Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Feb 16, 2004 Mesajlar: 224 Nerden: İstanbul
Tarih: Sal Ekm 11, 2011 7:17 am Mesaj konusu:
Okumaya doyamadim. Harika bir gezi, harika fotograflar, keyifli okunan bir anlatim, ellerinize saglik.
Balkanlar, ozellikle Kosova ve Makedonya benim en cok sevdigim, yasarken kendimi en rahat ve huzurlu hissettigim yerlerdir.
Oralarda yaklasik 1.5 sene kaldim, Pristine'de calisir bazen, kahve icmeye ya da yemek yemeye Uskup'e giderdik. Ohrid'de gol kenarinda keyfine doyum olmayan bir yer, sadece 1 kere gitme imkanim olmustu.
Su anda Batumdayim, Gurcistan da guzel bir yer ama Balkanlar hep gozumde tutuyor. Yazinizi okurken tekrar oralara gittim, mutlu oldum.
Paylasim ve harika fotograflar icin cok tesekkurler.
Hepinize kazasiz belasiz surusler dilerim _________________ 1sin
Yamaha Drag Star 650
Biraz gerideki fotoğraflarda bir diskonun ilanları vardı hatırlarsanız; işte o diskonun reklam ve tanıtım broşürlerini dağıtıyorlarmış _________________ Mondial 125KT "O Artık Emekli!"
Yamaha YBR 125 Mavi Eşşek
"Kıçı kırık motorcu"
-----------------------
Live Alone - Ride Alone - Die Alone
Ahmet Abi bende seni izliyorum takibindeyim. Tespitlerin muhteşem
Ahmet Abi'nin tespitleri gerçekten süper... Benin bile fark etmediğim konuları yakalıyor...
Narada demiş ki:
Saraybosna da çok güzelmiş. köprüler, nehir, börekler...
Mutlaka gidilmeli..
Evet kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri. Hatta ben Balkanları genellemek istiyorum. Bence mutlaka gezilip, görülmeli.
1sin demiş ki:
Okumaya doyamadim. Harika bir gezi, harika fotograflar, keyifli okunan bir anlatim, ellerinize saglik.
Balkanlar, ozellikle Kosova ve Makedonya benim en cok sevdigim, yasarken kendimi en rahat ve huzurlu hissettigim yerlerdir.
Oralarda yaklasik 1.5 sene kaldim, Pristine'de calisir bazen, kahve icmeye ya da yemek yemeye Uskup'e giderdik. Ohrid'de gol kenarinda keyfine doyum olmayan bir yer, sadece 1 kere gitme imkanim olmustu.
Su anda Batumdayim, Gurcistan da guzel bir yer ama Balkanlar hep gozumde tutuyor. Yazinizi okurken tekrar oralara gittim, mutlu oldum.
Paylasim ve harika fotograflar icin cok tesekkurler.
Hepinize kazasiz belasiz surusler dilerim
Güzel yorumlarınız için çok teşekkürler. Ayrıca dün Batum'da motosiklet ile turda olan Hasan Abi ile buluşamadığınıza üzüldüm. Ama ilginize çok teşekkürler. Yeri gelmişken, ben Balkan raporunu bitiremeden Hasan Abi, İsviçre'den gelen Murat Abi ile birlikte Gürcistan'ı da içeren bir tura çıktılar. Halen de gezideler. Onlara iyi yolculuklar diliyorum...
Narada demiş ki:
sincerely demiş ki:
hakkaten ya neydi o melekler oyle..
azizim kacırmıs olabilirim o melekler orada
niye geziyormus..
ilker yurttas
Hocam hiç kimse meleklerin ellerine bakmadığı için(bende dahil) niye gezdiğini anlamıyor. Ben şimdi resimlere tekrar baktım bir kağıt dağıtıyorlar.
Evet arkadaşlar, gezinin en çok dikkat çeken noktasına bir açıklama getireyim isterseniz. Maalesef o melekler bizi karşılamak için gelmemişler... Fikret Hocamın yakaladığı nokta doğru. Bir gece kulübünün tanıtım broşürlerini dağıtıyorlardı...
Sevgilerimle, _________________ Ahmet YILMAZ
Transalp'06
Çanakkale-Çan
Gezimizin dokuzuncu günü. Güzel bir sabaha uyanıyoruz. İnşallah tüm gün böyle geçer. Bugünkü rotamızda Karadağ’a geçip, iki kanyon ve Durmitor milli parkını görmek var.Kosova sınırına yakın bir yerde de günü sonlandırmayı planlamıştık. Rotamız şaşmadı. Gün içerisinde toplam 312 km yol gittik. İşte dokuzuncu gün yol izimiz;
Kahvaltı için hostelden ayrılıyoruz. Motosikletlerimiz yolculuk için dinleniyor;
Kahvaltı için şadırvanın olduğu bölgeye gidiyoruz. Bu sabah kahvaltı olarak çorba içelim diyoruz. Gözüm gökyüzünde. Dün yağan yağmurdan gözüm epey korktu Çok şükür hava açık.
Çok güzel bir servisle çorbalarımız geliyor. İçinde bamya olan bir çorba. Mostar’dakine benziyor ama biraz daha farklı;
Vakit kaybetmeden hostele dönüyoruz. Bugün yolumuz uzun. Bir an önce yola çıkmakta fayda var,
Elimizdeki notlara göre şehirden doğru çıkışı bulmaya çalışıyoruz. Tarif üzerine gittiğimiz yol bize hiç yabancı gelmiyor. Dün tüneli bulmak için Muhammed ile geldiğimiz yol. Nitekim yol üzerinde olan ve buradan girişin kapalı olduğu için başka yerden ulaştığımız ilk noktanın yanından geçiyoruz. Biraz ileride de Saraybosna’nın bitiş tabelası;
Dün çok istemimize ve kapısına kadar gelip göremediğimiz tüneli bu defa görelim diyoruz. Bizim için çok güzel bir tesadüf oluyor. Ara sokaklara dalıp tünelin olduğu evi buluyoruz. Yanılmıyorsam 3 veya 4 Euro’ya bilet alıp içeri giriyoruz. Sabahın erken saati olmasına rağmen epey ziyaretçi var. Biz oradayken birkaç turist otobüsü geldi. Zamanında bu şehir ve insanlar için, canlarını çekinmeden tehlikeye atan bu aileye, bu ücretin az bile olduğunu düşünüyorum. İlk olarak video sunumun yapıldığı bir odaya giriyoruz. Şehrin bombardıman altında kaldığı günlerden birçok görüntü vardı;
Sonrasında tünelin olduğu bölüme geçiyoruz. Ayağımızın yanında betona gömülü duran, yanılmıyorsam bir havan mermisi;
Tünelin girişi;
İşte iki buçuk yıl boyunca Saraybosna’nın dünya ile irtibatını sağlayan tünel. Ufak bir bölümü ziyarete açık. İnsan buradayken çok farklı duygulara kapılıyor;
Evin bahçesinde ve farklı bölümlerde tünel ile ilgili bilgiler içeren odalara var. 1992-1995 Yılları arasında Saraybosna’nın nasıl kuşatıldığını gösteren harita;
Farklı bir bölümde, gelen malzemelerin nasıl taşındığı canlandırılmış;
Saraybosna’dan ayrılıyoruz. Hedefte Karadağ sınırı var. Çok sakin bir yoldan, elimizdeki haritaya ve notlara göre ilerliyoruz. Her yer yemyeşil, doğa süper. Yollar boş, tek tük araçla karşılaşıyoruz.
İlerledikçe daha da güzel yerlere geliyoruz. ;
Hem yol sormak, hem de ileride bulamayacağımızı düşünerek bir istasyona girip benzin alıyoruz;
Yanlış hatırlamıyorsam Drina ırmağını ilk gördüğümüz nokta. Piva kanyonuna kadar uzanıyor;
Sınıra doğru yaklaştıkça yollar iyice daralıyor ve bozuluyor. Belki inanmayacaksınız ama, yer yer, o dar asfalt ta yok oldu. Bazı bölümleri toprak üzerinde gittik. İki aracın yan yana geçme şansı olmayan yerler vardı. Açıkçası ben, yanlış yolda olduğumuzu düşündüm. Bir noktada, yol kenarında bal satan birilerini gördük. Onlara sınırı sorduğumuzda doğru yolda olduğumuz söylediler. Tam bir dumur durumdaydım ;
Sonunda Karadağ sınır kapısına ulaşıyoruz. Aslında sınır köprüsüne demek daha doğru olur. İşlemler 5 dakika da halloldu ;
Bizi büyüleyen sahil bölgesinde sonra, Karadağ’ın dağlık bölümündeyiz;
Sınırı geçince yol kalitesi hemen değişiyor. Ayrıca Karadağ’ın önemli turistik yerlerinden olan Piva kanyonunun tabelasını görüyoruz. Karadağ’ın sahil dışındaki muhteşem güzellikleri başlıyor. Yol boyunca kano ve rafting yapılan kamp alanları gördük. Hatta Türkiye’ye döndükten sonra burada eski bir sal üzerinde yapılan yolculuk belgeselini izledim. Eğer bu taraflara plan yaparsanız, buralarda bir gece kalıp kamp yapmak gerektiğini notlarınıza alın bence. Biz yapamadık. İnşallah tekrar gitmek nasip olur.
Bu arada Karadağ’ın dağlık bölümü ile rota çalışması yaparken maalesef fazla bilgi bulamadım. Benim için temel bilgi kaynağını Serkan SÖĞÜT arkadaşımızın bloğunda bulunca ne kadar sevindiğimi tahmin edemezsiniz. Özellikle Durmitor Milli Parkı konusunda kendisini epey yordum. Sabrından ve yardımlarından dolayı kendisine buradan tekrar teşekkür etmek isterim.
Yola devam ediyoruz. Doğanın içinde yolculuk yapmak gibisi yok;
Pluzine’ye doğru hareket ediyoruz. Daha önce de yazdığım gibi bu bölgede onlarca tünelden geçtik. Hepsi kazma kürekle yapılan tüneller. Aydınlatma yok. Tünelin içinden geçerken üzerinize su damlaları düşüyor. Tabi kaya parçalarının düşmesinden iyidir . Özellikle Durmitor sapağından ayrılıp, asfalt olmayan yollardaki tünelleri geçerken, sağda solda yukarıdan düşmüş kocaman taş parçaları gördük. Burayı kelimelerle anlatmak zor, isterseniz aşağıdaki videodan geçtiğimiz yerlerin kısa bir videosunu izleyebilirsiniz ;
VİDEO İÇİN FOTOĞRAFIN ÜZERİNİ TIKLAYINIZ;
Tüneller iyice azıtıyor
Yolun devamında bir baraja denk geliyoruz;
Baraj köprüsünün üzerinden balık tutmaya çalışanlar;
Manzara yine muhteşem;
Aşağıya bakınca eski yolu görüyoruz. Kayalar açılarak yapılmış. İnsan azminden bir şey kurtulmuyor
Durmitor Milli parkına sapacağımız noktaya geliyoruz. Sapak bir tünel aslında;
Ama biz bu yola girmeden önce, Serkan’ın tavsiye ettiği şekilde Pluzine’e gidip, depolarımızı doldurmaya karar veriyoruz. Pluzine girişinde ilk benzincide duruyoruz.
Depolarımızı doldurduktan sonra tekrar Durmitor sapağına geri dönüyoruz. Buradaki yol hakkında bilgi olması için, sınırdan Zabljak arasındaki rotayı daha detaylı bir haritada vermek istedim. Yeşil-Kırmızı olarak işaretlenen yol Durmitor milli parkındaki ara yoldur;
Zorlu bir yol başlıyor. Tüneller yine var ama yol toz ve mıcırdan oluşuyor. Aydınlatması olmayan tünellerin bazılarının içinde viraj alıyorsunuz. Tırsa tırsa Trsa yoluna sapıyoruz ;
Ayrıca motosiklet kullanmasanız bile bu tünellerden kasksız geçilmez ;
Ciddi anlamda irtifa kazanıyoruz. Manzara kuş bakışı olmaya başlıyor;
Yemek molası için masası bulunan bir yer buluyoruz. Ama buranın ev sahibi bizden çok hoşlanmıyor ve mekanı bize bırakmak istemiyor. Küçük dostumuzu incitmeden, nazikçe uzaklaştırmaya çalışıyoruz;
Sonrasında piknik masamızı hazırlıyoruz. Menüde Saraybosna’dan aldığımız iste kurutulmuş geyik eti ile süper bir eski kaşar var. Elimizdeki diğer malzemelerle çok güzel sandviçler hazırlıyoruz;
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız