Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Pts Tem 10, 2006 1:24 pm Mesaj konusu: Çan-Eskişehir-Bolu-Zonguldak-Çan, Yaklaşık 1500km, 5 Gün,
Arkadaşlar merhaba. Çaylak bir motorcu olarak, bu kadar kilometreyi ilk defa ve tek başıma yaptım. ( Yaklaşık 1,500 km) Çok şükür bir sorunla karşılaşmadan yolculuğumu tamamladım. Emok festivaliyle başlayan ve arkadaş, akraba, tanıdık, tanımadık ziyaretleriyle katıklanmış güzel bir gezi oldu. Başlangıçta 6 gün planladığım geziyi, 6.günün hava tahmini kötü olduğu için 5 günde bitirmek zorunda kaldım. İşte gezimin detayları;
Yol haritam;
1.GÜN;
Cumartesi sabahı saat 05:50’de yola çıktım. Kilometre sayacım 22.868’i gösteriyor. Aynı fotoğrafı gezi sona erdiğinde çekerek yaptığım kilometreyi sizlere göstermek istedim ama ileride de okuyacağınız gibi, yolda kilometre telim koptu...
Sabahın serin ve taze havasında yapılan yolculuğu Bandırma’nın tavuk çiftliklerinden gelen kötü koku bozuyor. Bandırma’da kahvaltı yapmayı planlarken hiç durmadan geçiyorum. İlk molamı Bursa’ya varmadan, Uluabat’ı geçince bir benzin istasyonunda veriyorum.
Çok iyi olmayan bir çorbadan sonra vizörümü temizleyip tekrar yola koyuluyorum. Bursa’nın içine girmeden, yapımı devam eden otobandan gaz açıyorum. Yazın ortasında hala karlı dağları görünce dayanamayıp birkaç fotoğraf çektim.
İnegöl’de ikinci ihtiyaç molamı veriyorum. Yola çıkmadan önce pırıl pırıl yaptığım motosikletim sinek içinde kalmış. Endurocu biraz pis olur deyip, zincirimi yağlayıp devam ediyorum...
Kınık Maden Suyu tesislerinde bir mola daha verip, çeşmeden akan maden suyundan içiyorum. Bu çok hoş bir duygu.
Eskişehir’e yaklaşırken göstergede bir gariplik var. Devir saati çalışmasına rağmen kilometre sıfır’ı gösteriyor. Kilometre teli koptu...
Eskişehir’e ulaşıyorum.
Bir benzin istasyonuna girip yakıt alıyorum. Honda Eskişehir servisini arayıp kilometre telini soruyorum. Tabiki stokta yok... E o zaman bundan sonra yola böyle devam... Eskişehir’i geçip festival alanına doğru yol alıyorum. Yolun büyük bölümünde çorak tepeler var.
Kamp alanına ulaşıp kaydımı yaptırıyorum. Çadırımı kurup birkaç foto çektim.
Tam “Tüh hatlarda burada çekmiyor. Arkadaşlarla nasıl irtibat kuaracağım “ derken yanımdan yorgun frolayn ile coolrider geçmez mi ? (Hiçte yorgun hali yok ya...) Çadırları bana çok yakınmış. Yanlarına gidip beraber geldikleri Ali Bey’le tanıştım. Ve Uzay ile... Forumlarda yazılarını gördüğüm kişilerle yüzyüze tanışmak gerçekten güzel.
Kampın uzak noktlarından güzel kokular geliyordu. Tabi kokuyu takip ederek hedefi buldum..
Kamp alanından fotolar;
Karnım tok olsada meşhur çiğ böreğin tadına bakmadan olmazdı...
Bir kapta görüp akvaryum balığı zannettiğim balıklar meğerse gölde yaşıyormuş. Börekleri pişiren arkadaşlar yakalamış.
Kamp alanından 2 fotoğraf daha ;
Çadırların etrafında sohbet ederken Çan’da ilk öğretmenlik görev yapan Çağdaş ile tanışıyorum. Birçok ortak arkadaşımız çıkıyor.
Kamp alanına yavaş yavaş akşam çöküyor;
Gece konseri dinlerken coolrider ile fotoğraf çekme atraksiyonarı deniyoruz ;
Kampta tanıştığım ve çoook eskilerden motorcu İbrahim Bey;
Edremit grubu sabah erken yola çıkacaklarını belirtiyorlar ve onlarını çadırlarına uğurluyorum. Ben de biraz daha konsere takılıp uyku için çadırımın yolunu tutuyorum.
2.GÜN
Soğuk bir gecenin ardından uyanıp çadırımı topluyorum. Kahvaltı için Eskişehir’e, kuzenime uğrayacağım.
Yolda balıkçıları görünce ufak bir mola veriyorum;
Buraya kadar gelmişken Seyitgazi Türbesini görmeden gitmek olmaz;
Burası sadece türbe değil. Birçok bölüm var;
Türbenin çok eskilerden siyah-beyaz bir fotoğrafı
Seyitgazinin türbesi. Yaklaşık 12 m boyunda;
Türbenin içinden fotoğraflar;
Seyitgazi’den ayrılıp, yapımı devam eden berbat yolu geçerek tekrar Eskişehir’e ulaşıyorum. Yeğenim beni kapıda karşılıyor;
Güzel bir kahvaltıdan sonra, ihtiyacım olmayacak çadır, mat ve uyku tulumumu bırakarak Bolu’ya doğru yola çıkıyorum. Eskişehir çıkışında ( Sarıcakaya yolu ) zirvede ufak bir yağmura yakalanıyorum ama buda işin cilvesi... Önümde bir çok dağ var dağlar artık çorak değil ;
Sarıcakaya’ya sapmadan Nallıhan’a doğru yol almaya devam ediyorum;
Haritadan sonra bakarak anladığım Sakarya nehrinin veya ana kollarından birinin kenarında ufak bir mola;
Köroğlu’nun atının nalını düşürdüğü yer olduğunu öğrendiğim Nallıhan’a ulaşıyorum. Daha önce TV’de izlediğim bir belgeselde, burada ipekten iğne oyası yapıldığını görmüştüm. Şehrin içine girerek bu tür ürünlerin satıldığı bir yer buluyorum. İğne oyasında yapılmış bir çok ürün vardı. Bir dahaki gezilerde daha kolay izin alabilmek için eşime iğne oyasından yapılmış bir takı seti aldım tabiki... Burayı fotolamayı unutmuşum. Şehrin çıkışında benzin almak için ufak bir mola verdim;
Ardından Mudurnu;
Tarihi bir cami;
Safranbolu evlerine benzer Mudurnu evleri;
Mudurnu’ya kadar gelip meşhur Mudurnu tavuğunu çekmeden olur mu ?
Mudurnu’nun çıkışında İpekyolundan bu yana kullanılan bir çeşme;
Mudurnu’dan çıkışta Abant yoluna sapıyorum. Söğüt ve kavak ağaçlarının içinden çok şirin bir yoldan ilerliyorum;
İrtifa giderek yükseliyor. Mudurnu çok aşağılarda kalıyor;
Bir virajı döner dönmez Abant Gölü karşıma çıkıyor. İlginç olan az önce çok güzel olan hava bu yakada kapalı ve sanki ilerilerde yağmur var.
Gölün kenarına inip nilüferleri fotoğraflıyorum;
Gölün kenarından ilerleyip tam karşı sahile ulaşıyorum. Birkaç fotoğrafta buradan;
5 Günlük gezimin en zor ve kötü yolundayım. Yolun yarısı yola yayılmak için bekleyen mıcır yığınıyla, diğer yarısıda yola dökülmüş mıcırlarla kaplı. İki araç asla yan yana geçemiyor, biri yol vermek için duruyordu. Kaya kaya gitmenin yanında mıcır tozunun içerisinde yaklaşık 5-6 km yol gittim. Sonunda Bolu’ya ulaştım;
Asker arkadaşım Davut beni karşılayarak sahibi olduğu oto galerisine götürdü. Tabiki ilk işim bembeyaz toz içinde kalan kıyafetlerimi ve motorumu yıkamak oldu;
Akşam ise Bolu’da güzel bir gözlemecide bol köpüklü ayran ile gözleme...
3.GÜN
Gezimin 3. gününde Bolu’da yoğun bir yağış vardı. Motorla yapacağım çevre gezilerini sağolsun Davut bana arabasıyla yaptırdı. İlk olarak Gölcük’e gittik. Yol müthiş bir ormanın içinden gidiyor.
Gölcük’e vardığımızda büyük bir şok. Müthiş bir sis var. Gözgözü görmüyor. Yaklaşık 100 m olan gölün karşısı yok. Sisin dağılmasını beklerken birkaç fotoğraf çekiyorum. Hani sisli havada fotoğraf çekmekte ayrı güzelmiş ;
Buradada balıkçıları görünce dayanamayıp yanlarına gidiyorum. Çok güzel av yapmışlar. Büyük balık 2 kg’a yakın.
Dayanamayıp oltayla bende şanısımı deniyorum.
Burada ilgimi çeken konu yem olarak kurbağa kullanmalarıydı.
Sis yavaş yavaş etkisini kaybediyor;
Gölcükten ayrılıp, Akmina maden sularının kaynağına gidiyoruz. Kınık maden suyu gibi bunuda beleş kaynağından bol bol içiyorum ;
Burada Pamukkale gibi bir manzara var ;
Akmina maden suyundan dolmuş bir havuzda yüzmek isterseniz mayonuzu almayı unutmayın. Buranın cilt için şifalı olduğu bilgisini aldım.
Bolu’da dikkatimi çeken bir konu da “İzzet BAYSAL”. Her yerde onun adı ve eserleri var. Bolu’lular onu çok seviyor.
Bolu’da tanıştığım Gümüşçü Haluk’tan bahsetmek istiyorum. Kendisi tam bir klasik araba düşkünü. Arkasında sahibi olduğu otoların fotoğraflarını görebilirsiniz. Kendisi bir adet te klasik motosiklet sahibi olmak istiyor. Elinde olup ta satmayı düşünen varsa kendisiyle görüştürebilirim;
Bolu’dan birkaç fotoğraf;
4.GÜN
Sabah hazırlıklarımı tamamlayıp Zonguldak’a yola çıkıyorum;
Adım başı kum ocaklarının olduğu bir yoldan ilerliyorum.
Mengen’e ulaşıyorum;
Mengen’den sonra ilk defa motosikletle bir tünelden geçiyorum. Dorukhan Tüneli 903 metre.
Sonunda Devrek’e ulaşıyorum;
Devrek’te baston yapımını görebileceğim bir yer soruyorum. Bana Rüştü Bey’in imalathanesini gösteriyorlar. Motorumu dükkanın önüne parkedip içeriye giriyorum;
Kendisiyle tanıştıktan sonra izin alıp fotoğraflar çekiyorum;
Kendisiyle tanışmaktan memnuniyet duyduğum Rüştü Bey üşenmeden ve sıkılmadan bana baston yapımı hakkında bilgi veriyor. Hatta yapım ile ilgili bir metnide direkt mail olarak bana gönderiyor.
Zonguldak’a doğru yola çıkıyorum. Tüneller ve yeşillikler arasında müthiş bir yol;
Daha önce forumlarda okuduğum Gökgöl mağarasının tabelasını görünce direkt giriyorum.
Gişedeki görevli bayan’a ne kadar ısrar etsem de fotoğraf makinasını içeriye sokamadım. Fotoğraf makinasının yasaklanma sebebi ise ziyaretçilerin fotoğraf çektirebilmek için güzergah dışına çıkıp, sarkıt ve dikitlere zarar vermesiymiş. Tartışmayı çok uzatmadan içeriye giriyorum. Mağaranın gezilen bölüm 875 m uzunluğunda. Kollarıyla beraber 3,5 km imiş. Müthiş bir manzara ve ney müziğinin eşliğinde başka bir dünyaya gidiyorsunuz. Yolunuz burada geçerse mutlaka uğrayın. Çıkışta fotoğraf makinamı teslim alırken görevli bayanla tekrar sitem ediyorum. Böyle muhteşem bir yerin fotoğrafları olmadan nasıl tanıtılabileceğini soruyorum. Mağaranın fotoğraflarını internette bulup bulamayacağımı sorunca, çekmeceden gizlice bir broşür çıkardı ve bunu kimseye göstermeden alın dedi... O broşürden sizler için 2 fotoğraf tarattım...
Yaklaşık 1 km sonra Zonguldak tabelasını görüyorum;
Zonguldak’ın girişinde tepeler içerisinde evleri görünce, burada yaşayanlar buralara nasıl inip çıkıyor diye düşünmeden edemiyorum.
Birkaç yol tarifi alarak bacanağımın evine ulaşıyorum. Yeğenim şaşırmış gözlerle bana bakıyor ;
Akşamüzeri şehir merkezine inip Zonguldak’ı görme ve gün batımında da fotoğraf çekme
şansına sahip oluyorum;
5.GÜN
Gezimin 5.günü sabah 07:00’de Zonguldak’tan Çan’a dönüş yoluna çıkmak için hazırlanıyorum. Asıl programa göre dönüşü 1 sonraki gün yapacaktım. Ama internetten takip ettiğim hava durumu tahminlerine göre, bir sonraki gün, Zonguldak-Bursa arası gök gürültülü sağnak yağışlı. Bu sebeple Zonguldak ve Ereğli civarını gezmeyi planladığım gün dönüşe geçiyorum.
Akşamüzeri ve gün batımında fotoğrafladığım Zonguldak’ı birde sabah güneşinde fotoğraflıyorum.
Zonguldak-Ereğli arası koyu yeşilin içinden giden çok güzel bir yol.
Ve Ereğli’deyim. Rüzgarin Babasının memleketi. Kendisiyle o kadar yazışıp tanışmayı planladığımız Tümer Bey’le sadece telefonda görüşebildim. Kendisinin mesaisini meşgul etmemek, kendi yol zamanımıda iyi kullanabilmek için Ereğli’den birkaç foto alıp yola devam ediyorum.
Uçsuz bucaksız Karadeniz’i sağıma alıp gaz açmaya devam ediyorum. Denizde iki platform dikkatimi çekiyor.
Ve Akçakocadayım;
Akçakoca’dan sonra çok dar ve virajlı bir yoldan Melenağzı’na ulaşıyorum. Melen çayında bir çok tekne var;
Melenağzından sonra çok güzel bir yol karşıma çıkıyor. Bundan sonraki hedefim Kocaali. Burada hiç tanımadığım bir kişiye uğrayacağım. Çünkü ortak arkadaşlarımız var ve Çan’dan onların selamını kendisine ileteceğim. Kocaali’de Yüksel Bey’i bulmak zor olmuyor. Kendisi için sürpriz oldu sanırım bu ziyaret. Benim içinse arkadaş listeme bir kişinin daha eklenmesini sağladı.
Burada çok komik bir olay yaşadım. Yüksel Bey’in yanından ayrılmak üzereyim. Bellik, pantolon, mont, eldivenler üzerimde. Kulaklıklarımı taktım. Kaskı da takmak üzereyim. İçeriye simit satan küçük bir çocuk girdi ve soru aynen şöye; “Ağbii, sen neden böylesin ? “ Bir iki saniye dumur pozisyonu.. Sonra bunların motosiklet için koruyucu kıyafetler olduğunu ve güvenlik için olduğunu açıkladım. Yüzümde gülme ifadesiyle oradan ayrılıyorum.
Daha önce yaptığım araştırmalar ve Yüksel Bey’inde tavsiyesiyle Sakarya nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yere gidiyorum;
Oraya kadar gidipte balık yemeden dönmek olmaz değil mi ?
Yolcunun karnı doyunca gözü yolda olurmuş. Karadeniz’e son kez bakıp yola çıkıyorum. Ferizli, Söğütlü’den sonra Adapazarı’na ulaşıyorum.
Şehre hiç girmeden devam ediyorum. Pamukova’dan Mekece rampalarına geliyorum.
İznik’e 5-10 km kala orman yangınını görüyorum. Çok büyük bir alan değildi ve helikopter İznik Gölün’den su taşıyordu. İnşallah çabuk söndürülmüştür.
İznik surlarından şehre giriş yapıyorum.
İznik’in en önemli eserlerinden Yeşil Cami;
Yeşil Cami’nin karşısında başka bir cami;
İznik Müzesi;
Ayasofya Müzesi;
İznik surlarından Göl Kapısından çıkarak İznik Gölü’nün kenarına geliyorum. Burası gerçekten çok güzel. Yeşillikler içerisinde, göl manzaralı çay bahçeleri ve birçok banklar.
İznik’ten ayrılıp gölün güney tarafından Gemlik’e doğru yola çıkıyorum. Sazlıklar ve zeytinlikler içerisinde çok güzel bir yol. Sonunda Gemlik’e ulaşıyorum. Bundan sonrası benim için bildik yollar. O yüzden biraz cazibesini kaybediyor ama yine de keyifli. Bursa’ya girmeden otoyola sapıp Karacabey, ardından da Bandırma’ya ulaşıyorum. Bandırma’yı geçince Erdek’in de göründüğü deniz manzaralı bir tepede son fotoğrafımı çekiyorum
Benim için çok güzel bir yolculuk ve tecrübe oldu. İnşallah daha uzun soluklu ve güzel gezilere...
Sevgilerimle, _________________ Ahmet YILMAZ
Transalp'06
Çanakkale-Çan
Ahmet ne guzel gezmissin boyle inan cok keyifle bir solukta okudum.
Fotograflar ve raporuna cok tesekkurler, hepsi birbirinden nefisti. _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Kayıt: May 02, 2005 Mesajlar: 35 Nerden: Manisa/Turgutlu
Tarih: Cum Tem 14, 2006 8:36 pm Mesaj konusu:
Tebrik ediyorum Süper bir gezi.. Ben de İnşallah işlerim müsade ederse bir Türkiye Turuna Çıkmak İstiyorum. Tabii Bunun için zaman lazım. Birgün olacak. Allah İzin verirse
Sisli fotograflar konusunda aynı fikirdeyim, gerçekten muhteşem. Cok iyi bir rapor, tesekkurler. Festivalde tanıştığımıza da ayrıca çok mutlu oldum. Yeniden görüşmek üzere... _________________ Umut Dikim 0 Rh+
0 532 607 05 71
Honda CBX250 Twister '05 (Satılık)
BMW F650GS '04
Dağ, taş, tepe, ova, çadır ve tarihi yerler... İşte enduro işte motorcu ruhu... Çok güzel bir gezi olmuş. Paylaştığın için tşk.ler. _________________ murtisi68@yahoo.com
Honda CBR 600 RR' 07 (satıldı)
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız