Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Cmt Nis 11, 2009 3:15 pm Mesaj konusu: Yarım kalan Türkiye turum... (2008)
Geçtiğimiz yaz plansız, birden bire ortaya çıkan bir geziydi.
Biraz geç de olsa, sitede bulunması için eklemek istiyorum.
Saygılarımla.
Gültekin
___________________________________________
Tüm arkadaşlara merhabalar.
13 Haziran 2008 akşamı ani bir kararla, Ergin (terror) ve Mustafa'nın (musturaki) Denizli yolculuğuna katılmaya karar verdim.
(aslında kandırıldım diyebilirim.)
Denizlide bir F650GS'e bakacaktık. Aslında bu, işin bahanesiydi. Amaç uzunca bir yol tepip, tüm kurtlarımızı döküp, bünyedeki gazı çıkartıp, zihni ve bedeni felaha kavuşmaktı
Ertesi gün tapagaz İstanbula geri dönecektik. Ama Erginin bize söylemediği bir sürprizi varmış.
sonradan öğreneceğiz...
1. Gün Beylikdüzü - Denizli 670 Km.
14 Haziran sabahı Kumburgaz ve Beylikdüzünden yola çıkarak, Çobançeşmede Mustafayla buluştuk.
Benzinleri fulleyip son kontrollerin ardından, verdik gazı 1. köprü ve Eskihisar feribot yoluna.
İlk günün sonunda ben yaklaşık 670, Ergin 690 ve Mustafa da 650 km. yol yapmıştık.
Motosiklet üzerindeki bu mesafeler hepimiz için ilk olmuş, ve kaba etlerimize beyaz bayrak çektirmişti
Fakat yolda karşılaştığımız manzaralar, İçinden geçtiğimiz Batı Anadolu rüzgarları, yol kenarı çeşmelerinde içtiğimiz sular, gördüğümüz insanlar, yaşamlar her şeye değerdi.
Günü bitirmek için hemen bir otel ve lokanta bulduk, acilen homini gırtlak- pufidi kandil- tumba yatak yaptık
Devam edecek... _________________ Gültekin ÖZLÜK
BMW F650 '95
Enduro olsun, çamurdan olsun...
En son Gurzan tarafından Pts Nis 13, 2009 9:43 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Kayıt: Oct 14, 2004 Mesajlar: 2253 Nerden: TEKİRDAĞ
Tarih: Cmt Nis 11, 2009 6:45 pm Mesaj konusu:
Valla açıkçası tam olarak anlayamadım?. Ara yazılar mı eksik olmuş ne Birde , yeşil f650'de GPS varken, haritalar havada uçuşuyor. _________________ www.yakurtulus.com
Geçen yılın gezisi. Bu kadar derleyebildim.
Kusuruma bakmayın.
GPS var ama, kullanacak adam yoktu. Eski usul daha faydalı oldu.
Saygılar...
__________________________________________________________
__________________________________________________________
2. Gün Denizli - Gazipaşa 455 Km.
Sabah bizim delikanlılar zıpkın gibi ayaktalar
Otelden ayrılıyoruz ve geliş sebebimiz olan motoru görüp, içimize sinmediğini anladıktan sonra, Pamukkaleyi ziyaret edip İstanbula dönmeye karar veriyoruz.
Çok sıcak. Erimenin lüzumu yok. Yukarı çıkmıyor, aşağıdan gözle kolaçan ediyoruz.
Dün gecenin son dakikalarında, Ergin efendi ağzındaki baklayı çıkarmıştı.
Biz de yorgunluktan dolayı tam olarak kavrayamamış, değerlendirme yapamamış, bugüne ertelemiştik mevzuyu.
Mevzu şu idi; Bugün, tüm Marmara bölgesinde sağanak yağış olacaktı.
Böyle bir bilgi yol arkadaşlarından saklanmamalıydı.
Bilseydim, bu geziye çıkmazdım. Fıstığın ön lastiği ıslak yolda sorun çıkarabilirdi.
(Bizler de hatalıyız aslında. Kendi işini kendin gör, meteorolojiye kendin bak.)
Yağmur mevzuu canımı oldukça sıkıyor.
Bunun üzerine, arkadaşlarıma buraya kadar gelmişken İstanbula dönmek istemediğimi, Antalya üzerinden Silifkeye Dayımı ziyaret etmeyi düşündüğümü söylüyorum.
Aylardan beri uzunca bir Türkiye turu planlıyordum. Eski motorum Zongy satılıp, Şimdiki motorum Fıstık'ı alınca maddi olarak biraz sıkıntı yaşamış, üzülerek ve istemeyerek bu turu gelecek yıla ertelemiştim.
Oysa şimdi, Batı Anadolunun ortalarındaydım. İstanbula gitmek istemiyordum, Biraz dişimi sıkarsam, Güneye doğru güzel bir tur yapabilirdim.
Durumumu gözden geçirdim. Biraz eşya ve ekipman eksiğim vardı. Ama çok da önemli şeyler değildi.
Herşeyden önemlisi, keyfim yerindeydi, güney yolları önümdeydi ve motorum bakımlıydı.
Öyleyse, çıkmalıydım bu yolculuğa.
Bir kaç kısa telefon görüşmesi yapıyorum ve Denizlide Ergin ile Mustafadan ayrılıyorum.
Onlar İstanbul, ben ise Antalya istikametlerine doğru yol almaya başlıyoruz.
Artık yalnızım...
Serinhisar- Acıpayam- Çavdır- Korkuteli üzerinden Antayaya ulaşıyorum.
Çavdır- Korkuteli arası ve sonrasında yer yer yol çalışmaları mevcut. Keyifli başlayan yolculuk, yavaş yavaş sıkıntı vermeye başlıyor. Zira yol yapım çalışmaları bazı bölgelerde tehlikeli oluyor.
Dik ve virajlı rampalardan inerken, bir anda kum ve mıcıra rastlıyoruz. Bazen bu durum Km.'lerce devam ediyor. Yavaş süratte seydediliyor. Sıcak kendisini fazlasıyla hissettiriyor. Bol bol su, soda ve çikolata molası veriyorum. Bazen yollar düzgünleşip, uzuyor, fakat hepsinin başlangıcında radar tabelaları mevcut.
Radardan fena tırsıyorum. Ceza ödemek, tüm keyfimi kaçırır, yolculuğun içine eder. Bu yüzden çok dikkatliyim
Antalya girişine yaklaşık 10-15 km. kala, bu güne kadar gördüğüm en berbat yola giriyorum.
Yolda çalışma var. tek şeride düşmüşüz, inşaatın içinde sürüyoruz, karşıdan gelenlerle her an kafa kafaya geliyoruz, ve trafik anlaşılmaz bir şekilde hızlı akıyor.
Yoldaki tek motosikletli benim. arkadan, karşıdan, yandan, her taraftan sıkıştırılıyorum.
Dikkatim ve adrenalinim had safhada.
Bir ara, arkamdan gelen turist otobüsünün korna ve selektörlü tacizine gaz açarak tepki veriyor, ve anında mıcır havuzuna giriyorum.
Motor sağa sola kayıyor, hakimiyeti kaybediyorum. Düşmemek için ne yaptığımı bilmeden duruyorum, ve otobüsün yavaşlamış olduğunu görüyorum. hemen en sağa, mıcırların içine çekiyorum. Karşıdan gelenler durmuş, film izliyorlar. Yanımdan geçen otobüsteki yolcular hayret ve endişeyle bana bakıyorlar.
Sinirlerim boşalıyor. kısa bir titreme yaşıyor, sigara yakıyorum. 15 dakika bekliyorum orada. Gelen geçen arabalardan dolayı toz toprak içerisinde kalmışım. Ya bismillah diyerek, tekrar basıyorum marşa. Ucuz atlattık.:bounce:
Antalyaya girdiğimde, arka frenin zayıfladığını hissediyorum, ama önemsemiyorum. Şehir içinde, kısa bir kaybolmadan sonra, Manavgat- Alanya yoluna çıkıyorum. Canım sıkkın, kimseyi aramak istemiyorum. Yol dümdüz. hiç durmadan sürmeyi planlıyorum ve veriyorum gazı.
Serikte Arka fren tamamen boşalıyor. Günlerden pazar, her yer kapalı. Eski bir arkadaşı arayıp, tamirci ve otel soruyorum.
Yardımcı olmaya çalışıyor, ama işi başından aşkın. Kaderime kızıp, tekrar yola düşüyorum.
Alanyaya vardığımda, yorgunluk kendini belli ediyor ve karanlık çöküyor. Bir Otel bulup, günü bitirmek istiyorum.
Sorduğum her otel astronomik rakamlar çekiyor. Adamları sopalamak geçiyor içimden
İyice daralıyorum. Yorgunum, keyifsizim, arka fren nanay, fazla şarjdan akü kaynamış, taşan elektrolizden dolayı pantolonum ve sol ayakkabım delik deşik, toz-ter-pislik içerisindeyim, gece oldu, Hırvatistan maçı var, ben hala yoldayım.
Tek olumlu hadise, karnım tok. Manavgatta, kamyoncu lokantasında mükemmel bir yemek yemiştim.
Bir benzinci tavsiyede bulunuyor. "Gazipaşaya git, orada ucuz oteller var. Buralar turistik, fiyatlar kol gibidir. ucuz bulamazsın."
Tekrar basıyorum marşa, Gazipaşaya sürüyorum. Antalya merkezden, tee Gazipaşaya kadar fotograf çekmedim.
Karşıma çıkan ilk otele dalıyorum. Gecelik 15 Yetele. Banyosu da var. Odam biraz gecekonduya benziyor ama, umrumda değil. Çarşaflar ve banyo temiz. acayip mutluyum.
Maç da başlamış, ilk yarının ortalarındayız.
Maç sonunda, tarihi bir galibiyet alıyoruz. Otel sevinçten yıkılıyor. Millet arabalarla yollara dökülmüş. Balkona çıkıp, ben de coşuyorum. Günün sonunda keyfim yerine geliyor.
Otelin balkonundan...
Ama bitkinlikten hemen yatağa devriliyorum. Artık yatay pozisyondayım.
Gözünü sevdiğiminin pozisyonu.
Ay lav yu Gazipaşa Kent oteli.
ih liibe dih uleynnn
Devam edecek... _________________ Gültekin ÖZLÜK
BMW F650 '95
Enduro olsun, çamurdan olsun...
En son Gurzan tarafından Pts Nis 13, 2009 9:42 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Gultekin bu gezi yeni sezon basinda iyi bir ornek ve kiskirtma olmus. Ellerine saglik, devamini bekliyoruz.
_________________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
elinize sağlık gezmek güzelde her ne olursa olsun beraber çıkılan yolda ölüm kalım olmadığı sürece beraber hareket edlmeli güzergah oy birliği ile değiştirilmeli diye düşünüyorum. _________________ erkan devrim
VAP53
Evet Ahmet abi. kendime gaz veriyorum bu aralar
devrim79
Haklısınız.
Fakat bu gezide çok şey spontane gelişti. Bu da onlardan biri.
Sürekli birbirimizi yollarda bırakıyor, bir şeyler gizliyor, vs. değiliz.
Sabah kalkar kalkmaz Recep Tion abinin tarifiyle, oto sanayinin yolunu tutuyorum. Karşıma çkan ilk motor tamircisine girip, hidrolik haznesine takviye yapıyoruz. fren işi tamamdır.
Zinciri geriyoruz, ama aküye müdahale edemiyoruz. O bölgeye biraz ali-cengiz yapmak gerekiyor.
Pantolonumla ayakkabım nasılsa delindi zaten. Boşver, sonra bakarız.
Saat 11.00 de tekrar düşüyoruz yollara.
Turistik manzaralar değişti.
Silifkeye yaklaşık 210 km. yolum kaldı. Virajların çokluğu haritada görülüyor. Fakat Şarköy virajlarına alışkınım.
"Bu neki. Pöh!.. Sorunsuzca geçeriz fıstığımla." diye düşündüğüm zaman, bölge hakkında ne kadar da kara cahilmişim meğer.
Gazipaşadan Silifkeye sadece 210 km. olan bu yol, tam tamına 7 saat sürdü.
Evet arkadaşlar tam 7 saat.
Hani derler ya; "Anam ağladı", "İmanım gevredi", "Başım döndü" vs., hiç abartısız, aynen denildiği gibi, bitmeyen virajlarla dolu daracık bir yol.
Full korumalıyım. Sıcak bir yandan, virajlar bir yandan, karşıdan gelen kamyonlar, otobüsler bir yandan. Kaç kere mola verdim, kaç şişe su tükettim, kaç defa küfrettim hatırlamıyorum.
Monttan, dizlikten, Kasktan hatta motordan hiç bu kadar nefret etmemiştim. Virajların biri bitiyor, diğeri başlıyor. Birinden çıkıp, diğerine giriyorsun.
Dönüşün ötesini göremediğin için, gelen araçlar da yolu neredeyse ortalayarak geldikleri için, hızını arttıramıyorsun, vites yükseltemiyorsun.
Düşük süratte, tın-tın-tın başın, gövden, popon pişe pişe yol alıyorsun.:pale:
Virajlar keskin, yol dar. bir süre sonra resmen strese giriyorsun. Bu durum hiç bitmeyecek hissine kapılıyorsun.
Fakat, aşağıda, sağ tarafında bir Akdeniz manzarası var ki, ömre bedel.
Bir tarafında ballı-şuruplu Deniz, dağ manzarası, önünde zehir zemberek viraj deryası.
Bu ikilem içerisinde, strese mi girersin, nirvanaya mı çıkarsın sana kalmış.
Motorcu turistler de yollarda. Kornalarla selamlaşıyoruz.
Akşam 18.00 sularında Taşucu'da, kuzenim ve eşi karşıladılar beni. Onları görünce kabusun bittiğini anlayıp, mutluluktan uçtum adeta.
Silifke kalesi eteğinde, muhteşem Silifke manzarası eşliğinde güzel bir yemekten sonra eve doğru yollandık.
Sonunda dayımın evindeyim.
Devam edecek... _________________ Gültekin ÖZLÜK
BMW F650 '95
Enduro olsun, çamurdan olsun...
Gülnar beldesi köylerinden birine gidip, motorcu bir arkadaşımızın hayır işine vesile olduk.
Göksu ırmağı kenarında çaylar içtik, sıcaklardan yandık, klimalarla serinledik.
Tarladan yeni toplanmış çilek, salatalık, domates, gibi bilimum meyve sebzenin, hormonsuz, dondurulmamış tatlarıyla tanıştık.
Bir yandan yüksek sıcaklık ve nem altında hayatın tadını çıkarmaya çalışırken, diğer yandan yolculuğun diğer kısmını şekillendirmeye çalışıyordum.
Mersin- Adana- Antep- Urfa- Mardin- Diyarbakır- Elaziz üzerinden Karadenize çıkmayı planlarken, İstanbulda bulunan annemin sağlık sorunu haberini alınca, motoru Silifkede bırakıp, apar-topar otobüsle İstanbula döndüm.
Hayallerini kurduğum ve maddi sebepler yüzünden gelecek yıla ertelediğim büyük Türkiye turum, bir bahaneyle ve plansızca erken başladığı gibi, yine bir vesileyle yarım kaldı. Kısmet böyleymiş.
Dönüş yolu 1. Gün
İstikamet Silifke>Mut>Karaman>Konya>Ankara>Gerede (689 Km.)
1 ay kadar İstanbulda Kaldım. Annemin ameliyatı ve muayeneleri dolayısıyla hastane-ev arasında geçen bir zaman dilimiydi bu.
Sağlığımıza kavuştuk ve anneyi yazlığa gönderdik. Her şey yoluna girmişti artık.
Tekrar otobüsle Silifkeye gidip, fıstık'ımı almayı, ve yarım kalan turumu tamamlamayı planlarken, Bir arkadaşımla yaptığımız şaka yollu pazarlığın ciddiye binmesi sonucunda, tee bin km. ötede, silifkede bulunan motorumu satmış bulundum.
Hemmen otobüse atlayıp Silifkeye yollanıyorum. 6 gün daha misafirlikten sonra, 30 Temmuz sabahı kargalar çorbalarını içerlerken yola çıkıyorum.
İstikamet, Silifke>Mut>Karaman>Konya>Ankara>Otobandan İstanbul/Beylikdüzü
Yola çıkacağım sabah saat 5'te kalkıyorum. oysa saat 3'te yatmıştım. 2 saatlik uyku ile uzun yola çıkmak, yaptığım ilk hataydı.
ikinci hatam ise, 2 adet poğaça ve gazozla geçiştirdiğim sabah kahvaltısı. midem çok hassastır, ileriki zamanlarda bu iki hata, yolu eziyete, adeta işkenceye çevirecek. okuyup göreceğiz.
Sabah duşumu alıp, motoru yüklemeye başlıyorum. Hava o saatte bile çok sıcak ve nemli. Boğuyor insanı. Nefes aldırmıyor.
Ter içinde kalıp işimi bitiriyorum. Ev ahalisiyle vedalaşıp, marşa basıyorum.
Tatlı virajlardan kıvrıla kıvrıla Mut yolunu tutmuşum. Keyfim yerinde. Hafiften bir mahmurluk var üzerimde. Sabah rüzgarı azıcık serinletiyor, keyfime keyif katıyor. Islık öttürerek, "tiridine bandım, bedavamı sandın, para virip aldım" türküsünü icra ediyorum.
Sol tarafım sarp kayalık, dağlık. Sağ tarafımda zalım bir manzara var. Bir sağa, bir sola yatıyoruz fıstıkla. "offf" diyorum. "ulen ne güzel yaptım da moturnan çıktım yola. Seviyörüm ülen... "
Mut'a yaklaştıkça, zalım güneş tepeye doğru tırmanıyor. Sıcaklık kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Mahmurluk artıyor, esnemeler başlıyor.
-N'oluyor tosunum? uyku vaziyetleri mi?
-Yok canım. Ne uykusu? 2 saat kestirdik ya... Yok öyle bişey... İftira etme.
-İyiii... Görcam ben seni
Mut girişinde ilk molayı veriyorum. Karacakız ve Karacaoğlan heykelimsi şeylere karşı 2 bardak zehir gibi çayı 3 dal cıgarayla beraber çakıp, gözlerimi pörtletip, "tamamdır... Oldu işte... Kendime geldim" diyerek tekrar düşüyorum yollara.
"Aman ya rabbim. O ne biçim virajdır, o ne güzel yatıştır, o ne zalım makinadır..." diye gaz vere vere uzuyorum
"Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu"
Karaman tabelası görünüyor, ve oyun başlıyor.
Midemden tıkırtılar, gurultular, burultular yükseliyor. Taiko icrası başlayacak birazdan. Son-kii-üç-dört...
Mide ilaçlarım çantanın en dibinde. oradan almak en az yarım saat sürer. al sana üçüncü hata.
-Kötüye bişey olmaz. Devam et, bekleme yapma...
Göz kapaklarım yine ağırlaşmaya başladı. Bir yerlerde kahve içmeli. Aha bir benzinci... Sağa sinyal ver. Tık-tık...Tık-tık... Tık-tık...
Marketten 2 tane üçübiyerde alıyorum. Sıcak su da ayarlıyorlar bana, çakıyorum cıgaraları, yutuyorum kahveleri.
Gözler yine açılıyor. Ama midedeki solo taiko, koro halini alıyor. mide iflasın eşiğinde...
-İnat etme Gültekin, çıkar ilacını, iç ve rahatla.
-Yok len ne geree var. yol dümdüz oldu zaten. Şimdi bi kapatırsın, hiç bişey duymazsın. yürrüüü...
Evet yol dümdüz. bi kapatıyorum, bi gazlıyorum, bi uzuyorum, Tak! karşıma radar tabelası çıkıyor. Kamyoncunun biri ısrarlı bir şekilde sellektör yapıyor, kıllanıyorum ve hemmen yavaş moda geçiyorum.
İleride beyaz şapkalı amcalar teker teker ayıklıyorlar sazanları
Beni durdurmuyorlar. Bi korna bi selam, tırıs tırıs uzaklaşıyorum. Şükürler olsun yırttık. Sağolasın kamyoncu abi.
Derken Konyaya varıyoruz. Yol çalışmaları var. Yerler mıcır ki, pek bi severim mıcırı-mucuru.
Zalım dört ayaklılar hızla geçiyorlar solumdan. Ben bi yavaşlamışım ki sormayın. Zemini yalamak istemiyorum.
Kaka arabaların pis lastikleri mermi gibi taş sıçratıyorlar. Hepsi fıstıkıma denk geliyor. Dank-donk-dink-çat-çut...
Aha ben de furuldum... Sol ayağımın serçe parmağından isabet alıyorum. Yaram büyük. Artık gaziyim. Belki de şehadet nasip olur. Belki yol kenarına defnedip, başıma taş bilem dikerler.
Şaka bir yana, canım fena yanıyor. Çakma konverslerle yola çıkmak, hata sayısını dört olarak geçiriyor kayıtlara. (zaten tabanı da dandik, yere falan tutunmuyor.)
Duruyorum. 5-6 arabalık konvoyun uzaklaşmasını bekliyorum. Arkam boş. Temkinli ve yalnız gitmek lazım. 4-5 km. sonra bitiyor inşaat işkencesi.
Ankara yolu uzun, dümdüz, asfalt cillop gibi. Uzamak lazım, ama ne mümkün... her yer radar tabelası. Sıkıysa uza.
Mahmurluğu, uykuyu filan atlattık ama, midede kazı ve konser faaliyetleri devam ediyor. Haritaya bakıyorum, Kulu ilçesinde yemek molası vermeye karar veriyorum.
Kulu'ya yaklaştık. Durup yukarıdan bir-iki foto çekiyorum. Az sonra karnım doyacak, belki kovalarım davulcuları.
Kuludayım. Lokanta bakınıyorum. Bir-iki tanesini kaçırdım. İleride vardır nasılsa...
Sol tarafımda bir park görüyorum. Kocaman tabelasında, Olof PALME parkı yazıyor. Tuhafıma gidiyor. Anadolunun ortasında, suikaste uğramış İsveçli bir siyasetçinin ne işi var? diye geçiriyorum içimden. Bazıları tepki verebilir ama, hazzetmiyorum bu durumdan.
Sağda bir lokanta görüyorum. Adı, "İsveç lokantası". Dumur oluyorum. "Yemiyorum lan burada" diyerek uzuyorum Kuludan.
Eminim, yazımı okuyanların bir kısmı zıkkımın pekini önereceklerdir
Bilinsin ki, Umurumda değil. Zaten sabah yediklerim, zıkkımı da, pekini de aratır oldu çoktan
Gün batımı yaklaşıyor. Artık kalacak bir otel motel ayarlamak lazım. Gölbaşı ilçesi var ufukta. Yaklaşınca sağda büyükçe bir çeşme görüyorum. Kırıyorum gidonu. Bir araba var. Adamın biri çeşmenin dibinde arkasını dönmüş, ayakta küçük abdest bozuyor. İki küçük kızı da, büyükçe bir kayanın dibine çökmüş.
Anaları; "hadi kızım, hadi yap artık, bak gidiceez" diyerek gaz veriyor. Açık alanda, işlek bir yol kenarında, ulu orta yerde inanılmaz bir manzara... yuf olsun... oha olsun... çüş olsun artık... Hep beraber sofraya oturan bir aile gibi, yine hep beraber def-i hacete durmuşlar
Hemen toparlanıp, arabaya doluşup uzuyorlar. Ulan 5-10 km. aralıklarla benzin istasyonları var. Ama insanlar için. Ayılar giremez yani. Sanırım o yüzden oradalardı...
Bu saçma aileden sonra, çeşmeye, arabayla üç genç geliyor. Yanaşıp, Gölbaşı veya Ankara otobanı civarında, merkeze girmeden kalabileceğim otel soruyorum;
-Gölbaşı uygundur. Sincana veya Eryamana girme abi. Sakat yerler. Kıla gidersin
-İyi canım, girmeyiz.
-Ama abi Eryamanda, belediyenin karşısında yeni yapılan bi otel var, uygun bi yer. Orada kalabilirsin. Bişey olmaz. Bence oraya git.
-İyi canım, gireriz.
Teşekkür edip, tekrar gazlıyorum.
Gölbaşı'yı transit geçip, Otobana giriyorum. Hedefim Eryamandaki güvenli sıcak yuva.
Otoban bileti almak için gişeye yanaşıyorum. Butona basıp bileti bekliyorum, ama gelen giden yok
Sensörler görmedi diyerek, motoru ileri geri oynatıyorum. tekrar basıyorum, yine kimse yok.
Haydaaa çattık yine. Daha önce İstanbulda da yaşamıştım bu mevzuyu, ilerideki polis otosuna danışmış, sensörsüz olan son gişeden almıştım bileti.
Şimdi ise danışacak kimse yok. Defalarca tıklıyorum, bilet de yok. Hay anasını... Arkadan bir tır yanaşıyor, sabırla bekliyor ve sonunda "VOYYNNNKKK" diye korna çalıp, zıplatıyor yerimden. Aha ödüm de patladı işte
Motoru sağa çekip, tıra yol verip, gişeleri turluyorum. Sensörsüz birini bulmaya çalışıyorum, ama nafile.
Birden kılıksız bir genç beliriyor yanımda.
-Napıyon abi?
-Hö?... Eee, şeyyy... Durum büle, büle, büledir sevgili kardeşim. Derdimiz bilettir, dermanımız aha bu salak kutulardadır. Ama kıllık yapmakta, vermemektedir.
-Ben sana vereyim abi. Al, buyur. (Cebinden gıcır gıcır bir bilet çıkarıp veriyor.)
-Aboooo... Sağol şoparcan kardeşim. Allah sana kara kaşlı, kara gözlü 15 tane bebe nasip etsin
Yılbaşı piyango bileti gibi özenle cebime yerleştirip, tekrar gazlıyorum.
Az gidiyorum, uz gidiyorum, dere tepe düz gidiyorum, Eryaman tabelası görünmüyor.
Aragaz gidiyorum, tapagaz gidiyorum, yine görünmüyor.
-Gerede 109- Tabelasını görüyorum ve bir anda fikrim değişiyor. Eryamandan vaz geçiyorum, zira hiç bilmediğim bir yerde belediye binasını aramaktansa, az-çok bildiğim bir yere varmak daha cazip geliyor.
Bekle beni Gerede. Ciyuuuvvv ! (Otobanda mermiye hızına çıkıyoruz. )
50. km civarlarında bir tesiste mola veriyorum. Çünki Midem beni, resmen tehdit etmeye başlıyor.
-Lan dingil; Bak kanarım buralarda, görürsün hanyayı konyayı. Manyakmısan oğlım. Öldürecen mi kendini?
-Pek sevgili sayın mideciğim; Hani sen zaten bugün rahatsızsın ya, o yüzden şeyetmemek için ben seni yani kem küm
-Kes lan... Gir şuraya bi çorba iç.
-Eee şeyy... peki o zaman...
Çorbayı içip motorun yanına geliyorum. Her yerde olduğu gibi, pek çok göz yine üzerimizde. Çaktırmadan kesenler, öküz gibi bakanlar, iç çekenler, of çekenler, ah çekenler, sarışınlar, esmerler
Cool bi edayla motoru yan ayaktan alıp doğrultuyorum, artiz gibi binecem, herkeş bakacak, hasta olacak, "üff beee, vay beeee" diyecekler...
Ama o da ne? Motor sağa doğru kayıyor. La motor gidiyor... La dur düşme... sakın ha... la.... ulaaaAAA... KÜÜÜTTT...
Koca çınar gövdesi gibi, "GÜÜÜMMM" diye düştü bizim manda.
Karizma-marizma yerle yeksan... Rezillik diz boyu... Daha ne diyim
O bitkinlikle, motoru yerden kaldıramayacağımı hissettim ve bön bön bakan birine seslenip yardım istedim. İki cengaver koştu yardım etti, mandayı kaldırdık, bindim, çalıştırdım, ve ardıma bakmadan direk topukladım.
Bir süre sonra Gerede tabelası göründü. Sapaktan çıktım, ilçe merkezine geldim. Otel sordum, tarif üzerine gittim.
Kapıdan koşarak biri çıktı ve karşıladı beni.
-Welcome sir
-Hö? velkam-melkam yok birader, selamun aleyküm.
-Haaa... Aleyküm selam abi hoşgeldin.
Ne demiş atalarımız? "Ne oldum deme, ne olacağım? de."
Yaklaşık on saniye önce "sör" idik, şimdi ise abiyiz. Olsun. Ziyanı yok.
Otele yerleştim, yayıldım. Önce bol bol soğuk su içtim ferahladım, sonra karşıdaki lokantaya gidip, güzelce bi karnımı doyurdum.
Odama geldiğimde, göbek hacmim had safhaya ulaşmıştı. Fatihin topları artık içimde patlıyordu
Gözümden uyku akıyordu ama, mide fesadı geçiren biri nasıl uyusundu?.
Ben diyeyim sızdım, siz deyin bayıldın, işte öyle bişey, devrilmişim yatağa.
689 Km.'nin yorgunluğu, mide fesadına baskın çıktı.
Sabaha kadar kaç kez uyanıp, tuvalete koşturup istifra ettiğimi yazmayayım, sizin de tadınız kaçmasın.
Birinci günü böylece atlattık. Ama ikinci günde de (Gerede-Beylikdüzü) çekeceğimiz varmış.
Sürç-i lisan ettiysek, affola. Zahmet edip okuyanlara selamlar...
________________________________________________
1. Gün 689 Km.
İstikamet Silifke>Mut>Karaman>Konya>Ankara>Gerede
Fotoğraf ayrıntıları, alttaki bağlantıda.
_________________ Gültekin ÖZLÜK
BMW F650 '95
Enduro olsun, çamurdan olsun...
Gultekin'cigim ellerine emeklerine saglik super bir rapor olmus. O seytanla ve midenle falan dialog olan bolum cok hoştu, bayagi emek harcamissin sag olasin.
Annene gecmisler olsun, fistik icin de hayirlisi olsun. Ne aldin veya alacaksin? Cabuk ol da bu seneki gezinin de raporunu (ama boyle gecikmeden) hazirla lutfen, bekliyoruz...
_________________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
Gultekin'cigim ellerine emeklerine saglik super bir rapor olmus. O seytanla ve midenle falan dialog olan bolum cok hoştu, bayagi emek harcamissin sag olasin.
Annene gecmisler olsun, fistik icin de hayirlisi olsun. Ne aldin veya alacaksin? Cabuk ol da bu seneki gezinin de raporunu (ama boyle gecikmeden) hazirla lutfen, bekliyoruz...
Sağol Ahmet abi.
Fıstıktan 1 hafta sonra 2004 F650GS aldım. (İlk fotograflarda görünen Sarı GS'i)
Yaklaşık 8 ay oldu ama henüz kayda değer bir gezinti yapmadım. (Şu ana kadar 2500 km. kadar gezinmişiz.)
teoman28 demiş ki:
Gültekin harika bir gezi olmuş ama bir dahaki sefere tam koruma çıkarsan çok güzel olur...
Sağol Teoman hocam.
Tek eksiğim botlardı.
Kask, korumalı mont, eldiven ve dizlik sürekli üzerimdeydi.
Göbek çapıma göre bir pantolon arayışlarım ise devam ediyor. _________________ Gültekin ÖZLÜK
BMW F650 '95
Enduro olsun, çamurdan olsun...
Kayıt: Mar 05, 2007 Mesajlar: 876 Nerden: istanbul
Tarih: Cum Nis 17, 2009 3:40 pm Mesaj konusu:
Çok güzel bir gezi olmuş hakikaten.Helede geçilen yollardan daha evvel kendisininde geçtiğini görünce,insan sanki tekrar dan gidiyormuş gibi oluyor.
Tekerine sağlık Gültekin _________________ AKLINIZDA,KASKINIZDA BAŞINIZDA OLSUN
________________
akif ORUN A RH (+)
ARA GOLD MEMBER
Gsm:0532 3534036
R 1200 G
Kayıt: Oct 16, 2008 Mesajlar: 347 Nerden: Istanbul
Tarih: Sal Nis 21, 2009 9:02 pm Mesaj konusu:
Alıntı:
Kulu'ya yaklaştık. Durup yukarıdan bir-iki foto çekiyorum. Az sonra karnım doyacak, belki kovalarım davulcuları.
Kuludayım. Lokanta bakınıyorum. Bir-iki tanesini kaçırdım. İleride vardır nasılsa...
Sol tarafımda bir park görüyorum. Kocaman tabelasında, Olof PALME parkı yazıyor. Tuhafıma gidiyor. Anadolunun ortasında, suikaste uğramış İsveçli bir siyasetçinin ne işi var? diye geçiriyorum içimden. Bazıları tepki verebilir ama, hazzetmiyorum bu durumdan.
Sağda bir lokanta görüyorum. Adı, "İsveç lokantası". Dumur oluyorum. "Yemiyorum lan burada" diyerek uzuyorum Kuludan.
Bugün bunun haberi vardı TV de.. İsveç başbakanı ziyaret etmiş.
Kulu 20 bin nüfuslu bir ilçe olmasına rağmen İsveç te 40 bin Kulu'lu yaşamaktaymış.. _________________ İnsanlar doğduğunda dört bacaklıdır,
Sonradan iki bacaklıya dönüşür.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız