Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Sal Eyl 05, 2006 7:35 am Mesaj konusu: Gerçek bir yaşam öyküsü " Belen Kahvesi"
Geziye gidip de geziden hikaye çıkartmadan olmaz. Bende kural bozulmasın istedim ve sizler için iki hikaye çıkarttım.İşte ilki.
Belen Kahvesi
[
Aydın otobanından çıktınız,Çine’ye geldiniz.Kasap Mehmet Zengin’in yerinde çöp şişlerinizi yediniz ve karnınız doydu.Tok karnınıza şöyle orta şekerli bir kahve çekti canınız , işte burada hikayemizin mekanı devreye giriyor.Çine’den yaklaşık 40 – 42 km. , Bodrum , Milas kavşağından da 6 km sonra Marmaris istikametinde sağda “Belen Kahvesi” kavşağını görecek ve gireceksiniz. Yaklaşık 10 dk’lık sürüşün ardından mekana geliyorsunuz ve hayal kırıklığı. Buranın nesi görülmeye değer diyorsunuz içinizden ve kahvenizi yudumluyorsunuz. Kahveler bitiyor ve bir delikanlı boşları almaya geliyor ; soruyorsunuz “ birader buranın özelliği nedir ?” . Başlıyor biraderim anlatmaya ve kahvenin içine davet ediyor sizi.
Burası Ormancı türküsüne konu olan olayın yaşandığı kahveymiş meğerse. Kahvenin içinde resimler ve mahkeme tutanakları sizi bekliyor. Harika bir derleme yapmışlar.İşte hikaye:
Köy kahvesinde Mehmet İn ( Ormancı 1915 – 1971), Muhtar Tevfik Cezayir (1905 – 1946),
Mustafa Şahbudak ( Bay Mustafa 1921 – 2005 ) arasında geçen olayda Ormancı ile Bay Mustafa dama oynamaktadırlar. Ormancı oyunu bozar ; bunun üzerine Bay Mustafa Ormancı’ya küfür eder.Ormancı da Bay Mustafa’ya bıçağı ile saldırır.Bay Mustafa’da bunun üzerine silahlını çeker ve ateş eder. Kör kurşunlar kaza ile Bay Mustafa’nın arkadaşı Muhtar Tevfik Cezayir’i bulur yani adres şaşırır ve Muhtar tam anlamıyla pisi pisine gider.Köyü alır bir matem havası . Kemancı Tahir Erdinç (Kemancı Tahir Usta 1903 – 1959 ) bunun üzerine yakar bir türkü ve olayı ölümsüzleştirir.
Gelelim olayın kahramanlarına ;
Muhtar toprağa girer.
Aslen Muğla’lı olan Ormancı , olay sonrasında Kavaklıdere ve Marmaris’te görev yapar.Annesinin mezarını temizlerken kalp krizi geçirerek O’nu bekleyen muhtarın yanına gider.
Bay Mustafa 4 yıl 4 ay ( Mahkeme tutanaklarından anladığım kadarı ile kimi yerde 12 yıl yazıyordu ama son sayfada 4 yıl 4ay yazmışlar) hapse girer ve sonrasında Muğla il merkezine yerleşir , sade bir hayat sürer ve avcılığa merak sarar. İki çocuğu vardır.
Kemancı Tahir Usta ise gençliğinde genç bir Rum kızına aşık olur ve ailesi evlenmesine izin vermez. Kendini müziğe verir. 103 eserinin yazılı olduğu defteri halen bulunamamıştır.
Bundan sonra yolunuz oralara düşerse mutlaka gezilecek yerler listesine burayı da eklemelisiniz ; hayırlı yolculuklar. _________________ Lütfü Uzsoylu
R 1200 GS ADV. 16 K 2333
Severek dinlediğim bir türkünün yine çok zevk alarak okuduğum hikayesi için teşekkürler. Motosiklet gezilerinin sonunda tarihe ortak olmak, hikayelerin, efsanelerin doğduğu yerlerde bulunmak mükemmel ve gezilere renk katan olaylar, tebrik ediyorum.
Sevgiler... _________________ Önder Can ÇETİN
0 532 776 66 34
Ne kadar da guzel anlatmissin ve de fotograflamissin Lutfu'cugum cok tesekkurler. Tek kelimeyle, HARİKA!!! _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Çıktım Belen Kahvesi'ne baktım ovaya, baktım ovaya,
Bay Mustafa çağırdı, dama oynamaya,
Ormancı da gelir gelmez, yıkar masayı, yıkar masayı,
Söz dinlemez ormancı, çekmiş kafayı.
Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.
Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.
Köyümüzün suları da hoştur içmeye, hoştur içmeye,
Üstünde köprüsü var, gelip geçmeye,
Tevfik'imi vurdular, hiç mi hiç yere, hiç mi hiç yere,
Yazık ettin ormancı, köyün iki gencine.
Aman ormancı, canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı _________________ Lütfü Uzsoylu
R 1200 GS ADV. 16 K 2333
Kayıt: Apr 01, 2006 Mesajlar: 398 Nerden: istanbul
Tarih: Prş Eyl 07, 2006 12:02 pm Mesaj konusu:
Gören gözlerine, yazan ellerine sağlık Lütfi bey kardeşim.Sizlerin sayesinde bizde, gezip göremediğimiz yerler hakkında bilgi sahibi oluyoruz.ALLAH razı olsun sizlerden, kazasız belasız daha nice yerler görmenizi dilerim.Sağlık ve sevgi ile kalın. _________________ Yalçın GÖNÜL (B Rh +)
Mondial ut 150 enduro
Kayıt: May 04, 2006 Mesajlar: 193 Nerden: istanbul
Tarih: Prş Eyl 07, 2006 4:21 pm Mesaj konusu:
Bir gezinin ardından bu kadar etkileyici bir hikaye nasıl çıkar Dikkat ve merak sayesinde. Ellerine,yüreğine ve gözlerine sağlık Lütfi Abi... _________________ Mehtap(A+) & Emrah(A+) Unsalan
BMW R1150RT
emrah.unsalan@ofisteknik.com emrahunsalan@hotmail.com
Pek muhterem arkadaşlarım, yanlış anlamayın konunun içine limon sıkmak istediğimden değil ama ben bu olayın hikayesini TRT 1'de izlemiştim.Belgesel tadında oldukça ayrıntılı bir sunumdu ve hikayenin aslının çoğunluk tarafından yanlış bilindiğini söylemişlerdi.Belki TRT devlet televizyonu olduğu içindir bilemem ama izlediğim programda anlatılanı aktarıyorum.
Olayın geçtiği yıllarda orman teşkilatında yangınla mücadele konusunda araç gereç olarak pek çok eksiklik olduğu için çıkan orman yangınlarına civarda yaşayan vatandaşlarla birlikte müdahele edilip ancak bu şekilde söndürebiliyorlarmış.Tabi o yıllarda ne yangın helikopteri, ne uçak, ne de arazöz var.Zaten işin aslı pek fazla yangın da çıkmıyormuş, zira nüfus patlamış değil,göç yok gibi birşey, terör yok, arazi mafyası yok, eline diploma verilmiş cahiller yok vs...Herneyse; o kahvenin bulunduğu köye yakın ormanlık alanda yangın çıkmış.Ormancı durumu görüp kahveye mükellef toplamak üzere geliyor.Malum, köyde erkeklerin gittiği tek yer köy kahvesidir.Sizinde acil bir durumda yardım istemeniz gerekse ve insan gücüne ihtiyacınız olsa köyde gideceğiniz tek yerdir.Çağımızda türlü çeşit zaman geçirecek elektronik oyuncaklar olmasına rağmen, gerek yoksulluktan gerekse bunları kullanacak bilgiye sahip olmadığından 2006 yılında da köy kahveleri ekim dikim işleri zamanı haricinde doludur.Ben kitap okuyan köylü hiç duymadım görmedim, bazı ilçelere bile öğle saatinde gelen, bazı kasabalara hiç gelmeyen gazete köye nereden gelsin!Bu kadar ayrıntılı anlatıyorum ki gözünüzde canlandırmaya çalışın diye.Üstte "soylu" arkadaşım muhtarın ölüm tarihini yazmış, 1946.İkinci dünya savaşından(1939-1945) hemen sonraki yıl.Köy erkeklerinin hepsi "efe" hepsi "horoz" anasını satayım, tabii ormancının da bunlardan eksik kalır yanı yoktur herhalde.Herneyse işte, ormancı gelmiş, yangın çıktı hemen toparlanın gidelim demiş.Normalde, baltasını küreğini kapan koşarmış yangına.Bakmış bizim efeler hiç istifini bozmuyor, dama oynamaya devam ediyorlar.Burada benim bir yorumum olacak:ormancının kahveye koşarak geldiğini düşünüyorum zira burası onun sorumluluk sahası ve böyle bir durum sık yaşanmıyor.Orman yangınını yakından görenler bilir zaten panik yapmadan koşmadan duramaz insan.Ormancı aynı zamanda kendi çapında amir de sayılır, çünkü direkt kendi emri altında olmasa da ormanda çalışan işçileri denetler ve puanlama yapar.Yangın söndürme işçilerinden de sorumludur.Yani demek istediğim insanlara emir vermeye alışık ve verdiği emirlerin yerine getirilmesini görmeye de alışık.Yani adam kan ter içinde kahveye dalıyor, yangın var koşun diyor, millet fırlıyor, bizim iki tane dama oyuncusu hiç istifini bozmuyor.Bizimki direkt dama tahtasına bir tekme koyuyor, tahta bir yana taşlar herbir yana.Tabi netice malum.
Cenazenin defni esnasında köyün kadınları, ve cenaze sahipleri mezar başında ağıtlar yakıyorlar.Eskiden kalma bir gelenektir bilirsiniz hatta halen yapılmaktadır."Ah gitti, ormancı vurdu, yazık ettin ormancı" falan deniyor.Uzaktan da bu türküyü yazan yukarıda bahsi geçen kişi yakılan ağıtlardan etkilenip vuruyor sazının teline.Şimdi köyün ozanı herhalde ormancının tarafını tutacak değildi. "Ah canım ormancı ne güzel vurdun adamı" diye bir türkü beklenemez herhalde.Adam görevi için katil oluyor olay budur.Belki orada üniversite mezunu biri olsaydı aynı şeyi yaparmıydı yapmazmıydı bilemeyiz ama 1946 yılının ormancısının lise mezunu bile olduğunu zannetmiyorum.Köyden kaç kişi okuma yazma biliyordu allah bilir?Halen devletin memuru sahipsizdir diye düşünürüm.
Kafayı çekip çekip birbirini bıçaklayan ondan sonrada hastane kapısına dayanıp camı çerçeveyi indiren cahil ötesi maymundan sonra bir adım evrimleşememiş yurdum insanı, tek başına gündüz bin kişiye bakmış akşamda nöbete kalmış doktora tekme tokat girişirler.Kameraları görüncede "nerede ulen bu insanlık" diyede feryat figan ortalığı ayağa kaldırırlar.Yolda korna basarsın, tabanca çekip ateş ederler, yankesiciyi,esrar satıcısını polis yakalar, kameraları gören kenar mahalle karıları kendilerini yerden yere atar, polis bana taciz ediyor diye ortalığı yıkar.
Bu olaydakine benzer olaylar halen günümüzde devam etmekte.Taşrada gözlerden ve basından uzak görev yapan orman muhafaza memurları, zaman zaman öldürülmekte ve öldürmektedir.Tabi bunlar gizli saklı olaylar değil, hepsi yargıya gitmiş suçluları cezalandırılan, kaçakları aranan olaylar.Gazetelerin 3. sayfalarında yada köşede ufak yazılar halinde bazen rastlayabilirsiniz.Çok yoğun değil elbette senede bir defa belki.Eğer olay yerinde bir ozan olsa her sene yeni bir ormancı türküsü dinlemek işten değil!
Devletin memuru çok az olarak tüm memuriyetini doğduğu büyüdüğü yerde geçirir.Çoğunlukla daha önce hiç gitmediği hatta adını bile duymadığı, tayin yazısı gelince eline haritayı alıp tayin olduğu yeri arayan, ev taşımaktan eşyaları darma duman olmuş, çocukları ilkokul 1. sınıfı başka, 3. sınıfı başka, ortaokula başka yerde okuyan, gittiği yerde de yabancı olduğu için hele ufak bir yer ise yolda yürürken attığı her adımı 100 kişi tarafından izlenen bu kişileri biraz daha anlamaya çalışalım diyorum.Tahammül edip buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
Volkert teşekkürler, olayın perde arkasındaki yönünü dile getirdiğin için. Bu hikayeyi bende araştırdım ve anlattığın gibi olduğunu öğrendim. Bende orman mühedisiyim ve 8 senedir Kastamonuda orman bölge şefi olarak görev yapıyorum. Bir Ege-Akdeniz kadar olmasada bizlerde yangın açısından yoğun günler yaşıyoruz, yeri geliyor 3 gün ayağımızdaki botu çıkarmadığımız oluyor.
Tüm orman teşkilatı olarak orman yangınlarıyla mücadele ediyoruz. 2 sene önce Antalyada orman mühendisi orman bölge şefi Abdullah Aydın, 2 orman muhafaza memuru ve 3 yangın işçisi Gündoğmuş yangınında yanarak şehit oldular, Glibolu yangınında Orman Bölge Müdür Talat Göktepe şehit oldu, ay önce Sapanca Orman Bölge Şefi makamında dizlerinden vuruldu orman kaçakcıları tarafından sakat kaldı, bir kaç ay önce görevini yapan orman muhafaza memurları kurşun yağmuruna tutuldu biri şehit düştü, diğeri yaralandı, olay yerine gelen motosikletli orman muhafaza memuru kaza geçirdi şehit oldu. Aklıma gelenler bunlar.
Bunları gören yok Orman Kanununa göre orman yangınına gitmesi kanuni zorunluluğu olan orman köylüsünü yangın söndürmeye çalışan ormancının öfkeyle yıktığı dama masası konuşuluyor, buda zor şartlar altında çalışan ormancıları üzüyor.
Teşekkürler...
Orman Kanununa göre orman yangınına gitmesi kanuni zorunluluğu olan orman köylüsünü yangın söndürmeye çalışan ormancının öfkeyle yıktığı dama masası konuşuluyor, buda zor şartlar altında çalışan ormancıları üzüyor.
Teşekkürler...
Hayat çok kısa , 60 yıl önceki bir türküye bakıp üzülen arkadaşlara sadece tebbessüm ediyorum,allah onlara başka dert vermesin , tek dertleri ormancı türküsü olsun...
Bunlarda mahkeme zabıtları , yangın ile ilgili bir yazıya rastlamadım.
_________________ Lütfü Uzsoylu
R 1200 GS ADV. 16 K 2333
Bu dört sayfalık mahkeme kararına göre olayda yangın görünmüyor.Ancak olayın aytıntılı anlatımı ilk mahkeme tutanaklarında mevcut olmalı.Yukarıdaki belgelerde en son yargıtay tarafından verilen karar var.Yargıtay "tarafımızdan ilk hukuk mahkemesi ve sonrasındaki belge ve anlatımlar incelendi" denmektedir.Nedir bunlar?
Bu mahkeme kağıtlarına göre ormancı Mustafa dama oynarken Mehmet oyunu bozuyor(sayfa 2 satır 26), daha sonrada kahvenin arka taraflarına geçip küfür ediyor.Burada özellikle kahvede onca insanın içinde küfür ettiği belirtilmiş.Bunu duyan ormancı elini beline atıp Mehmet'in üzerine yürüyor.Mehmet'de de bıçak varmış, o da bıçağını çekip ormancıdan önce ormancıya sallıyor ve kolunu kesiyor.Bunun üzerine ormancı silahını çekip ateşliyor, arada ne yazık ki Tevfik isimli bir kişi pisipisine ölüyor.Oyunu bozup, küfür eden Mehmet kaçıp yaralı kurtuluyor.
Mahkemelerde görülen davalar bazen olay olup bittikten çok sonra görüşülebiliyor.Bu olay 7 Temmuz 1946 günü olmuş, hemen aynı gün son sayfada belirtildiği üzere ormancı hapse atılıyor.Muğla Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hapse atılıyor.5 Aralık 1947 günü, yani olaydan 1 yıl 5 ay sonra(!) Muğla ağır ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl 7 gün hapsine karar veriliyor.Şöyle bir düşünün, ormancının okur yazar olduğu belirtilmiş, belli ki ilkokul mezunu bile değil.Bu adamın hapishanede yattığı koğuş da eğitimli bir insan olduğunu zannetmiyorum.Diğer taraflar ise, yani ölen Tevfik'in karısı ve bıçak çeken Mustafa birer avukat tutmuşlar.1946 yılında bir avukat tutmak zor iş olsa gerek.Kaldı ki bu insanlar muhtemelen okuma yazma dahi bilmiyorlardı.Kim akıl verdi nerelere gidip geldiler bu süre zarfında bilemeyiz.Bizim ormancı yata dursun dışarıda olaylar gelişmekte."Devletin memuru adam öldürmüş alırız herhalde üç beş kuruş" mantığı hiç yoktur diyebilecek var mı?Yok, zira adamlar zaten tazminat davası açıyorlar.Ormancıda fabrikatör ya satar satar öder artık.Herneyse taraflar karara itiraz ediyorlar ve dava yeniden görüşülüyor.Yargıtay 1. Ceza Dairesi 5 Haziran 1948 günü, olaydan yaklaşık 1 yıl 11 ay sonra idam kararı alıyor!Ama bozuluyor.Ormancı da bundan sonra bir avukat bulmuşVe son olarak 2 Ağustos 1948'de yani olaydan yaklaşık 2yıl 1 ay sonra Yargıtay tarafından dava sonuçlandırılıyor.En son görünen rakam 12 yıl ama şundan bundan vs. diye bir sürü şey daha var nihai rakam anlaşılmıyor, tabi ilaveten para cezası da var.Bay Mustafa ormancı, bıçak çeken Mehmet,arada güme giden Tevfik.Tevfik'in muhtar olup olmadığı yukarıda yazılmamış.
Olaydan yaklaşık 60 yıl sonra bizim bunu burada tartışmamız da ilginç oldu hakikaten. Yangın işi nereden çıktı trt'ye sormak lazım.
Aradan 60 yıl geçti ama köylerde pek fazla birşey değişmedi.Fazladan çanak anten takıp hotbird'den elinde telefon ahizezi kıvrım kıvrım kıvrılan hatunlari izliyorlar o kadar.Orman muhafaza memurları yine köylerde kalıyor ve yine husumetlerin odak noktası.Yukarıda Monza yazmış, gördüğünüz gibi vurulan, ölen, sakat kalan birçok teşkilat çalışanı var.Gazetelerin ulaşmadığı, muhabirlerin yerini dahi bilmediği yerlerde görev yapan bu insanlara cahil vatandaşın yapmış olduğu tacizler, darplar ve cana kıymalar bitmiyor, mevcut sistemle bitmezde zaten.Hani bilirsiniz ormanların kenarında bir tabela vardır:"Ormanı bekçi değil sevgi korur" diye.
Kendi aile fertlerini doğrama noktasına gelmiş cinnet geçiren bir toplumda 2 tane ormancı koca dağları taşları nasıl korusun?Önce kendini bir korusun.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız