Arama     Konular    
  Üye Ol antalya escort Ana Sayfa  ·  Konular  ·  Dosyalar  ·  Hesabınız  ·  Haber Gönder  ·  Top 10  ·  T.C Karayollari Haritasi  
Ana Menü
· Ana Sayfa
· 2. El Ilanlar
· Anketler
· Ansiklopedi
· Arkadaşına Tavsiye Et
· Arşiv
· Bize Ulaşın
· Dosyalar
· Faydalı İçerik
· Forumlar
· GizlilikPolitikasi
· Haber Gönder
· Hakkimizda
· Harita
· Konu Başlıkları
· Oyun Alanı
· Top 10
· Videolar
· Web Links
· Üye Günlüğü
· Üye Listesi
· İzlenimler
· Özel Mesajlar

Kimler Sitede
Şu an sitede, 1074 ziyaretçi ve 0 üye bulunuyor.

Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.

Giris
Nickname

Şifre

Guvenlik Kodu: Guvenlik Kodu
Guvenlik Kodunu Yeniden Yaziniz

Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.

Dost Siteler
www.webevi.com www.lamaorda.com www.saglikbilgisi.com www.bilgisayarbulteni.com www.thelostdownload.com www.ucretbordrosu.com


Ikiteker Motosiklet Fan Klubu - Motosiklet ve motosikletli yasam kulturu: Forums

Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi :: Başlık Görüntüleniyor - 10 Ülke 3 Deniz Toplam 7640 km Yol Raporu...
 YardımYardım   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

10 Ülke 3 Deniz Toplam 7640 km Yol Raporu...
Sayfa 1, 2, 3  Sonraki
 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:41 am    Mesaj konusu: 10 Ülke 3 Deniz Toplam 7640 km Yol Raporu... Alıntıyla Cevap Ver

1. Bölüm.....: Hedef BARCELONA

Yaklaşık iki yıldır İ.H. ile (Orun Kardeşler, Ateş, Oka, Sıtkı Güven,Ben...) planladığımız, ancak

muhtelif çap ve ebattaki sebeplerden dolayı bir türlü toplanıp çıkamadığımız tur için tüm hazırlıklarımı

tamalayarak, tarih olarak 21.06.2010 gününü 'Teker Döner Günü' olarak belirledikten sonra, motorlardaki ortağım

Cemil Pilli ile yola çıkmaya karar verdik.

Hareket günü geldi. 21 Haziran ve saat 07:00.


Km saatim 31808'i gösterirken marşa basıyoruz. İlk gün Çanakkale üzerinden İpsala'ya oradan da Kavalaya

vararak akşam yemeğini anne tarafımın memleketi olan Kavala'da ouzo eşliğinde icra
etmek.


Çanakkale'den Kilitbahir'e geçen feribota biniyoruz.


Feribotta seyir halinde aklımda hep şu Uluslararası ehliyet denen zımbırtı var. Bazı arkadaşlar mutlaka yaptırın

Yunan sınırında kesin soruyorlar derken, bir grup ise bize sormadılar dedi....!!!Huh?

Kararımı; yaptırmadan gidip sınırı geçmek, gerekli olursa dönüp İpsala Turing'ten yaptırmak olarak kullandım.


Bizim kapıda pasaport,araç kayıt v.s işlemlerinden sonra geldik Yunan'a. Uzattım pasaport ve motorun sigortası ile

triptiğini bekliyorum. Bu arada kafamda hala aynı soru. Ya ''international driving licence'' derse... Derken tebessüm ederek

evraklarımı geri uzattı ve iyi yolculuklar diledi. Ohhh..Keyfim yerine geldi. Cemil'de aynı şekilde sorun yaşamadan geçti.

Hadi bakalım biz de 125.-€ anlamsız masraftan yırtanlara katıldık böylece.


Çıktık Kavala yoluna, benzinler ehh işte durumda. Bir yer bulup almak lazım.


Otoyolun kenarından görünen bir benzin istasyonuna dalıyoruz. Karşımıza Adnan çıkıyor. Kendisi İskeçeli imiş.
Gayet güzel Türkçe'si ile bir süre sohbet edip,biraz bilgi ve iki kahve sonrası yola devam.


Akşam üzeri saat 18:00 civarı Kavala'yavarıyoruz. Kısa bir şehir turu atarak bu arada kalacak otel bakıyoruz.


Bu yoldan az ileride otelimizi bulup yerleşiyoruz. İki kişi kahvaltı dahil 70.-€ bir fiyat. Motorlar için kapalı garajıda var.


Duş alıp, kendimize geldikten sonra deniz kıyısında turlama ve yemek için güzel bir yar aramaya başlıyoruz.

Daha önce giden arkadaşlardan hep dinlemiştim. Kavala İzmir', Karşıyaka'ya çok benzer derlerdi. Gerçekten insan tiplemelerinden, yerleşim şekline kadar birçok yönü ile bize çok benziyor. Normaldir diye düşünüyorum atalardan karışım var. Bir denizin iki yakasında yaşayan insanlarız sonuçta.


Restaurant bulundu, siparişler verildi, turun ilk akşam yemeği keyfini yaşamaya hazırız.

Salatamız Grek salata; bizim çoban salatadan farkı, tanelerin iri olaması, yeşil biber yerine turşu biber olması ve peynir ilavesi. Ahtapot bildiğimiz ızgara ahtapot, aynı şekilde kekikle ve zeytinyağı ile soslandırılmış. Patlıcan ezme zaten bizdekinin ikizi, penirden fark atıyor hepsi hepsi.


Kalamar ızgaramızda geldi. Yapan ustanın ellerine sağlık. Hepsi son derece lezzetli ve taze. Dönüşte tekrar uğrarız herhalde...
Bu arada bizim masaya servis yapan bayan garsonumuz mükemmel Türkçe konuşuyor. Başı kalabalık diye soramadım bu kadar iyi nasıl konuştuğunu. Dönüşte uğrarsak öğreniriz.

Devam Edecek...icon_smile.gif
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:42 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Kavala'daki otelde rahat sayılabilen (Cemil'in horlamaları olmasa...) bir uyku sonrası
sabah kahvaltısı ve İgoumenitsa'ya doğru yola devam.


Bu arada güvercinler işin kolayını bulmuş. Yakın balkonlarda pusuya yatıyorlar, biri kalkınca hoop masaya

dalıp kalanlarla ziyafet çekiyorlar.

Kavala'dan çıkıp Selanik-İgoumenitsa yoluna doğru yönleniyoruz.

Hava kapalı ve tatlı bir serinlik var. Haziran günü yol yapmak için muhteşem bir hava.

Bir ara hava iyice coşuyor ve yağmur başlıyor. Durup yağmurlukları giyiyoruz. İklim sayesinde yeşil alanlar bizden

çok daha fazla.

Kavala'dan İgoumenitsa'ya giden ve yeni hizmete giren otobandaki asfalt kalitesi; tek kelime ile muhteşemdi.

Tünellerin sayısını hatırlamıyorum. Ben 24'ten sonra saymayı bıraktım. AB yardımı ile yapılmış hepsi.

İnce ince yağan yağmur eşliğinde İgoumenitsa limana varıyoruz. İlk iş Brindisi için feribot ayarlamak ve bilet almak.

Liman girişinde sağda bulunan dört satış ofisinden birine giriyoruz. Tesadüf girdiğimiz ofis en ucuz bileti satan yer.

Motor ve pulman 35.-€ 'ya biletleri alıyoruz. Bu arada bilet aldığımız yerdeki Eleni Hanım da Türkçe'yi çok iyi bilip

konuşanlardan.

Feribota binmemize henüz 2 saat var. Liman karşısında keyifli bir yerde oturup vakit geçirelim diyoruz.

Cafe Anatolia; konforlu koltukları, güzel ve hızlı servisi ve de güleryüzlü personeli ile geçer not alıyor bizden.

Motorlarımız da gözümüzün önünde. İgoumenitsa limanda bir şey dikkatimi çekiyor. Burası insan kaçakçılarının

ve kaçakların Avrupa'ya ulaşmak için kullandıkları bir üs haline gelmiş. Biz oradayken polis ve bazı Afrika'lılar çok

hararetli bir şekilde köşe kapmaca oynuyorlardı. Polisler liman girişinde kuş uçurtmamaya çalışıyorlar. Kaçmaya

çalışan Afrika'lılar tırların dorselerine saklanarak, kendilerini gemiye atmak için ciddi bir mücadele veriyorlar. Bu arada

ne olur ne olmaz diye içeri giren tırların da park yerinde motorlu birileri tarafından sık sık gözlendiğini görüyoruz.

Vakit geldi. Motorları feribot girişine alıp, güverte sorumlusundan bize yer göstermesini bekliyoruz. Bize ikinci kata

çıkacağımız söyleniyor. Aynı kata yollanan tırların rampadan çıkışını izliyoruz. Biraz geriden hız alıp tek seferde

üst kata varamaz ise durum vahim. Çünkü yerler,rampa ve lastikler ıslak. Patinaja düşen tır, geri gelip tekrar

deneme yapmak zorunda kalıyor.


Neyse üç dört tır çıktıktan sonra bizede yol veriyorlar. Rampadaki siyah bant

üzerinden kolayca üst kata çıkıp gösterilen yere motorları bağlıyoruz.

Bu uzun kulaklı arkadaş bizim motorlara gönüllü bekçi oluyor.

Kıç güverteden limana göz atıyoruz. Dışarıdaki kovalamacanın havanın kararması ile daha da hararetlendiği gözleniyor.

Derken uzun bir bekleyiş sonrası feribot hareketleniyor. Akşam yemeğini feribotta yiyoruz. Bol kepçe ve makul fiyatlı

bir servisi var. Hatta kasaya geldiğimizde eleman ' are you driver' diye soruyor. Bizde 'rider' diye cevap veriyoruz.

Meğer şöförlere ayrıca iskonto varmış. Tüh be..! Nereden bilelim.

Cemil pulmanların arasına uyku tulumunu sererek bütün seyahat boyunca yaptığı gibi 'TAVUK' halinde erkenden uyku

moduna geçiyor. Ben bir kahve alıp kıç güvertede takılıyorum. Birileri ile biraz sohbet ettikten sonra koltuğa yerleşip

uyumaya çalışıyorum.

Ertesi gün öğleye doğru Brindisi limana varıyoruz. İstikamet Roma. Yolda bir benzinlikte hem kahvaltı-yemek

arası bir atıştırma, hem de benzin takviyesi yapıyoruz.

Hava açık, tatlı serin ama çok rüzgarlı. Mübarek sanki sörf yapmaya geldik..

Devam ediyor....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:43 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Yollar,otobanlar,molalar derken Roma'dayız.

Ayağımızın tozu ile bir kaç fotoğraf çekmek için duruyoruz.

İlginç bir şehir. Her yer tarih. Tarih kokan bir eserin olmadığı neredeyse hiç bir cadde,sokak yok gibi.

Tarihi eserler ile pek aram olmamasına rağmen Roma gerçekten ilgimi çekti. Hele hele detayları inceledikçe,

o zmanların teknik şartlarını düşündükçe hayran olmamak mümkün değil.

Bir de bu işin gönül verenleri var. Uzun uzun seyredip sindirenler.

Önüm, arkam, sağım, solum tarih.....

Akşam oluyor bir otel bulmamız lazım. Yorgunuz. Otoyollar hızlı ulaşım için iyi alternatifler ama, bizi maymuna çeviriyor.

Roma içinde oteller oldukça fiyatlı, bir de makul otellerde park yeri yok. Olanlar da kapıyı 130.-€' açıyor.

Uzun aramalardan sonra şehrin bir çıkışında yer bulup kalıyoruz.



Ertesi gün dinlenmiş olarak şehir turuna devam.

Haydi bakalım sizin motorlara karşı bizimkiler....

Ne yapalım park yeri kalmamış, bizde kilise merdivenlerinin yanına park ettik.

Kilisenin kapısından bir Roma manzarası.

Bu da aynı manzaranı biraz panaromik hali.

Dışı başka, içi başka sanat kokuyor...Çok büyük emek ve özenle yapılmışlar.

Ziyarete gelen tüm hristiyanlar mum yakıp, dualar ediyor.

Bakın bu resimde dikkat ettiyseniz, bina dış cephesine çekilmiş olan örtüye, binanın orjinalinin resmi yapılmış.

Çok hoşuma gitti. Hem görüntü kirliliğini engelliyor, hem çevre bütünlüğünü tamamlıyor, hemde orada ne

olduğunu gösteriyor. Titiz davranmışlar. Arayada çaktırmadan reklamı da almışlar.

Tadilattaki binanın solunda bulunan simetrik ikizi.

Roma imparatorluğunun güçlü zamanlarının tasviri.

Dedim ya..Her yer tarih. Ve iyi de korumuşlar.

Garibaldi'nin heykeli.

Ünlü Arena. Filmlerde seyrettiğimiz sahnelerin, gerçekte burada yüz yıllar önce yaşandığı hissi... İlginç geliyor.

Ne yaparsan yap, neyden yaparsan yap..Aradan geçen yüz yıllar,doğal şartlar ve afetler mutlaka zarar veriyor.

Bütünlüğü koruması açısından epey tadilat görmüş.

Yeni bir rehberlik yöntemi. Sağdan gelen rehber grubu ginger ile gezdirerek hem az yoruyor hemde vakit kazanıyor.

Böylece gün içinde daha çok grup, daha çok kazanç. :rolleyes:

Bu kadar Roma, bu kadar tarih yeter. Bir şeyler yiyelim ve yola devam edelim.

Roma içinde bir kafede oturup karnımızı doyuruyoruz.Roma'da Roma dondurması yiyerek biraz serinledikten

sonra Floransa'ya doğru yola devam....

Devam edecek....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:43 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

GPS'e hedef olarak Firenze'yi veriyoruz. Güzergah üzerinde otoyollardan kaçınarak gitmesini istiyoruz.

Son derece keyifli ve bol virajlı yollardan bizi götürüyor.

Biraz da yolda sobet ettiğimiz kişlerden aldığımız tavsiyelere uyarak Perugia'ya gidiyoruz. Yollar çok keyifli.

Bol viraj, tertemiz ve vantuz gibi bir asfaltı ile tam bir motorcu yolu.

Perugia'da seyir tepesi.

Şehir çok engebli bir arazi üzerine inşa edildiğinden, şehrin tüm yolları viraj ve hairpinlerden oluşuyor.

Tepe noktasın da biraz dinlendikten sonra Firenze'ye doğru yola devam.

Ve nefis bir güzergah sonrasında nihayet Floransa!dayız.

Burası da Roma kadar olmasada doğası ve tarihi ile ilgi çekiyor. Şehrin ortasından geçen Arno nehri üzerine bir

çok köprü inşa edilmiş. Toscana bölgesinin başkenti olan şehir bir şarap cenneti.

İtalya'nın tüm tarihi noktalarında olduğu gibi burada da park büyük sorun. Bulduğumuz otellerin hemen hiç birinde

otopark yoktu. Olan 4 ve 5 yıldızlılarda çok ucuz olduğundan, biz tercih etmedik....!!! Sonuçta şehrin çıkışına

doğru bir dere kenarında tesadüfen çok şirin bir otel bulduk.

Ertesi gün tekrar ara yollardan istikamet PISA. Yollar çok keyifli bol viraj ve iniş çıkış.

Bu arada Cemil beni kaybediyor. Bir ara durup telefonlaşıyoruz. Pisa'da buluşuruz deyip yola devam...

Geçtiğim köy yolları yemyeşil manzaralı ve nefis yollar.

Pisa'ya varınca, garın önünde Cemil ile buluşuyoruz.

Birer tane üç peynirli,domates soslu ravioli ile kendi yakıt ihtiyacımızı karşıladıktan sonra, şu yamuk kuleyi

ziyarete gidiyoruz.

Kulenin girişi hediyelik eşya kioskları ve seyyar satıcılarla dolu. İgoumenitsa'dan kaçarak gelen Afrikalı'lar burada

seyyar satıcılık yapıyor. Ne kadar feyk saat varsa onlar tarafından satılıyor.

Kulenin eğik görüntüsü gerçekten ilginç bir manzara oluşturmuş.

Bizim turistik yörelerdeki gibi, bu kioskların hepsinde Gucci'den Louis Vuitton'a, Lacoste'dan Ferrari'ye kadar

aklınıza gelebilecek başta İtalyan markaları olmaz üzere, ne kadar ünlü marka varsa hepsinin çakması mevcut.

Adamlar Dünya genelinde çakmalar ile şavaşmaya çalışırken, burunlarının dibindekilere bir şey yapamıyor/yapmıyor.

Bu kadar tarihten sıkıldık. Haydi bakalım denize doğru yollanalım artık.

Hedef San Remo.

Genova'ya kadar otobandan giderek daha sonrasında ara yollardan devam etmek niyeti ile yola çıkıyoruz. Genova'da

otoban çıkışında yapılan yol çalışmaları nedeni ile bir ara yolu karıştırıp Milano yoluna giriyoruz. İyikide girmişiz.

Bir otobanda hızlı virajlar ancak bu kadar keyifli olabilir. Yer yer 120-130, yer yer ise 160-170 ile viraj alarak çok keyifli
20-25 km yol yapıp geri dönüyoruz.Yolunuz düşerse tavsiye ederim, yardırmalık virajlar....Oleyyy



Akşam üzeri San Remoya varıyoruz. Marinaya giden yol üzerinde ağaçların arasına saklanmış köşkten bozma bir

otel bularak yerleşiyoruz.

Resepsiyondaki kişi bize otel bahçesindeki kafeyi otopark olarak kullanabileceğimizi söylüyor ve gelip masaları

açarak bizi VIP alana park ettiriyor.

Oteldeki odamızdan San Remo sahil manzarası.

Odaya yerleşip aklanıp paklandıktan sonra akşam yemeği için marina bölgesine gidiyoruz.

Otelden marinaya giderken geçtiğimiz bir parktan panoramik bir foto..

San Remo plajlarından bir tanesi. Herkes akşam yemeği derdinde olduğundan kimseler yok ortalıkta.

Marinaya bakınca, San Remo'nun yanında bir çok marinanın (bizdekilerden bazılarıda dahil..) balıkçı barınağı gibi kaldığını görüyorum.

Güzel bir sahil yürüyüşü sonunda, restaurantların olduğu alana geliyoruz. En kalabalık ve insanların keyifli göründüğü

bir mekan seçip oturuyoruz.

San Remo sahilden güneş batışı...

Yemeğin üstüne birkaç tek ve kahve sonrası otele dönüş. Yarın Fransız rivierasını geçeceğiz.

Devam Edecek......
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:44 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Ertesi sabah kalkıp Fransız rivierasından geçerek Marsilya'ya doğru yola çıkıyoruz.

Yollar ve manzara yine çok güzel.

Yoğun sıcağa rağmen bayıltmayacak şekilde tatlı virajlar ve Akdeniz manzarası.

Sırada Monaco var.

Derken hep çok sevdiğim Monaco uzaktan görünüyor.

Monte Carlo, Monaco,Nice ve St.Tropez; Avrupa zenginlerinin en gözde tatil,eğlence ve kumar mekanlarını barındırıyor.

Monaco'nun panoramik bir fotosu.

Yığın gibi görünmesine rağmen rahatsız etmeyen ve görüntü kirliliği yaratmayan bir kalabalık var. Renkler ve bina

karekterlerinin uyumundan olsa gerek.

Marinaları her zaman güzel teknelere ev sahipliği yapıyor. İki yıl önce eşimle beraber geldiğimde aylardan Ekim'di.

Dolayısı ile süper tekneler sezonu tamamlamış, iskelelere bağlanmış gelecek yazı bekliyorlardı. Şimdi ise hepsi

denizde.

Kraliyet ailesinin sarayı sol tepede muhteşem bir manzaraya sahip.

Şehirde bir mola sonrası sahil yolundan Nice'e doğru devam ediyoruz.

Akdeniz'in muhteşem maviliği bu kıyılara ayrı bir güzellik katıyor. Şehir yol boyu plajlar ile dolu.

Şu fotoğraf bana İzmir Kordonunda ya da Karşıyaka Yalıda çekildi deseler inanırdım. Bina katları ve denizin

temizliği hariç neredeyse aynı.

Buralar güzel ama, bizde kıymetini bilmediğimiz bir cennette yaşıyoruz.

Karnımız acıkıyor. Küçük bir kafede oturup öğlen yemeği yiyoruz. Deniz ürünlrinden oluşan güzel bir tabak ve salata.

Gerçi Rakı diye ağlıyorlar ama...Hem yoldayız,hem çok sıcak,Nice'de rakı yok...

TomTom'a talimatı veriyoruz. Kıyı kıyı Montpelier, oradan da Marsilya'ya çek bakalım.

Yine keyifli, bol virajlı sahil manzaralı yollardan Montpelier'e devam ediyoruz.

Şehir merkezinde bir kafe bulup oturalım istiyoruz. Biraz yorulduk. Sıcak da üzerine duble baskı baskı yapıyor insanın.

Bu da meydan da çektiğimiz bir foto.

Soda ve kahve takviyesi ile ağrıyan sağ sırtıma biraz masaj sonrası yola devam. Akşam Marsilya'da kalacağız.

Marsilya'ya girmeden önce TomTom'dan bir otel seçmiştik. Otel marina yolu üzerinde ama yolu kapatmışlar.

Sonra orada bulunan polislerin tavsiyesi ile arkadan dolaşarak motorlar ile girebileceğimiz yerde bir başka otel

ismi alıp oraya doğru yöneliyoruz.

Hermes adlı otelimiz tam marina girişi ve yaşam merkezinin içinde.

Odamıza yerleştikten sonra keşif için çıkıyoruz.

Yol diğer taraftan da kapatılmış. Klasik sahil şeridi uygulaması derken, ortaya kurulmuş sahneyi görüyoruz.

İlerleyen saatlerde burada konser var.

Bizim olduğumuz sahil şeridi genelde otel ve restaurantların olduğu bölüm. Karşı kıyı ise daha çok mağaza ve gece

barlarının bulunduğu yer.

Sahnedeki postere gözüm takılıyor. Bob Sinclar var. Hah diyorum dört ayak üstüne düştük. Sahneye çapraz bir

mekana oturup yemeklerimizi ve içkilerimizi lüpletiyoruz. Bu arada garsona soruyorum konseri bu akşammı diye.

Maalesef iki gün sonraymış. Tüh be...İki gün erken gelmişiz. Bir başka yaza belki diyorum içimden.

Yukarıdaki resmi tıklayıp, konserden kısa bir bölüm izleyebilirsiniz.
Yine de sahnede küçük bir grup güzel bir konser veriyor.Onunla idare ediyoruz bu gecelik.

Ertesi gün artık İspanya'da olacağız.

Amaç Barcelona'ya gelmeden yaklaşık 120 km önceden başlayan virajlı sahil yolunun başında bulunan

Sant Feliu de Guixols adlı sahil kasabasına varıp orada kalmak ve bir sonraki gün, gündüz gözü ile

sahil virajları üzerinden Barcelona'ya varmak.

Kısmen otoyol kısmen de arayol yaparak yolumuza devam ederken 35.000'nci Km'de İspanya'ya giriş yapıyoruz.

Keyfimize diyecek yok. Hedefimize doğru yorgun ama sorunsuz bir şekilde ilerliyoruz çok şükür.

Bizim ortak yorgunluktan biraz maymun galiba...

Yola devam ediyoruz...Akşam olmak üzere ve iyice yorulduk. Yolumuz üzerinde küçük şirin bir sahil kasabasına

giriyoruz. Torroella De Montgri.

Burası Montgri'nin eski şehri. Daracık sokakları ve eski binaları ile hiç bozulmadan korunuyor.

Burada kalmaya karar veriyoruz ve TomTom'un bizi getirdiği otel adresindeyiz. Otel sokak içinde küçük ama sevimli bir

pansiyonvari bir yer. Meydandaki kafede otururken garsona daha rahat güneş gören ve otoparkı olan bir yer

soruyoruz. Aldığımız tavsiye Hotel Coll.

Coll'un park yeri küçük bir meydana bakıyor. Eski şehir ile yenisi arasında bir konumda. Meydanlarda Katalan

bayrakları hemen dikkat çekiyor.

Klasik yerleşme ve aklanma durumundan sonra otel sahibemizin (çok iyi ve yardımsever bir insandı.) ayarladığı

bir taksi ile şehir merkezine iniyoruz. Taksici kartını veriyor ve nezaman dönmek istersek arayıp çağırabileceğimizi söylüyor.

Biraz çarşı turu sonrası yemek için mekan seçme çalışmaları başlıyor.

Cemil isteğin gibi kaybolabilirsin. O tişört ile seni her yerde bulurum.

Seçtiğimiz mekan da önce biraz deniz mahsulleri mezelerinden sonra, menüde yer alan karışık deniz mahsulleri

tabağı istiyoruz. Bilseydim bunun bu kadar büyük olduğunu başka bir şey istemezdim. Tıka basa doyuyoruz.

Üstüne yer olmamasına rağmen bu kadar çeşit dondurmayı görünce dayanamıyoruz tabiki. Tamamı farklı 48 çeşit.

Devam Edecek......
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:45 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

2.Bölüm....: Barcelona'dayız

Montgri'deki otel sahibemiz bizimle çok ilgilendi sağolsun.

Bölge insanı ile tiplerimiz, tarzlarımız, damak tadlarımız birbirine çok yakın.

Ne de olsa aynı sularda yaşıyoruz.

Bize yola çıkmadan Barcelona ile ilgili bir çok tavsiyede bulundu.

Özellikle de yabancı plakalı araçların kapalı otoparklarda dahi soyulduğunu, çarşı ve

turistik mekanlarda çantaların ve torbaların çok çalındığından bahsetti.Tavsiyesi Barcelona içinde

kalmaktansa Mataro'da kalarak tren ile gidip gelmemizdi.

Montgri çıkışında benzşnleri fulleyip virajlı sahil yolundan rotamızı Mataro'ya çeviriyoruz. Benzini en ucuz aldığımız

iki ülke vardı; İspanya ve Makedonya. Her ikisinde de fiyatlar 1.18 -1.20 € aralığında idi.

Hep olduğu gibi biraz araştırma ve biraz tavsiye üzerine İbis oteller zincirinin yeni açılan İbis Mataro oteline yerleşiyoruz.

Otel kafesinin girişine Dünya Kupası fiktürünüde koymuşlar.

Otel gerçekten hem ekonomik, hem de daha ilk sezonu olduğu için herşey pırıl pırıl.

Motorları otelin giriş kapısına park edip, 500 metre ilerideki tren istasyonuna gidiyoruz.

Yaklaşık 25 dakikalık bir tren yolculuğu sonrası nihayet Barcelona'dayız.

Buyurun Barcelona'dan ilk gün göze çarpanlar....





Hadi bakalım hangimiz daha hızlı çekiyor...















Bu şehirde de her yer tarih.Modern binalar ve mimari ile tarih iç içe geçerek güzel bir bütünlük oluşturmuş.

Mekan işletmecileride buna saygı duyarak, binaların dış cephelerini bozmadan ve abartmadan orada olduklarını

vurgulamanın kibar yolunu seçmişler.



Yolu düşenlere tavsiye edebileceğim güzel bir restaurant.Tenorio. Katalan salatası ve

bonfileleri çok güzel.





Metro'dan çıktığımız istasyonun bulunduğu meydana geri dönüyoruz. Havuzun gece görüntüsü çok hoş.

Dört dilde menü kullanarak bilet veren makinalar metro istasyonun bilet gişeleri.

Mataro'ya dönüyoruz. Yarın Barcelona turuna devam edeceğiz.

Mataro'daki istasyondan otele doğru yürürken, yanından geçtiğimiz ilçenin simgesi olan heykel.

Bizim koçlar bıraktığımız yerde duruyorlar.

Güzel bir uyku sonrası dinlendikten sonra tekrar istasyonun yolunu tutuyoruz. Heykelin gündüz görünümü.

Yolumuzun üstündeki galeride gördük. Fransız Chatenet CH26. Smart'a Fransız alternatifi.

Yanmar dizel, 2 silindir, 523cc'lik bir motoru var. Muhtemelen kokluyordur...

Ve tekrar Barcelona'dayız. Bugün Barcelona-Genova arası feribot bileti alıp, yarın dönüşe geçeceğiz.

Hava korkunç sıcak, rüzgar da yok. Bugün işimiz zor...



Yunanistan'dan buraya kadar gördüğüm tüm şehirlerde insanların şehir içi ulaşım alternatifi motor veya toplu

taşıma araçları. O yüzden şehir içi trafikleri bizimkiler kadar sıkışmıyor. Tüm araç sürücüleri motorlara karşı

son derece nazik ve hoş görülü. Biz herhalde bu manzarayı daha çoook uzun yıllar göremeyeceğiz memleketimizde.



Denize ve teknelere karşı olan sevgimden dolayı; marinalardan uzak kalamıyorum. Hele de böyle klasikleri görünce...



Hepsi bir birinden güzel ve alımlı duruyorlar.



Burası Barcelona'nın dünyaca ünlü deniz akvaryumuna giden köprü. Gideceğiz tabi. Önce şu bilet işini halledelim.

Liman başkanlığı binası bile ayrı bir sanat eseri.

Christoph Colomb'un heykeli. Aslen Cenovalı olmasına rağmen Portekiz kralından destek istiyor, alamayınca

İspanya Kraliçesine başvuruyor. Ancak altı yıl sonra isteği kabul ediliyor ve keşfe çıkıyor..falan...filan...

Akvaryumdan sonra bunlardan bir tanesine binerek şehir turu yapmaya karar veriyoruz. Günlük tur bileti 22 €.

İstediğin durakta in, gez-dolaş. 10 dakikada bir yenisi geliyor binip devam ediyorsun. Çok dilde kulaklıktan

rehberlik hizmeti de var. Türkçe yok tabiki.

Limanda bilet satılan gişelerin olduğu binaya girince sizi böyle maketler karşılıyor. Hangi gemi kaç tır,kaç otomobil

kaç yolcu alıyor..Gibisinden maketsel bilgiler.

Feribor firması Grandi Navi'nin ofisine gidiyoruz. Daha önce internetten bakmıştım, motor+pulman 105 € idi.

Satışa bakan eleman bize bir fiyat çıkarıyor 239 €.Scratch One S Head Haydaaa..Nasıl oldu bu iş derken, meğer bileti beş

gün önceden alırsan 105 € ok, ancak son gün alırsan öpebildikleri kadar öpüyorlar.

Biz de öpücükleriniz sizin olsun deyip oradan ayrılıyoruz. Dönüş yolunu da karadan yapacağız. Nasıl olsa burada

dinlendik sayılır.

Akvaryuma doğru giderken geçtiğimiz köprünün altı bu porsiyonluklarla kaynıyor.şapırrr

Martılar da bizim gibi sadece ağız şapırdatabiliyorlar.

Greenpeace de oradaymış.

Hem AVM hem de akvaryumdan dolayı ciddi bir kalabalık var.

Bu arada birileri mini bungee jumping yapıyorlar. Türk dil kurumu buna ne karşılık buldu acaba. Esnek ip yaylanması..?

Devam edecek.....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:46 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver


Akvaryum girişindeyiz. Baktık herkez köpekbalığı ağzında, biz de girelim dedik.

Akvaryumun ilk girişinde küçük ve orta (KOBİ) balıklara büyük vitrinli yuvalar oluşturulmuş.







O kadar çok çeşit balık varkı, saymak mümkün değil.

Büyük akvaryumlarda, büyükbaşlar yaşıyor elbette. Arada çerezlerde var ama hayatta kalabiliyorlar demekki.

Vatozun alttan görünüşünde pek bi sevimlilik söz konusu. Sanki gülümseyen fok ..

Eh hepsinin olduğu yerde, bunlar eksik olurmu...

İşin en güzel tarafıda buydu bence. Cam tünelde yanınızda,üstünüzde geziniyorlar.

Dişler ve gözlerden asabiyet akıyor..

Denizde bu kadar yakın olsak neler hissederdik acaba...?

Bizim de bayrağımız orada. Akdenize kıyısı olan ve balıkların toplandığı ülkelerin bayrakları.

Tamamen ahşaptan yapılma, mekanik sabotaj denizaltısı.

Tur otobüsüne binerek şehri birde bu gözle seyretmenin zamanı geldi.

Klasik ve tarihi binaların yanısıra, modern mimari de oldukça canlı bu şehrin olmazsa olmazlarından.

Şehrin sahil şeridi plajlarla dolu.

Eski tren raylarından ve kütüklerden değişik bir çalışma yapmışlar.Yapan sanatçının adını söyledi ama....

Rent a Velesbit.

Cemil'in şapkası rüzgarda uçtu..Benimkine martı bombaladı...Başımıza güneş geçince böyle şeyler normal.

Bu bina 1960'lı yıllarda yapılmış ve mimarı tasarım ödülü almış.

Eski binalarda tadilat sırasında dış cephelerde asla değişiklik yapmıyorlar. İçeride her türlü yenileme var.

Bu Diagonal Bulvarı. Şehri boydan boya diagonal olarak kesiyormuş.Dipsiz kuyu gibi.Git git bitmiyor.



Bizi öpücüklerle bindirmek istedikleri feribot limana yanaşmış. Ertesi gün öğleden sonra Cenova'ya hareket edecek.

Barcelona'da anonslar da dahil olmak üzere tüm ilan ve uyarılarda iki dil kullanılıyor. Biri Katalanca, diğeri

İspanyolca. Kelimeler birbirine son derece yakın. Sortida-Salida...Katalanlar biraz inatçı galiba.

Turumuzu ve alışverişlerimizi bitirip otelimize dönüyoruz.

Barcelona'yı geride bırakarak geri dönüş yolculuğumuz başlıyor. Geldiğimiz yoldan geriye doğru hedef kuzey İtalya-Dolomitiler ve

Balkanlar üzerinden yurda dönüş.

Devam Edecek.......
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:47 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

3.Bölüm....: Dönüş Yolu Başlıyor.

Sabah kahvaltısından sonra,hazırlıkları yaparak motorları yüklüyoruz.

Her konaklamadan sonra yerleşmek biraz daha zor oluyor. Gerçi buradan aldığımız

ufak tefek hediyeler de yer tutuyor ama, bukadar zor olmamalı diye düşünüyorum.

Hem aynı yolları tekrar geçmemek, hem de biraz daha hızlı yol almak adına otobanı tercih ediyoruz.

Henüz 170-180 km yol aldıktan sonra bir benzin istasyonunda mola veriyoruz.



Benzin ikmali sonrası Cemil RT'yi çalıştıramıyor. Tekrar tekra denemeler...Sonuç yok..Gıy gıy var vrooomm yok..Wacko

Haydeee..Ne oluyoruz. Motoru pompanın gölge kısmına alıyoruz. İzmir Özgörkey Eyüp ile telefon görüşmesi sonrası

benzin otomatiğinde sorun olduğuna kanaat geliyor. Yanımızda yedeği var. Haydi Cemil şurada değiştirip deneyelim.

Derken yok öyle böyle şöyle...Biz ufak bir papaz durumu yaşıyoruz.

Cemil içeriye gidip en yakın BMW moto servis telefonuna ulaşmaya çalışıyor. Kasa görevlilerinden birisinin yaptığı

bir iki telefon görüşmesi sonrası BMW servis tarafından çekici yollandığı ve 30-35 dakikaya kadar burada olacağını öğreniyorum.

Çekici beklenen sürede geliyor. RT'yi çekiciye yüklüyoruz. Aklıma Antakya'da Yayladağ yolunda EWS arızası (immobilizer

anteni arızası) yüzünden yolda kalışım ve çekici ile Antakya'ya gidişim geliyor. Neyse 30 km sonra çekici bizi Peugeot servisine

getiriyor. Oradan çekici değiştirip 40km ilerideki BMW servise gidecekmişiz. Meğer bizi otoyoldan alan çekici, o bölgede otoyola

girmeye yetkili tek çekici imiş. Tekrar hazır kıta durumu beklemeye geçiyor. Bu arada Peugeot servisinin sahibesi ile aktarma ve

ödeme detaylarını görüşüyoruz. Biz ücretin garanti kapsamında BMW'den ya da kaskomuzdan talep edilmesini istiyoruz,

onlar ise formalitelerden dolayı işin uzayacağını ve onayın ancak bir gün sonra gelebileceğini söylüyorlar. Hay dibiniz düşşün.

BMW Euro Plus Yol Yardım, BMW Servis ve sigorta şirketini kapsayan bir dizi telefon görüşmesi sonrası, sigorta şirketinden

-''Siz ödeyip faturayı alın,biz size ödeyelim'' sözünü aldıktan sonra toplam 225.-€'luk çekici faturasını ödeyerek, RT efendiyi

kendi servisine naklediyoruz.

Servis canavar. Tam donanımlı Cevat Kelle gibi mübarek. Gerçi olması gerekende bu. Hemen arıza teşhisi yapılıyor.

Eyüp ile telefonda konuştuğumuz parça. Elektronik benzin otomatiği. Ellerinde hazırda var. Sistemden girip bizim motorun

servis ve garanti periyodunu izledikten sonra, parçayı değiştiryorlar.

Parça değişirken biz içeride mağazada serin serin beklemedeyiz. Ak saçlı arkadaşında bir RT'si varmış. O da

servise gelmiş işlemlerin bitmesini bekliyor.Biraz daha sohbet sonrasın da motor hazır yola devam edebiliriz.

Kaybımız toplam 3,5 saat.

Uzun uzun otoyollar sonrası gün batmaya doğru gidiyor. Yorgunluk var.

Artık piller iyice bitti. Cannes'a yakınız gidip orada kalalım. Sabah devam ederiz.




Akşam 23:00 sıralarında Cannes'a girerek bulduğumuz otelimiz Kyriad. Güzel bir uyku ve kahvaltı sonrası dinlenmiş

olarak yola devam etmeye hazırız. Dün 630 km yol gelmişiz.

Otel odamızın karşısında küçük uçakların ve helikopterlerin kullandığı bir havaalanı var. Avrupalı kanatlı arkadaşlar

hafta sonları kendi uçakları ile buraya gelip oradan teknelerine geçip tatil yapıyorlarmış.


Otobanlardan kaçarak tekrar dalıyoruz ara yollara.

Sahil şeridi olduğu için anayolun üzerine bile bisiklet yolu yapmışlar. Kimselerde yolu ihlal etmiyor. Ne güzel.

Biraz daha hızlı olup akşam İtalya'da Garda Gölünde olmak için tekra otoban'a yöneliyoruz. Burada yemek ve yakıt

takviyesi yaptıktan sonra bir Alman motorcu grubu ile biraz sohbet ediyoruz.

Bize Menton'dan çıkarak Sospel'e doğru gitmemizi ve buranın civarında gezmemizi öneriyorlar. Bu yollar Monte Carlo rallisinin

yapılsığı yollarmış. Kaçarmı...Haydi bakalım viraj yapmaya.




Yollar gerçekten dedikleri kadar varmış. Dön dön bitmiyor.

Sospel küçük ve şirin bir yerleşim yeri. Doğası ve havası ile tam emekli cenneti. Yolları ise bizler için nefis.




Acaba nereden gitsek..Hem yolu çok uzatmayalım, hem de virajlardan mahrum kalmayalım.




Civarda biraz daha dolanıp bu yolları geçtikten sonra tekrar otoyola doğru rota çeviriyoruz.


Otoyola bağlantı öncesi son virajlar.


Brescia civarı bir yerlerdeyiz. Düz yollar git git bitmiyor. Gün batıma yaklaşıyor.


Akşam saatlerinde Desenzano Del Garda'ya varıp otele yerleşiyoruz. Acele duş ve giyindikten sonra, mekanlar kapanmadan

yemek için dışarı çıkıyoruz.

- Aaa Cosmos Hakkı... Değilmiş sadece benzetmişim.icon_biggrin.gif


Daha önceki gelişimden bildiğim ve Buffalo Mozzarellalı pizzası nefis bir yere gidip yemeğimizi yiyoruz. Sonrasında

bir kafede oturup şaraplarımı yudumluyoruz. Ertesi gün için plan Garda gölü çevresini turlamak.


Otelimiz Giardinetto. Bilgi vermeyi ve tavsiye etmeyi görev biliyorum.

Akşam Desenzano'ya geldiğimizde bu otelin önünde durduk. Cemil gidip fiyat sordu. İki kişi + bir oda için 90, double oda

tek kişi kalırsa oda başı 60 € istemiş. Başka otellerde bakalım dedik ve Cemil bir sokak ötedeki diğer otele gittiğinde

kadın yanıma gelerek, annesi ile konuştuğunu ve ayrı ayrı iki odayı 45'er €'dan verebileceklerini söyledi.

Hem de kahvaltı dahil. Oldukça hoşuma gitti.

Cemil döndüğünde otele yerleşmeye karar verdik. Burayı anne-baba ve kızları birlikte işletiyorlar. Hariçten çalışan bir gece resepsiyonisti

ve temizlik elemanları var. Kahvaltıyı ailece hazırlayıp sunuyorlar. Babaları genelde bahçe ile,anneleri yiyecek ve içecekler ile

kızlarıda alışveriş ve hesap-kayıt işleri ile uğraşıyorlar. Otel içi ve hizmetleri çok iyi. Bize 45 dakika nereleri gezmemiz gerektiği hakkında

detaylı bilgiler verdiler.


Otele ait otopark alanı korunaklı olmadığı için, kendi arabalrını park ettikleri yan bahçeyi bize otopark olarak açtılar.

Hatta dönüş yolunda Kavala'dan sonra karşılaştığımız İstanbullu ADV'li bir çifte buranın adresini verdik ve bizden selam

söyleyerek özel fiyat istemelerini hatırlattık. Umarım işlerine yarar.


Günlerdir yollardayız malum. Yanımıza aldığımız tüm giyeceklerin yıkanma zamanı geldi. Biz de otelimizden iki sokak

ilerideki çamaşırhaneye gelerek bu malum görevi icra ediyoruz. İki makina çamaşır ve kurutma toplamda 13 € civarı.

Otellerde bu paraya en fazla 3 tişört yıkatırız.


Çamaşır faslı bittikten sonra sıra geliyor Garda'nın etrafını keşfetmeye.


İki gece burada kalacağımız için birinci gün gölün sağ tarfını keşfe çıkıyoruz.İlk durağımız Sirmione.


Tüm göl ve deniz kıyısı yerler gibi bu burunda güzel bir kasaba kurulu. Sakin ve cezbedici.

Devam Edecek.......
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:48 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver


Peshiera Del Garda'dan bir görünüm.


Garda'dayız. Yemek molası için duruyoruz.


Oturduğumuz mekanın kuşbakışı görüntüsü.


O kuşbakışı fotoğrafta böyle çekildi tabiki...


S.Zeno Di Montagna'dan dağ yollarına tırmanacağız.




Tırmanış parkuru ve virajlar muhteşem. Asfalt kalitesi da öyle. Tadından yenmiyor.


TomTom Prada'ya gidin diyor. Gidelim bakalım.


Bu Prada modacı değil motorcu Prada'ymış. Şirin bir dağ köyü. Yollar eşsiz.


Köyün durağı, teleferiği ve tek marketinin olduğu kilit noktadayız.


Teleferik yolundaki çayırda möö'ler otlamakta. Her yer yemyeşil.


Bir yola geliyoruz ki aman aman...Bu ne böyle. Sol taraf çoğunlukla uçurum. İki motor yan yana anca geçer.
Karşıdan bir araba gelse durmak ve en sağa yanaşmak zorunda iki araç da.


Durum şimdilik sakin. Gelen giden yok. Cemiiiil hazırla kamerayı çekim yapalım.


Resmi tıklayıp bu yollarda çekilen görüntüleri izleyebilirsiniz.

Bu keyifli yollara tekrar tekrar gitmek istiyorum doğrusu.


İnişe geçtik. Göl manzarası tekrar karşımızda.


Göl civarında hava biraz puslu olsa da, canlı gözle görüntü muhteşem.


Porto Di Brenzone'nin yukarıdan görüntüsü.

Yolumuz buradan Malcesine'ye kadar devam edecek. Cemil taktı kafaya illa teleferiğe binip yukarı çıkalım diye.


Malcesine'de teleferik biniş noktasına geldiğimizde çıkışın ve dönüşün toplam 1,5 saat olduğunu öğrenince, işim gereği

Desenzano'ya yetişmem gerektiğinden Cemil'i teleferiği ile baş başa bırakıp geriye dönüyorum.


Garda ve sağ yakasında yaptığımız bir günlük turu böylece tamamlıyoruz.

Devam Edecek.....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:48 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Ertesi gün Garda'nın sol tarafından geçerek, Bolzano'ya gidecek ve Almanya'dan gelerek bize

katılacak olan Cemil'in abisi ile buluşacağız.


Gölün diğer tarafındaki yollar ve manzaralar da son derece çekici.


Hafif esen rüzgarda yelkenciler fırsat değerlendiriyor.


Kıyıdaki doğal yaşam bir çok ziyaretçiye rağmen bozulmadan devam ediyor.


Cemil, kırmızı suratla samimiyeti ilerletme çabasında.


Mesafeli bir arkadaşlıktan sonra kırmızı surat ve arkadaşlarını geride bırakıp yola devam.


Bolzano'ya kadar yolumuz ve manzaramız böylece sürüp gidiyor. Akşam üzeri varıyoruz. Bir otel ayarladıktan sonra

akşam yemeği için dışarı çıkıp birşeyler atıştırdıktan sonra kısa bir şehir turu yapıp dinlenmeye çekiliyoruz.

Malum ertesi gün Samim gelecek ve Dolomitilerde turlayacağız.


Ertesi gün Samim öğle saatlerinde geliyor. Gece 02:00'de Siegen'den yola çıkmış öğlen 13:00 sıralarında yanımıza geldi.

Yaklaşık 800 km yol. Otobanlardan yardıra yardıra gelmiş. O geldikten sonra Bolzano eski şehrine geçip bir kafede

oturuyoruz. Bir sokak çalgıcısı dikkatimizi çekiyor. Adam kanunvari bir alet ve mızıka ile yerel müziklerden resital veriyor.

Bu bölgenin neredeyse tamamı Almancayı da gayet iyi bilip konuşuyor. Zaten şehir İtalyan'larca Bolzano, Alman'larca da

Bozen diye adlandırılıyor.


Cemil, Samim'den daha yorgun görünüyor. Yuh be adam sabaha kadar sen uyudun, o yol yaptı.


Eski şehir bölümünde oyurduğumuz kafeden meydana bir bakış.


Samim'in kahvaltısı ve seyahat boyu yaptıkları hakkında Cemil'i çekiştirmemiz sonrası toparlanıp Hacı olmaya

doğru yola çıkıyoruz.


Dağlara doğru çıkmaya başladık. Samim Multistrada 1100 ile aramızda.


Böyle ara yollarda hep biz birbirimizin fotoğrafını çekiyorduk. Samim gelince ilk defa birlikte poz verme şasımız oldu.


Buyurun size dağ köyü. Yola bak, yerleşime bak, temizliğe bak...Demekki birazda insanın içinde olması lazım.

Bizde de bir çok turistik dağ köyü var ama...


Selva Di Val Gardena. Küçük cennetlerden biri daha.


Biz tırmanmaya devam ederken, erken çıkan bir grup dönüşe geçmiş.


Passo Sella'da zirveden önceki bir otel.


Karşıdaki kayalığın üstü zirve noktası. Dağcı değilizki. Bizim zirvemiz yolun gittiği yer.


Zirvedeki hediyelik eşya mağazasından sticker alıp yola devam.


Buradan bakınca daha çook yolumuz var.


Passo Pordoi'deyiz.


Biz motorlarla tırmanıyoruz, onlar vakti zamanında bu işi bisikletlerle yapmışlar. Helal olsun.


Colle Santa Lucia. Tabelanın her tarafı sticker.


Sevgili Cem'e o kadar söyledim çıkmadan önce. Gönderin bir çalışma, etiketleri ben basayım gittiğim her yere

yapıştırayım diye. Karar kesinleşmediği için olmadı. Her gelen yapıştırmış biz boş gidersek olmaz. Yanımda bir

ART stickeri var, ben de onu yapıştırıyorum. Nede olsa Uğur Hocamızın üzerimizde emeği var.


Yahu bu kadar sticker içinde bir tane Türk yokmu diye eşelenirken nihayet Bursa Enduro'yu görüyorum.icon_smile.gif


Emektar taka ve totem yerli yerinde duruyor.


Totem ve Taka ile pozumuzu verip Hacılığımızı onaylıyoruz. Darısı gelmek,gezmek isteyen tüm dostların başına.


Hafta sonu olmasını fırsat bilen civarın tüm motorcuları buralara geliyor.

Civarda biraz daha dolanıp, sonra Trieste'ye doğru yollanmayı hedefliyoruz. Akşam oralarda kalıp ertesi gün

Balkan turumuza başlayacağız.

Devam Edecek.....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:50 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Tolmezzo'ya kadar devam ettikten sonra oradan Udine'ye ve Trieste'ye doğru iniş yapıyoruz.

Planımızda Trieste'de kalmak vardı. Ancak Samim'in tavsiyesi ile Slovenya'ya girip Koper'de

kalmayı tercih ediyoruz. Slovenyanın küçük tatil şehri Koper'de gece otel arıyoruz. Ne mümkün.

Şehir merkezi ve deniz kıyısı tüm oteller 4-5 yıldız ve fiyatlar uçuyor. Daha sonra Samim Almanya'daki

acentasını arayarak bize otel bulmasını istiyor. Onlarda 8 km ilerideki Izola'da bir otel ayarlayıp adımıza

rezervasyon yapıyorlar. Tatilköyü vari bir yer. Adı Belvedere.Gidip odalara yerleşiyoruz.

Saat 22:30 sıralarında duşları alıp dışarı çıkıyoruz. Bir taksi ile şehir merkezine inip karnımızı doyurmak için

bir yer bulma uğraşındayız.


Taksicimiz sağolsun bizi bildiği tek açık yere götürüyor. Çevapçi. Bildiğimiz inegöl köfte kıvamında, ama biraz irisi.

Porsiyonlar dolgun.12 adet köfte,fiyatı 5.5 €. Karnımız doydu, tek ihtiyacımız güzel bir uyku.


Ertesi sabah Belvedere'de açık büfe güzel bir kahvaltı sonrası hemen yakınımızdaki Piran'a gidiyoruz.


TomTom böyle görüntülüyor olduğumuz yeri.


Küçük bir marinası olan sevimli bir eski şehir.


Foça-Ayvalık vari bir yer.


Adamcağızı görünce, bir an ''yuh'' dedim ''bu kadar uzaktan tapınılmaz ki''. Meğer yere fotoğraf makinasını yerleştirip

kadrajı ayarlamaya çalışıyormuş.


Piran'ı güzellikleri..!! ile geride bırakıp Hırvatistan'a doğru yollanıyoruz.


Ve Hırvatistan sınır noktasındayız. Beş dakika bile sürmeden geçişimizi tamamlayıp yola devam ediyoruz.

Sahil,sahil gidelim düşüncesindeyiz.


İlk durak yine bir sahil yerleşimi Poreç. Burası Hırvat Kuna'sı ile ilk tanıştığımız yer.

Hırvatistan'ın neredeyse tamamında (Dubrovnik hariç) ilk tercih Kuna, yoksa eh işte deyip € alıyorlar.

Bazıları ise asla almayıp illa da Kuna diye tutturuyor. O zaman da devreye K.Kartları giriyor.


Burası da şirin mi şirin..!!


Sahile inen ve marka mağazaların olduğu bir sokak.


Burayı da Şakran ve Çandarlı'ya benzettim.


Poreç'ten çıkıp Split'e doğru yollanırken benzin ikmali yapıyoruz. İlgi-alaka süper.


Bekle canım bekle...Cam sildiriyoruz herhalde..icon_wink.gif


Yarım adayı geçerken, yollar bizim Foça ve Karaburun yolları gibi.


Keyifli,virajlı,manzaralı ve yeşil.. yolları geçtikten sonra Split yoluna doğru nispeten düz bir yolda devam ediyoruz

Bir süre gittikten sonra....


..bu çaresiz İtalyan çifte rastlıyoruz. Arka lastik patlamış ve yolda kalmışlar. Bir buçuk saattir 38 derece sıcakta

güneş altında bekliyorlarmış. Benim topcase devreye giriyor ve hiç eksik etmediğim akülü pompa ile lastik tamir

seti imdada yetişiyor. Önce biraz hava basıp patlağı buluyoruz. Bir çivi arka lastiğin ortasından hafif yarıp girmiş.

Köpük çare olmaz delik biraz büyükçe. Çiviyi çıkarıp bir fitil ile deliği tıkadıktan sonra havayı tamamlıyoruz.

Artık yola devam edip ilk lastikçide ya içten yama yaptır, yada yenisi ile değiştir derken, arkadaş elini cüzdana atıp

40€ çıkarıyor ve uzatıyor. Olmadııııı. ''Biz Türk'üz arkadaşım,hem de motorcu. Para mara almayız. Biz bunu iyilik olarak

yaptık.'' diye anlatıyoruz. Adam şokta. ''Yahu nasıl olur,o kadar uğraştınız malzeme kullandınız.'' falan.

En sonunda kartımı ve mailimi veriyorum, ''Bir daha İtalya'ya gelirsek bize bira ısmarlarsın olur'' diyerek vedalaşıp

yolumuza devam ediyoruz.



Dalmaçya kıyıları girintileri,çıkıntıları,serpintileri ve tüm güzellikleri ile devam ediyor.


Yer yer ara yollara ve inişli çıkışlı güzergahlara dalarak monotonluktan çıkmaya çalışıyoruz.


Uçka milli parkı inişinde karşımıza çıkan kafe-pansiyon bir mekan.


Manzarası ve doğası çok güzel olan, adını da içinde bulunduğu doğal Uçka parkından almış.


Sahibi ve işletmecisi bu ablamız. İçeride ne var, ne yok diye keşfederken; özel vitrinli bir buzdolabında bu likörleri

görüyoruz. Hepsi kendi yapımı. Sadece birinden tek atıp tadına bakıyoruz. Gerçekten çok nefismiş. Sonrasında

bize kahvelerimizi getiriyor.


Uçka'dan zoomlanmış Rijeka görüntüsü.


Sonrasında otobanda yola devam ederken girdiğimiz bir benzinlikte yakıt ikmali ve mola veriyoruz.

Şanssızlığımız Marche'nin restorant kısmı yolun karşı tarafında. Bu Marche ile ilk tanışmam İsviçre'de oldu.

Oradaki restoranda fırın,sebze reyonu,salata ve et reyonu v.s. hep ayrı birimler olarak kurulmuş ve siparişiniz anında

pişirilerek size sunuluyordu. Kullandıkları tüm gıda maddeleri %100 doğal ve sertifikalı. Denk gelirseniz kaçırmayın.


Split'e yaklaştık.


Dalmaçya kıyıları bütün güzelliği ile bir güne daha nokta koymaya hazırlanırken...


sakinliği ve duruluğu ile kendini sergiliyor. (Çok edebi oldu galiba...:rolleyes:

Devam Edecek.....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:51 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Akşam karanlığındaSplit'e giriyoruz. Her zamanki gibi ilk iş otel bulmak. Split oldukça büyük bir şehir.

GPS ile seçtiğimiz bir otele gidiyoruz. Haydaa...Yerinde inşaat var. Bir başka grup tarafından alınarak yenileniyor.

Ara dere sokaklardan sahile doğru ilerlerken gözümüz açık bir turizm ofisine ilişiyor. Dalıyoruz içeri.

Sonuçta çok makul bir fiyata üç odalı,banyo ve mutfaklı (mutfak şarap doluydu...) bir daire ayarlıyorlar bize.

Bahçe şeklinde kapalı otoparkı da var. Hemen yerleşip aklanma-paklanma faslından sonra yemek için aranmaya başlıyoruz.

Deniz kıyısı ve plajların olduğu yere doğru yürürken ilk açık restorana giriyoruz. Maalesef servis kapanmış. Aşağıdaki

kafelerin oradaki büfeleri tarif ediyorlar alternatif olarak. Gidiyoruz ve yine köfteleniyoruz. Fakat yer güzel.

Denizin kıyısında rampalarla inilip çıkılan üç katlı bir yer. En üst katı caddeye bağlanıyor. Üst kat aperatifçilerin mekanı.

Orta katta restorantlar var. Alt kat ise barlar ve disco. Yeme içme ve eğlenme faslından sonra doğru eve. Yarın pazartesi

ve Samim'in akşamında mutlaka Üsküp'te olması ve salı günü iş toplantısına yetişmesi lazımmış.


Sabah bir yerlerde ayak üstü kahvaltı sonrası düşüyoruz yollara.


Sahili takip eden yollar, yılan gibi kıvrılarak devam ediyor.


Geniş ve güzel yollar, hem keyifli hem de hızlı yol almamızı sağlıyor.


Ben sık sık durarak Cem'in isteği üzerine bol bol Dalmaçya Kıyılarını resimliyorum.

**Sen beni stickersiz gönder,sonra da bol bol resim iste...icon_cool.gif


Kıyılar gerçekten muhteşem. Buraların bir de denizden tekne ile gezilmesi lazım.


Fransız plakalı bir motorcu abla, aşağıdaki koya iniş hazırlıkları yapıyor. Doğal takılacak herhalde...!!!


Onu doğası ve doğallığı ile baş başa bırakıp yolumuza devam ediyoruz. Bu manzaralar bana Foça-Y.Foça arasını hatırlatıyor.

Bizim memleketimizde ayrı bir güzel canım. Kıymetini ve tanıtmasını bilmiyoruz o kadar.


Yeşili koruyup çoğaltmak ilk görevleri sanki.


Anakaraya paralel uzanan adacıklar, güzelliğe güzellik katıyor.


Ploçe'de denizin karaya girdiği ve azmaklar oluşturduğu bölge.


Devamında Komin adındaki küçük yerleşim.


Hiç biri abuk sabuk karışık renkler ve modeller kullanarak görüntü karmaşası yaratmamış.


Opuzen'de yol ayrımına geliyorum. Cemil ile Samim biraz önümdeler. Dubrovnik'te buluşacağız. Tabelayı görünce

şeytan dürtüyor dön kavşaktan bastır Mostar'a diye. Hadi diyorum, orası da bir başka sefere kalsın, devam edeyim.


Doğanın güzellikleri, ardı arkası kesilmeden devam ediyor.


Dalmaçya denmesinin sebeplerini çıplak gözle ve net olarak görmek de ayrı bir güzel..


Bu arada ilginç bir noktadan geçiş yapıyorum. Bir Hırvat sınır kapsından çıkyorum, birkaç km sonra Bosna Hersek

sınırlarında Neum adlı bir sahil kasabasında olduğumu gösteren tabela, Bosna'ya ait hiç bir resmi nokta yok, devam

ediyorum tekrar birkaç km sonra Hırvat sınır kapısından içeri giriyorum. Burası tahminimce Hırvat'lar tarafından

Bosna'lılara denize açılmaları için lütfen verilmiş bir bölge.


İste Bosna Hersek'in denizle tek bağlantısı Neum adlı sahil yerleşimi.


Neum'un açığında da Hırvat bayraklı bir askeri gemi var.???


Adriyatik denizinin Dalmaçya sahillerini seyrede-sindire Dubrovnik'e doğru yola devam.


Bir ara deniz kıyısına inen yol varmı diye bakıyorum ama yok..


Bu sırada gözüm km'ye takılıyor. Evden çıkalı 5949 km yol olmuş.


Vee Dubrovnik'e varıyorum.

Devam Edecek...
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:52 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver


Dubrovnik girişindeki köprünün seyir noktasında Cemil ve Samim beni bekliyorlar.Yeni şehir körfezinin girişi.


Bir arabalı yükünü almış, adalara doğru seyire çıkıyor. Tam altımda muhteşem bir manzara.
Düşünsenize; eviniz orada, motorunuz garajda, katamaranı da önünüzdeki iskeleye bağlamışsınız.... Ohhh..
''Uyan,silkelen kendine gel, şimdi düşeceksin aşağıya.'' diyor içimdeki bir ses.


İki yolcu gemisi limanda, demek ki Dubro hareketli şu sıralar.


Yok..yok....Mutlaka bu akşam burada kalınmalı.!


Evet..evet..kalınmalı.Bu güzellik pas geçilmez..

Derken Samim içimi okumuş olmalı. Böylesine istekli ve dalmış bakınca, normal tabi.

''Siz kalın, ben devam edeyim.Yarın Üsküp'te buluşuruz'' diyor. Teklife balıklama atlıyacağım ama Cemil araya dalıyor.

Ben de Cemil'e...Smile

Ben kalmak istiyorum, Samim gitmek zorunda, Cemil'de onu yalnız yollamak istemiyor... Çıkmazdayız.

En sonunda ''Siz devam edin,ben yarın Üsküp'e gelirim orada buluşuruz'' diyorum. Herkes memnun.

Onlar Karadağ-Sırbistan üzerinden Üsküp'e doğru yola çıkacaklar, ben de kendime kalacak yer bakacağım.

Tam bu sırada yanımıza scooter ile biri geliyor ve oda lazımmı diye soruyor. Adam temiz görünümlü, efendi biri.

Tek kişi kalacağımı ve bana göre yeri olup olmadığını soruyorum. Bulunduğumuz yere 3 dakika mesafede evini

pansiyon olarak verdiğini ve geceliğinin 30 € olacağını söylüyor. Ehh hadi bakalım bir görelim.


Ante adındaki vatandaşın evine geliyoruz.(Evin girişinden manzara.) Limanın sırtlarında iki katlı, kendi çapında malikanesinde

beni oğlu ve hanımı karşılıyor. Bahçeli eve giriyoruz. Alt kat kendi yaşam alanları. Üst kat 5 odalı ve ayrı banyolu pansiyon.

Tertemiz bir yer. Ok verdikten sonra Ante oğlu ve hanımı ile beni bırakıp, yeni müşteri aramak üzere aynı noktaya gidiyor.

Ben 20 yaşlarındaki oğlu ile şehir ve seyahat hakkında sohbet ederken, hanımıda buz gibi bir şise su ve Türk kahvesi gibimsi

bir kahve ile ikramda bulunuyor. Espresso içmekten şişmiş birine bu kahve ilaç gibi gelir.

Ante 20 dakika sonra yeni müşterileri ile dönüyor. Opel astra bir araba ile bir çift ve ikizleri. Bakıyorum Türkçe konuşuyorlar.

Aaa,maa derken gelen arkadaş Bosna'daki Türk birliğinde görevli bir Jandarma üsteğmen çıkyor. Ailesi ile izin kullanmaya

gelmişler. Bizim usta avcı Ante onlarıda avlayıp getirmiş. Biribirimizin varlığı, hemen ortama güven ve samimiyet getiriyor.

Yerleştikten sonra Ante ve oğlu Marijo'dan şehir ve otobüs tüyolarını alıp aşağıya iniyorum.


Ev 3 numaralı otobüsün son durağına 100 mt mesafede. Otobüse binerek 10 Kuna (1.45€) karşılğı eski şehrin girişine

geliyorum.


Şehir ve limanı surlarla çevrili.


Surların içindeki şehrin en geniş ve uzun caddesi. Yürünmekten, taşlar cilalı gibi olmuşlar.


Tarihi, tüm Avrupa'da olduğu gibi büyük bir özenle koruyorlar.


Gemilerin varlığı işe yaramış, ortalık oldukça haraketli.


Bir Dubrovnik Korsanı ve yaygaracı papağanları.


Şehrin arka tarafı ve balıkçı barınağı.


Aynı yerin daha yüksek manzarası. Bu arada hatırlatayım, gidecekler olur ise; arkamda görülen üç kemerli mekandan

sonraki ilk restorant oldukça iyi. Hem lezzetleri, hem de fiyatları.


Kim ne derse desin...Adamlar hem sorumluluk sahibi, hem de belediyeleri iyi çalışıyor. Yine aynı özen ve bütünlük

göze çarpıyor.


Yeni yapılmış binaları bile bölgeye ait taşlar ve benzer mimari ile yapmışlar. Bizim Assos gibi.

Şehrin ara sokakları arasında öylesine dar olanlar var ki; iki kişi karşıdan gelirken üçüncü zor geçiyor. İçeride

yayılmış kafeler,mağazalar ve sanat galerileri çok güzel. Akşam için yemek ve sonrasında içmeye devam edilecek

resto-bar tarzı iki güzel ve kaliteli mekan var. Bunlar da bir daha ki gelişte değerlendirilmek üzere kulak arkası yapıldı.

Akşam yemeği ardından gece turu ve demlenmesi sonrası son otobüs ile pansiyona dönüyorum. Malum yarın Üsküp'e

kadar uzun ve zor bir yolumuz var.

Devam Edecek......
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:53 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bir kaç aramadan sonra Cemil'i nihayet yakalıyorum. Yola devam ettiklerin,her hangi bir problem olmadığını

öğrenince rahatlıyorum. Gece geç saatlerde tekrar arıyorum. Samim Alman vatandaşı olduğu için sorun yok,

ancak Cemil'i C tipi vizesi var gerekçesi ile Sırbistan'a sokmamışlar. Onlarda çaresiz geri dönerek Kosova

tarafından geçmeyi deneyeceklermiş. Haydi hayırlısı.

Bu arada bende ertesi gün gideceğim rotamı gözden geçirip, Karadağ,Arnavutluk üzerinden giderek Ohrid

tarafından Üsküp'e çıkmaya karar veriyorum.


Güzel bir uykudan sonra uyanıyorum ve odamın balkonundan manzaram. Hava biraz esintili.


Kısa bir yoldan sonra Karadağ sınır kapısına geliyorum. Yine problemsiz 5 dakikalık bir işlem sonrası geçişimi yapıyorum.


TomTom şehir detayları olmamasına rağmen, Kotor körfezi geçişi için beni iskeleye getiriyor.


Kırmızı tişörtlü arkadaş kolumdaki Türkiye armasını görünce yanıma geliyor. Sarajevo'luymuş, bir süre Türkiye'de

kalmış.İzmir ve İstanbulu gezmiş v.s.v.s sohbetten sonra...

...aslında körfezi dolaşsaymışım daha iyi olacağından, karşıdaki yolun ve manzaranın çok güzel olduğundan

bahsediyor. Be mübarek şunu yüzen teneke kalkmadan söyleseydin ya.. Neyse bindik artık.


Acabalar ile girdiğim Karadağ'da kararlı bir şekilde ilerlerken güzel manzaralarda yakalıyordum.


Dalmaçya'nın ....çya kısmındayım artık. Budva tarafları. Buradan sola Podgorica'ya doğru tırmanacağım.


Yollar çoğunlukla böyle.Virajlı, çizgisiz, tabelasız...Gidiyorum bakalım.


Allah'tan TomTom detaysızda olsa bu yolları biliyor ve gösteriyor.


Hızlı bir şekilde Karadağ geçişini tamamlayıp, Arnavutluk sınırına geliyorum.


Yine sorunsuz ve kısa bir işlem sonrası Arnavutluk tarafındayım.


Shkoder gölünün sınır uzantısında oluşturduğu bir azmak.


Shkoder şehrini es geçip Tiran'a doğru gidiyorum. Tiran'a yaklaşırken yeni yapılmakta-yapılmış-yapılan her

neyse böyle bir yoldayım. Tamam diyorum ''Aynı bizim memleketteki yol çalışmaları gibi''.


Bu manzaradan sonra bizimkilere haksızlık yaptığımı anlıyorum.

Buyurun yola bakın. Otobüsün olduğu yönden geliyoruz ve sağ şeride yönlendiriliyoruz. Yönlendirme

tabelası yok, karşıdan gelenlere herhangi bir ikaz yok. Ulan insan iki tane kuka koyar bari be.

Saldık çayıra,mevlam kayıra hesabı.


Öyle böyle garip yollar sonrası nihayet Tiran'dayım. Şehre girer girmez Halil Kaya'nın dediği gibi ilk önce

Mercedes'ler gözüme ilişiyor. Sanırsınız ki bir zenginlik, bir saltanat değme gitsin.


Halil'in dediği gibi Avrupa'nın tüm çalıntıları burada geziniyor. Hakkıyla, parasıyla alanın hakkını da yemeyelim

bu arada. Hani derler ya '' Ayranı yok içmeye... '' aynen o hesap.


Yaban ellerde olmama rağmen yabancılık çekmemem için herşey var. Rengarenk binalar,keyfe göre balkon

kapatmalar,çanaklar,klimalar....


Yayalar da bizdeki gibi, arabaların önlerinden arkalarından her türlü geçiş modunda.


İşin geldik işimize yarar tek tarafına. Bu meydanda TomTom'un gösterdiği yola çıkan bütün bağlantılar tadilat nedeni ile

kapalı. GPS haritasında Tiran detaylarıda yok, iki üç sokak öteye gidelim yönlendirsin. Dön dolaş bir türlü olmuyor.

Son çare az ileride sağda duran iki polisin yanına yanaşıyorum. Elbasan yoluna nasıl çıkacağımı soruyorum.

Nereden olduğumu öğrenmek istiyorlar. Türk'üm, doğruyum, çalışkanım..deyince, '' O arkadaş gel'' diyorlar.

Geldim de, yol nerede? Kendi aralarında birkaç saniyelik bir görüşme sonrası arabalı olan motorlu olanı işaret edip

takip etmemi istiyor. Motorlu cengaver polisimiz mavi lambalarını yakıp, sireni açıyor ve beni arkasına takıyor.

Hoppa..Ne oluyoruz yahu..derken bizimki ters istikametten iki cadde ve bir sokak beni götürdükten sonra

kaldırımdan atlatarak bir yola çıkarıyor. Sonrada işaret ediyor ''doğru gideceksin...''.

Sağol valla, acayip makbule geçti...:p


Elbasan'a giden yoldan bir manzara..


Elbasan'dan sonra, karabasan...Daha gidilecek çok yol var.


Hep böle olsa canıma minnet.


Bu tırmanışları da tamaladıktan sorası tam bir felaket. Uluslararası karayolu demeye bin şahit ister. Yer yer yok

olmuş asfaltlar,koca koca çukurlar, hairpin ortasında toprak havuzları... kısaca ne ararsanız var. Bu yol asla gece

geçilecek bir yol değil. Cemil'ler nereden,nasıl geçtiler acaba?


Uzun ve eziyetli bir yol sonrası Makedonya girişindeyim.


TomToma göre Üsküp'e daha 185 km yolum var.Akşam 21:55'te orada olacakmışım..

Devam Edecek....
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
TEKNOMETE
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Dec 17, 2008
Mesajlar: 44

MesajTarih: Sal Tem 20, 2010 7:53 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Makedonya sınır girişinde ilk defa araç ruhsatı sordular. Hayrettir Hırvatistan,Karadağ,Arnavutluk ve

EU girişi olarak Yunanistan'da sadece triptik sormuşlardı. Ruhsatı uzattım, yaklaşık üç dakikalık

işlem sonrası geçiş tamam. Tepemde ve önümde kara kara bulutlar dolaşıyor. Belliki sağlam bir

yağmur inecek. Yağmur beni yavaşlatmadan hızlı bir şekilde Üsküp'e varmalıyım. Yardırmaya başlıyorum.

Ohrid gölü çok güzel, ama hava bozuk. Sonra bakarız çaresine deyip devam ediyorum. Hava çok serin.

Ormanların ve gün batmasının etkisi ile daha da soğuyor. Yollar idare eder cinsten. İnişli, çıkışlı ve virajlı

devam ediyorum. Üsküpe 60-70 km kala otoban başlıyor. Ama ne otoban. Bizim çift şeritli sıradan yollardan farksız.

Otoban girişinde bir gişe 20 dinar kesiyor. Yaklaşık 0.35 € gibi bir para. Bir süre sonra bir gişe daha. Ver 30 dinar.

İleride bir gişe daha ver 30 dinar daha. Hoppala bu iş soyguna dönmeye başladı, yahu hepsini baştan alın adamı bir

daha durdurmayın be kardeşim. Meğer öyle değilmiş. İlçe çıkışlarına ayrı gişeler koymak yerine, yolu çıkışa yakın

noktalarına koyup her çıkış öncesi gittiğin kadar yolun parasını alıyorlarmış. Garip bir sistem.

TomTom'a 20 dakika fark atarak 21.35'te Üsküp'e varıyorum. Bizimkilerin kaldığı oteli bulup yerleşiyorum.

Onlar dışarıda yemektelermiş. İzmir'den tanıdığımız Mustafa abi gelip beni otelden alıyor ve onların yanına gidiyoruz.

Bu sırada bir yağmur başlıyor ki yaz yağmuru denmez. Akıyor mübarek. Yeme içme faslı ve onların yol maceralarından

sonra otele dönüyoruz.


Ertesi sabah Yunanistan'a doğru yola çıkmak üzere hazırız.

Bu arada Cemil'le Samim, Sırp kapısından dönerek biraz daha aşağılardan Kosova içinden geçiş yapamaya

karar veriyorlar. Kapıdan 15-20 dakika sonra aşırı sis ve karanlık yüzünden Samim ön tekerleği toprağa kaptırıp

düşüyor. Allah'tan çok yavaş oldukları için Samim de biraz omuz incinmesi, motorda da grenaj sıyrıkları ve ufak tefeklerle

olayı atlatıp yola devam edebiliyorlar. Üsküp'e vardıklarında gece 03:00 sıralarıymış.

Benim Üsküp'e doğru yolda olduğum gün Samim kişsel işlerini bitirdikten sonra, servis ve sigorta işleri için uğraşmışlar.

Cemil ile yola çıkacağımız gün rapor ve diğer işleri birazda € yardımı ile halledip,motoru Almanya'ya geri göndermeye karar

veren Samim, Türkiye'ye uçakla gitmeye kara veriyor. Onu da kendimizide yolcu ediyoruz.


Yunanistan sınırı öncesi son Makedon benzin istasyonu.


95 Oktan fiyatı 1.18 €. Depoları fulleyip Yunanistan tarafına geçiyoruz.


Selanik'ten Kavala'ya giden otoyola çıkıyoruz. Yola çıkalı 17 gün olmuş. Bir an önce Kavala'ya varıp ertesi gün,

oradan İzmir'e dönmeyi planlıyoruz.


Otoban kıyısında tezgah kuran bir büfede hafif atıştırıp yola devam. Resimdeki ve ocakbaşındaki Yunan'lı arkadaşlar,

bize oldukça sıcak kanlı davranıyorlar. Düşmanlık sadece siyasi çıkarlar uğruna uygulanan politikalarda.




Motorlara dönerken gözüm egzostlara ilişiyor. İçleri pırıl pırıl. Demek ki kaliteli yakıt ve devirli kullanımla sonuç bu oluyor.


Gün batarken, tekrar anne tarafımın memeleketi Kavala'dayız.


Denize olan tutku buradan geliyor olsa gerek.

Bu defa, bir önceki otelden birkaç bina uzaktaki bir başka otele yerleşip, akşam yemeği için hazırlanıyoruz.


Oteldeki odamın balkonundan..


Arkadaki surların dibinde bulunan ve Türçe'yi çok iyi konuşan bayan garsonumuzun olduğu restoranatekrar gitmeyi

tercih ediyoruz.


Çilingiri oluşturarak teklerimizi atmaya başlıyoruz. Bizim eleman bu sefer özel soslu bir karides yaptırayım size

diyor. E hadi yaptır bakalım, bir de onu deneyelim. Karides geliyor, tadına bakıyorum. ''Yahu bu bizim bildiğimiz

menemenin, yumurta yerine karideslisi'' dediğimde, '' Evet'' diyor ''aynen öyle.''icon_surprised.gif


Kalamar ızgaramızda geldi....

Hatun kişi aslen Bulgar'mış. Uzun bir süre annesi ile Edirne'de kalmışlar. Sınır kaçakçılğı yapıyorlarmış ozamanlar.

Bizden içki-sigara, onlardan kaşar. Meğer oradan öğrenmiş Türkçe'yi. Yemek sonrası biraz sahil turu ve kafe faslı

yapıp otele dönüyoruz. Ertesi gün yol uzun.


Yunan çıkışı bizim giriş derken Kilitbahir'den geldiğimiz gibi dönüyoruz.

Trafiğe olan sabrım ancak Ezine'ye kadar yetiyor. Ondan sonrası birçok ÖKÜZ'e sinir olarak devam ediyor.

Geldik diyorum gene bizim diyarlara. Tüm dikkatimi ve konsantrasyonumu yola vererek şu geziyi sorunsuz

atlatma dilekleri ile yola devam ediyorum. Gömeç civarında yolda bir kaza görüyoruz. Bizim şerit olduğu gibi

domates. Hatta tekerlek izlerinin olduğu yer direk salça. Ahanda şimdi ayvayı yedik diyorum. Arabalar sıra sıra

bir bir geçerken, sıra bize geliyor. Bakıyorum sağ taraf Gs için inişe müsait biraz kaba bir toprak alan. Dalıyorum

aşağıya doğru, düz geçip 30-40 mt ileriden hoplaya zıplaya asfalta çıkyorum. Ön teker biraz havalandı ama sorunsuz

ulaştım asfalta. ''Cemil'' diyorum ''RT ile asla inemez buraya''. Aynadan arkamı seyrediyorum, Cemil bir benim geçtiğim yola,bir

domatesler bakıp duruyor. Trafik polisi gelip ''Bir kaara verdiniz mi artık ?'' diye sormuş. Toprağa inemeyeceğine göre

yürüyor domatesler doğru. Baş yukarıda, bakış ileride, düşük devir...geçişi tamamlıyor. Yola devam, eve az kaldı.




Mavişehir ayrımına geldiğimizde durup vedalaşıyoruz. Km saatlerini çekiyoruz.

Benim başlangıç km'si 31.808, bitiş ise 39.442. Toplamda 7.634 km yol.

Cemil'in başlangıç km'si 23.648, bitiş ise 31.289. Toplamda 7.641 km yol.

RT'nin yaklaşık 70 km çekici üstünde gitmesine ve Dubrovnik'ten Üsküp'e rotalarımız

farklı olmasına ve iki defa birbirimizi kaybedip sonradan buluşmamıza rağmen aynı km yol yapmışız. Huh?

[B]Devam Edecek......
_________________
Mete ULAŞIR(42)
Varoluşumdaki tek olağanüstülük, dünyaya Türk olarak gelmemdir.
Mustafa Kemal ATATÜRK

35 HME 95 R1200GS 30.Years
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar Tüm saatler GMT
Sayfa 1, 2, 3  Sonraki
1. sayfa (Toplam 3 sayfa)

 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Forums ©

   
 

All logos and trademarks in this site are property of their respective owner. The comments are property of their posters, all the rest © 2002 by me
You can syndicate our news using the file backend.php or ultramode.txt