Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Çarşıyı gezerken Tevfik’in geçen sen tanıştığı ve Facebook’tan arkadaşlığını devam ettirdiği Niko’yu arıyoruz. Niko ve babasının beraber çalıştırdığı bir dükkan varmış bu çarşıda. Birkaç esanafa bu şekilde soruyoruz. Sonunda biri tanıyor ve bizi götürüyor. Niko yok, babası var. Türkiye’den geldiğimizi, oğlu Niko’ya selam getirdiğimizi söylüyoruz, mutlu oluyor, Niko’ya ileteceğini söylüyor. Buraya kadar her şey çok güzel. Ama selam gönderenin, Tevfik’in durumunu da söylememiz gerekiyor. Zor da olsa Tevfik’le ilgili bir gün önce aldığımız haberi kendisine söylüyoruz. Açıkçası o da ufak bir şok geçiriyor. Türkçe bilmediği halde bu yörede yerleşen bir cümleyi söylüyor bize; “Başınız sağ olsun…”. Dükkanda bir süre sessizlik oluyor. Zor da olsa Tevfik’e karşı son görevimizi de yerine getirmiş oluyoruz. Niko’nun babası ile bir hatıra fotoğrafı çektirip dükkandan ayrılıyoruz;
Üzerimizdeki bu havayı dağıtmak için bir süre daha geziyoruz bakırcılar çarşısını;
Sonrasında yemek yemek için bir yer arıyoruz. Saraybosna’da yenmesi gereken lezzetlerin başında börekler geliyor. Karşımıza bir börekçi dükkanı çıkınca da hemen deneyelim diyoruz;
Burası Üsküp gibi değil, karışık porsiyon börek veriyorlar… Her çeşitten bir parça söylüyoruz. Arkadaşlar inanın ben böyle güzel börek yememiştim. Yolu düşenlere mutlaka tavsiye ediyorum;
Karnımız doyunca moralimiz biraz daha yerine geliyor;
Başçarşıyı gezmeye devam ediyoruz. Buranın her adımında ecdadın izlerini görüyoruz;
Burada ilk gezilecek yerlerin başında Gazi Hüsrev Bey Camii ve etrafındaki yapılar geliyor. Caminin hemen yanında yer alan saat kulesi de bunlardan biri;
Saat kulesine doğru ilerliyoruz. Önce kule daha bir net çıkıyor karşımıza;
Sonrada Hüsrev Bey Cami;
Caminin geniş bir avlusu ve çok güzel bir şadırvanı var;
1530 Yılında Gazi Hüsrev Bey tarafından yaptırılan caminin içini görmesek te dışındaki güzelliği ile bizi etkilemeyi başarıyor;
Bahçenin bir bölümünde Hüsrev Bey’in türbesi de mevcut. Saraybosna’nın gelişmesinde anne tarafından II.Beyazıd’ın torunu olan Gazi Hüsrev Bey’in çok büyük katkıları olmuş. Çarşıdaki birçok bina da onun vakfına aitmiş;
Buradan ayrılıp kapalıçarşıya ( bezistan ) geliyoruz;
Kapalıçarşıdan hızlıca bir geçiş yaptıktan sonra dünya tarihinde önemli bir olaya şahitlik etmiş bir noktaya, Latin köprüsüne geliyoruz. 1914 Yılında milliyetçi bir Sırp tarafından Avusturya veliahtı bu köprüde öldürülmüş ve bu olayın da tetiklemesi sonucunda 1.Dünya Savaşı çıkmıştır ;
Karşı caddenin sağ köşesinde bulunan bina bu suikast ile ilgili bir müze haline getirilmiş.
Köprüyü geçer geçmez sağ tarafta müzik pavyonunu görüyorsunuz. İsmi biraz ilginç olsa da hikayesi şöyle; bina 1911 yılında Avusturya-Macaristan hükümdarlığı tarafından yaptırılmış. Askeri kışlaya çok yakın olduğundan, bayramlarda askeri ekipler tarafından burada müzik icra edilirmiş. 1941 ‘de yanan bina 2004 yılında tekrar yapılmış;
Bu bölge gezip dinlenmek için gerçekten çok hoş bir yer. Bulunduğumuz noktadan Latin köprüsünün başka bir fotoğrafı;
Biz burada etrafı izlerken yanımıza biri gelip selam verdi. Hasan Abi’nin üzerindeki Bursa Enduro Festivalinde dağıtılan tshirt’ü görünce, bizi Bursa’lı sanmış. Kendisi de Bursa’lı olan bu arkadaş, Bursa Enduro’dan birkaç arkadaşı tanıdığını ve isimlerini söyledi. Çarşıda bir dükkanı varmış ama açıkçası şu an ne olduğunu unuttum. Sağ olsun bizi davet te etti ama daha sonra görüşme şansımız olmadı. Bu arkadaşa Saraybosna’da görmek istediğimiz noktalardan biri olan tüneli ve nasıl gideceğimizi soruyoruz. Kabaca tarif ediyor ve belli bir bölgeden sonra tekrar sormamızı söylüyor. Ayrıca tünelin ziyaret saatleri kısıtlıymış, acele etmemizi söylüyor. Biz de çok takılmadan Milijacka nehrinin kıyısından birkaç foto daha alıp motosikletlerimizi almak içn pansiyona doğru yöneliyoruz;
Şadırvan’a yaklaştığımızda daha önce içine girmediğimiz Çarşı Camini görelim diyoruz. Yapım yılı 1562 imiş. Caminin girişinde Mostar’da da gördüğümüz gibi cenaze ilanları vardı;
Buradaki camiyi de sadece dışarıdan görebiliyoruz. Namaz saatleri dışında maalesef kapalı oluyorlarmış. Bizim Türkçe konuştuğumuzu duyan fotoğraftaki arkadaş da merhaba diyerek bizimle sohbete başlıyor. Bu arkadaş Kayseri’liymiş. O da burada ticaret ile uğraşıyormuş. Kısa ama güzel sohbetin ardından tünel konusunda ondan da bilgi alıp kapanmadan ulaşmak için pansiyona doğru ilerliyoruz.
Aceleyle motosikletlerimizi dışarı çıkarıp, verilen tarif üzerine tramvay rayları bitene kadar ilerlemek üzere hareket ediyoruz. Gideceğimiz yer, Ilıca denen bir bölge ve havaalanının yanındaymış. Zaten tünel hava yolu ile gelen malzemeleri almak için açılmış. Fakat zaman çok dar ve orayı zamanında bulup yetişmemiz çok zor. Bu sırada önümüzde bir motosikletli görüyoruz. Acaba deyip kendisinden yardım istiyoruz ve çoğu ikitekerci gibi yanıltmıyor, bizi tünele kadar götürüyor. Gittiğimiz yer kısa bir mesafe değildi, onu da hemen belirteyim. 10 Km’ye yakın bir yol gittik. İsminin Muhammed olduğunu öğrendiğim bu arkadaş bizi, vaktini ayırarak ve üşenmeden tünel’in olduğu yere kadar getirdi. Fakat ilk geldiğimiz yerden tünelin olduğu yere ulaşım kapalıymış. Oradakilerle konuşup bir yer tarifi alıyor. Tekrar takipteyiz. İyi ki bize yardıma gelmiş, yoksa buraları bulmamız imkansızdı… Sonunda tünelin olduğu yere geliyoruz ama maalesef tünel kapanmış Muhammed’in ve bizim emeğimiz boşa çıkıyor. Tünelin içine giremeyeceğiz. Kısmette ne varsa ona razı oluyoruz. Muhammed evin sahibi yaşlı teyze ile konuşuyor. Teyze bu evin sahibi. Sırpların kuşatması sırasında canını tehlikeye atarak bu tünelin evinden açılmasına izin vermiş. Kuşatma süresince her türlü acil yardımlar hava yolu ile bu tünel sayesinde Saraybosna’ya ulaşmış Yani eli öpülecek bir kadın. Biz de hem teyzemize hem de Muhammed’e ufak bir hediye olarak Türk Bayrağı çıkartmalarımızdan veriyoruz;
İşte tünelin giriş bölümü;
Tünelin yapıldığı teyzenin evi. Kurşun izleri hala duruyor;
Karşısında şu an otopark olarak kullanılan bir bahçe var;
Muhammed Hasan Abi’ye bilgi veriyor,
İnsanlığa ibret niteliğindeki bu evin önünde hatıra fotoğrafı çektiriyoruz;
Evin bahçesinin hemen yanından havaalanını görebiliyorsunuz. Tünelin ucu oraya çıkıyormuş;
Tüneli göremesek bile buranın havasını teneffüs etmek bize yetiyor. Muhammed’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Pansiyonun olduğu eski çarşıya doğru dönüşe geçiyoruz. Muhammed de bizimle belli bir yere kadar geliyor. Pansiyona ulaştığımızda motosikletlerimizi bırakıp tekrar çarşıya dalıyoruz. Evdekilere hediyelik bir şeyler almamız gerekiyor. Bakırcılar çarşısındaki el iş ürünler dikkatimizi çekmişti. Beğendiğimiz bir dükkana giriyoruz;
Burası çarşının en eski dükkanlarındanmış. Çalışan arkadaş bize dedesinin burada çekilmiş eski fotoğraflarını gösterdi;
Yine dükkanda çok eski yöresel bir kıyafet te sergileniyor;
Alışverişimizi yaptıktan sonra Latin köprüsüne yakın bir noktada olan Fatih Camisine gidiyoruz. Burası 1457 yılında inşa edilmiş;
Bu caminin de çok güzel bir avlusu var;
İçi ayrı bir güzel;
Hasan Abi tarihe tanıklık eden bu yapının içinde dalıp gidiyor;
Caminin içinden görüntüler;
Bahçenin arka tarafında ecdattan kalan mezarlar;
Avlunun her tarafını birbirinden güzel çiçeklerle donatmışlar;
Savaşın hatıralarını çok derinden taşıyan bir bina ;
Havadaki bulutlar artmaya başlıyor. Yavaş yavaş geri dönme vakti geliyor. Bu arada Saraybosna’nın meşhur isli etini arayıp buluyoruz. Bizim pastırmaya benziyor ama üzerinde çemen yok. İste kurutulmuş geyik ve dana etinden yapılıyormuş.
Eski şehirde çok hoşuma giden bir mekan;
Şadırvana birkaç yüz metre kalmıştı ki yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı. Hasan Abi’nin kedi rolüne bürünüp sığındığı bir dükkan önü ;
Herkes bulduğu korunaklara sığınmış;
Pansiyona ulaşabilir miyiz diye şadırvanın olduğu meydana kadar çatı altlarından ulaşıyoruz ama yağmurun şiddeti hiç azalmıyor. Burada mahsur kalıyoruz,
Bir yandan yağmurun dinmesini beklerken bir yandan da yarını düşünüyorum. Yarın Karadağ’a geçip Durmitor milli parkını geçeceğiz. Okuduğum bilgilere göre burası dağlık ve çok virajlı bir bölge. Eğer hava böyle yağarsa çok ama çok zor bir gün olacak… Havanın iyileşmesi için dua ediyoruz. Uzun süre şiddetli bir şekilde yağan yağmur sonunda sakinliyor. Biz de bunu fırsat bilip hemen pansiyona ulaşıyoruz. Kısa bir dinlenme molası yapıyoruz. Bu arada yağmur da duruyor. Yemek yemek için tekrar çarşıdayız. Ne yiyelim derken gündüz börek yediğimiz dükkanın karşısındaki lokantaya giriyoruz. Buranın yemekleri çok özel bir yöntemle pişiyor. Bizim buralarda kapama dediğimiz metoda benziyor. Yemekler odun ateşinin koruna gömülerek pişiriliyor. Tabi bu da yemeklere çok özel bir tat veriyor. Menüde bir çok seçenek var. Börek bunlardan biri;
Ama biz kuzu etini tercih ediyoruz;
Usta bize yemekleri nasıl pişirdiklerini gösteriyor;
Karnımız doyunca eskiden bir kervansaray olan Moriçe Han’a gidiyoruz. İki katlı, çok güzel ve görülmesi gereken bir yer. Gündüz saatlerinde gelip görmediğim için üzüldüm. Eskiden ahır olarak kullanılan birinci kat, şimdi kafeterya ve bazı satış dükkanları olarak hizmet veriyor. Flaşsız yaptığımız ve kötü çıkan fotoğrafları, mekan hakkında bir fikir vermesi adına paylaşıyorum;
Yanında lokumuyla Türk kahvelerimiz geliyor. Ama bize garip gelen, şekerin kahvenin yanında gelmesi ve sizin istediğiniz kadar şeker atıp, çay karıştırır gibi karıştırmanız. Tabi bu durum telvenin de karışmasına sebep oluyor. Açıkçası çok beğenmedik,
Kahve sonrası pansiyonumuza giderken şadırvanın gece görüntüsünü çekiyoruz. İnanışa göre buradan su içen tekrar buraya gelirmiş. Biz de tekrar su içip pansiyonumuza gidiyoruz;
DEVAM EDECEK ====>> _________________ Ahmet YILMAZ
Transalp'06
Çanakkale-Çan
Karşı caddenin sağ köşesinde bulunan bina bu suikast ile ilgili bir müze haline getirilmiş.
Karsi caddenin sag kosesinde bulunan binaya bakmak, neredeyse bir sonraki fotografa gececegim son anda aklima geldi ne yalan soyliyeyim (sol taraf daha guzeldi bence ).
VAP (kart papaz )
dominator demiş ki:
Saraybosna’nın modern yüzü;
Beyoglu'nun trafige kapanmadan onceki halini animsatiyor...
dominator demiş ki:
Yanında lokumuyla Türk kahvelerimiz geliyor. Ama bize garip gelen, şekerin kahvenin yanında gelmesi ve sizin istediğiniz kadar şeker atıp, çay karıştırır gibi karıştırmanız. Tabi bu durum telvenin de karışmasına sebep oluyor. Açıkçası çok beğenmedik,
Demek ki neymis? Turk kahvesi sade icilmeliymis, hem ilerde diabetik olma durumuna gore tedbir de olmus olur fena mi yani?
Ahmet'cigim super gidiyor, takibe devam durumunda elimiz böğrümüzde bekliyoruz... _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Ahmet Abi bende seni izliyorum takibindeyim. Tespitlerin muhteşem
Erkan'cigim cok tesekkurler, ben de adasimdan ilham aliyorum ne yapayim...
Narada demiş ki:
Saraybosna da çok güzelmiş. köprüler, nehir, börekler...
Mutlaka gidilmeli..
"köprüler, nehir, börekler" Sadece bu kadar mi yani Fikret'cigim, sen de hanimla izliyorsun galiba???
Ahmet sen bize bakma, sezonu geldi diye geyik ceviriyoruz ama sen rapor araligini fazla acarsan korkarim geyik ateste yanacak... _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız