Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Sep 18, 2006 Mesajlar: 1998 Nerden: Şişli / Istanbul
Tarih: Pzr Tem 13, 2008 10:57 am Mesaj konusu: 25-27 Temmuz Sarıkamış Şehitlerini Anma Gezisi Fotoğrafları
merhaba arkadaşlar...
değerli kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez'den gelen mesaj aşağıdadır...
bir aksilik olmazsa kendim de katılmak istediğimden, duyuruyu sizinle paylaşmak istedim...
ilgi görmesi dileği ve sevgilerimle,
Ufkun Balkış
------------------------
Değerli dostlarım,
Bu mesajı bildiğiniz tüm zincirlere gönderiniz.
Sarıkamış Şehitlerine gönül verenler,
1914-1915 tarihlerinde ülkenin Çanakkale gibi bir kuşağını yitridiği, ama 90 yıl unutulup hiç konuşulmayan, hatta tek kurşun atmadan bir gecede donarak yitirilen zavalılar gibi gösterilen bu kahramanlarını artık herkes tanıyor. Onlar 15 gün boyunca kahramanca savaştılar, hatta Sarıkamış'ı aldılar ve 1-2 gece kaldılar, sokak savaşları yaptılar. Tarihte örneği görülmemiş bir emre itaat yaşattılar ve hep ieri giderken şehit oldular. Onlar Çanakkale nin önsözünü Sarıkamış'ta yazdılar.
Onları 90 yıl sonra toplumda konuşulabilir platforma çıkarmak bir kalp cerrahına nasib oldu. Bunda Memorial Hastanesinin etkin çevresinin, yöneticilerinin ve her zaman görünmez kahraman olan iletişim departmanının da çok emeği var.
Gelin, 94'üncü yıl anma törenlerinde sizi Allahuekber dağlarının zirvesine (3150 metre) götüreyim. 29 Aralık 1914 gecesi yarısından çoğunu yiteren 93. alayın askerlerinin arasında dolaşalım. Dağın bir tarafından öbür yanına geçmeye çalışan 28.000 askerin teksıra yürüyüşünü ve öbür tarafa sadece 3.200 askerin inebildiğini gözlerimizin önüne getirelim.
Şehitler sizin ziyaretinizi bekliyor. Bu yıl olmazsa gelecek yıl, gelecek yıl olmazsa ondan sonraki yıl hep bekliyorlar.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Bingür Sönmez
Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı
GEZİ PROGRAMI:
25 Temmuz 2008 Cuma
06:15 Atatürk Hava Limanı iç hatlar terminalinde buluşma
07:30 Türk Hava Yolları’nın TK 662 seferi ile Erzurum’a hareket
09:30 Erzurum Hava Limanı’na varış
Erzurum Havaalanında buluşma ve Kars yönüne hareket. 60 km sonra, Atatürk Üniversitesi tarafından 8 Temmuz 2008’de açılışı yapılan ve Sarıkamış Harekatı'nın başlangıç noktası olarak kabul edilen Pasinler-Köprüköy yolunda bulunan Sarıkamış Harekatı Şehitleri Anıtı'nın ziyareti. Kars’a hareket. Kars şehir merkezinde vereceğimiz serbest öğle yemeği molasının ardından Kars’a 42 km uzaklıktaki Türkiye-Ermenistan sınırında bulunan antik şehir Ani’ye hareket ediyoruz. İpek Yolu üzerindeki Ortaçağın altın kenti Ani Ermenistan sınırını oluşturan Arpa Çay kıyısında bulunmaktadır. Ani’de bulunan çok sayıda kilise ve tarihi yapıların görülmesinin ardından tekrar Kars’ dönüyoruz. Kars Kalesi ve Tabyaların ziyaretinin ardından Sarıkamış’a dönüyoruz ve sarıçam ormanları içinde bulunan Toprak Hotel’e yerleşiyoruz.
26 Temmuz 2008 Cumartesi
07:00 Uyandırma
07:30 Kahvaltı
08:30 Hareket
Kahvaltı sonrası otelimizden ayrılıyor ve Bardız Yaylası'na (Gaziler Köyü hareket ediyoruz. Erzurum'un yaklaşık 177 km kuzeydoğusunda Şenkaya ilçesine bağlı, şimdiki adı Gaziler olan Bardız, gezimizin en önemli etaplarından birini oluşturuyor. 24 Aralık 1914 tarihinde Ruslardan alınan ilk Osmanlı toprağı olup, askerimizin sıcak yemek yiyebildiği ilk konaklama yeridir. Bardız’da yapılan köy içi düzenlemelerinin köylülerle birlikte yapılacak olan açılış törenin ardından Bardız Yayla’sın da Bingür Sönmez tarafından 2006 senesinde Kardeş Mezarlarını koruma altına alarak yaptırmış olduğu Şehitlik’i ziyaret ediyor ve Bardızlılar’la beraber yaylada öğlen yemeğimizi yiyoruz. Daha sonra Eski Sarıkamış Şehitliği ve Sarıkamış Allahuekber Anıt Şehitlikliği ziyaretinin ardından otelimizin önünden hareketle, sarıçam ormanı içinden tüm Sarıkamış’a hakim ve 2634 metre de bulunan, büyüleyici Bayraktepe’ye çıkıyoruz. Geçen sene Sarıkamış Dayanışma Grubu tarafından yaptırılmış olan 54 m. yüksekliğindeki bayrak direğinin altında buluşarak, dalganlanan 150 metre kare büyüklüğümündeki bayrağımıza saygı duruşunun ardından, Soğanlı Sıradağları, Allahuekber Dağı ve Sarıkamış önünde cereyan eden savaşın 25 Aralık 1914 - 05 Ocak 1915 günlerini panoramik olarak gözümüzün önünde yaşatıyoruz.
27 Temmuz 2008 Pazar
07:00 Uyandırma
07:30 Kahvaltı
08:30 Hareket
Toprak Otel’de alacağımız kahvaltının ardından, Sarıkamış Dramı’nın en önemli bölümünün yaşandığı Allahuekber Dağları’nın zirvesine ulaşmak ve Askeri törene katılmak için gezimizin en çarpıcı etaplarından birine daha başlıyoruz. (Gezimizin bu kısmını minibüslerle gerçekleştireceğiz). 3100 metre de bulunan zirve, senede bir defa yapılan bu törenle taçlandırılıyor. Askerlerimizin temsili tatbikatları, yöre halkı ile birlikte alacağımız asker karavanası, ve Doğu Anadolu’nun inanılmaz manzarası, hafızalarımıza kazınacak. Bu yıl Hava Kuvvetleri ilk kez Sarıkamış’ın hava şehitlerini anmak için için zirvede törenler yapılırken jetler ile katılacaklar. Töreni takiben tekrar otobüslerimizle buluşma ve Erzurum’a dönüş için hareket.
Erzurum’da alınacak serbest akşam yemeğinin ardından havaalanına hareket
22:05 Türk Hava Yolları’nın TK 669 seferi ile Erzurum’dan İstanbul’a hareket
00:05 Atatürk Hava Limanı’na varış
ÜCRETLER:
Fiyata dahil olanlar :
· 5 yıldızlı Sarıkamış Toprak Hotel’de İki kişilik oda da kişi başı 2 gece oda kahvaltı konaklama. www.toprakhotels.com
· Erzurum Havaalanı'ndan başlama ve bitiş olmak üzere gezinin sonuna kadar ulaşım hizmetleri. Tüm gezi boyunca profesyonel rehberlik ve servis hizmetleri.
Fiyata dahil olmayanlar :
· İstanbul – Erzurum – İstanbul uçak bileti : Dileyen yolcular kendi miles veya kredi kartı puanları ile aşağıda belirtilen uçakları alabilirler (Bu uçakların dışındaki uçaklar gezi programımıza uymamaktadır). Dileyenlere bilet temini konusunda yardımcı olunacaktır. THY’nin şu anki fiyatı gidiş/dönüş fiyatı 300-380 ytl civarındadır, (THY’nin uygulaması sonucu uçak doldukça fiyat artmaktadır)
· Öğlen ve akşam yemekleri
· İçecekler ve kişisel harcamalar
- Kişi başı : 350,00 YTL + KDV
- Tek kişi farkı : 90,00 YTL + KDV
UÇUŞ BİLGİLERİ : (Türk Hava Yolları ile)
25.07 Cuma TK 662 İstanbul-Erzurum (07:35-09:30)
27.07 Pazar TK 669 Erzurum-İstanbul (22:05-00:05)
ÖNEMLİ NOT: gidiş-dönüş uçak biletleri yukarıda verilen ücretlere dahil değildir
Kayıt: Sep 18, 2006 Mesajlar: 1998 Nerden: Şişli / Istanbul
Tarih: Pzr Ağu 17, 2008 9:48 pm Mesaj konusu:
25 Temmuz Cuma, saat 06:30, İstanbul Atatürk Havalimanı:
Bu anlamlı geziye katılacak olanlar yavaş yavaş toplanıyor. Buluşma için belirlenen alana gelenleri ünlü kalp cerrahı ve Sarıkamış Dayanışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez ile tur organizatörü Haluk Kurt birlikte karşılıyorlar. Herkese bayraklar, üzerinde grubun logosunun olduğu şapkalar ile Sarıkamış’ta şehit düşmüş askerlerin isimlerinin yazılı olduğu, aramızda ‘kefen’ adını koyduğumuz önlüklerimiz dağıtılıyor:
Gezi boyunca bendeniz “Ali oğlu Abdüllatif Efendi”yim...
İşkodra Askerlik Şubesi’ne bağlıyım,
doğum tarihim meçhul,
ama öldüğüm tarihi biliyorum:
Tüm katılımcılara içlerinde kimlik kartlarının ve Erzurum Havalimanı'nda hangi araca bineceklerinin yazılı olduğu zarflar veriliyor:
Ediz Hun, Bingür Hocamız tarafından karşılanırken:
Uçuş işlemlerimizi yaptırıp bizi uçağımıza taşıyacak otobüsü beklemeye koyuluyoruz. Aramızda bu geziye birden fazla kez katılanlar var. Gerek onlar, gerekse benim gibi ilk kez katılanlar kaynaşmaya başlıyorlar.
Bir yandan fotoğraf çekerken, bir yandan da kameraya kaydetmeye çalıştığım için bazı yerlerde fotoğraflar sayıca çok oldu, bazı yerlerde ise kamera görüntüleri... Kafamın en rahat olduğu ve geziye tam olarak konsantre olabildiğim anlar ise, şu fotoğraf/video zımbırtılarının şarjlarının bittiği zamanlardı valla. Ama yine de, fotoğraf makinesi sponsoru Engin Selamsız’a (Eselamsiz) ve kamera/çantası/şarj aleti sponsoru (ve hatta kameranın içine 1 adet de boş dvd koymuş deli) Hakan Akoğlu’na (Akman) buradan tekrar tekrar teşekkür etmek gerekiyor.
Uçağımız:
Hava güneşli ama uçağın dışındaki hava sıcaklığı içimi ürpertiyor... Anılarını/anıtlarını ziyarete gittiğimiz askerler bu derecelerde... (onları anlatan koskoca bir kitap yazdım, ama buraya yazacak söz bulamadım) :
Memleketimin üzerinden geçerken,
gözüm (yukarıdaki fotoda görüldüğü üzere) şu yazıya takılıyor:
Erzincan’da deniz yok ama Kumkapı Balık Hali’nin hemşehrilerin elinde oluşu hep güldürmüştür beni. Bu yazıyı görünce yine aklıma geliyor, etrafa çaktırmadan gülüyorum kendi kendime. Neyse ki herkes uyukluyordu da görmediler beni. “Dakka bir / gol bir” olmasın sonra, daha yeni başladık geziye, deli olduğumu hemen anlamasınlar. Gezi bitmeden anlayacaklar nasılsa, bence sabah sabah uçaktan atılmaya hiç gerek yok şimdi. Şşt, güldürmeyin beni, ağır abilerle ‘ağır’ bir gezi ne de olsa bu, öyle değil mi?
Neyse, biz raporumuza geri dönelim...
Saat 9’da Erzurum Havalimanı’na varıyoruz:
ve Sümer Ezgü ağabey ile fotoğraf çekilerek bavullarımızı bekliyoruz:
Ama, hem Bingür Hoca aramızdan gözlüklerini uzattığından, hem makinenin flaşı patlamadığından, hem de bavullarımız hala gelmediği için biz sıkıntıdan patladığımızdan, ee hazır resim çekecek birini de bulmuşken, amaan, amma uzattım be lafı, tekrarı budur işte:
Ve otobüslerimize biniyoruz. Kafaya koydum, en arkada cam kenarı bir yer kapacağım.
Ama, o da ne?
Gözüme kestirdiğim yeri Okay Temiz kapmış... Hatta, kimse oturmasın diye de yan koltuğuna çantasını koymuş:
Neyse, madem ki benden hızlı davranmış, “hak etmiş” adamcağız deyip (hem “sabah sabah kavga çıkmasın, memleketin her yeri birdir” de diyerek) onu kendi kendinin fotoğrafını çekmeye çalıştığı cep telefonuyla baş başa bırakıyorum (adamcağıza laf ediyorum, ama kendi fotoğrafımı da kendim çekiyorum, naber? )
Hem, adamcağız daha yolda başına neler geleceğini de bilmiyor henüz... Yalnız oturuyorken keyfini çıkarsın biraz... Daha önümüzde kafasını şişireceğim 3 günümüz var, heh he...
Saat sabah 10 civarı, Erzurum Havalimanı’ndan çıktık, yoldayız...
Bingür Hocamız basın mensupları ve ünlü diğer misafirleriyle birlikte öndeki midibüste olduğundan (Okay Hocamıza biraz da bu yüzden dokunmadım, çünkü sanırım yanlış araca binmişti ), aynada en sağda görülen Dr. Seha Aksü gönüllü rehberimiz oluyor ve bize geçtiğimiz yerler hakkında bilgi veriyor (ama biz “bu ne? şu ne? deme yav, peki o ne?” diye zırt-pırt sordukça, garibin sesi iyice düştü.)
Ve saat 10:45’te ilk durağımıza varıyoruz. Köylüleri tarafından bize koca bir kahvaltı ikram edilen Köşk Köyü’ndeyiz. Sofrada yok yok (örneğin, balı içinde hala fink atan arılarıyla birlikte getirmişler, her şey o kadar taze yani):
Mide gurultusunu bastıran temiz havayı/çay kokusunu alan uykusuz kalabalığın gözleri bir anda faltaşı gibi açılıyor, onları tutmak mümkün mü artık? Herkes bir anda kontrolden çıkıyor (Okay Hoca yine yer kapma derdinde ama, gözümden kaçmadı hani, taktım ben bu adama, daha duur, görecek o gününü! ):
Sandalyedeki hanımefendi henüz İstanbul’dayken uçağa bizi taşıyan otobüse binerken ayağını basamağa çarpmak suretiyle kendini yaraladı. Kaval kemiğinden oluk oluk kan akarken o, moral bozmamak için etrafına bakınıp gülümsüyordu. O kadar yol geldik, yine de hiç bozmadı o gülümseyen yüz ifadesini. Ben olsam kıyameti koparırdım yaa, zehir ederdim o geziyi. Taktir ettim valla. Bir kez daha geçmiş olsun ‘Gazi’ Teyze.
Ben fotoğraf ve video çekme telaşına düştüğümden (ve millet de sofraya biraz ‘üşüştüğünden’) en sona kaldım... Ama bir yerde iyi de oldu, uçakta yanyana oturduğumuz Adem (güneş gözlüklü olan) ve Murat’la sohbet fırsatı yakaladık... Ama, önümüzdeki Sümer Ezgü çok aç görünüyordu, onun için kendisinden şimdilik istek türkü istemedik... Hele bir kahvaltısını etsin de, belki sonra :
Soldan sağa: Mehmet oğlu Kamil, Mehmet Oğlu İbrahim ve Ali oğlu Abdüllatif Efendi:
Gezi a(rka)daşım Ediz Hun’un kahvaltısından sonra devam edecek:
Ve sen Ufkun'cugum, bunlari bizlere aktararak icimizde birseylerin kipirdamasina sebep oldugun, heveslendirdigin icin cok tesekkurler emeklerine...
_______________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
"Okay Hoca' ya n'ptı acaba" demekten kendimi alamadım. Devamında detay bilgi vardır umarım. Adamcağıza operasyon gerekti mi senden sonra yoksa medikal tedaviyle yırttı mı? Geçmiş olsuna gidelim:))
ooooohh valla beyimiz geziyor,
sen oralara bizsiz gittin ya ben sana ne diyeyim?
diyorum ki '' ellerine sağlık,yine döktürmüşsün.''
gerçekten emek harcadığın belli,ellerine sağlık akideşim _________________ yapılacak işlerim,gezilecek yerlerim var...
Kayıt: Sep 18, 2006 Mesajlar: 1998 Nerden: Şişli / Istanbul
Tarih: Sal Ağu 19, 2008 1:35 pm Mesaj konusu: devam...
(Teşekkür ederim arkadaşlar, işten-güçten fırsat buldukça rapora devam etmeye çalışacağım…)
“Paşa kahvaltımızdan” sonra bizi Köşk Köyü’nün çocukları uğurluyor…
Şu güzelliklere bir bakar mısınız?
Saat 11:30 ve hava biraz kapıyor… Otobüse binerken yağmur başlıyor…
Otobüsün içindeyse bir yer karmaşası hakim… İlk oturduğum koltuğa bir geliyorum ki yerim kapılmış…
Ama, sonra…
MEHVES demiş ki:
"Okay Hoca' ya n'aptı acaba" demekten kendimi alamadım...
İşte sorunun cevabı:
E, n’apıyim, Alla Alla?
Baktım ki yerim kapılmış, etrafa şöyle bir göz gezdirdim, gayr-i ihtiyari gözüm Okay Hoca’nın çantasına takıldı. O an göz göze geldik, ikimiz de karşılıklı susuyoruz ama bakışlarımızın arasında şöyle bir diyalog geç(m)iyor (bu satırları okuyunca kahkahalar atacağını bildiğim sevgili "Okayza"nın hoşgörüsüne sığınarak):
Ufkun: “Ee hocam, şu çantanızı alsanız da otursam…”
Okay Hoca: “Yok valla, gözüm seni hiç tutmadı, başka yer bulup buraya oturmasan da çantamı almasam…”
Sonra, ben sol kaşımı havaya kaldırdığımdan mıdır nedir artık, bir anda alıverdi çantasını, ben de hoop attım kendimi yanına valla… Adamcağız biraz kafasını dinlemek, hatta belki de acayip sesli acayip enstrümanları/dümbelekleri için belki birkaç beste yapmak için kalkmış sessiz-sakin geçecek bir geziye katılmış, ama ne bahtsızmış ki yanına susmak bilmeyen bendeniz düşmüş…
N’apalım Hocam, 3 gün çekeceksiniz artık beni valla, ben öyle birbiriyle konuşmayan topluluklardan, ‘sıkıntılı sessizliklerden’ sıkılırım… Hele şöyle biraz yol alalım, gidelim bir 3-5 kilometre filan da ben yavaş yavaş başlarım ortalığı birbirine katmaya…
Ve ikinci durağımıza varıyoruz…
Saat 12:30'da, Pasinler Yolu üzerindeki Hamidiye Tabyası’ndayız:
Ben yine video çekimlerine dalıp gittiğimden, burada çok fotoğraf yok maalesef…
Girişi:
Mahzeni andıran ve klostrofobiyi azdıran iç kısımlar:
Görüldüğü üzere ortada bir avlu var:
ve avlunun içinden merdivenlerle:
arazinin tamamen görüldüğü açıklığa ulaşılıyor
(ama bendeniz makinanın ayarını beceremediğimden midir nedir artık, görüntü biraz puslu… ee, ne demişler, “taşıma suyla değirmen dönmez”miş… bunu galiba sana demişler Ufkun Efendi… ):
3 gün boyunca bizimle gezen TRT ekibinin 3’te 2’si:
3 kişi olduklarını ve her yerde çekim yaptıklarını görünce “vay be, afilli bir program çıkacak bunlardan” dedim kendi kendime… ama hazırladıkları programı geçen hafta TRT INT’de izleyince benim için biraz hayal kırıklığı oldu… topu topu 25 dakikalık bir program yapmışlardı, program konunun derinliğinden oldukça uzaktı ve neredeyse yarısı kışın çekilen arşiv görüntülerinden oluşuyordu… bir de beni yalnızca 3 yerde göstermişlerdi ve onların hepsinde de ya yemek alıyordum ya da tıkınıyordum… el insaf yaa, insan yürürken-konuşurken-bakınırken filan da gösterir ki, “tamam ‘maymun’dan geldik, ama nereye gidiyoruz, bilelim”, di mi?
Ama, bakın bu amcaya:
Tek kişilik ‘ekip’ valla… Hangi şehirden olduğunu unuttum (ama İstanbul'dan değildi), ama yerel bir kanal için atlamış gelmiş, el kamerasıyla tek başına aslanlar gibi belgesel çekiyordu… Hatta beni de öyle sandı da ben bozuntuya vermedim, adamcağızı ileriki fotoğraflarda göreceğiniz bir anıtın önünde 2 dakka kameraya çektim de kendi de göründü ekranda… Ee, insanı en iyi “meslektaşı” anlarmış, breh breh… Bense kamera görüntülerinde çok çıkmadım, ona yanarım yanarım, ne yapsam yanarım, aaah, gecelerin hesabını kimlere sorarım?
Bu arada, kadrajlara pek girmemişler, ama TGRT ekibi de oradaydı…
Neyse artık, oldu-bitti, n’apalım? Böyle tek-tük fotoğraflarımla avunayım… Orada ben de vardım yani, vallahi-billahi ben de “Oradaydım”:
Hee, bir de, aklıma gelmişken, benim böyle ‘klasik’ tipte bir rapor yapmama alışkın olmayabilirsiniz… Tarihi duvarlardaki yazıları benim yazdığımı sanmayasınız diye fotoların üzerine yazmayayım dedimdi bu seferlik… Valla bak… Sonra biri çıkıp “aa, herife bak, Tabya’nın duvarına yazı yazmış!” demesin… Ee, ne de olsa ‘sanal’ ortam… İnsanı “Vezir” de eder “Vezirparmağı” da…
Bu bey de otobüsümüzün şoförü:
O kadar Te-Re-Te / Me-Re-Te / Te-Ge-Re-Te / yok Me-Ge-Re-Te ekibi içinde fotosunu çekmek için beni seçmişti, ben de az biraz korktuğumdan bastım deklanşöre… “Kızdırmayayım” dedim kendisini, maazallah atar beni aşağı-maşağı… Otobüsü onun gibi kullana(maya)n birinden korkacan arkadaş, ben onu bilir, onu söylerim…
Neyse… Tabyadan saat 1 gibi ayrılırken yine yağmur çiselemeye başladı…
Otobüse binmeden şu kareyi çekerken kulağım nedense çın çın çınlıyordu:
Okay Temiz: “Sizin otobüste yer var mı?”
Sümer Ezgü: ” Yok abi, full, hayırdır?”
O.T.: “Yav herifin biri oturdu yanıma, çok geveze birine benziyor, yandım valla.”
S.E.: “Deme yav… Hangisi?”
O.T.: “Şşt, çaktırma, fotoğrafımızı çekiyor şu an.”
S.E.: “Deme yav, çaktırmadan mı çekiyor? Ama yer yok, yandın valla.”
O.T.: “Kaçıncı gündü bugün?”
S.E.: “Daha ilk gün abi.”
O.T.: “Deme yav… Eyvah eyvah…”
Tekrar atlıyoruz “yolda salıncak gibi sallanan (galiba) amortisörsüz”otobüse, tekrar yola koyuluyoruz...
Kulak çınlamam da giderek azalıyor… Ama, ben yüz ifadelerinden ne konuştuklarını anladığım için Okay Hoca’ya ben pek yüz vermiyorum bu sefer. Arada bir dönüp bana bakıyor, ama ben ‘küsmüş’ numarası yapıyorum :
Hava bir açıyor, bir kapıyor… Bir yağmur var, bir güneş, Allah Allah, daha ilk günden çarpıldım mı nedir?
“Merdaneli” otobüs, bir sağa-bir sola, sallana sallana yol almaya devam ediyor… _________________ Brh+ Taxi Binicisi
Kayıt: Apr 26, 2005 Mesajlar: 1118 Nerden: Istanbul
Tarih: Sal Ağu 19, 2008 2:17 pm Mesaj konusu:
muhteşem gidiyor, ufkun yine aynı ufkun her yerde...
haydi devam, bir an evvel devam...
taksicim, motorcum, amirim, hem yazan hem çekenim, de haydi... _________________ ...ece... ciçek motorcu
CBF 150 - "taYYare"
Senin de gevezelikten yanindakini baydigina bilmesem inanacaktim, ama kim bilir Okay hocanin cani sıkılmistir belki de sessizlikten...
_______________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - Ist. & C.kale
hem harekatın güzel bir özeti var, hem fonda kullandıkları müzikler güzel, hem haber güzel, hem ben de (Okay Hoca kadar olmasa da) arada görünüyorum ne güzel... _________________ Brh+ Taxi Binicisi
Saat 14:00 gibi Pasinler-Ağrı yolu üzerindeki Köprüköy Şehitler Anıtı’na varıyoruz:
Fotoğrafta en sağda Sümer Özgü’nün önünde görülen Atatürk Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz’ın ve Heykel Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Bulat’ın kişisel çabalarıyla yaptırılan anıt, yaklaşık 300 bin Lira’ya mal olmuş [Anıtı ziyaret ettiğimiz günlerde Prof. Sütbeyaz görevini yeni rektöre devretmeye hazırlanıyordu. Anıtı yaptırırken karşılaştı(rıldı)kları zorluklardan hepimize bahsetti.]
Onun yanındaki güneş gözlüklü bey ise, harekatın hemen öncesinde "Paşam, kış koşulları ağırdır, harekat için karın erimesini beklemek gerekmektedir," dediği için Enver Paşa'yı kızdıran ve Paşa tarafından görevinden alınan 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa'nın, dedesinin ismini taşıyan torunu Hasan İzzet Bey...
Büngür Hoca, “harekâtın başlangıç noktası” sayılan Köprüköy’deki bu yerde anlatmaya başlarken,
bendeniz de “ayarı kaçmış” dicitıl makineyle fotoğraf çekimlerine devam ediyorum:
Ama, ne bileyim ben fotoların “Omo beyazlığında” çıkacağını :
Gezinin “ağır topları” bir aradayken, Prof. Sütbeyaz hazır olda :
Ama, ben buradaki fotoğraf işini kıvıramayınca gezi arkadaşlarımın “24 ayar” makinelerine sulanıp otobüse yelteniyorum :
Tekrar atlıyoruz “salıncağımıza”, şey pardon, “otobüsümüze” ve Sarıkamış’a doğru yola düşüyoruz:
Yolculuk ve koltuk arkadaşlarımızdan, “Topal Osman Ağa” ve henüz yeni yayımlanan “Sarıkamış” isimli kitapların yazarı (bakınız, kendisi bu konuda rakibimdir işte) ve gevezeliğiyle az sonra otobüste ortalığı karıştıracak olan (ki bu konuda ben bile onun “rakibi” olamadım maalesef… ben de kendimi bir şey zannedermişim yav ) Teoman Alpaslan ağabeyimiz:
Ve bunlar da konuşmaktan arta kalan zamanlarında yazdığı kitapları :
Saat 16:30’da Sarıkamış-Kars ayrımına varıyoruz:
ve bu kavşağa Kars yönünde yaklaşık 150-200 metre uzaklıktaki Şehitlik Anıtı’nı ziyaret ediyoruz:
Yüzleri her şeyi anlatır :
Bunları görüp de etkilenmemek elde değil:
Sonra, saat 17:00’a yaklaşırken, yine atlıyoruz otobüsümüze, Teoman Abi orta koltukları sersemleterek ele geçirmeye çalışırken :
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız