Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Meteoroloji hafta sonu sıcaklığını 15’C olarak verince seyahat kaşıntımız tuttu yine. Hem de tüm yaz, bileği zorlamamak adına motosiklete binmediğim için bende kendimi test etmiş olacaktım. Şile, Ağva derken Edirne’ye karar kıldık. Neden Edirne derseniz, iki tane sebep var. Birincisi Ara Güler’in bir resmi, ikincisi ise Ciğer tava.
Kemik kadroya , yani; Ben ve Tortor ile Alp ve Kocaoğlan ‘ a ilaveten bu kez bir arkadaşımız daha bizimle gelmeye karar verdi. Arkadaşımız Nihat Göksel.
Nihat’ın motosikleti de yok, motosiklet üzerinde uzun yol gitmişliği de… ama o poposuna güveniyor bizde ona.
Nihat’ a kıyafet ve kask ayarladık, yol hazırlıkları yaptık. Yani Alp gene motosikletinin lastik havalarını kontrol etti ve yağ ilave etti. Bende Tortor’la konuşmaya gittim, ona “güzel oğlum bak yarın yine seninle yola gideceğiz, bu gece rahat uyu dinlen, yarın zinde ol” dedim. ..
4. Aralık 2011 sabah 06.45 depo önünde buluşuyoruz. Hazırlık, klasik resim çekme faslımız ve yola çıkışımız saat 07.15.
Nihat, Alp’in motosikletinde artçı olarak yer alıyor. Yavaşça yol alıyoruz, bir gün öncesi buzlanma yüzünden TEM de olan kazayı bildiğimiz için bu sabah hem temkinli yol alıyoruz hem de eski yoldan (D100) gidiyoruz. Sırasıyla Boğaz köprüsünün ve Haliç köprüsünün üzerini ıslak ve kaygan görünce hızlı gitmek benim için zaten imkansız hale geliyor. Çünkü bu dakikalarda benim de artık yeni bir artçım oluyor. Sanıyorum onu sizlerde tanıyorsunuzdur, arkadaşımın ismi ; Yusuf. Bana sürekli sesleniyor “ yavaş git… Yusuf Yusuf…nasıl düştüğünü hatırlıyorsun değil mi… Yusuf Yusuf.. kontrolü elden bırakma Yusuf Yusuf…” .
Garip ama sabahın bu saati trafik ciddi yoğunlukta . Arkadaşımın sesi kulaklarımda maksimum yavaşlıkta Beylikdüzü’ nden, Büyükçekmece’ ye iniyorum. Yokuş çok ciddi kayganlıkta, sonrasında yol biraz kurusa bile hala ıslak. Silivri’ye yaklaştığımızda birden bir sis bulutuna giriyoruz. Hava zaten soğuk ama siste daha da soğuyor sanki. Trafik burada adeta sıfır ama biz dörtlüleri yakıp son derece yavaş ilerliyoruz.,Kınalı’ya ulaştığımızda Çorlu yönüne adeta el yordamı ile giriyoruz. Çorlu’ ya doğru sis açılıyor ve rahatlıyoruz.
Kahvaltı için yol üzeri bir lokanta bulmak umudu ile tüm benzincilere uğrayarak Lüleburgaz’a varıyoruz. Burada güzel bir pastahanede çay ve börekle karnımızı doyuruyoruz. Çıkışa geçerken ben Tortor’un karnınıda doyuruyorum.
Uzun zamandır hiç geçmediğim bu yollar çok yenilenmiş ve çok rahatlamış. Ancak bu yolun rahatlığını uzun süre sürdüremiyoruz.
Havsa’ya gelmeden inanılmaz bir sis bulutuna daha giriyoruz. Sisin yoğunluğu bir yana ince ince üzerimize yağıyor. Kasklardan, üstümüzden, motosikletlerin koruma camlarından damlalar süzülüyor. Bonus olarak ayrıca yolda traktörler ve yol kenarında yürüyen insanlar var. Adeta adım adım yürüyerek Edirne’ye varıyoruz. Edirne’ye giriyoruz ama girdiğimizi artan araç trafiği ve yoldaki göbeklerden anlıyoruz. Koca Selimiye’yi bırakın yolun kenarı bile zor gözüküyor.
Şehir merkezinde ilerledikçe sis biraz açılır gibi oluyor ve gideceğimiz yeri görüp motosikletleri park ediyoruz. Motosikletlerimizi Eski camii’ nin arkasına park ettik, oradaki taksi durağına’ da kasklarımızı emanet ettik ve resim çalışması öncesi siste donan yerlerimizi açmak adına önce bir çay içmeye karar verdik. Oturduğumuz yerdeki kedi Alp’ i kendine pek bir yakın buldu.
Şansımıza bugün buraya bir fotoğrafçı grubu gelmiş, elinde makinalar herkes sis falan dinlemiyor sanatını konuşturuyor. Sanırım bu kadar fotoğrafçının duaları sonucu sis biraz olsun dağılıyor ve hepimiz resim çekmeye koşuyoruz. İlk hedefimiz Eski Camii yada diğer adı ile Yazılı Camii.
Eski Cami ; Osmanlı tarihinde, Fetret devri diye adlandırılan dönemde (1403 yılında), 1. Rumeli Sultanı Emir Süleyman Çelebi tarafından inşasına başlanılsa da Çelebi Sultan Mehmed devrinde, 1414 yılında yapımı tamamlanmış. .Mîmarı, Konyalı Hacı Alâeddîn olup Edirne’de zamanımıza ulaşan ilk orijinal anıt olarak da bilinmektedir. İki tane minaresi olan bu caminin bir başka özelliğ’de Osmanlı padişahlarından II. Ahmet ve II. Mustafa’ nın kılıç kuşanma törenlerinin burada yapılmış olması.
Osmanlı’da dini yapılarda resim gibi süslemeler yapmak geleneği olmadığı ve hatta günah sayıldığı için bina yazılarla süslenmiş. Yazılar sanat bakımından çok değerli kabul edilmekteler. 1748 yangını ve 1752 depreminden zarar görmüş olan camii Birinci Mahmud tarafından tamir ettirilmiş. Caminin beyaza boyanmış duvarları ve payeleri üzerinde 18. Ve 20. yüzyıllarda yazılmış olan yazıların bazıları Sultan I.Mahmud zamanında, bazısı da 1863 yılındaki onarımda ilave edilmiş. Sonraki dönemlerde de zamanın ünlü hattatları yazılarını buraya vermiş veya yerine yazmışlar.
Bizim botları çıkartıp, içine girmediğimiz camii’nin içinde Minberin sağındaki altın yaldızlı besmele de Sultan II. Abdülhamid’in imzası görülmekteymiş.
II. Murad döneminde Edirne’ye gelen ve bu camii’de vaaz verdiği söylenen Hacı Bayram Veli hazretlerinin anısına duyulan saygı nedeniyle vaaz kürsüsü imamlarca kullanılmamaktaymış. Ayrıca mihrabın sağında bulunan ve Kabe’den getirildiği söylenen Kabe Tası bu camii için ayrı ve özel bir ziyaret nedeni oluşturmakta.
Bizim Edirne’ye gelişimizdeki 1. neden ( yani sözde neden asıl neden ciğer tava yemekti) ; Ara Güler üstad’ın uzun yıllar öncesinde bu camiinin girişinde yer alan Allah yazısı altında çektiği iki çarşaflı kadının resminin aynını ama çarşaflı kadınların yerine kendimizi koyarak çekmek istememizdi.
Tamam saçma bir neden olarak görülebilir ama arkadaşlarımın ikisi de yeni fotoğraf makinaları aldılar ve resim çekmek, yeni şeyler denemek ışıktı açıydı vs. konusunda çok hevesliler. Ne yapayım bir ciğer tava uğruna bende onlara katıldım
Ehhh.ben sizlerin #elinizden opeyim# iyi mi,iran ve gurcistan maceralariniz sizlerden de dinleyebilmek icin boyle bir firsati [ habersiz oldugumdan]kacirdimya makus talihime yanayim.Neyse sizleri tanimak baska bahara kaldi,bari topic in keyfini cikarayim.
Eski camii ile ilgili guzel bilgilerinize musade ederseniz bi iki ekleme yapmak isterim.Eski camii de cuma hutbelerini gorevli imam hala kilic ile minbere cikarak verir.90 yillara kadar her hafta sali gunleri Edirne li kadinlar kendi mahallerinden komsulari yakinlari ve koyluleri ile bu camii de kuran okuturlardi,adet oldugu uzere pek cogu neden sali gunu oldugunu bilmesede.sebebi İstanbulun fethi icin padisahin ve ordunun Edirne den sali gunu hareket etmis olmasidir,her sefere oldugu gibi ordunun sehirden dualarla ugurlanmasi bu gelenek ile hala yasatilmaya calisilir.ancak eskisi kqdar degil maalesef.
Edirne den Selamlar. _________________ Alkan
SuZuKi V STRoM
Her sartta yollarda olabilmek/gezmek, gezmektir... Ne kadar iyi yapmissin sevgili Ercument kardesim.
Zamanin ve imkanin oldugunca verdigin gaz, ileride "keske" diyecegine helaldir.
Bizlerle de bu guzel bilgileri paylastigin icin tesekkurler. _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Kayıt: Jan 07, 2004 Mesajlar: 193 Nerden: istanbul
Tarih: Pzr Arl 11, 2011 10:42 am Mesaj konusu:
Merhaba,
Sn. alk22 / Alkan arkadaşım. Öncelikle Eski Camii ile ilgili verdiğiniz bilgiler muhteşemdi. Belki bilenler vardı ancak anlattıklarınızı ben bilmiyordum. Umarım Selimiye Camii ile ilgili' de bizimle paylaşılacak bilgileriniz vardır. Ve yine umarım'ki bu yapılar hakkında aktardığım bilgiler doğruları yansıtıyordur.
Edirne'ye tekrar geleceğiz. O günkü birkaç saatlik ziyaret açıkcası bizi kesmedi. Zaten Edirne'de yaşayan iki arkadaşım ( ta üniversite yıllarından beridir neredeyse görmediğim) var. Onları'da görmek istiyorum, gelmeden önce size yazarım eğer müsait olursanız sizinle tanışmaktan ve sohbet etmekten keyif alırım.
İlginize çok teşekkür ederim.
Sevgili Ahmet bey ; Aynen dediğiniz gibi yapmaya çalışsam'da her zaman vakit bulamıyorum. Ancak yaptığımızda'da alabileceğim en büyük keyfi almaya çalışıyorum.
Her zamanki ve yüreklendirici yorumlarınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla. _________________ Toaxe / Ercüment Oğuz
Kayıt: Jan 07, 2004 Mesajlar: 193 Nerden: istanbul
Tarih: Pzr Arl 11, 2011 3:41 pm Mesaj konusu:
Eski camii de ; istediğimiz resmi yakalamak adına çeşitli açıları denedikten ve bu arada çeşitli maymunluklar yaptıktan sonra Selimiye camii’ne yürüyoruz.
Öndeki park alanında bizi çok eğlendiren bir alan bekliyor. Önce bir Edirne Hatırası çektiriyoruz.
Sonra da güvercinlere yem atıyoruz.
_________________ Toaxe / Ercüment Oğuz
Kayıt: Jan 07, 2004 Mesajlar: 193 Nerden: istanbul
Tarih: Pzr Arl 11, 2011 4:36 pm Mesaj konusu:
Güvercinlerle işimiz bitince Selimiye camisinin altındaki Arasta’ya giriyoruz. Buradaki bütün dükkanlarda meyve şeklinde sabunlar satılıyor.
Selimiye Camii ; Öncelikle, bazılarının bildiği gibi bu camii Yavuz Sultan Selim adına değil. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim adına yaptırılmıştır. "Çıraklığımı İstanbul'daki Şehzade Camii'nde yaptım. Kalfalığımı da Süleymaniye Camii'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han camiinde sarf edip ustalığımı ayân ve beyân ettim,” diyen büyük usta Mimar Sinan’ ın bu eseri Osmanlı Türk sanatının ve Dünya Mimarlık Tarihinin baş eserlerindendir.
Edirne'nin ve Osmanlı İmparatorluğunun simgesi olan camii, kentin merkezinde yer almaktadır. Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da göstermektedir.
Kesme taştan yapılan cami, 2475 m2'lik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43,28 mt. olan, 31,22 mt çapındaki kubbesiyle ilgi çeker. Ayasofya'nın kubbesinden daha büyük olan kubbe 6 mt. genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan sekiz büyük payeye oturur.
(Ancak bir çok iddianın aksine) Selimiye'nin kubbesi Ayasofya'dan büyük değildir. Ancak Mimar Sinan'ın Ağzından yazıldığı belirtilen "Tezkiret-i Bünyam"da Selimiye anlatılırken: "Kubbeyi, Ayasofya kubbesinden altı zira kadrin ve dört azra derinliğin ziyade eyledim." dediği belirtilir.
Gerçekten de Selimiye kubbesi yarıküre, Ayasofya kubbesi oval ve basıktır. Selimiye'nin kubbe çapı 31.22 mt., Ayasofya'nın ise 30.90 ile 31.90 arasında değişen hafif oval bir kubbedir. Bu da hemen hemen Eş büyüklükte oldukları anlamına gelir. Mimar Sinan Selimiye'de Osmanlı Mimarisi'nin özlemini çektiği mekan bütünlüğünü gerçekleştirdiği için kendisiyle övünmektedir. Benim şahsi görüşüm Mimar Sinan gibi bir dehanın burada Ayasofya’nın kubbe büyüklüğünü bilerek geçmediğidir. Onun gibi birinin hesap yada ölçüm hatası yaptığını sanmıyorum. O Ayasofya’yı kullandığı teknikle geçmiştir. )
Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap, sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemlidir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin baş yapıtlarındandır. Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve Dünya sanatında ayrı bir yeri vardır. XVI. yy. çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, 'sıraltı' tekniğinde olup, İznik'te yapılmıştır.
Selimiye camisinin 3,80 m çapında 70,89 m yüksekliğinde, üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Cümle kapısının iki yanındakiler üçer yollu olup, her şerefeye ayrı merdivenlerden çıkılır. Diğer iki minare ise birer yolludur.
Bir külliye olarak inşa edilen yapının, geniş dış avlusunda Darüssıbyan, Darülkur'a ve Darülhadis yapıları bulunmaktadır.
Selimiye Camii ile ilgili en çok anlatılan rivayete göre; Caminin arsası içerisinde bir lale bahçesi varmış ve bu bahçe camii için satın alınmak istendiğinde sahibi vermek istememiş. Günlerden bir gün razı olduğunda ise bahçesinin devamlı sembolik bir şekilde bir yerler de yaşaması için camiye bir lale motifinin yapılmasını şart koşmuş. Mimar Sinan da lale motifini yapmış fakat ters yapmış. Lale motifi burada bir lale bahçesinin olduğunu ancak ters yapılması ise sahibinin ne ters bir adam olduğunu temsil etmektedir.
Ayrıca, -Selimiye' nin kubbesinin tek olması, Allah'ın birliğini,
- Kubbesinin geniş olması, Hristiyan mimarlardan daha iyi isler yapabileceğini,
- Caminin pencerelerinin 5 kademeli olusu İslam’ ın 5 şartını,
- Vaaz kürsülerinin 4 tane oluşu, İslam'da 4 tane mezhebin hak olduğunu,
- Selimiye külliyesinin 32 tane kapısının olması İslam’ ın 32 farzını,
- Arka minarelerde 6 yolun olması, imanın 6 şartını,
- Minarelerinde 12 şerefe olması camiyi yaptıran padişahın 12. Osmanlı Padişahı
olduğunu,
sembolize eden mesaj topluluğudur.
Bizde arasta’nın içinden çıkarak bu muhteşem caminin avlusuna giriyoruz. İçeri girmek için kapısına geldiğimizde ezan okunmaya ve cemaat içeri girmeye başlıyor.
Bu durumda içeri girip camiyi gezmek ve resimlemek son derece saygısızca olacağından yavaş adımlarla Ali Paşa Çarşısına doğru yürüyoruz. Aslında hedef çarşıyı gezmekten ziyade Ciğer Tava yemek.
Edirne’nin her yerinde bol miktarda ciğer tava ve köfte yapan yer var. Alp’in tercihi Aydın isimli bir yer ama orası kapalı. Başka bir yer bakınıyoruz, hatta birilerine soruyoruz. Herkes kendi damak zevkine göre birini tarif ediyor.
Ben bu konuda çok ünlenen yerler konusunda biraz şüpheciyimdir. Çünkü yıllar içinde gördüm ki eskiden beri bildiğiniz ama bir şekilde aniden fazla ünlenen yada meşhur olan yerlerde Popo Kalkması Sendromu yaşanıyor (bilmiyorum belki bana öyle denk gelmiş de olabilir). O nedenle çok fazla yer aramadan, içinde yerli halkın yemek yediği , diğer emsallerine göre oldukça şık ve temiz bir lokantaya dalıyoruz. . Kırkpınar Kasap ve Lokantası. İçeri girer girmez, bir taraftan lahana gibi kat kat elbiselerden kurtuluyor, diğer taraftan vakit kaybetmeden ciğer siparişimizi veriyoruz.
Bence sonuç gayet başarılıydı ve hesap da son derece mantıklıydı. Üç kişi için toplam 35.-TL. Mideler şişmiş, üzerimizde gene kat kat kıyafetler zor yürüyerek motosikletlere ulaşıyoruz.
Bu arada her zaman karşımıza çıkan Enduro ile Cruiser tarzı motosiklet şakalaşmasına bir başka yorum da burada kendiliğinden ilave oluyor.
Yeni istikametimiz Tunca ve Meriç üzerindeki taş köprüler. Nihat köprü üstlerinde akan trafiğe rağmen yeni makinasını konuşturup resimler çekiyor. Meriç kıyısında, kahve ve resim molası veriyoruz, kahveler ehh ama manzara süperdi… _________________ Toaxe / Ercüment Oğuz
Kayıt: Jan 07, 2004 Mesajlar: 193 Nerden: istanbul
Tarih: Pts Arl 12, 2011 4:02 pm Mesaj konusu:
Dönüş için hazırlanıyoruz, saat 14,15, Edirne’deki son durağımız Alp’in benzin aldığı bir istasyon. Buradan çıkıp direk otoyola dalıyoruz.
Şansımıza sis iyice açıyor ve biz Kınalı’ya kadar ortalama 130 km süratle geliyoruz. Kınalı sonrası trafik yoğunlaşıyor, bizde hızımızı düşürüyoruz ama tempolu bir sürüşle saat 17.30 gibi kalkış noktamıza ulaşıyoruz. Burada bugün yaptığımız kısa bir yolculuk olsa bile bizim için klasikleşen, turu tamamlama resimlerimizi çekiyoruz.
Sonuç ; Yaklaşık 10 saatlik sürede 550 km. yol yapmışız. Benim bileğimi ve Nihat’ı test ettik, ikiside sınıfı geçti. Arkadaşlarımla olmak güzeldi, yolda olmak güzeldi, Edirne güzeldi…. _________________ Toaxe / Ercüment Oğuz
Hop bi dakka,ben iyi degil demedim,daha iyisi dedim,dograticakmisiniz beni cigerci esnafina yahu.
ozel mesajinizi aldim,tanidigim iyi bi rehber de var,isabet olur.
Edirne den erkese selamlar.saygilar. _________________ Alkan
SuZuKi V STRoM
Cok tesekkurler, yine keyifle bir gunu doldurmussunuz ya, muhim olan da bu degil mi...
Ciger konusunda Edirne'de onlarcasinda yedim, bana gore hemen hepsinin lezzeti cok guzeldi. Sadece sunum ve mekan farkliliklari sebebiyle pisikolojik etkisi var sanki.
Mekan ve yagi temiz, ciger de onca surume gore bayat olamayacagina gore gozune kestirdigine otur ve ye bence de... _________________ Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli
Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Kayıt: Jan 07, 2004 Mesajlar: 193 Nerden: istanbul
Tarih: Sal Arl 13, 2011 1:17 pm Mesaj konusu:
Merhaba ;
Sevgili alk22 ; Korkmayın o kadar ciğercilerden, biz gerekirse sürçü lisan etmişiz diyerek sizi doğramalarına engel oluruz. (ama nedense bizim ciğerciyi çok beğenmediğinize inanıyorum )
Sevgili Ahmet bey ; Bu seyahat kısa süreliydi ama ruhumuza çok iyi geldi. Size katılıyorum her ne kadar gurme sayılmasam'da ağzımın tadına dikkat etmeye çalışırım. Burada'da sunum ve lezzet iyiydi... (Bakalım alk22 nin ciğercisi nasıl çıkacak )
Çok teşekkürler. Saygılarımla. _________________ Toaxe / Ercüment Oğuz
Arkadaşlar paylaşım için çok teşekkürler. Balkan turuna çıkarken 2 gece Edirne'de kalmıştık. Tadı damağımda kalınca Ramazan bayramında 2 gün Edirne'deydik. Gerçekten çok güzel bir şehir. Ama hak ettiği yeri bulamamış bence. Edirne turizm için süper bir potansiyele sahip. Şehir daha bakımlı hale getirilip çok daha fazla turist çekebilir.
Fotoğraflarınızla tekrar Edirne'yi yaşadım. Çok teşekkürler...
Sevgilerimle, _________________ Ahmet YILMAZ
Transalp'06
Çanakkale-Çan
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız