Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Tarih: Pts Tem 24, 2006 3:40 pm Mesaj konusu: Bursa Enduro Avrupa yollarında
Hayal BMW festivalinin başlamasından tam 144 gün önce başladı. Sabah kahvaltısına gittiğim Nuri’nin ofisindeki Avrupa haritası kanımıza girdi ve hemen sonrasında ayak üstü sonradan onlarca kez değişen rotayı çizdik.Hayal bu ya , çay içerken binlerce km. yol yaptık , eğlendik , gezdik , gördük …
İş yavaş yavaş ciddiyete binmeye ve ekip oluşmaya başlayınca hayallerde renklenmeye ve şekillenmeye başladı.Ekip tamamdı ; dört motor , altı kişi.Nuri (1150 GS), Mehmet (1150 GS ADV), Bülent (1150 GS) ve bendeniz Lütfü (1200 RT) , Hayri ve Altan da artçılarımız. İlk adım olan vize zamanı gelince vizemizi nereden alacağımız konusunda yaşanan karmaşa ve son akşam üstü değişen planlar ile Fransız konsolosluğunda yaşanan hayal kırıklıkları ve öfke ama yine Fransızlardan alınan vize işin ciddiyete bindiğini ve hayal olmaktan çıktığının çanlarını çaldı.
Sırada triptik ve uluslar arası ehliyet vardı.Timur ve Ali Beytekin ile yapılan İstanbul yolculuğu ile onları da cebimize koyduk ve başladık gün saymaya 5 – 4 – 3…
Yemek oralarda pahalı , konserve buralarda ucuz olunca son aşama olan NEVALE işine giriştik ve Etiopya’ya gidermişçesine alınan konserveler zamanın geldiğinin habercisiydi.
Geceden motoru hazırlayıp sabah vakit kaybetmemek lazım dedik ve Hayri’nin yemek çantasını (iki kişi zor taşıyordu) getirmesi ile motor yerleştirildi ve güneşin doğuşu beklenmeye başlandı.
Hareket saat 08,00 da olacaktı ama uğurlama komitesinin muhabbeti hoş olunca 8.45 gibi yola koyulabildik.İlk molamızı da sevgili arkadaşımız Bora’nın yanında verdik.11.40 da Lapseki vapuruna bindik ve sınırdayız. Hiçbir sorun ile karşılaşmadan sınırı geçtik İlk iş olarak boş depolarımızı ucuz benzin ile doldurduk.Yol aldıkça yurt dışında ilk defa sürüş yapanlar ilk şaşkınlıklarını (ben dahil) yaşamaya başladı. Bu adamlar aynada motor görünce kendilerini emniyet şeridine atıp yolun ortasında kocaman bir boş alan yaratıyorlardı ve bizler onların bize sunduğu yollarda rahat rahat hiçbir sorun ve bekleme yaşamadan yol alıyorduk. Km.ler uzadıkça molalar sıklaşmaya ve yollar uzamaya başladı ve gece 3.30 da artık bedenen iflas etmiş bir vaziyette İgomenitsa’ya çok az km. kala çadırlarımızı kurduk ve kendimizden geçtik.
Sabah 06,45 gibi saatler kalkmamız gerektiğini hatırlatınca hemen toparlanıp son 25 km.yi aşıp vapur biletlerimizi aldık ve gemideyiz.O ne gemi öyle, aklınıza gelebilecek her şey mevcut. Dükkanlar , yemek salonları , barlar , havuz , kumarhane , internet cafe , çocuk oyun alanı …
Saat 10.00 gibi limandan ayrıldık.Etrafı biraz tanıdıktan sonra yaklaşık 4 saatlik bir uyku molası verdik kendimize.Uyanınca hepimiz acıkmış ve dinlenmiştik.Yemekleri almak için motorların yanına inilmesi lazımdı ve gerekli izni alıp motorumun yanına indim ve hata yaptığımı anladım.Yalnızdım ve koca tırların arasından geçirilmesi gereken ve sonrada iki kat yukarı çıkarılması gereken çok ama çok ağır bir çanta ile yalnızdım.Çanta yukarı çıktı ama ben bittim.Yaklaşık 10 dakika sonra nefesim normale döndü.
Çok keyifli bir yemeğin ve rakı – viski sefasının ardından şahane bir güneş batışını seyrettik. Bu arada defalarca Türkiye’ye gelmiş , bir çok Türkçe kelime bilen Rudy ile tanıştık, beraber rakı içtik ve sohbet ettik.Gece maçı seyretmeye niyetlendik ama 2. yarıda uyuduk.
Ben güvertede yattım , diğer arkadaşlar gemi içinde.Gece Nuri’yi sıkıntı basmış olmalı ki O da güverteye geldi.
Sabah güneş doğuşu akşam batışı kadar muhteşemdi.Gemi ile Venedik’e yaklaştıkça manzara ve suyun küçük adacıklarla dansı seyri doyumsuz bir şova dönüştü. Kişiler adacık , kıyafetleri de adaların üzerindeki şahane yapılardı ve sularla dans ediyorlardı.Bu seyir gezinin ilk altın vuruşuydu.
Venedik’e indik , motorları bir parka bıraktık ve başladık dolaşmaya.Bir yandan dolaşıyoruz , bir yandan da alış veriş yapmaya çalışıyoruz. Meşhur Rialto köprüsü Venedik’in olmazsa olmazlarından.Kıyafet sergisi , kiliseler ve sonunda San Marco meydanındayız.San Marco meydanı buranın merkezi ve San Marco katedrali de meydana adını veren yapı.Katedralin kapısındaki resimler arasında Osmanlılar ile yapılan ticareti anlatan birde resim var.Bu katedralin giriş kapısının üstündeki dört bronz at Ayasofya’dan getirilmiş.Bu atlardan ikisi biz oradayken bakımdaydı.Buraya kadar gelmişken Campanile çıkmadan olmaz dedik ve çıktık.Şahane bir manzara , seyri doyumsuz. San Giorgio Maggiore kilisesi ve adası kuleden şahane görünüyor.Vakit az ve iniyoruz kuleden. Grand kanala yaklaşıyoruz ve atlıyoruz bir kanal taksisine ve birazda kanaldan bakıyoruz şehrin tadına.
Nihayet motorlarımızın yanındayız ve atlıyoruz demir atlarımıza ver elini İnsburk.Aman ya rabbim o ne güzel yollar öyle , etrafta küçük ve sevimli köyler , tatlı ve geniş virajlar ardı arkası kesilmeyen tüneller ve bitmesini istemediğim bir sürüşün ardından İnsburk’tayız. Şehir içinde bir sürüş ve çevre keşfinin ardından yanaşıyoruz bir kebapçıya ve kalabileceğimiz bir camping adresi sorup yolumuza devam ediyoruz.Aradığımız camping şehirden 4 -5 km. dışarıda Völs adında bir köyde bizi bekliyor.Hemen yerleşiyoruz ve karnımızı doyurup yatıyoruz.Sabah dinlenmiş olarak, kasvetli Alp havasını ve manzarasını içimize sindirerek kahvaltımızı yapıp hemen toparlanıyoruz ve şehre iniyoruz.Şehirde Altan’ın arkadaşının kardeşi ile buluşup kısa bir şehir turu atıyoruz.Şehir Tirol eyaletinin baş kenti.64 ve 76 kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapmış bu şehir Alp mimarisinin tüm özelliklerini taşıyor.
Kendilerince en önemli yapıları Goldenes Dachl (Altın Çatı) adında bir bina.Çatısı altınmış (ben onların yalancısıyım) ve o binanın önündeki geniş ve ferah bir cadde, alış veriş merkezi şehrin görülmeye değer yerleri.Yeni ile eski bu cadde üzerinde içi içe geçmiş durumda , hangi bina yeni hangi bina eski anlamak zor.
Arkamızda bu hoş şehri bırakarak , hava alanı yolu üzerinden harika bir sürüş tecrübesi ile Garmisch Partenkirchen’e doğru yola çıkıyoruz.Büyük çene bir kasaba olan Garmisch kışın kayak organizasyonlarına ( 36 kış olimpiyatları , dünya alp disiplini kayak şampiyonası'nın üç ayağına düzenli olarak ev sahipliği yapar. Ancak esas şöhretini kayakla atlamanın en popüler yıllık müsabakası Four Hills'in son ayağına ev sahipliği yaparak kazanmıştır.) yazında BMW festivaline ev sahipliği yapar.
İşte Garmisch’teyiz .Hemen kayıt yaptırıyoruz ve en kenarda , en tenha yerde çadırımızı kurup hemen Münih’e iniyoruz.Şansımızın da yardımıyla zorlanmadan Louis’i buluyoruz ve dalıyoruz mağazaya.Hiç görmemişiz ya , her tarafa saldırıyoruz.Hepimiz ufak tefek bir şeyler alıp , gözlerimiz motor aksesuarına doymuş olarak şehrin merkezine gidiyoruz ve kısa bir tur ve çarşı gezisinin ardından tekrar festival alanına dönüyoruz.Eyvahlar olsun etrafımız çadırlarla dolmuş,ne de çabuk.Gösteriler , tanıtımlar , ateş başı sohbetleri , canlı müzik , yemek , bira….işte size festival.Doya doya yaşıyoruz geceyi.
Gece deliksiz bir uykunun ardından erkenden kalkıyoruz ve kahvaltı için kasabaya inip unlu mamuller yapan bir dükkanda karnımızı doyuruyoruz, birde kısa bir şehir turu atıyoruz.Ardından hemen festival alanına dönüyoruz ve Nuri ile Mehmet tekerleklerine balans yaptırıyorlar , ben lastiklerimi değiştiriyorum ve ardından Mehmet ile beraber senkron ayarlarımızı da yaptırıp motor bakımı ile ilgili işlerimizi bitiriyoruz.Ben motorumu denemek için kasabaya iniyorum ve keyifli bir çarşı turu atıyorum.
Gezimizin ikinci altın vuruşu cumartesi gecesi partisiydi.Parti anlatılmaz yaşanır diyorum ve gece saat 04,10 gibi çadıra giriyorum.
Sabah kalkıp hemen toparlanıyoruz ve kasabada kahvaltımızı edip koyuluyoruz yollara.Sttutgart yakınlarında Bülent’in arkadaşı Ergin’in evinin bahçesinde verdiği mangal partisi, gezinin yemek bakımından en akılda kalan anlarıydı.Gurbette et yemeyen bizler eti bulunca yumulduk etlere ve uzun bir aradan sonra ilk defa tokluk hissini yaşadık.Vakit kısıtlı olunca hemen yola devam ediyoruz fakat o da ne bugün Pazar ve dünya kupası finali var.Hemen en yakınımızdaki kasabaya giriyoruz.Ettlingen adında inanılmaz şirin ve huzurlu bir yer.Maçı seyretmek için girdiğimiz birahanede birer bira içip Mehmet ile beraber kasabayı keşif yürüyüşüne çıktık.Yürüdükçe hayretimiz arttı.Bir şehir bu kadar mı düzenli olur , bu kadar mı temiz olur , bu kadar mı sesiz ve huzurlu olur.Şehrin meydanına kurulan dev ekranın etrafında toplanan küçük bir kalabalığın dışında kuş sesi haricinde ses duymadık desem yalan olmaz.
Uzatmayı seyretmeden yola çıkıyoruz ve gece Strazburg’tayız.Etrafta bağıra çağıra dolaşan birkaç araba ve küçük kalabalığı görünce kupayı aldıklarını sanıyoruz ama meğerse onlar Fransa’da yaşayan İtalyan’larmış.Medeniyet böyle oluyor diye geçiriyorum içimden.Türkiye böyle bir final oynayıp kaybedecek ve rakibin vatandaşları Taksim Meydanı’nda eğlenecek, hemen sallandırırız adamları meydanda.Biraz etrafı tanımanın ardından hemen otel arama çalışmalarına giriştik ve kafamıza uygun bir yer bulmak çok uzun sürmedi.Hemen otele yerleştik ve kimimiz yattı , kimimiz yayan olarak eski şehri tura çıktık.Kent Almanya , Fransa sınırında Alsas eyaletinin başkenti.Gutenberg matbaayı burada icat etmiş ve şehrin merkezinde bir meydanda heykeli bulunmakta.Şehrin diğer bir özelliği de Fransız milli marşı “La Marseillaise” nin 1792 yılında Rouget de Lisle tarafından bu şehirde yazılmış olmasıdır.Şehri en önemli yapısı meşhur Notre Dame de Strazbourg Katedrali’dir.(Fransa’da toplam altı adet Notre Dame Katedrali vardır.)Bu katedralin içindeki saat ise zamanında insanların bilime çok zaman ayırdıklarının delili olarak hala insanlara zamanı gösterebiliyor.
Kanalların etrafında yaptığımız yürüyüş ile gezimizin Strazbourg ayağını tamamladık.Hedef Paris.
Paris’e doğru yola alırken durduğumuz bir benzinlikte karşılaştığımız Omsan tırlarının şoförleri ile yaptığımız muhabbet sonucu, fazlalık eşyalarımızı Bursa’ya götürmeyi kabul etmeleri ile hemen iki çanta hazırlandı ve herkes fazlalıklarını çantalara tıktı.Yükümüz hafiflemiş keyfimiz artmıştı.
Paris girişi tamamen bir arap saçı.Merkez tabelalarını takip ederek bir yerlere geldik ve kırmızı ışıkta yanımızda duran Uno’lu delikanlıdan yardım istedik.Kendisini takip etmemiz söyledi ve uzunca bir süre bu takip devam etti.Bu arada yanımıza yaklaşan bir scoter bize Türkçe seslenince hemen derdimizi anlattık ve Uno’lu delikanlıya teşekkür edip başladık Mesut’u takip etmeye.Bir saatte Paris’i yedik yuttuk.Mesut scoter ile biz arkada motorlarımızla Mesut’u yakalayacağız diye ruhumuzu teslim ettik.Bu kısa turda GS ve RT den kurye motoru olabileceği sonucunu çıkarttık. Mesut bize kalacak otelimizi de ayarlayıp , Paris’in en yüksek tepesinden nereye nasıl gideceğimizi de anlattıktan sonra ayrıldık.Bizde ver elini Eyfel…Eyfel’in altındaki çimlerde oturup muhabbete başladık , yaprak sarma ve barbunya konserveleri ortama çok uymasa da biz yedik.Bu muhabbet uzadıkça uzadı ve yatağa girmemiz sabah 04,30’u buldu.
Sabah kahvaltısının ardından atladık motorlarımıza ve Champs- Elysées'e yollandık.BMW motorları satan bir mağazanın önüne motorlarımızı park edip , mağazaya da şöyle bir bakıp başladık dolaşmaya.Biz ilk etapta burayı Champs- Elysées sanmıştık ama yanılmışız Arc de Triomphe’nin (Zafer anıtı) diğer yanı Champs- Elysées’miş. Arc de Triomphe’nin meydanına gelince ve tepede insanları görünce bizimde çıkmamız gerektiğini düşündük ve aldık merdiven biletlerimizi gittik asansöre ve kadın bizi almak istemedi ama laf anlatamayacağını anlayınca asansörle çıktık yukarı.Yukarıda manzara bir harika , bir de askeri bir faaliyet göze çarpıyor.Sonradan anladık ki Bağımsızlık Bayramlarıymış ve uçaklar ile gösteri uçuşları yapacakları için orayı üs haline getirmişler.
Sonunda Champs- Elysées’edeyiz. Başladık yürümeye…o mağaza senin , bu mağaza benim dolaştık durduk.Aslında pek bir şeyde almadık ama yinede havaya girdik.Karnımız acıkınca çoğu öğlen olduğu gibi girdik mc donald’s a ve girdik kuyruğa.Sıra yaklaşınca kasada oturan delikanlının dün bize yardım eden Uno’lu genç olduğunu gördük.O’da bizi tanıdı ve bize bir tepsi dolusu kola ve hamburger ikram etme kibarlığını gösterdi. Champs- Elysées’de ki Amerikan hamburgercisinde kibar bir Fransız gencinin ikramı biz Türkleri çok duygulandırdı.
Yürüdük , yürüdük ve Petit Palais Müzesine geldik.Anladığımız kadarıyla bayram dolayısıyla müze ücretsiz ve başlıyoruz dolaşmaya.Fotoğraf gibi resimler , seramikler , ahşap mobilyalar (14. Louis zamanından) , heykeller , …. Müze binası da ayrı bir güzellik.Bina 1900 yılında Dünya Fuar merkezi olarak inşa ediliyor , ardından 1902 yılında güzel sanatlar müzesi olarak değiştiriliyor.Çıkıyoruz müzeden ve uzun yürüyüşümüze devam ediyoruz.Sonunda Louvre Müzesinin meydanındayız. Alt geçitten geçilerek giriliyormuş ve alt geçidi adamlar alış veriş merkezine dönüştürmüşler.Giriyoruz alt geçide ve kötü haberi alıyoruz , müze o gün tatilmiş.
Neyse başlıyoruz onca yolu geri yürümeye.Taksiye binelim , yürüyelim tartışmaları arasında kimimiz yürüyerek , kimimiz taksi ile motorları bıraktığımız BMW mağazasının önüne. Bir tanıtım ve etkinlik var mağazada ve yanaşıyoruz görevlilerin yanına ve anlıyoruz olayı; GS’ler ile Paris – Dakar yarışmasının tanıtım organizasyonuymuş.Festivalden geldiğimizi söylüyoruz , onlarda oradaymış ve başlıyor sıcak muhabbet. 3 kişilik ekipler yarışacakmış , 1 motor , 1 araba olarak.Sürücü devamlı değişiyor ve araba aynı zamanda yorgun sürücünün dinlenmesi ve teknik destek için devamlı takipte.Muhabbete doyum olmaz hele ucunda motor varsa ama zamanda kısıtlı olunca vedalaşıyoruz ve ver elini Eyfel.
Güneşi Eyfel’in tepesinde batırmak gibi bir ayrıcalığa sahip olmak istiyoruz.Motorları Kulenin altına park ediyoruz ve giriyoruz kuyruğa.Sonunda kulenin en tepesindeyiz ve güneşin batımına az bir zaman var.Önce gün ışığı ile tadını çıkarıyoruz manzaranın , ardından renklerin senfonisini dinliyoruz gün batımında ve nihayet kara tülleri üstüne çekiyor Paris ve ışıklar siyahlara bürünmüş matemli bir kadının boynundaki parlak inciler misali tezat oluşturuyor koyu karanlıkla.Bu gün batımı da gezimizin üçüncü altın vuruşu olarak anılarımızda yerini alıyor.
Gitme zamanı gelip çattığında ,birinci kata kadar asansörler ile iniyoruz ve Mehmet ile ben kalan mesafeyi yaya olarak inmek istiyoruz . Başlıyoruz inmeye ve ilk terasa geldiğimizde kuleyi anlatan bir sergi ve animasyonlar ile karşılaşıyoruz.Burada kule yapımında kullanılan aletler , yapım esnasında kullanılan teknikler , resimler ve çizimleri görüyoruz.Kule 1889 yılında yapılmış ve yüksekliği 320 metre.Kulede kullanılan metallerin toplam ağırlığı 7300 ton.Kule şiddetli rüzgarlarda tepe noktasında 10 cm. sallanıyormuş.Sıcak ve soğuk farklılıklarından dolayı da 10 cm yükselip alçalıyormuş.
Sonunda aşağıdayız ve yayılıyoruz tekrar çimlere.Önce şaraplarımızı içiyoruz Eyfel’in altında.Göçmenlerden aldığımız hediyelik Eyfel kulelerinin fiyatlarında yaşanan dalgalanmalardan sonra motorlarımızın yanına gittiğimizde bizi hoş bir sürpriz bekliyordu.Fransız polisi affetmemiş ve senmisin Eyfel’in altına motorunu park eden demiş ve basmış 35 € cezayı.Buralara kadar gelmişken ceza yemeden olmaz.
Sabah dinç ve uykumuzu almış olarak kalktık ve ver elini Marsilya.Plan Marsilya ama girilen bir benzinlikte yapılan değişiklik ile güzergahı Fransız bisiklet turunun Alp dağları ayaklarından birinin güzergahına kaydırmamız ile girdik bol virajlı ve bol manzaralı yollara.Kıvrıla büküle , yata kalka giderken geldik Monestier de Clermont adlı bir köye. Nuri’nin gözündeki ağrı motor kullanmasını etkiler hal alınca bir otelin önüne yanaştık.Ben biraz daha yukarıdaki camping’e onlar otele baktılar.Karar 5€ ya üç yıldızlı campingde kalmak olarak verildi.Sıcak sulu duş , tertemiz tuvaletler , harika tadı olan suyu , bulaşık yıkama ve çamaşır odaları ile bir camping.Hemen 10 dk. da çadırları kurduk ve tam tadını çıkartacağız ki yağmur başlamaz mı. Hem de ne yağmur, yağmıyor ,oluk oluk su akıyor.Benim çadır su alınca Bülent’in çadıra göç etmek durumunda kaldım ve gece burnumuzdan geldi.Bu arada telefonla ulaştığımız Dr. Hakan gözüne kaçan bir cismin ağrıya sebebiyet vermiş olduğu teşhisini koydu.Geceyi ağrı kesiciyle geçirip sabah köy eczanesinden alınan ilaç gerçekten derdine dermen oldu.Sabah kalktığımızda her yer günlük güneşlik.Sanki dün gece oralara hiç yağmur yağmamış.Köyden alınan kahvaltılıklar ile yapılan nefis kahvaltının ardından tekrar yollardayız ve hedef Cannes .
Yolda yağmur bizi yine yalnız bırakmadı ve o inanılmaz irilikteki damlalarını üzerimize saldı. İlginç olan ormanlık arazide yapılan onca yağmur altı sürüşüne rağmen çamur denen nesneden etrafta hiç olmayışıydı.Motorlarımız ve lastiklerimiz pırıl pırıl bir vaziyette Cannes sahillerine indik.Sahilde atılan tur ve otellerin ihtişamı , otel önlerindeki arabaların büyüsü (özellikle Palm Beach oteli bu konuda başı çekiyordu) ve bence en önemlisi Türk bayraklı Savanora yatı bizi çok etkiledi.Temizlenmek ve şehri yaya olarak keşfetmek için hemen otel aramalarına başladık.Bulduğumuz otele hemen yerleşip duşlarımızı aldık , atladık motorlarımıza ve gezimizin olmazsa olmazı mc amcamızın hamburgercisine gittik. Karnımızın doyması ile başlayan yürüyüşümüz gece geç saatlere kadar devam etti.Burası paranın konuştuğu bir yer , arabalar , oteller , yatlar , çok şık bey ve bayanlar , barlar ve hatta cafeler bile sanki başka bir dünyadan.Gece geç saatte otelimize döndük.Kimimiz balkonda muhabbet ederken kimimiz uykuya daldı.
Sabah kalkıp yola koyulmamız ile çok molalı bir gün başlamış oldu.Yarım saat kadar sonra Nice’deydik ve kendimizi inanılmaz mavilikteki sulara bıraktık.Aslında pişiklere iyi geleceğini de düşünmedik desem yalan olmaz.İki saate yakın bir mola ardından tepelerde resim çeke çeke Monaco’dayız. Etrafa baktıkça her yerde uçuşan yeşil dolarları görmeseniz de kokusunu alabiliyorsunuz. Vakit öğleni bir hayli geçmişti ve mc amcam sağ olsun orada da karşımıza çıktı ve doyurdu bizleri. Şehri dolaşıp resimleri çektikten sonra tekrar yollardayız. Otobanlar inanılır gibi değil o kadar çok tünel var ki neredeyse yolun tamamı kapalı yol olacakmış. Manzara ve yolun keyfine doyum olmuyor.Pilimiz bitene kadar sürüşe devam ettik.Yolumuz üzerindeki bir benzin istasyonunun yanındaki ağaçlık alanın altına çadırlarımızı kurup keyfimize bakacakken Romanyalı kalabalık bir gurubunda alana çadır kurması ile keyfimiz biraz kaçtı.Sonradan alanı bölüştük ve sol tarafa biz çadırlarımızı taşıdık, sağ tarafı onlara bıraktık.Son konserveleri de burada yedikten sonra çadırlarımıza yollandık.
Sabah benzinlikte yapılan kahvaltının ardından ver elini Floransa.Toskana tepelerinin tam merkezindeki şehri Arno ırmağı ikiye bölüyor.Şehrin en büyük özelliği Rönesanssın merkezi kabul edilmesidir. Leonardo da Vinci ve Michelangelo bu şehirde yetişen dünyaca ünlü sanatçılardır. Santa Maria del Fiore katedrali ve hemen karşısındaki vaftiz hanesi şehrin merkezini oluşturuyor. İnşaatı 1296 yılında ünlü mimar Arnolfo di Cambio tarafından başlatılmıştır. Fiorentina Cumhuriyeti ve elbise tüccarlarının zenginliği ile inşa edilmiştir. İnşaatı dört yıl süren ve Brunelleschi tarafından yapılan harikulade Kubbe'nin inşaatı 1434 yılında tamamlanmış. Vaftiz hane 12.yy tarihli ve çok kibar bronz kapısı vardır. Piazza della Signoria hem meydanın adı hem de şehrin eski ve söz sahibi ailelerinden Medici’lerin sarayıdır.Burada köşe başı bir kilise , heykel , köprü ve müze bulma şansınız var.Burayı hakkını vererek dolaşacağım deseniz 2 – 3 gün yetmez.Bizde de vakit az yolar uzun olunca tekrar yollara düşüyoruz ve her yolun Roma’ya çıktığını doğrularcasına sonunda Roma’ya ulaşıyoruz.Başlıyoruz otel aramaya , bu iş hayli uzun sürüyor ama sonunda kalacak bir otel buluyoruz.Çok vakit kaybetmemize rağmen aradaki boşluğu kapatmak için hemen otelimizin yakınındaki halk tipi lokantaya gidip pizzamızı ve spagettimizi söylüyoruz.Afiyetle yemeğimizi yedikten sonra Roma’yı gece dolaşmaya karar verip ikiye ayrılıyoruz.Bir kısmımız uykuya , bir kısmımız dolaşmaya.Gece hoş bir yürüyüşün ardından Zafer anıtı , Aşk çeşmesi , kolezyum , antik kazı yeri ve adını hatırlamadığım meydanlar ve kiliselerin ardından neredeyse sabaha karşı otele dönüp duşumuzu alıp yatağımıza giriyoruz.Buranın tadına varamıyorum.Gezecek alanın çokluğu yanında kaldığımız zamanın azlığı biraz tezat yaratıyor.Gece erken yatanlarda sabah erken kalkıp turlarını atıyorlar ve öğlen üzeri yola çıkıyoruz istikamet Bari.
Temiz bir sürüşün ardından Bari’deyiz ve hemen biletlerimizi alıp , motorlarımızı gemiye yerleştiriyoruz.Bu gemi Venedik’e çıktığımız gemi ile kıyaslanınca hayli ufak kalıyor ama içindeki yaşam alanları ilki ile aynı. Önce karnımızı doyuruyoruz ve karşılaştığımız Türk tır şoförleri ile yemekte muhabbet ediyoruz. Biraz manzara biraz muhabbetin ardından herkes bir yerlere kıvrılıp uyuyor.Koltukta yatmayı tercih ediyorum ama hata yaptığımı yaklaşık 2 -3 saat sonra anlıyorum .Sarhoş bir İtalyan’ın çıkardığı kavga uykumun en güzel yerinde tüm geceyi berbat etmeye yetiyor ve tekrar uykuya dalmam hayli zaman alıyor ve tam uyurken gemi İgomenitsa’ya yaklaşıyor ve uyandırılıyoruz.
Hemen gemiden inip kahvaltımızı yapıyoruz .Başlıyoruz bir sonraki ve son hedefimiz olan Kavala’ya doğru sürmeye.Gece Nuri ve Bülent’in de rahat uyuyamamasından dolayı öğlen üzeri bir şeyler yedik ve uyku tulumlarını çimlere yayıp yaklaşık bir saatlik mola verdik.Uyku sonrası daha zinde olarak yola devam ettik.Sonunda Kavalada’yız ve Nuri ile Hayri’nin daha önceden kaldığı otele yanaşıp hemen yerleşiyoruz.Kokan kıyafetlerimizden kurtulup sahil şeridinde yürüyüşe çıkıyoruz.İzmir kordon boyunda yürüyoruz sanki.Biraz daha ufağı ama havası aynı. Akşam yemeğinde yine pizza ve spagetti yedikten sonra son bir tur atıp yataklarımıza çekiliyoruz.
Sabah otelin hemen yanındaki az Türkçe bilen börekçide kahvaltılarımızı yapıp atlıyoruz demir atlarımıza. Yola çıktıktan sonra ilk defa olarak kimse motorunu sürmek istemiyormuşçasına süratimizi düşürüyoruz , kimse öne geçmek istemiyor.Gezi bitmesin dercesine yaptığımız bu uzun ve yavaş sürüşün ardından gümrüklere varıyoruz ve işlemlerimizi halledip son paralarımızı da free shoplara bıraktıktan sonra sürüşlerimiz normale dönüyor , nede olsa kendi topraklarımızdayız.15 gündür motorumdan duymadığım sesleri tekrar duyuyor olmak memleketim yollarının halini bir kez daha gözler önüne seriyordu.Vapurda da sıra beklemeden ve vakit kaybetmeden karşıya geçmek bize zaman kazandırmıştı.Bol yamalı ve çukurlu memleketim yollarına alışmaya çalışarak yaptığımız sürüş sonunda Bursa’daydık.
Bursa Enduro üyesi canım arkadaşlarımız bizi Kafkas’ta bekliyorlardı.Gezimizin kısa bir analizini çaylarımızı içerken yapıp hemen ardından özlemleri burnumuzda tüten ailelerimizin yanında aldık soluğu.
İşte 6,157 km.lik bir gezi daha kazasız belasız bitmişti.Bol yollu , bol tarihli , yüksek kuleli , bol konserveli, bol doğalı , deniz yollu ve çok muhabbetli.Şimdi düşündükçe bu gezinin muhabbetinin de askerlik muhabbetleri gibi asla son bulmayacağı ve hep anlatılacağı hissine kapılıyorum.
“ Biz motorumuzla Paris’teyken ……….” diye başlayacak muhabbetler hep olacak ve bizler tarafından anlatılacak. Katlanacaksınız artık , çaresi yok…
Şimdiden Alp’ler de motor kullanmayı özledim…
Avrupa yollarının foto roman'ı
Son hazırlıklar yapılır ve herşey hazırdır artık.Demir almak zamanı gelmiştir bu limandan.
Bir hışımla gecilir Yunanistan'dan ve gemideyiz.O ne gemi ama...
Gemi hali işte kim nerede kıvrılırsa orada kalıyor.
Gemiden Venedik girişi.İnanılmaz bir ahenk.
Venedik manzaraları...
İnsburg'un Völs kasabasında camping'teyiz.
İnsburg Altın çatı.
Garmisch yolcusu kalmasın.
HOŞ BULDUK...
Safları düz tutalım beyler...
It's party time...
Çok şirin bir kasaba , göze batan en ufak bir nahoş yapı yok.
Bu resmi çekeceğim diye adamın peşinden koşarken 400 metre engelli rekorunu kırdım.
Bumudur Budur.....
Super walla aynından yapmayı okadar cok isterdim ki....
Daha once Paris te Almanya da bulundum o yolların keyfini motorsiklet ile
tatmak supper olsa gerek....
Bu arada haftaya İtalya ya Roma venedik e gideceğim..Oralarda bildiğiniz motoshoplar warsa yerlerini soyleyebilir misiniz....Ozellikle BMW MOTORRAD ... _________________ BMW 1150 GS 02
Kayıt: Jun 23, 2005 Mesajlar: 2823 Nerden: İSTANBUL
Tarih: Sal Tem 25, 2006 7:52 am Mesaj konusu:
Paylaşımızın için teşekkürler, çok güzel fotoğraflar.
Daha önce motorla yurt dışı feribotlarına binen arkadaşlarım anlatırdı. Uyku tulumu ile güvertede yattık diye, sizden de aynı şeyleri duyudum. Bir de fotoğrafını gördüm. _________________ Motosiklet Teorisi ni ve Motosiklet Yol Sanatı nı okuyalım, okutalım...
Bumudur Budur.....
Super walla aynından yapmayı okadar cok isterdim ki....
Daha once Paris te Almanya da bulundum o yolların keyfini motorsiklet ile
tatmak supper olsa gerek....
Bu arada haftaya İtalya ya Roma venedik e gideceğim..Oralarda bildiğiniz motoshoplar warsa yerlerini soyleyebilir misiniz....Ozellikle BMW MOTORRAD ...
İtalya'da hiç denk gelmedik , Paris'teki BMW MOTORRAD şans eseri karşımıza çıktı ve kısa bir tur attık.Çeşit ve fiyatlar aynı.Festivalde dahi bir indirim söz konusu değildi , sadece bir iki üründe ciddi indirimler vardı ama onlarda ellerinde kalan teklemelerdi ve kimselere olmuyordu. _________________ Lütfü Uzsoylu
R 1200 GS ADV. 16 K 2333
Sevgili Lutfu arkadasim cok keyifli bir gezi olmus, fotograflar ve anlatimin da cok surukleyiciydi.
Paylasimina cok tesekkurler, hele ki bir zamanlar kanallardaki kiyiya bagli mavnalarin brandalarinin altinda yatarak, otel parasi tasarrufuyla daha fazla gezme olanaklari yarattigimiz gunlerimi hatirlattigin icin de, ayrica tesekkurler. _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Sevgili Lutfu arkadasim cok keyifli bir gezi olmus, fotograflar ve anlatimin da cok surukleyiciydi.
Paylasimina cok tesekkurler, hele ki bir zamanlar kanallardaki kiyiya bagli mavnalarin brandalarinin altinda yatarak, otel parasi tasarrufuyla daha fazla gezme olanaklari yarattigimiz gunlerimi hatirlattigin icin de, ayrica tesekkurler.
Sevgili Ahmet abicim, başka tozlanmış hatıraların var ise adres ver hemen keşfe çıkalım.
Sevgiler. _________________ Lütfü Uzsoylu
R 1200 GS ADV. 16 K 2333
Bumudur Budur.....
Super walla aynından yapmayı okadar cok isterdim ki....
Daha once Paris te Almanya da bulundum o yolların keyfini motorsiklet ile
tatmak supper olsa gerek....
Bu arada haftaya İtalya ya Roma venedik e gideceğim..Oralarda bildiğiniz motoshoplar warsa yerlerini soyleyebilir misiniz....Ozellikle BMW MOTORRAD ...
İtalya'da hiç denk gelmedik , Paris'teki BMW MOTORRAD şans eseri karşımıza çıktı ve kısa bir tur attık.Çeşit ve fiyatlar aynı.Festivalde dahi bir indirim söz konusu değildi , sadece bir iki üründe ciddi indirimler vardı ama onlarda ellerinde kalan teklemelerdi ve kimselere olmuyordu.
Biliorum Paris tekini Hatta yanında HONDA da var. Ben de şaşırmıştım orada fiyatlara...Almanya da ucuz yedek parca ama oraya kadar gidemiyecem. :( _________________ BMW 1150 GS 02
Bumudur Budur.....
Super walla aynından yapmayı okadar cok isterdim ki....
Daha once Paris te Almanya da bulundum o yolların keyfini motorsiklet ile
tatmak supper olsa gerek....
Bu arada haftaya İtalya ya Roma venedik e gideceğim..Oralarda bildiğiniz motoshoplar warsa yerlerini soyleyebilir misiniz....Ozellikle BMW MOTORRAD ...
İtalya'da hiç denk gelmedik , Paris'teki BMW MOTORRAD şans eseri karşımıza çıktı ve kısa bir tur attık.Çeşit ve fiyatlar aynı.Festivalde dahi bir indirim söz konusu değildi , sadece bir iki üründe ciddi indirimler vardı ama onlarda ellerinde kalan teklemelerdi ve kimselere olmuyordu.
Biliorum Paris tekini Hatta yanında HONDA da var. Ben de şaşırmıştım orada fiyatlara...Almanya da ucuz yedek parca ama oraya kadar gidemiyecem.
Doğrudur yanyana ve bir iki dükkan arayla 4 - 5 motorsiklet mağazası var. Almanyada louis'de kampanyalı mallar hariç fiyatlar hemen hemen aynıydı ama kampanyalı malların fiyatları inanılmaz.50 €'ya tam korumalı montlar,16,5 € ya Uvex gözlükler, 29,90 € proof tulum yağmurluklar , 45 € ya yazlık pantalonlar...
Denk gelmek lazım , ihtiyacın olan üründe kampanyayı yakaladın mı senden iyisi yok. _________________ Lütfü Uzsoylu
R 1200 GS ADV. 16 K 2333
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız