yok. en güzeli her an manyağın biri fırlayabilir diye düşünmek.
6. inönü stadı ile fındıklı arasındaki sahil yolu geniş ve düzde olsa tramvaya yetişen insanlar var bir anda atlıyorlar, basmayınız.
7. aralardan geçerken , aragaz , korna esirgemiyorum ama hakkaten de girilmeyecek bir noktaysa ısrarda etmiyorum, insanları rahatsız etmenin alemi yok.
8. bazı sürücülerle göz teması kurmadan geçmiyorum.
9. otobüsleri geçip asla önlerinde durmuyorum , illaki bir araya giriyorum.
bunun dışında şimdilik yazmaktan sıkıldığım için aklıma gelmeyen bir sürü şey var ve tüm bunlar benim trafikteki iki paralık motor zevkimin içine ediyor mu ediyor.
bende ne yapıyorum, bekliyorum ki havalar ısınsın vurayım kendimi uzun yola.
Kayıt: Mar 21, 2007 Mesajlar: 1519 Nerden: İstanbul
Tarih: Çrş May 16, 2007 3:56 pm Mesaj konusu:
Sonunda Düşebildim
Merhaba abiler , ablalar
Yaklaşık 1,5 - 2 yıldır Derbi Senda 50 R kullanıyorum yeni başlayanlar için daha ideal bir 2 zamanlı görmedim şu ana kadar motosiklet bütün hataları tolare ediyor cross olmasına rağmen üstünde yatarak dönebiliyorsunuz.Daha bir - iki saat önce babamın SM ' si ve benim Derbi ' m ile ormana gittik babam lastiklerinden dolayı motorunu bir kenara çekti arada bir benimkine binip bir iki hop zıp yaptı bende DİZLİK , MONT , KASK ve SERT BİR PANTOLON ile ufak ufak zıplıyor teker yapıyor ve ara gaz çekiyordum sonra sıkıldım babama söylemeden aşşağı indim (ormanın derinliklerine) hafif hafif zırt zırt ağaçların arasından geçiyor yokuşlara tırmanıyordum sonra lanet olası bir taş küt diye önüme çıkınca ön lastik havalandır ve hafiften sola yattı motor bende bazı üstadlardan nasıl düşüleceğini falan önceden öğrenmiştim ki işede yaradı ben düşeceğimi anlayınca kendimi sola doğru attım ellerimin üstüne düştüm ama çok sert bir düşüş değildi motor stop bile etmedi çünkü debriyaj kolunun üstüne düşmüştü motor hala rolantide çalışıyordu bende sağıma soluma baktım çevreyi süzdüm rezil oldum mu diye baktım ses soluk yok bir iki şarapçı olayı çözemedi gerçi ama neyse ben debriyajı sıkarak kaldırdım motoru gülerek babamın yanına gittim babamında içine doğmuş sanki oda atlamış motoruna geliyordu beni yerde göremedi ben hemen kalkınca tabi sonra baktı babam ellerim pis ne oldu oğlum dedi yaa düştüm ya dedim a ne oldu falan bakayım dedi baktı sadece sol dirseğimin altında ufaaak bir çizik var başka varmı dedi yok dedim ufak bir gülümseme ve eve geldik ben babam birdaha motoru vermeyecek diye yok ya acımıyor falan diyorum ben öyle dedikçe gören herkes atma Turgay sıyırık çok acıtır diyordu ve gerçekten acıyordu ama 20 dk. içinde kabuk bağladı şu an birşey hissetmiyorum
Ve bundan sonra ELDİVEN takacağım...İşte benim için ufak bir tecrübe oldu sizinle paylaşayım dedim...Sevgiler... _________________ Turgay Poyraz Yıkılmaz
geçmiş olsun turgay..ama bir daha ellerinin üzerine düşmeyi aklına bile getirme. elinde eldiven de olsa kemiklerin kırılmasını engelleyemezsin. düzgün bir sırt koruman olsun ve mümkün oldugu kadar onun üzerine düşmeye çalış. biraz voleybol maçı izlersen plonjon atmayı da öğrenirsin
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız