Arama     Konular    
  Üye Ol antalya escort Ana Sayfa  ·  Konular  ·  Dosyalar  ·  Hesabınız  ·  Haber Gönder  ·  Top 10  ·  T.C Karayollari Haritasi  
Ana Menü
· Ana Sayfa
· 2. El Ilanlar
· Anketler
· Ansiklopedi
· Arkadaşına Tavsiye Et
· Arşiv
· Bize Ulaşın
· Dosyalar
· Faydalı İçerik
· Forumlar
· GizlilikPolitikasi
· Haber Gönder
· Hakkimizda
· Harita
· Konu Başlıkları
· Oyun Alanı
· Top 10
· Videolar
· Web Links
· Üye Günlüğü
· Üye Listesi
· İzlenimler
· Özel Mesajlar

Kimler Sitede
Şu an sitede, 104 ziyaretçi ve 0 üye bulunuyor.

Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.

Giris
Nickname

Şifre

Guvenlik Kodu: Guvenlik Kodu
Guvenlik Kodunu Yeniden Yaziniz

Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.

Dost Siteler
www.webevi.com www.lamaorda.com www.saglikbilgisi.com www.bilgisayarbulteni.com www.thelostdownload.com www.ucretbordrosu.com


Ikiteker Motosiklet Fan Klubu - Motosiklet ve motosikletli yasam kulturu: Forums

Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi :: Başlık Görüntüleniyor - KUZEY AFRİKA GEZİMİZ 2010
 YardımYardım   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

KUZEY AFRİKA GEZİMİZ 2010
Sayfa 1, 2, 3, 4  Sonraki
 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Cmt Tem 23, 2011 11:56 am    Mesaj konusu: KUZEY AFRİKA GEZİMİZ 2010 Alıntıyla Cevap Ver

ÇOK FAZLA RESİM YÜKLEMİŞİM, AÇILMAYAN RESİMLER İÇİN SAĞ TIKLAYIP "RESMİ GÖSTER" E BASINIZ...


GEZI ROTASI: SURİYE , LÜBNAN , ÜRDÜN , MISIR , LİBYA , TUNUS , Feribotla İTALYA, YUNANISTAN....




Motorumuz 2001 Africa Twin... Arkamda eşim var.. Tahmini yolumuz 35-40 gün ve 22,000 km.. ama tam 40 gunde ancak 11,000 km yapabiliyoruz.



Aslında gezi Cezayir , Fas üzerinden gecmek ve İspanya üzerinden sadece karayolu ile dönmekti ama Cezayire vize alamadık..... Cezayir problemli bir ülke. Vize almak çok zor, bizi aylarca oyaladılar “Tunus ta alırsınız” diyerek başlarından savuşturdular ama o da olmadı... Yani böyle bir planınız varsa mutlaka Türkiyede halledin işinizi..


VİZELER: Bu turda sadece Mısır , Shengen ve Cezayir vizesi lazım... Mısır vizesi kolay. Shengen vizesinide İtalya dan alıyoruz, Yunanistan biraz zorluyor ,hatta vermiyor..

Hazırlık aşaması çok çetrefilli... pasaport, uluslararası ehliyet, 1.000 USD depozit , triptik, vizeler, başvurular, fotokopiler, degişik dillerde başvuru dilekçeleri daha neler neler... OOOOF OF ... hatırlamak bile istemiyorum.. Kısaca motora atlayıp çölleri , dagları , denizleri , ölümcül trafiği aşmak en kolay kısmı... Resmiyet kısmı ise tam EZİYET..

MALİYET : “Kaç paraya mal oluyor” derseniz ... “Çok paraya” mal oluyor boyle bir gezi, daha yola cıkmadan zaten dünya kadar para harcıyorsunuz.. eger yalnızsanız belki maliyet düsebilir.. Çadır heryerde geçerli bir opsiyon değil... Benzin en az para tutan şey.... otellerse toplamda ocağınıza incir agacı dikiyor.. en cok acıdığım harcamalar ise feribot , pasaport,vize vs harcamalarım, yani o paralar karşılıgında elinize bir şey geçmiyor..

Gideceğimiz ülkeleri LONELY PLANET kitaplarından yalayıp yuttum.. Bolca harita bıldum, ayrıca L.P. kitaplarının haritalarını yazıcıdan çıkartıp üzerlerini bolca notla doldurum.. Bu arada kitap derken PDF olarak... Hem netbook unuzda taşıyabilıyorsunuz hemde gerekli bölümelrini ve haritalarını yazıcıdan çıkarabılıyorsunuz

HARİTA ve GPS : ... bu ülkelere ait basılmış haritaları herhangi bir kitapçıda bulmanız mümkun degil,yada çok şanslı olmanız lazım... Ben internet uzerinden bir kaç sahafdan bolca harita aldım.. bu haritaları şeffaf koli bantıyla önlü arkalı bantladım, yırtılmaz ve su gecirmez oldular.. GPS e gelince , bu zaten en buyuk sorundu.. çünku bu rota uzerinde üretilmiş , satılan bir harita yok.. yine çok uzun uğraşlar sonucu 40-50 adet el yapımı gps haritasını birleştirerek gps e attım ve kesinlikle muhtesem di, hayatımı ve yolculuğumu kolaylaştırdılar.. ozellikle kalabalık buyuk şehirlerde...

Bu yazıyı yazarken özet mi geçeyim , sadece resim mi koyayım, yoksa uzun uzun ayrıntılı mı yazayım derken, tamamen plansız ve aklımda kalan herşeyi yazmaya karar verdim. Bir sorunuz varsa lütfen foruma yazın. Bolca yazım hatası olabilir,bazen sıkıcı olabilir, ama ben ortaya attım aklımdakilerini , yararlı yararsız bilgileri ,isteyen istediğini alsın kullansın. icon_smile.gif




1 . GÜN :BANDIRMA-ADANA 9 eylül Ramazan Bayramının birinci günü ,Bandırmadan çıktık yola... çok erken kalkamadık çünkü bir önceki gece pasaportlarımız otobüsle geldi ... gece 2 gibi ancak yattık.. sabah 7:30 da yola cıkıyoruz akşam 8 gibi Adanadayız... Bandırma, Ankara, Tuz gölü , Adana.. 1.000 küsür kilometre. Africamız çok yuklü, rüzgar cok şiddetli, hızımız 120-130 .. Çok aşırı benzin yakıyoruz . Normalde 300-330km lik menzilim var ama 250-260km de yedek depoya dusuyorum.... Günun en güzel kısmı Bursa Eskişehir yolu.. yemyeşil ama soguktan donuyoruz . Ankara yı kenarında hızlıca geçiyoruz.







Tuz gölüne dalıyoruz... ben motorla biraz geziniyorum ama yuzey yeryer ıslak ve yumuşak, hız denemsi yapmıyorum.. ( hayır motorumu hala yıkamadım) Tuz golunden sonra yol bıtmıyor.. cok sıkıcı ve ruzgar canımızdan bezdiriyor....ama torosları aşmak çok zevkli .. otoban bitmiş... iki sene önce eski yoldan gitmiştim, cok zordu...ama bu sefer cok guzel bir şekilde varıyoruz Adanaya .. Hızlı Motorcu Serkan ve eşi karşılıyor bizi nefis yemeklerle, geceyi orada geçiriyoruz...




2 .GÜN :ADANA-HAMA Sabah Serkan ve eşi nefis bir kahvaltıyla ugurluyor bizi... Hemen yola koyuluyoruz, otobandan İskenderun a, oradan Belen geçidini aşarak Reyhanlıya iniyoruz... Belen gecidi süper ötesi. Reyhanlıda benzin alıyorum, pompacı “Suriyede daha ucuz” diyor.. boşver diyorum.. BENZIN BULDUNMU ALACAKSIN, YEMEK BULDUNMU YIYECEKSIN, YATACAK YER BULDUNMU DAHA IYISINI ARAMAYACAKASIN.. diyorum.. bu yolculukta bu düsturu elimden geldiğince uyguladım, benzin konusunda sorunum yaşamadım, ama yemek ve otel yuzunden zahmet cektik “daha sonra” yada “daha iyisi” diyerek riske girilmeyecek yerler de var...

Suriye sınırına giriyoruz... Bayram telaşı var...Turkıye cıkısı kolay oluyor.. suriye sınırına geliyoruz görünüşte yogun bir kalabalık yok... ama triptik denilen lanet şey butun sınır kapılarında cok zaman kaybettiriyor... giren ve çıkan için sadece bir triptikçi var, küçücük bir delik.. insanlar tepeleme yıgılmış sıra mıra yok.. kavga var dirsek atma, araya sıvışma var... 110 kilo ve 1.80 olmak işe yarıyor kımseyı sokmuyorum onume, ittiriyorum,dirsekliyorum.. 1,5 saat gibi bir surede keşeyi alıyorum.. daha sonra bir yerlere bazı paralar oduyorum ama ne oldugunu bilmiyorum.. Arapça dışında bir dil yok kimsede .. bende de arapça yok... zar zor anlaşıp ne isterlerse veriyorum mecburen... ufak tefek paralar oldugu için cok fazla sorgulamıyorum...

Pasaport işi için bir binanın onune yanaşıyorum.. Merve hep motorun başında.. . yani rahat rahat işlerimi hallediyorum , aklım motorda, kaskta monta bilmemnede kalmıyor .... içeri giriyorum.. Alain Delon suriye şubesi kişi karşılıyor beni kapıda, üniformalı, sert bakışlı kalın sesli. “nevar??” der gibi bir el işareti yapıyor, pasaportları gösteriyorum... beni arkada bir büroya goturuyor.. iki “müdür” var odada , biri uyukluyor .. .. Alain Delon “türk bunlar” diyor uyuyan gözunu aralıyor “banane lan” gibi bişey diyor uyumaya devam ediyor.. ikinci müdür ayaga kalkıyor, hoşgeldin diyor güler yüzle.. pasaportlara bakıp “hanım nerde” diyor, motorda diyorum, adam camı açıp bağarıyor MARIVA MARIVA GEL GEL.. Merve geliyor , çaylar geliyor , 20 dakıka kadar sohbet ediyoruz.. uyuyan müdür horlama moduna geçiyor.. Alain Delon “gel benle” diyor. Ben peşindeyim,Merve çay içmeye devam ediyor.. Alain Delon adım adım butun ışlerimi hallettiriyor.. para boz, sigorta yaptır, bişey öde.. başka bişey daha öde.. kaşe bastır .. hadi hoşgeldiniz... Merveyi alıyorum karanlık odadan horlayan adamı uyandırmadan vedalaşıyoruz atlıyoruz motora 1 km kadar ileride son çıkış kapısından geri döndürüyorlar Bir şey eksikmiş.. dönüyoruz , Alain Delon “HAA” yapıyor unuttu herhalde.. TAK TUK bir kaşe daha .. OK diyor , son kontrol kapısından geçiyoruz Hooop suriyedeyiz.. geçiş 2,5 saat falan suruyor ( bu diger kapılara oranla en hızlı ve sorunsuz geçişimiz oluyor)..

Halepteyiz, yollar super, memleket super, mutluyuz.. Halep içinde turluyor ve Kaleye gidiyorz.. kale super .. fotojenik kale .... biraz daha geziniyoruz..




vakit erken Halepde otel arasak bir anlamı yok.. basıyoruz Lazkiye ye... 1-1,5 saatte girerim diyorum.. GPS te ve harita da otoban gorunuyor.... ama maalesef bitmemiş... yol başta çok güzel.. ama son birkaç saati berbat virajlı, yeryer toz toprak köy yollarında geçiyor.... felaket .... Lazkiyeye varıyoruz ama perişanız... harika bir yerde super guzel ekmek arası birşeyler şeyler yiyoruz.. birkaç saat hem geziyor hem otel arıyoruz, fiyatlar korkunç.. cok pahallı.... pis , cücük kadar odalar.. adam kendi yattıgı yemek yedigi odaları veriyor leş gibi , sigara kokulu Berbat yerler 100USD !!!!.... cok pahallıdır diye onunden defalarca gectigimiz Hotel Palace ta yer buluyoruz .. cok ucuz degıl ama guzel biryer herseyden once MOTOR ICIN KAPALI GARAJ var



.. Tabiki “once motor” diyorum, biz yerde de yatarız icon_smile.gif .. Oda gayet guzel, liman manzaralı.. sabah Konteynır deposuna bakarak uyanıyorsunuz icon_smile.gif.. ve oda yola baktıgı ıçın sabaha kadar korna sesınden uyuyamıyorum, arabalar kafamın ıçınden geçiyor sanki.. ama motorun yeri güzel icon_smile.gif..



Bu memlekette sigara serbest, kahvaltı salonunda , odalarda , asansorde.. heryerde sigara içiliyor.. kahvaltıya iniyoruz, ama ekmeklere kadart sinmiş o katran kokusu, ve yogun duman yuzunden zor kaçıyoruz dışarı... açız...

Yola cıkıyoruz, sahil boyundan guneye dogru inecegiz, yolda kahvaltı ile çay-kahve içecek bir sürü minik büfe var... odun ateşli taş fırınlarda pide mide bişeyler yapılıyor taze taze.. yani duman gördüğünüz heryerde hemen durun.. oFFF diyorum HAMUR İŞİ ve bol ŞEKERLI CAY.. gömülüyürum hamurlara, pidelere ne varsa silip süpürüyorum . mutluyum... mervenin keyfi kaçık.. cunku zaten normal bir insanın bile yiyemeyceği kadar acı var butun yediklerimizde.. Merve yiyemiyor fazla , yüzü morarmaya başlıyor.. Ben de öğlene dogru mide kanaması geçiriyor gibi oluyorum ama pişman degilim, yine olsa yine yerim iki tepsi...

İlk durak MARQAB KALESİ..




manzara süper , çay süper.. kale super, kaleye cıkan yol dar asfalt ve kıvır kıvır.. karşıdan biri gelse direkt çarpacak diye düsünürken bayırdan bir bisiklet kaptırmış geliyor, duramıyor bammm.... Kafadan vuruyor, cocuk 8-9 yaşlarında , havada yakalıyorum resmen korkmuş ufaklığı.... hasar yok.. durduğum yerden kalkamıyorum bayır dimdik, teker kalkıyor havaya ama yavaş yavaş toparlayıp düzlüyorum yolu... kaleye ulaştıktan sonra manzara yetiyor zaten.. bide bol şekerli suriye çayı.. yanan mideme iyi geliyor.. pişman degilim yine olsa yine yerdim iki tepsi icon_smile.gif

Yola devam... yollar super, Türkiye yollarından kat kat guzel, ama şöförler biraz çılgın.. Ha bu arada Türkiye sınırını gectiğiniz gibi, FARLARINIZI KAPATIN taa Tunusa kadar açmayın.. insanlar deli gibi uyarıyorlar, hem yayalar hem araçlar, cok fazla dikkatinızi dağatıyor.. Solladıgınız araçlar işini gücunu bırakıp peşinize düşüyor AABI FARLAR ACIK KALMIŞ demek için... bi far için kaza yapmaya ölmeye degmez, zaten farın yansada yanmasada canın burnunda gidiyorsun .

Duble yoldan ayrılıp. CRACK DES CHAVALIERS(sovalyeler kalesi gibi bi anlamı olabilir) e sapıyoruz, yol guzel , manzaralı, köylerden gecip kaleye ulaşıyorsunuz, bu kale de süper.. tertemiz sapasaglam.. manzara pırıl pırıl...kısa mola, foto vs.






Dönüyoruz yine ana yola, Humus a dogru gidiyoruz, ama şehre girmeden kuzeye, HAMA ya dönuyoruz.. Hama dev su dolaplarıyla meşhur, gercekten guzel ve gorulmeye deger... daha once gps te işaretledigim Hotel Sarah a gidiyorm saat daha cok erken, otele yerleşip bir saat kadar dinleniyoruz , sonra cıkıyoruz sokaklara....








Çok fazla genç nüfüs var, akça pakça turistlerin etrafını ceviriyorlar, ama beni pek sevmiyorlar sanırım icon_smile.gif rahat rahat yürüyoruz caddelerde... sadece saçım uzun oldugu için gülüşmelere neden oluyor..










Çarklar cok guzel ve cok buyuk... mevsim yuzunden nehir kurak su duragan ve oldukça pis... ama şehir oldukça guzel...










otelimiz gayet guzel,akşam yemegimizi de orada yiyoruz manzaraya karşı. motor otelin önünde ama otel sokagı cıkmaz sokak yani sorun yok.. bide motor ortusu var, pek dikkat cekmiyor.. Bayram oldugu için sabahlara kadar torpil havai fisek ve ceşitli patlayıcı mühimmat yine uykuzsuz bir gece sagladı bize..hatta gece 2 gibi bizim camın onune kadar geliyor kızkaçıranlar..




3 GÜN. HAMA-PALMYRA-ŞAM : Kahvaltı ardından motorla kısa bir şehir turu daha yapıp, tepedeki parka çıkıyoruz, birkaç resim çekip cıkıyoruz yola...



Aman haaa!! yollar temiz bomboş diye basmayın bolca yaya polis radarı var. Polis amca duble yolun ortasına dikilmiş el radarıyla sizi izliyor.. Humusun içinden geçiyoruz, Palmyra yolunu birsürü polise soruyorum ama kimse bilemiyor???!!.. Kafama göre takılıyorum, Gps beni biraz dolaştırıyor ama sonunda şehrin kuzeyinden girip güneyinden çıkıyoruz. Humus gayet hoş bir şehir..

Palmyra yoluna sapıp vuruyoruz kendimizi bitmez Palmyra çöl yoluna... keyfim yerinde seviyorum çölü... kaskın camını falan tamamen kapatıyrum, sıcak hava değdiği heryeri kurutup yakıyor..




İlk deve sürümüzü görüyoruz, oyle tekbaşlarına bir yone dogru yürüyorlar.. upuzun ama keyifli bir yolculuk sonunda antik kente gekliyoruz...



Palmyra ya girerken sağda kaleyi görüyorum önce kaleye cıkıyorum... VAY BEE ne şehirmiş palmyra.. şu harabe hali bile cok etkileyici..hem yeni hemde eski Palmyrada geziyoruz, yemek yiyoruz..































Yemekten sonra müzenin önüne park ediyoruz.. içeri giricez, bir anda motorun yanında sıraya geçiyor kadınlar, hop mop diyene kadar kadının biri topuklu ayakkabılarıyla motora cıkmaya calısıyor ... koltugu deldi delecek .. fotograf cektireceklermiş, kocası cep tel ile cekıyor fotoları, otoparkçıya diyorum olmaz diye, ama otoparkçı niyeti bozmuş “siz gezin müzeyi” diyor, “ben bakarım motora” ..... herkese foto cektirtecek motor tepesinde , bu uyanık da toplayacak bahşişi... hop biz yine atlıyoruz motora, sonra geliriz diyoruz , kaçıyoruz resmen ..

Palmyra mutlaka gorulmesi gereken bir yer. ama motoru müzeden uzak tutun icon_smile.gif Çıkmadan bir büfeye ugruyoruz.. Büfeci bir genç illa tutturmuş Türkiyede calışacam ben diyor... evet turda gezdıgimiz ulkelerın hepsınde , herkesın hayali Turkıyeye gıdıp calışmak.. bize cok ılgınç gelıyor bu.. Biz ülke olarak hep Avrupanın altında ezile ezile kendimize olan güveni kaybetmişiz, ama bu gezi rotamızdaki bütün ülkeler Türkiyeyi yere göğe sığdıramıyorlar.. bu çok keyif ve gurur verici..... Büfeden ayrılırken genç aldıgımız büyük suları motorun ustunden cekıp geri alıyor, içeri gidiyor, iki tane buz kalıbı pet şişeyle geri dönüyor.. OHH valla akşama kadar soguk su...... sularınız asla güneş görmesin, mumkunse siyah bir canta ıcıne koyun cok uzun sure sıcaklıgını korursunuz .. yoksa bir pet şişe 20 dahkikada elinizi yakacak kadar ısınabiliyor çöl güneşinde..





Dönüş yolumuz farklı, Palmyra-Şam yolu...... Haritada ve gps te cok kısa ve düz görünen yol tam facia, yol guzel ve kaliteli, ama 4 tane yol var, biri yeni yapılıyor, biri simdi kulladıgımız, biri biraz eskı, dördüncüsü ise tamamen kumun altında kalmış.. bu yollar gps te kafamı karıştırıyor .. bir askeri kontrol noktasında BURADAN GIDIN OBURU YASAK diyorlar... yolumuz dahada uzuyor.... Akşam olmadan ŞAM ı görüyoruz... Şehre yaklastıkça yollar karışıyor.. sağımızda otobanı goruyorum ama ulaşamıyorum, çok virajlı ve eski bir yoldan bir saate yakın gidiyoruz.... nihayetinde şehrin ana caddesinden değilde kenar sanayi mahallesinden de olsa şehrin göbeğine ulaşıyoruz .. daha önceden not aldıgım birkaç otele bakıyoruz sonunda tarihi ORIENT PALACE otelinde karar kılıyoruz...








Orient Palace , tarihi tren garının karşısında . Çok eski ve yuksek tavanlı bir otel. Uyurken sanki tavan yokmuş hissi veriyor.... Odalar cok sade, teknolojiden uzak ama çok hoşumuza gidiyor.. motor kapının önünde, brandası örtülü, resepiyson 24 saat açık, adamda kapının onunde motorun yanında oturuyor.. yani motor işi tamam. icon_smile.gif . Hemen dalıyoruz Şam sokaklarına, otelin hemen karşısında bir köşe büfe var.. amanın ne guzel yemekler ve cılgın meyve suları var, yedikçe yiyesin, içtikçe içesin geliyor... hemen büfenın devamında internet cafe var ama pasaport istiyorlar, mecburmuş!!!






Sokaklarda gezerken. Şaşırtcı şekilde birkaç tane “kadınsı” erkek göruyoruz, iki gencin koluna girmiş öpe öpe yürüyorlar kakara kikiri... İstanbulda cok görmeye alıştıgım bu manzara Suriyede tuhaf geliyor gözüme ...









Çarşıda geziyoruz, cok kalabalık, al sana bayram üstü Eminönü , Sirkeci , Tahtakale.. ben dayanamıyorum fazla ...omuz omuza yürümekten ve bağarıp çağaran satıcılılardan, korna seslerinden.. . Oslo dan gelen Oleg için cok entersan ve egzotik olabilir ama , çölde 12 saat motor kullanmış bir Türk için bu işkence oluyor..aynısı zaten var bizim memlekette.. hadi dönüyoruz otele, yine karşı büfeden meyve suları alıp oadaya..... SESSIZLIK.......uyku..


5 GUN .ŞAM-MAALULA-BEYRUT : Sabah yine bir Şam turu yapıyoruz, güzel memleket vessellam.... Şam Humus yoluna çıkıyor ve Kuzeye doğru donuyoruz... hedefimiz MAALULA, SEYDNAYA ve cevrsindeki Hristiyan kasabaları.. Suriye ve Ürdünde cok Hristiyan ve bolca kilise var.. bu kasabalar hem dini yapıtları hemde dogal konumları nedeniyle keyif alacagınız yerler.. Suriyede otomobillerin tamponlarını incelerseniz, Hz İsa çıkarmaları, süsleri yada bir balık amblemi görürsünüz... bu araçların çoklugu size ülkenin Hristiyan nufusunun nekadar yüksek oldugu hakkında bir bilgi verebilir..




























Maalula ve Seydnaya kasabalarından sonra , Şam-Beyrut yoluna iniyoruz ve Lubnan sınırına yol alıyoruz... yol bomboş Allah Allah??, kimse yok yollarda diye düşünürken sınıra bir geliyoruz FACİA... motoru koyacak yer bile yok.. Zavallı Merveyi buldugum bir damlacık gölgeye birakıyorum motorla...



Bu arada Lamborginiler Porsheler ve aklınıza gelecek har türde lüks araba sınırdan geçmeye çalısıyor şaşkına dönüyorum.. pasaport işlerini zar zor hallediyorum ve triptik kulubesinin onundeki kalabalıkta yerimi alıyorum...yaklaşık 60 kişilik kızgın ve bağıran bir kalabalık... kulubenin içine girmem 2 saatimi alıyor, içerideki görevliler cıldırmışlar 15 dakıkada bir ayaga fırlayıp oturdukları masayı tekmeliyor , herkese avazı cıktıgı kadar bagarıyorlar... anladığım kadarıyla “herkes çıksın, düzgün sıraya girsin” gibi birsey soyluyor ama nafile .. kimse kımıldamıyor.. hele ben zaten kımıldamam, iki saatte girdiğim yerimi bırakırmıyım... sanırım bayram dönuşü ve pazartesi olması işleri costurmuş..... o bagıran köpukler saçan adamla süreklı göz temasındayım, bi yarim saat sonra masaya yaklaşabiliyorum ite kaka ..

haaa bu arada rüşvet şu anda işlemiyor bir kaç kişiyi geri döndürdü kabul etmedi yoksa isyan cıkacak.. harkes deli gibi bagarıyor.. uzun bir çabadan sonra masaya yaklaşabildim adam bana elini uzattı, yabancı oldugumu anladı.... sarı defterime baktı “OFF” dedi, önce başka biryerden bişey almam gerekiyormuş.. bende “off” dedim..... iki saate girebildğim odadan boynu bükük birşekilde cıktım. şimdi hatırlayamadıgım o şeyi yaptırdım, ve triptik curcunasına tekrar döndüm, yandaki minik bir camdan kendimi gösterdim aynı adama.. kasap önündeki kedi gibiyim... adam zorla kolunu uzattı, kagıtları camdan cıkan ele verdim, kağıtlar kalabalıkta kayboldu... 5-6 dakika sonra aynı kol elinde benim parçalanmış sarı defterimi geri uzattı.. ama damgalanmıştı icon_smile.gif... Suriye- Lübnan geçişimiz 5,5 ssatte tamanlanıyor... ama dediğim gibi bu tamamen bayram dönüşü oldugu için olabilir.. ( Mısır ve Libya sınırlarında bayram yoktu o eziyetlere de gelicem)..

LÜBNANdayız.... Efendim Beyrut a doğru yola çıkıyoruz, trafik aniden yoğunlasıyor ve cok tehlikeli bir hale geliyor .. herkes son sürat yarışıyor kocaman arazi aracları, çok beygirli spor araçlar vs. vs.. biz böcek gibi hayatta kalmaya calısıyoruz..

BEYRUT BU DAGLARIN ARDINDA,KIŞLIKLARI ÇIKARIN...

ama asıl supriz beyruta giden yolda dağları aşmak.. o cehennem sıcaklıgındaki havada giderken, daga tırmanışa başlıyoruz... 20 dakika içinde 1,550 metreye ulaşınca dişlerimiz birbirine vurmaya başlıyor, ve yogun bulutlar bizi ıslatıyor ... içimize ne giydiysek kar etmiyor.. dona dona dağı aşıyoruz ...


Off sonunda Beyrut a iniyoruz, o virajlı, ıslak dag yolundan ezilmeden kaza yapmadan iniyoruz... hayattayız.. Beyruttayız, ortadoğunun Parisi derken abartmamışlar.. caddeler ve magazalar kendinizi bir avrupa kentinde hissettiriyor.. ve o sayısız miktarda lüks araç .. aşırı bir araç yogunlugu ve haliyle berbat bir trafik var.. adım adım ilerleyen trafite araçlar arasından geçe geçe ilerliyorum ama sonunda vazgeçiyorum. Eninde sonunda bir porshe ye taktıracaz metal cantaları.. al başına belayı...







Şehri geziyoruz, şehir tam curcuna saatte 3 km/h ile ancak gidiyoruz... bir MC Donalds goruyoruz, hiç sevmediğimiz halde bişeyler alıp kapısının önunde yiyoruz ve lüks araba şenligini izliyoruz...


Beyrut tan çıkıyoruz hava karardı ve hafif yagmur atıştırıyor.. otobanda ölümüne bir hızla giden araçların arasından güney yönünde sahil boyu iniyoruz.. hedefimiz BEITY AL DINE (BEİT EDDİNE) ve çevre kasabalar. Bu kasabalar yine hristiyan dağ kasabaları... ve çok çok guzeller... hava kararıyor .. birkaç askeri kontrol noktasında durduruyorlar ama pasaprt vs. sormuyorlar. Daha cok dogru yolda olup olmadıgımızı ogrenmek için nereye gittiğimizi soruyorlar, eger dogru yoldaysak guluımseyıp devam diyorlar, yanlışsa yolu tarif ediyorlar.... Tam yagmur bindirirken ve hava tamamen kararmışken, gezideki en guzel hotelimize geliyoruz. HOTEL LA BASTIDE... daha cok bir villayı andırıyor...


OTELİMİZ LA BASTİDE (resmin tam ortasında kalan)

yaşlı ama avrupai bir bayan ve yardımcısı biz karşılıyorlar.. İçerisi harika, bayan okumuş gormuş geçirmiş bir insan .. Hemen yayılıyoruz odaya, (odalara) sanırım 5 kişi kadar kalabiyorsunuz bu odada.. biraz dinleniyoruz. Gece 12 gibi benim motora gidip netbook şarjını almam gerekiyor.. herkes yatmış sessizce iniyorum, dış kapıyı acıcam , karşımda manyak bir köpek cıkıyor, son anda kapatıyorum kapıyı, ama hayvan delirmiş bikere, demir parmaklıklara vuruyor, kapıyı ısırıyor, ortalık ayaga kalkıyor tabi.... . yaşlı bir amca pijamasıyla fırlıyor arkamdaki odalardan birinden.. o da otelin sahipleriden sanırım.. defalarca özür diliyorum uyandırdıgım için, ama o da benim için korkmuş “kopek biraz deli” diyor sadece geceleri salıyoruz diyor.... motora gideceksen bağlarım tekrar diyor... ama adamı zaten yatagında fırlattırdım o zahmete sokmak istemiyorum tekrar. Teşekkür ederek odaya geri cıkıyorum....


En son saliharit tarafından Sal Tem 26, 2011 1:47 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Cmt Tem 23, 2011 11:59 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

6 GÜN. Sabah yatakten fırlıyorum ve balkona cıkıyorum... donuyorum soğuktan ve içeri kaçıyorum anında... Merve yi uyandırıp balkon camına getiriyorum.. manzarayayı gösteriyorum...... o görüntü harikaydı.. Ne fotografla ne videoyla anlatılır.. Havanın kokusu, karşı tepelerdeki kasaba, kilisesi, üzüm bagları.. sabahın altısından beri anıran eşşek.. hersey cok guzel... ama asıl sürpriz yemek salonunda.... bütün yolculugumuz boyunca yaptımız tek güzel kahvaltı...



Normal kahvaltıyla berabaer kadın genç yardımcıya sahanda yumurta yaptırıyor...Antikalarla bezenmiş salon , ayağımın altında kedi, sağımda piyano,solumda o güzel vadinin manzarası, bolca çay, Merve mutlu.. Kahvaltıdan sonra bayan bize iki tane yemyeşil kocaman elma veriyor “yolda yersiniz” diyor.... Süper mutluyuz.. Teşekkür edip dağ yollarından kasabaları gezmeye devam ediyoruz.. tatlı bir yağmur yağıyor ama umrumuzda değil, kasklarımızın camları acık, sular yüzümüzden süzülüyor , yollar altımızda bi o yana bi bu yana kıvrılıyor. Heryer ağaç.. ne guzel bahçeler , ne guzel evler.. İnsanlar hep el sallıyor ve gülüyorlar bize... nasıl ortadoğu bu boyle??.. al sana İtalyan dağ kasabaları..






Jezzine yonune gıdıyoruz, dag yolları nefis... Jezzine yine süper bir kasaba.. bu arada belirteyim buraları kışın hep kar.. Suriyede de, Ürdünde de kar yağan yerler var.. Lübnanda ise kayak cok yaygın bir spor. Ortadoğu, çöl ,deve vs. kelimelerle kar, kayak kelimeleri bagdaşmıyor insanın kafasında icon_smile.gif..










Jezzineden sonra artık sahile dogru inişe geçiyoruz, hedefimiz SAİDA(sidon).. Saidaya giriyoruz, bişeyler yeriz, sahilde gezeriz derken HOP polis.. Pasaportları istiyor. Bekleyin diyor.. telsizden arama yapıyor, hop bir PAN EUROPEAN polis motoru.. pasapotları alıyor “takip et” diyor...

motorlu polis bizi koca duvarları olan izbe bir hapisane/karakol karışımı biyere götürüyor... motorlu polis HAH AHHA HAUA diye güle güle bişeyler anlatıyor pasaportları masaya fırlatıyor.. adamlar bakıyor.. yine dil sorunu!!!! anlamıyorum, anlatamıyorum, anlamıyorlar . Sadece nerden nereye gittiğimi, nerede kaldığımı otomatik olarak sıralıyorum, Türk oldugunuzu, Mervenin eşim oldugunu falan filan aklıma ne gelirse anlatıyorum, sorun çözülüyor sanırım . Pasaportların fotokopisinı cekiliyor, kahve icermısin diyorlar hayır diyorum, çünkü midem boş icon_smile.gif .. Genc bir polis “sorun yok” diyor.. ama ben zaten gayet sakinim keyfimde yerinde.. bişey olmayacağına çok eminim.. Merve hala dışarda motor tepesinde..ben Türke benziyorum, Merve ise onların Türk imajına hiç uymuyor , bu ileride de ufak tefek sorunlara neden oluyor zaten.. Genç polis geliyor ve “DONT.. STAY... IN... SAİDA” diyor tane tane.. ellerini dua eder gibi birlestiriyor,kibar bir gülümsemeyle “lütfen... Saidada kalmayın..... beyruta devam edin..... özürdilerim” diyor yine tane tane .... ben teşekkür ediyorum.. iki motorize polis bizi şehrin çıkısına hatta cok daha ilerisine kadar çıkartıyorlar, sonra kenara cekip, eliyle beyrut yonunu gosteriyor, ve DURMA diyor.. elini sıkıyorum “cok bayıldım sankı sıze” diyorum .. asık suratıyla basıyor gaza u donus yapıp Saida sına geri donuyor.. bende Beyruta.... kafamda bir suru soru işareti... “neydi bu şimdi”... bi ara dagdan inerken bombalardan harab olmuş binaların resimlerini çektim onun içinmi acaba diyorum...



Daha sonra birkaç kişiye soruyorum neden sizce diye? Biri terör sadlırısı oldu dedi, biride salgın hastalık vardı orda dedi... sonuçta hala bir muamma.. Beyruta giriyor ve yıne sehir turu atıyoruz... Trafik sürekli kilitleniyor, ama en fenası upuzun bir tunelin içinde sıkışmamız oldu, egsoz gazları, sıcak.. bayılmak üzereyken zor zar korna basa basa cıktık tünelden... mide bulantımız ve baş donmemiz uzun süre geçmedi..Biz küçük şehir insanıyız gelemeyiz öyle şeylere,gaza toza.. bayılı bayılıveririz icon_smile.gif..... Trafik kilitlenmesi bir yandan da guzel bişey, etrafınızı, insanları, binaları , arabaları herşeyi rahat rahat bakıyorsunuz.. sırtınızdan süzülen ter de işin bedeli oluyor.. Lübnan da dağ yolları ,dag kasabaları harika , şehir ise uzun vadede boğucu ve bezdirici .

6 ŞERİTLİ BU YOLDA SİZCE TRAFİK HANGİ YÖNE AKIYOR ?????





SADECE KADINLARIN KULLANDIĞI PEMBE TİCARİ TAKSİLER



.. ee gördük göreceğimizi diyoruz.. basıyoruz yine suriye ye dogru... hava cehennem, karnımız aç.. Şehrin cıkısında Pizza Hut a giriyoruz.. kibar guleryuzlu bir arkadaş ilgileniyor bizle... pizza harika ,kola nın tadı bile harika...karnımızda doydu.. hesabı oderken kibar çocukla muhabbet ediyorum.. Saidada başımıza gelenden bahsediyorum.. O salgın hastalık ihtimalini soyluyor... çeşmelerden su içmememiz için uyarıyor... Laf arasında ben “cherkess” im diyor , BENDE diyorum gülerek , hadi muhabbet birazdaha uzuyor..(Ürdün,Lübnan ve Suriye de bol miktarda kabile üyesi var icon_smile.gif ) Vedalaşıyoruz, başlıyoruz tırmanmaya... yol ölum yolu, herkes cok hızlı, virajlar cok keskin ve kamyon dolu... yükseldikce güneş yok uluyor hava buz gibi oluyor.. 1500 lere uaştıgımızda yol bir tuhaflaşıyor.. 120-130 la gıdıyorsunuz, yollar virajlı ve üç farklı yöne bolunuyor... rastgele birine giriyorsunuz tam çorba.. NEED FOR SPEED oynuyoruz sanki... Soguk bizi öldurüyor, anayoldan ayrılıp daha sakin dar bir yola giriyorum, hop, sol taratfta çay evi, çaycı kışlık montu giymiş, millet aşadıda denize giriyor. Biz burda eldivenlerle çay içiyoruz..

ÇAYCININ ARABASI





ÖTEKİ ÇAYCININ ARABASI icon_smile.gif


Çay süper, titrememiz geçiyor, dagdan iniyor, ve suriye sınırına giriyoruz.. işlemler busefer daha kısa sürüyor , dünku prosedürü cözdüm, ve biraz daha tenha.... 3 saatte!!! geciyoruz Suriye ye.... hemen Şam , ve hotel Orient Palace.. motoru koyuyoruz otelin önüne, sıcak şam caddelerine bırakıyoruz kendimizi... harika yemek, harika meyve suları, super hava..
Otel müdürü caddeye bakan oda vermek istemiyor, cunku karşıda bir dukkanın açılısi var.. amanin ne berbat bir muzık... cok şükür arka odalardan veriyor, sakin sessiz. ... arka odadan manzaraya bakıyorum... AHA!! KASYUN TEPESI!!!! diyorum.. Şam a gelipte tepeye cıkmadan olmaz, bir nevi İstanbulun Çamlıca tepesi gibi bişey. Yarın sabahın ılk rotasını belliyorum...



7 , GUN.ŞAM-BOSRA-AMMAN : Sabah yine erkenden kalkıyoruz.. Bu sefer otelde yapmıyoruz kahvaltıyı .. Farklı bir kahvaltı yapalım diyoruz ve Kasyun tepesine dogru yola çıkıyoruz... Yollar boş, şehir güzel.. ve tepeye dogru yaklaştıkça daha da güzelleşiyor.. Nezih kesime dogru gittiğimiz belli oluyor. Evler sokaklar super, yol kenarlarındaki takım elbiseli insanlar dikkatimi çekiyor,basbayağı koruma, Ya da polis bunlar diyorum kendi kendime, bir kaç dakika içinde NEREYE GENÇLERRR diye yolumuzu kesecek diye düşünürken.. hoop genç bir takım albise kollarını açıyor bizi durduruyor, ciddi bir ifadeyle eliyle geri dön diyor.... Gps bu yolu gosteriyor.. bildigin trafige açık yol?? ama donuyorum, sanırım bakanların vs. yaşadıkları muhitteyiz, bir cok evin onunde korumalar ve polis var... ben sokak aralarınadan tekrar yolumu bulamaya çalısıyorum... eninde sonunda yine o korumanın sokmadığı caddeye cıkıyorum, ama busefer arkası dönük beni farketmiyor basıyorum yukarı dogru..

Neyse efendim ulaşıyoruz kasyun tepesine... bütün şam ayağınızın altında, başkanlık sarayı, üniversite.. ama hava cok puslu... gözle görsenizde bunu fotoğraflara yansıtamıyorsunuz...


Kafeler yeni açılıyor soruyorum ama şunan kahvaltı mümkün değıl..manzaranın tadına varıyoruz . Tekrar aşaıya inip Şam-Ürdün yoluna çıkıyoruz... yol yine süper.. ve kahvaltılık yer ararken bir fırının önünde duruyoruz



... fırın demişken devasa bir yer... içindeki yiyecekler süper otesi.. çay da harika.. ben paso kalkıyorum başka bir hamur işi kapıp geliyorum masaya... patlamak uzereyim .. yine olsa yine yerim..hatta okadar guzeldiki yediklerim , nerdeyse 20km sonra dönecektim bişeyler almak için.. ama u donuşu yapacak yer bulamadım icon_smile.gif... Ürdün sınırına yaklaşırken BOSRA antik kentine yoneliyoruz... benzin bitmek uzere .. bir benzinciye giriyorum.. üzerimde dinar kalmamış,usd var. Soruyorum 100usd bozarmısın, tabiki diyor.. Suriye ve Lübnanda doviz aramak zorunda kalmadık.. herkes dolar kabul ediyor.. ve kesinlikle cok hassaslar bu konuda mutlaka telefon edip kuru öğreniyorlar bir kağıda kurları yazıp size gösteriyorlar ve fiyatları nedense bankalardan daha yüksek oluyor. Sokak fiyatları bankalardan ve bürolardan daha iyi... ama tabi yinede dikkat.. benim gibi matematik fukarası biriyseniz onceden butun kurları ve karsılıkları bir not edip cüzdanınızda tutun.. bana çok faydası oldu.. Benzinimizi alıyoruz, ve elimde birsuru suriye dinarı kalıyor..ama bi şekilde eritiyoruz ileriki gunlerde..

BOSRA antık kentı güzel bir yer.. kent cok büyük degıl ama tiyatro görülmeye deger.. Merveyi bir cafede dinlenmeye bırakıyorum ve dalıyorum tiyatroya.. Süpsüper.. alt katları geniş labirentler gibi... hatta kayboluyorum.. birturlü tiyatro kısmına ulaşamıyorum..
Yapının durumu cok iyi, içlerinde avlular var, ve tiyatro kısmı harika.. mutlaka görülmeli..















Bosradan yola cıkıyoruz, ve Şam -Ürdun yoluna geri dönüyoruz... cok geçmeden sınıra geliyoruz... aman aman yine kalabalık ve keşmekeş... burdada pasaport ve trip işlerini hallediyorum 2 saati buluyor... Sınırın Ürdün tarafına gidıyoruz, burası daha modern ve teknolojık... ama mantelite-formalite yine aynı... salonları altınla da kaplasalar prosedürler insanı çıldırtıyor... mecburi Ürdün sigortası yapıyor ve mecburi döviz bozduruyorum Toplamda 3 saati buluyor geçişimiz. Ben paso saydırıyorum tabi içimden...

Yine cok zaman kaybediyoruz. Güneş ve sıcak bizi mahvediyor.. Amman a giriyoruz, şehir harika ama bizim kafalar fena.. hemen bir “hızlı yemek” olayına giriyoruz.. Listemdeki bir kaç oteli aramaya koyuluyoruz.. Şehir dimdik tepeler üzerine kurulmuş.. Karınca yuvası gibi... Çok kısa olan mesafeler bile uzun yolculuklara neden oluyor.. burada taksiye binerseniz adamın sizi dolaştırdığını sanmayaın, tepelerden in mek cıkmak için labirent gibi yollardan geçiyorsunuz , biraz başınız dönebilir.... Listededeki bir kaç oteli gezdiklten sonra HOTEL CANARY de karar kılıyoruz.. cok super temiz degil, ama yer güzel, sakin bir sokak.. ama motoru koyacak yer yok..sokakta, üstünde branda var... burda Louis ile tanışyorum otele girdiğm gibi.. 45-50 yaşında gibi görunen ama 63 yaşındaki Belçikalı arkadaşımız/amcamız 1200ADV kullanıyor ve rotamız aynı... ama benim 1 haftada yaptıgım yolu o 3 ayda gecıyor.. acelesi yok.....



8, GÜN .AMMAN : Sabah kalkıyor ve yaya olarak “eski şehire” yöneliyoruz.. Hava sıcak ama ortam güzel.. bir süre sonra yürumek işkence haline geliyor, cünkü karşı tepede eski şehir harabelerini görüyorsunuz ama birturlu ulaşamıyorsunuz.. taş atsan vuracaksın kaleyi..nekadar yürürsen yürü mesafe azalmıyor çünkü hap zik zak çiziyorsunuz.. Sonunda taksiye soruyoruz kaça göturursun? 2 JEDİ (JD Jordanian Dinar) yani 4 TL.... Ürdün Dinarı AVRO ile aynı... Ürdünde hesap yapmak kolay, herseyi iki ile çarpıyorsunuz... Citadel e varıyoruz, kapıda cüzzi bir ücret ile sehir merkezine hakim bir tepeki harabeleri geziyoruz.. güneş yakıcı ve kör edici...










gezimiz iki saat kadar sürüyor ama dayanamıyorum otele gidelim diye tutturuyorum çünkü zaten yorgun bir bedeni boyle bir işkenceye maruz bırakmak son enerjımide tuketecek.. bolca resim çekip taksilere yoneliyoruz, ve orda tanışıyoruz ÇAKAL TAKSİciyle.. Aman nasıl bir adamdır o öyle.. tatlı dilli neşeli.. otele 3JD alıyor .. arabası normal bir araç ,klimalı kocaman.. tam bana göre . Rahat rahat yayılıyorum adam iki dakikada bizi ikna ediyor bir uzun yol gezisi için... 10 dakika daha dursak evimizin tapusunuda alacak.. bizi otele bırakıyor, ararız diyoruz.. Otelde dinleniyoruz, Louis ide ikna ediyoruz gezi için. Ama once birseyler yiyelim diyoruz, bir yer ararken OMAR geliyor kocaman pırıltılı arazi aracıyla .. Omar bir Ammanlı, ama Almanyada Birleşmiş Milletlerde savaş suçları mahkemesinde çalışıyor.. Almanyadan motoruyla gelmiş ailesini ziyarete, Loisle tanışmışlar.. bizi arabasına alıyor ve bir fastfood cuya bırakıyor.. akşam görüşürüz diyor ayrılıyor.. yine yemek cılgınlığına giriyorum, yagda kızarmış tavuk, ve el yapımı patates cipsi. Aman aman dalıyorum yine patlarcasına yiyorum, tabi acısı cıkacak bu araba yolculugunda...

Yemegimizi bitirip arıyoruz taksiciyi, “OOO CANIM ARKADAŞIM” diyor , yerimizi tarif ediyoruz anında bitiyor önumuzde... Rotamız. AJLUN KALESI ve JERASH 100-130km lik bir gezi..

Şöfor red bull u fazla kaçırmış, hiç susmuyor, neşe ve enerji sacıyor, yol boyunca gördüğü hersey hakkında birşeyler anlatıyor yol geniş ama virajlı.. arka koltuktayız Merveyle.. benim tavuklar midemde dans ediyor, yine olsa yine YEMEM... off yolculuk eziyet oluyor... hiç konuşmuyorum yol boyunca, agzımı açşam kaçacak tavuklar icon_smile.gif.. neyse efendim kazasız firarsız geliyoruz AJLUN KALESI ne







çok guzel bir kale, insan ömrü billah yaşar orda.. kalenin dışıda içi de cok bakımlı.. ozellikle kapalı kısımladaki ısıklandırma süper... çocuk olsam tahta kılıçla deli gibi koşarım koridorlarda.. 1-1,5 saat gibi geziyoruz ve asıl onemlı yer olan JERASH a dogru yola cıkıyoruz.(iniyoruz).... yine virajlı yollar, tavuklar ısrarcı.... neyse söför hızlı, hemen Jerash a indiriyor bizi.. “buradan alışveriş yapmayın cok pahallı” diyor zaten yapmıyacaz, ama sanırım çıkışta bizi kendi dukkanına göturecek çakal taksici.. Louis ben ve Merve yaya olarak Jerash girerken şöför Waleed adımızın yazılışlarını soruyor, bir kagıda Salih ve Merve yazyoruz,.. Luois ? Diye soruyorum, eliyle “salla gitsin” diyor.... anlamıyorum ismimizi ne yapacak.. takmıyorum kafama dalıyoruz JERASH antık kentıne...











MUHTEŞEM.... sutunlu yollar, ve yarış pisti.... BEN-HUR filmini cok küçükken seyretmiştim ve tabiki at arabası yarışlarını asla unutmadım.. bu yarışlar buradaki pistte hala yapılıyor ama geç kalmışız... birde gladyatör dövüşleri var.. ona da geç kaldık... ama hayal etmesi bile yetiyor... Louisle beraber şehrin üst taraflarına doğru ilerliyoruz.. Bu arada Gayda sesi duyuyorum uzaktan.. “Loise.. Gayda?” Diye soruyorum, adam 63 yaşında duymuyor tabiki.. bende bunun bir davul zurna sesi oldugunu duşunup takmıyorum kafama... gezimizin son aşamasını anfitiatroya saklıyoruz..ve daha alt kapısında girer girmez iki gayda ve bir davul başlıyor ingiliz ezgilerini çığırmaya, amanin ne guzel bir ses.






Bir yandan konserin tadını cıkarıyoruz bir yandan tiyatroyu geziyoruz.. kimi doğu kimi batı ezgileriyle devam eden konser güneşin batmasıyla sona eriyor.. bizimde gezimiz bitiyor tabiki...



Taksiye donuyoruz..Waleed bizi karşılıyor elinde minik bir paketle... bu sizin diyor, bir tanede Louis e veriyor.... bize ismimiz yazılı içi renkli kumlarla doldurulmuş cok guzel bir şişe veriyor.. Louise ise onun uyduruk olanını icon_smile.gif ... boyle bir hediye almak şaşırtıcı tabi.. adam hem çakal hem sevimli , hem içten pazarlıklı hemde iyi kalpli.. ilginç model, ama tavsiye ederim..




Amman ve etrafındaki kaleleri gezmek isterseniz, günü birlik Lut golu gezileri vb. Seyler yapabilirsiniz...Mutlaka sıkı pazarklık yapın...

TAXI WALEED
+962 79 56 20 490

Hava kararıyor şehre girdiğimizde bizi bir magazaya goturuyor... magaza daha cok bir müze gibi.. muhteşem seyler var..ama bizim alabilecegımız hiç birsey yok.. hersey kocaman.. bi tane minicik halı (30cmx50cm) goruyoruz, gercekten cok guzel..1000(bin) küsür dolar!!! neyse biz iki tane buzdolabı mıknatısı alıyoruz.... 4 TL ye .. bizim taksiciye bir komisyon çıkmıyor tabi magaza sahibinden .. Waleed bizi otele bırakıyor, tam otele girerken OMAR geliyor 1100RT si ile.. hadi gezelim diyor... biz dünden razıyız, büyük sehirde gece turu en sevdigimiz şey.. ve Amman gece canlanıyor.. insanlar gece 01:00 de sucuklu yumurta ile kahvaltıya yapmaya cıkıyorlar..

Yemek? Diyor Omar “Allah” diyorum... önce bir saat kadar caddelerde geziyoruz.. sonra bizi bir AVM ye götürüyor.. MECCA MALL... girişine park etmek istiyoruz, ama bayan görevli ve dev koruma HARAAM HARAAAM diye bize uzaklara kovalıyorlar.. oldukça uzak ve karanlık bir köşeye park ediyoruz.. Omar a bakıyorum “eminmisin??” diye.. “sorun değil” diyor. Bende tamam diyorum ne olabilirki.. döndüğümüzde sadece koltukta ayak izleri görüyorum, hatıra resimlerine kurban gitmiş motorlar, okadar olur artık..

Efendim, sözüm YEMEK SEVERLERe.. Amman na gelirseniz bu AVM de mutlaka gitmeniz gereken yer “SEN5ES” .(duyular) Kelimenin içindeki 5 rakamı beş duyu ile ilgili sanırım.. içerisi çok şık, müzik harika, yemeklerse diğer duyularınızı fazlasıyla doyuruyor... ne yersiniz diyor Omar, HERSEYI diyorum, adam tamam diyor.. Şaka maka herşeyden geldi sofraya.. Bütün hayatım boyunca yediğimiz en lezzetli yemeklerdi.... o tatları, görünümleri ve kokuları asla unutamam..











Ben yedikçe gerisi geldi, iki masa tıklım tıklım doldu, hele o tatlılar birer sanat eseri gibiydi, yemege kıyamadım, ama ikinci saniyede kıydım ve yedim... Hayat boyu unutulmayacak bir andı .. yemek bitiminde garsonlar artan yemekleri cok guzel kutulara koyarak bize verdiler, iyide yaptılar.. Gece turu daha bitmedi, Kahve içmek için yine harika bir yerlere gittik ama tarif edemem, Ferrari magazasının oldugu cadde icon_smile.gif . Kahve içerken OMAR bir Afrika ülkesinde aldığı kurşun yaralarını gösterdi. İlginç bir gece oldu.Gecemiz tok bir karın mutlu gülümsemelerle bitti..


9.GÜN.AMMAN-LUT GÖLÜ : Sabah bir anda kurtlandım ve “gidiyoruz” dedim..... Louis le vedalaştım, rotamız aynıydı daha sonraki günlerde adım adım ne yaptıysam hangi otelde kaldıysam ona yazdım hergece. Hedef LUT GOLU.... Amman dan Lut a ulaşmak için bir sürü yol var..tam şehirden çıkarken Neşeli Çakal Taksiciyle karşılasıyoruz hemen yolu soruyoruz




ben gps i dinliyorum ve MADABA, Mt. NEBUU rotasını seçiyorum Madaba ya giriyoruz ve Nebuu Dağı yoluna sapıyoruz..


MT.NEBUU DAN LUT GOLU VE ISRAİL(hava maalesef biraz puslu)





Madaba sıradan bir yer ama yakıtınızı burada MUTLAKA doldurun çünkü ben Lut yolunda bulurum diye benzin almadım ve ucu ucuna yetistim... Mtn. Nebuu ya çıkıp manzarayı seyrediyoruz, müzeyi geziyoruz hava yine guneşli ama cok net degil fazla fotoğraf olanagı yok ..kısa bir ziyaret oluyor yola devam ediyoruz .. O andan itibaren tam bir MOTOR yoluna giriyoruz, o virajlar, tepeler, asfalt .. hepsi harika, o yol bitmesin diyorsunuz..
Daglardan göle indikçe rakım “eksi” lere dogru gidiyor ve gps te -377 metreyi görüyorum.. Tam su seviyesine inecek yer bulamadıgım için – 400 ü göremiyorum..




“Death Sea Higway” göl boyunca ilerliyor.. çok nadiren su seviyesine yaklaşıyorsunuz.. hep uçurumlar ve kayalıklarla cevrili göl çok az yerde yüzmenize izin verıyor, yüzmek derken , şapır şupur, kulaç ata ata yüzemiyorsunuz tabii .ama bir yandan yüzerken bir yandan gazetenizi okumak gibi bir lüksünüz var.. batamıyorsunuz çünkü.. göl kenarında lüks plajlar ve halk plajları var, oteller ise cep yakıyor .

Lut gölü yolundan çıkıyoruz, tabelalar DEAD SEA PANAROMA ve HAMMAMAT MA-IN i gosteriyor... yoldan sapıp başlıyoruz o harika kıvrımlı yollardan tırmanmaya, burası başka bir gezegen.. bu toprak yapısı daglar taşlar inanılmaz... Death Sea Panaroma merkezine giriyoruz..












Çok iyi bir fotograf konumu ve ayrıca içinde kücük ama bilgi dolu bir müze var.... bolca puslu resim cektıkten sonra Ma-in sıcaksu kaynaklarına gidiyoruz...burada sıcaksu şelalesinnin altında dogal masaj yaptırmak çok moda... ama giriş ücreti kişi başı 20JD yani iki kşi 80TL .. amanin diyorum? Çünku sadece foto çekip çıkacagım... Laf olsun diye “içeride otel varmı diyorum”, “haa siz otele mi geldiniz, geçin geçin “ diyor... yani oraya girmeniz gerekirse SIZ OTELE GELDINIZ okeyyy icon_smile.gif




Yanınızda eşiniz/kızarkadaşınız vs. yoksa sıcaksu olayına girebilirsiniz.. ama bayanlar için pek uygun degil.. hamam erkeklere icon_smile.gif .. Motoru içeri parkedin bi dalın derim şelalenin altına.. Oyle bir arazide şelalenin varlıgı bile buyuk bir olay, bide sıcak su olması ultra super enteresan bir durum... Kısa bir mola ve foto çekiminden sonra yola devam ediyoruz..


O MUHTEŞEM YOLLAR








Yakıtım tekliyor yedekteyim.. Ma-in de bolca resim cekip tesisin içinde kısa bir moto-tur yapıyoruz, dışarı cıkıyoruz,.. kapıda soruyorum “benzin??”.. “Madaba” diyorlar.. aynı yoldan geri donmeyip devam ediyorum daglara dogru, manzara şahane, yol dimdik... ordan burdan derken akşam olmak üzere, e tabi benzinde lazım, otel de.... bence otel için en uygun konum MADABA diyorum ve dağı aşmışken oraya dogru yoneliyorum.... dedigim gibi Madaba pek matah bir yer degıl ama bolca otel var...

İki iyi otel karşı karşıya MARİAM ve SALOME.. fiyatları aynı... Mariamda yuzme havuzu falan var, ama cok kalabalık... Salome ise kaldıgımız en guzel otellerden biri oluyor...fiyatı makul, hemen karşısında YOK YOK bir market var, yanında da camaşırhane... kirlileri vermek için iyi bir fırsat.. yemek var ama biz sandwich yemek istiyoruz genç biri bize portakal sıkıp yanında harika bir “ekmek arası bişey” getiriyor.... hemen yiyip odaya kaçıyoruz.. oda super , otelde super... o gece ayrıca yemek yedikmi yemedikmi bilmyorum ama odaya cıkınca bayılıp yatmış olabiliriz..


En son saliharit tarafından Sal Tem 26, 2011 1:49 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Cmt Tem 23, 2011 11:59 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

10 . GÜN. LUT GÖLU-PETRA : Salome hotelin super kahvaltısından sonra, yine farklı bir yoldan Lut gölüne iniyoruz, bu yol biz yine Ma-in kaplıcalarına cıkarıyor, oradan göl yoluna inip PETRA ya dogru yola cıkıyoruz... Dağlar muhteşem... haa bu arada birkaç askeri kontrol noktası var ama onemsiz.. “biz Türküz” deyince sevinerek bizi yolluyorlar.. Bu gezi rotasında duyacagınız Turkiyedeki en onemli iki ismi... Polat Alemdar ve Recep ERDOGAN, bu iki ismi yüzlerce kez duyuyoruz.. ve o mafya dizisinin butun karakterlerini goruyoruz herkesin cep telefonunda...... Bayanların favori ismeleri Kücük Emrahın dizisi bide Aşk-ı memnu(ordaki adı imkansız aşk).. biz acaba gördügümüz herkesee ASkI MENUUnun sonunu soylesekmi diyoruz...ama bozmuyoruz insanların keyfini icon_smile.gif .. velhasıl Türk olmak bu rotada büyük avantaj.... burada pohpohlanmaya çok alışıyoruz ama Avrupaya girince adam yerine koymuyorlar tabii morali bozuluyor insanın...

Yolumuza devam ediyoruz... wadi mujib denilen yerde duruyoruz bu vadi Turkiyedeki Saklıkentin kopyası.. ama burada TAMAMEN ıslanıyorsunuz... yani sadece bir şotla olacak iş degil... okadar kıyafeti bilmemneyi çıkarıp sadece şort tişört vadi yuruyuşu yapmak o an pek çekici gelmiyor... yola devam....



Göl yolundan daglara tırmanıyoruz, hedef KARAK KALESI...... karak cok sıvrı bir tepenin ustune kurulmuş keşmekeş bir kasaba.. kaleye ulaşamadan pes ediyoruz ve harika bir yemek için Karak içinde duruyoruz... fırında tavuk... ve safranlı pilav... OYYYYY yıne olsa yine yerim tepsi tepsi.... ama o safran ter yoluyla atılıyor sanırım... Sonraki birkaç gününüzde kendinizi pastırma gibi hissedebilirsiniz... ama olsun yine olsa yine yerim kaşık kaşık... Karaktan cıktık yola, bir manavda durduk, bir an üzüldüm insanlar meyve diye bunlarımı yiyor diye... pazar sonrası yerde kalmış artıklar gibi...buruş buruş elmalar, çürümüş sinekli üzümler... sadece çikita muz var yenecek.. muz alıp yola devam ediyoruz... Dağ yolları inanılmaz...





Rotamız artık PETRA, ama ugranacak ufak tefek güzellikler var, kaldıki sadece bu yolda GITMEK bile muhteşem bir zevk benim için.. ilk durak DANA dogal koruma alanı... bir milli park.. yoldan ayrılıp 10km lik bir git-gel yapacaksınız.. ama hava güzelse bu manzara kaçmaz... isterseniz çadır kurabiliyorsunuz.. Ya da parkın jeepiyle bir doga turu yapabılıyorsunuz... ayrıca kültür mirası listesindeki DANA köyü de görülmesi gereken bir yermiş.. biz görmuyoruz, cunku vakıt azalıyor...







Hava kararmadan Petrada olamak istiyorum.. bide bu güzel yolları karanlıkta gitmek ziyanlık olur... birkaç ufak ve hızlı kale ziyaretinden sonra nihayet PETRA... hemen şehri didik liyoruz.. otellere bakıp bir yandan geziyoruz.. Antik petranın girişini, sehrin merkezini öğreniyorz.... bir kaç otel denemsi ve bolca gün batımı resminden sonra bir tabela tanıdık geliyor.. VALENTINE INN... bu oteli daha önce okumuştum... dalıyoruz o dar dimdik sokaga... otel karsımızda.. otelden çok birsürü arkadaşınız toplandığı devasa bir yazlığa benziyor..










Fiyat süper, kahvaltı ve aksam yemegı dahil ... Eğer kalırsanız mutlaka aksam yemegını burda yiyin... SUPER.... odaya yerleşiyoruz, manzara inanılmaz, antik petra yı saklayan daglar tam karşımızda, ve günesin son ışıklarını yakalayıp bir kaç resim cekiyoruz.... motorun yeri süper, odamız süper ve mekan super.. mekanın güzelliği sadeliğinden kaynaklanıyor..

RESEPSİYON

Hersey cok basit sade, ve kendiniz rahat hissediyorsunuz... müsteriler hep genc gezgiler, 15-18 yasında erkekler , kızlar almışlar cantalarını geziyorlar.. aynı zamanda motorcuların da favori mekanı ... yolunuz düşerse hiç düsünmeyin.. hava kararıyor yemek saati geliyor... eee ne olcaak sımdi diye bakarken, kapıdan 4-5 kişi ellerinde tepsilerle cıkıyor ve uzun masayı dodurmaya baslıyorlar, girip çıkıp tekrar tekrar birşeyler getiriyorlar ..




Yemekler süper , açık bufe.... lezzetli ve bol çeşitli... haa bu otelin meshur bir yonu var HERAKŞAM videoda İndiana Jones 3 ü seyrediyorsunuz..... Ben Petrayı ilk defa bu filimde görmüştüm, ve inanamamıştım “böyle bir yer gerçekten varmı “ diye .... Ben filmi yine seyrettim, ama görüntünün yarısı yoktu, kaset de çok eskimiş, video da.. ama güzel bir nostalji oldu... HD, MKV , DVIX, 1080 ,falan filan derken gözlerimiz bir beğenmemezlik hastalığına tutulmuştu..... iyi oldu.... filmin sesi de bayık bayıktı... cocuklugumuzu hatırladık.. video kiraladığımız yılları icon_smile.gif

BABA JONES(Sean Connery) BU SAHNEDE OĞLUNU AZARLIYOR... tabi görüntünün yarısı yok.. ama herkes cok zevk alıyor.



11.GUN PETRA : Ben sabah 6 da uyandık.. sabah 7 de ve 8 de ucretsiz servis var PETRA ya...ama acele atmedik, gunesin dogusunu seyrettik buyuk balkondan, kahvaltıya indik , binbir milleten insanların sabah telaşını seyrettik, kimi Petraya, kimi Küçük Petraya, Lut golune, Aqabay a dalışa, Wadi Rum a hatta suriyeye taksiyle gitmek isteyenler bile vardı....






Kahvaltımızı bitirdik, 8 servisine bindik... yolda para bozdurduk, servis bizi tam antik kent girişinde bıraktı... gişeye yöneldik... giriş ücreti biraz kafamı karıstırdı!!!! Yüksek sezon ve düşük sezon vardı, neyseki biz düsük sezondaymışız. Bir,iki ve üçer günlük kombine bilet opsiyonları vardı... biz bir günde bitiririz herhalde dedik.. Sonunda kişi başı 33JD yani 65TL ye biletleri aldık ... RÖAAAAHH dedim.... Bilet almayıp duvardan atlasakmı dedim .. yemedi.. aldık iki tane günlük bileti.... pişman degılım yine olsa YINE GIRERIM.. ama arka kapıdan....... çaktırmadan......








ŞEHRİN GİRİŞ TÜNELİ VE ASKERLER













VE TABIKI GEÇİDİN SONUNDAKI HAZINE BINASI











PETRA hakkında ne yazsam boş.... uzun yıllar önce İndiana Jones 3 teki o kısacık sahne beynime kazımıştı.. dünyada böyle bir yer gercek en varmı diye.... evet var... ve cok daha büyük .... cok daha guzel...... İLK UYARIM: BOLCA su ve yiyecek... su kişi bası 3-4 litre bile yetmeyebilir.. ve MUTLAKA erken saatte gelin.. asla öglene kalmayın yoksa o kalabalık ve sıcak keyfinizi kaçırabılır.... petra hakkında cok fazla şey anlatamam.. gidip gömeniz lazım... bir tam gün yeterli.. Ya da ikinci bir gunde alternatif bir rotayla gezebilirsiniz.... Bu arada Petrada bolca kedi var.. yemekleri var ama su YOK.. birsürü kediye elimizle su veriyorz.. bir tanesi ½ liter su içiyor inanamıyorum... yani yanınıza fazladan bir şişe koyun “kedisever” seniz..





SUYUNU İÇEN KEDİ BÜYÜK BİR COŞKUYLA MERVEYE TEŞEKKÜR EDİYOR..



Gezi ana giriş tünelinden başlıyor, ardından iki ihtimaliniz var, ya düzlüğü takip edip şehir merkezine, ana tapinağa ulaşırınız, Ya da daha maceralı ve uzun VE ZORRR yolu seçersiniz... Mutlaka zor yoldan.. yani “high place of sacrifice” rotasından gidin(çile yolu)..... ana gezi rotanızdan ayrılıp dimdik bir tırmanış yapıyorsunuz.. ilk bir kaç yüzmetre kusma istegı duyuorsunuz, sonra beyniniz uyuşmaya başlıyor... eger o ana kadar ölmediyseniz tepeye kadar devam... oraya kadar gayet sağlıklı ulaştıysanız demekki 110 kiloluk ve hayatında spor yapmamış biri değilsinız.. tebrikler.. pişman değilim yine olsa yine çıkarım..... ... Ya da çıkmam..

ÇİLE YOLU






ÇİLE YOLUNUN SONUNDAKI SUPER MANZARA










PHANTOM un (KIZILMASKE) MAĞARASI icon_smile.gif
































Petra gezisi anlatmakla bitmez... gün bitmek üzereyken sürünür bir halde , başladığımız noktaya geliyoruz... Merve gayet aktif ve enerjik “otelemi gitceezzz, daha erken” diyor... yüzüne bakıyorum , anlıyor halimi... ... taxi ucuz.. son bir enerjiyle taksiye oturup “valentine innnnnnhhhh” diyorum.... hop soluğu odada alıyoruz.. banyo- yatak..... sonra yine yemege inip patlarca yemece.... aman ha o tepsilerden birinde kırmızı bi şey var , çok acı.. hastanelik olursunuz sakın yemeyin.... ben yedim.. pişman degilim yine olsa yine yerim.. daha sonra Tunusta da bolca yedim....Bizim acılı ezmenin süpersonik hali..



12 GUN. WADİ-RUM, AQABA :. sabah ayrılıyoruz, hedef WADİ RUM.... yine harika dag yolları, süper manzara, ama korkunç bir soguk... ne eldiven kar ediyor ne kışlık içlikler.. ve sizi yoldan atmaya çalışan buz gibi rüzgarda cabası..

AMMAN HAA DEVELERE DİKKAT.. SAKIN GECELERİ YOLA ÇIKMAYIN








Dagdan iniyoruz ovaya .. Amman-Aqaba otobanına ulaşıyoruz .. yol kalabalık ama sorun yok, risk yok..... ama sıcak inanılmaz, bir saat önceki soguk , yerini kavurucu sıcak rüzgarlara bırakıyor.... şu ana kadar yaşadığımız en sıcak an.. dursak da tam gaz bassakta heryerimizden ter akıyor... otobandan çıkıp Wadi Rum ayrımına giriyoruz.. Önce bir milli park girişi... polis kontrolu.. sonra asıl park girişine geliyorsunuz.. Kocaman bir duvar dev bir kapı.. İçeri girip cüzzi bir ücret ödüyorum.. Ama duvarda acaip bir tarife var fiyatlar uçuk kaçık... milli parkın resmi jeep gezileri tarifeleri... bi türlü anlamıyorum .. benim kendi çadırım var, motorum var girecem Wadi Rum a kafama gore gezicem diyorum(cok beklersin)... Karşıma bembeyaz yerel kıyafetiyle şeyheler banzeyen biri çıkıyor.. “sizi gezdireyim kendi tur şirketim var” diyor, “hayır sağol” diyorum.. “fiyatlarım cok ucuz” diyor, “gel köye kadar, beğenmezsen sen devan edersin” diyor.. TAMAM diyorum.. motorla peşine takılıyorum..

ANA KAPIDAN KÖYE GİDEN YOL





Otobandan ana kapıya 20km.. Ana kapıdan Rum köyüne 7-9 km asfalt yol... ondan sonra asfalt BİTİYOR... ATALLAH ın evinin önüne yanasıyoruz, giriyoruz içeri... benim kafam oldukça karıştı.. çünkü wadi rumda ulaşabileceğiniz en uzak nokta bu köy.. ondan sonrası tamamen yumuşak kumlarla kaplı bir çöl.. bırakın motorsikleti, sıradan bir otomobil bile 10 metreden fazla uzaga gidemez.. zaten kendi aracınızla girmek de yasak.. doğa moğa koruma olayları... tabi içeride gezen yüzlerce turistik jip doğayı bozmuyor sanki??.... ama dediğim gibi.serbest bile olsa , böyle agır bir motorla en fazla 4 metre.. Atallah bana birsuru şey anlatıyor ve bazı rakamlar soyluyor ama hem anlattıkları kafama girmiyor bide fıyatlar korkunç.. ne için bukadar para istedigini, karşılğında ne alacagımı anlamıyorum... sıcak beynimize vurmus, Petranın yorgunluğu , ve aşırı su kaybı cıkıyor yeni yeni... Ben son olarak, ATALLAH BEN DENİZE GİDİYORUM YARIN SABAH GORUSURUZ diyorum...

RUM KÖYÜ ve ASFALTIN BİTTİĞİ NOKTA .. BU NOKTADAN SONRASI KUM DENİZİ


Hop atlıyoruz motora ama ben bitikim.... Basıyoruz Aqaba ya... Kızıl Denize ulaştık.. ama sıcak öldürüyor... nefes alamıyorsun cunku sıcağa birde denizin nemi eklendi... şehir merkezine hiç bulaşmıyorum sahil boyundan güneye , Suudi Arabistan sınırına dogru yöneliyorum... Bizi Mısır a geçirecek limanı ve feribot iskelelerini geciyoruz. . Sonra kupkuru bir arazi ve deniz... bir otel buluyoruz... otel bir dalış oteli.. Bana göre kötü bir otel ,yüksek bir ücret ödüyoruz... hemen bişeyler yiyip içiyoruz... hoop denize.. deniz süper , sıcacık... kumsal pislik içinde bolca tavuk kemiği , ketcap poşeti ve birsuru pis şey var.. AMA DENİZ HAARIKA.. suyun altında siyah kocaman taşlar görüyorum, biraz daha dikatle bakıyorum bunlar deniz kestanesi!!!!.. AMA futbol topu büyüklüğünde!!... burası çocugunuzu salabileceginiz bir deniz degil.. heryer yaratık dolu. anlıyoruz ki burası sadece dalış için... gözünü seveyim Erdek in... hemen büfeden bir maske/palet kapıp dalıyorum sualtı BAHÇESİNE.. bahçe hakkatten CENNET BAHÇESİ.. böyle bir manzarayı sadece belgesellerde görebilirsiniz... uzun uzun çeşit çeşit mercanlar, palyaço balıkları, ve sınırsız sayıda renkli canlı.. hava kararana kadar su altı keyfi yapıyorum. Otelden karşı kıyılar görünüyor pırıl pırıl.. İSRAİL toprakları... maalesef kara geçişi sözkonusu degil,Mısıra geçiş için tek opsiyon feribot.

İSRAİL KIYILARI



13GUN WADİ RUM: Kafamız toplanık ve dinlenik... Bolca gıda ve su takviyesi ayrıca denizde gecirilen birkaç saat cok iyi geliyor.. Erkenden yola cıkıp Wadi Rum a, Rum köyüne ve Atallahın evine varıyoruz.. Kapısını yumrukluyorum Atallahın, uykudan fırlamış , açıyor kapıyı... HAH diyorum ŞİMDİ ANLAT NE ANLATACAKSAN icon_smile.gif tekrar konuşuyoruz...

Olay şu : sadece bize özel bir arazi aracı şöföruyle beraber veriyorlar.. 6-7 saatlik bir wadi gezisi ve temel görülecek yerlerin hepsi görülüyor.. gece kendi kamp alanlarında yemek, ve orada geceleme.. sabah kahvaltı ve geri dönüş ...... gayet güzel..

Motor Atallah ın bahçesinde geyet guzel bir yerde.. biz sadece uyku tulumlarımzı alıyoruz... başta pahallı gibi görünen gezi aslında gayet ekonomik. Size özel bir araç, upuzun bir gezi, yemek, kalacak yer, kahvaltı vs.vs.vs.

MUHTEŞEM BİR GEZI... hemen hazırlanıyoruz.. Eski kasa bir Toyota Land Cruiser (90-91) geliyor.. Bu araç en sevdğim hatta Turkiyede defalarca almaya niyetlenip vagectigim aracın aynısı.. eski olmasına rağmen SÜPER... şöförümüz Ali, çok kibar biri ve harika kulandı aracı, o arazide bile bizi nerdeyse hiç sarsmadı rahatsız etmedı... Ne istersek yaptı nerde istersek durdu sağolsun..










RUM KÖYÜ..ASFALTIN ULAŞTIĞI SON NOKTA
































Gezimiz yaklaşık 6 saat kadar sürdü.. Vadinin en güzel noktalarını görduk, hava kararmasına yakın kamp alanına vardık.. zemini betonlanmış, halıyla kilimle kaplanmış bedevi cadırları... kamp alanı kocaman bir kayanın altında, daha doğrusu kayadan bir dag var ustunuzde. ve dışarı doğru meyilli.. eğer kafanızı kaldırırsanız tam tepenizde gokyuzunu değıl dağı görüyosunuz.. ÇOK rahatlatıcı??!!! icon_smile.gif ......... bizden baska bir Çinli aile , şöför Ali, onların şöförü ve kampta sabit kalan biri var.. fazla kalabalık değiliz.. Hava kararıyor, hemen koca bir caydanlıkla bol şekerli cay ıkram ediliyor..








karnımız aç , yemek olayı nasıl olacak diye düşünürken.. “yemek hazır” diyor sabit kalan görevli..... Bedevi cadırı L çeklinde bir yapı, yarısı büyük bir yemek salonu, diger yarısı da oda oda bolunmüş kalacak yerler.... yemek salonuna geçiyoruz, ve kocaman bir ızgara geliyor.. 3 katlı ızgara, tavuk, patates, ve cesitli zerzavatla dolu.. OFF.. ve koca bir tepsi safranlı pilav... dalıyoruz yemege, yine patlarca oluyorum.. pişman degilim.. unutulmaz bir yemekti... cok basit ama okadar da lezzetli...... Dışarıya ateş yakılıyor, etrafına halılar sedirler yayılıyor.. ateş başı muhabbet başlıyor.. evsahiplerimiz fıkra anlatma moduna geçiyorlar, bir kaç tuzaklı fıkraya balıklama atlayıp gecenin SAZANı oluyorum icon_smile.gif .. Hava çok berrak degil, yıldızlar maalesef bu akşam servis dışı... Artık başlarımız düşmeye başlarken çadırlarımıza çekiliyoruz... Çadırlar tam küp şeklinde, genişlik de yukseklık te 2-2,5 metre arası. Gece rahatız.. ama sabaha karşı bir anda şiddetli bir rüzgar çıkıyor ve yanmakta olan ateşin bütün közü ve dumanı bizim çadırlara doluyor.. çadır cok agır ve kalın, yerinden sokulmesi ve kımıldaması mumkun degil, ama heryer sarsılıyor... ve bir anda YAĞMUR bindiriyor... rüzgar 30 saniye, yagmur 10 saniye sürüyor.... ve hemen sakinleşiyor ortalık... uyumaya devam.... ama artık vücut dinlenmiş... ben cıkıyorum dışarı... geziniyorum zifiri karanlıkta fenerimle, birsürü börtü böcek.. ama kayde deger bir sey yok.. hava aydınlanıyor. yanımızdaki kum tepesinden Ali ve diğer iki arkadaşı uykulu bir sekilde ellerinde uyku tulumkarıyla iniyorlar.. Hafif islanmış ve kir pas içinde... “Yılın ilk yagmuru bu” diyor... “şanslısınız” icon_smile.gif... hemen ardından gökkuşagı beliriyor.. manzara cok entresan.... dünyanın en sessiz yerindesiniz... inanılmaz huzurlu bir sabah..







14 . GUN PETRA ya DÖNÜŞ.. Gün doğumuyla eşyalarımızı toparlayıp kahvaltımızı yapıyoruz .. Koca Land Cruiser e yerleşiyoruz .. Ali yine sakin sakin bizi Rum köyüne götüruyor... Atallah ın evine vardığımzda laptoplarında bir videoyu gösteriyor.. “bunlar bizim arkadaşlarımız” diyor keyfi kaçmış bir şekilde... Videoda iki dev jıp yüksek bir kum tepesinden balıklama dalıp takla ata ata tepeden asağıya inmişler.. Jeep lar haşat, yerde yatan ve bağıran birileri var..... Atallah gayet sakin ekliyor “şu ikisi öldü” !!!..... üzülüyorum , vedalaşıyoruz, Ali ye ozellikle söförluğü için tekrar teşekkür ediyorum..
Wadi-Rum u gayet keyifli bir şekilde arkamızda bırakıyoruz..

AL-KHAZALI KAMP
962 77 913 1803
ATALLAH..

Yolumuz yine Petra ya dönüyor... yarım kalan bir işimiz için Valentine İnn e dogru yola cıkıyoruz... bu sefer farklı bir yoldan gidiyoruze LİTTLE PETRA yı da görmüş oluyoruz.. Küçük Petra ile Petra arasındaki yol kısa ama süpsüperdi... valentine inn de aynı odayı tutuyoruz. Hava yagmurlu bizde guzel bir yürüyüş yapıyoruz çarsıda.. harika bir kahve ve bir kaç dukkan ziyeretinden sonra yine otele dünüyoruz..




Otele dönmeden Martin le tanışıyoruz, o da yeni gelmiş Petra ya, BMW Xtrail kullanıyor. Ona bizim oteli tavsiye ediyorum, bir saat sonrada otelde bir masaya oturup başlıyoruz sohbete.. Martin bir Alman, ama yıllarca Etyopya da yasamış.. Rotası Etyopya, Arap yarımadası, Hindistan, Nepal Çin vs vs.. Almanyadan baslamıs, Turkiye, İran didik didik gezmiş.. motoru dikkatimi cekiyor.. Üzeride hiç orijinal bir parça kalmamış tamamen TOURATECH aksesuarlarla doldurulmuş... Megersem adamlar buna sponsor olmuş... hey Allahım diyorum , ben Dünya Turuna çıkıyorum desem bir litre yağ vermezler diyorum... sonra Africa Twin den bahsediyor... evinin garajında yatan 5.000 km de bir Africa sı varmıs!!!!! “o bir hazine , onu kullanman” diyor. Hak veriyorum... Uzun bir sohbetten ve harika günbatımından sonra yine süper açık bufe yemegımızı yiyip odalara kjaçıyoruz..yarın hedef MISIR icon_smile.gif









En son saliharit tarafından Sal Tem 26, 2011 1:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Cmt Tem 23, 2011 12:01 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

15 . GÜN ..FERİBOTLA MISIR: Gemi öglen 1 gibi kalkıyor ama 11 de hatta biraz daha önce orda olmamız gerekiyor.. Petradan yine dağ yollarını izleyerek Amman-Aqaba otobanına iniyoruz.. Aqaba ya ulaşmamız fazla sürmüyor.. Aklıma gelmişken HIZ TÜMSEKLERİNE DİKKAT!!!!.... saatte 120-130 ile giderken bir anda o geniş bomboş yolları kesen bir sürü hız tümseğiyle karşılaşabilirsiniz.. tabelalara dikkat edin.. bolca uyarı var, ama dalgınlıgınıza gelirse oldukça sert bişekilde uyanırsınız....
Aqaba ya ulaşınca limana giden çevre yoluna giriyorum, liman kapısında bilet yeri soruyorum..Şehre dönmem gerekiyormuş, bir adam da oraya gidiyormuş, “benı takip et” diyor.. 5 dakıka sonra bilet satılan fırmanın onudeyiz.. tesekkur ediyorum.. binaya gırıyorum.. böyle lüks bir binada feribot bileti satılacağına pek inanamıyorum, içerisi de cok yoğun çok uluslu şirketler gibi , ciddi ve hareketli... “bilet??” diyorum, hemen beni lüks bir odaya daha alıyorlar... biletleri alıyorum.. atlıyoruz motora... basıyorum limana.... liman bölgesi biraz fazla büyük.. her kapısında durup soruyorum , sonunda bizim feribotu görüyorum... evet feribot bu, ama broşürlerde acaip süpersonik görünuyor.. gerceğı ise biraz yıpranmış... internette dolaşan “ünlülerin gercek yuzleri” gibi bir durum...

Feribota yetiştik AMAAAA tabiki gümrükkk.... pasaporrrt.... paraaa.... sıraya girmece.... triptiiiik olayları var!!!!!!.. off diyorum .. koşuyorum gümrük kapısına... üst kata cık.. sıraya gir.. aşagya in para yatır , bir yere daha para yatır.... hop yukarı çık, “olmamış bide şunu yatır” hop yine aşagıya.. hop triptik, hop hop derken 1 saat geciyor.. bina bomboş sayılır sıra nerdeyse hiç yok, herkes binmiş gemiye... ben stress ve ter içinde pasaporta giriyorum, DAN DUN kaşeleri alıyoruyum.. adam tutturuyor Merveyi de görecek... hadi hop aşağıya, Merveyi al, tekrar çık adama göster .. olay bitiyor.. gidiyoruz feribotun içine... motoru yere bağlamıyorlar, süre kısa deniz dümdüz... Üst kata çıkıyoruz, oturacak yer yok...



Bir saat onceki pasaport ıvır zıvır işlemleri Ürdün den çıkmak içindi... şimdi geminin içinde baska bir sıraya gireceğiz, Mısır topraklarına girmek için.... eh o sıra da bir saat kadar sürüyor pasportları damgalattıyoruz.... zar zor oturacak bir yer buluyoruz.. ama asıl sorun inince olacak.. TRİPTIK!!!!

Yolculugumuz çok fazla surmuyor, bir nevi Bandırma-İstanbul feribotu hissiyatı veriyor.. feribot yanaşıyor, ama 40 dakika kapılar açılmıyor, herkesin sabrı taşıyor, Maraşlı bir abiyle tanışıyoruz, iş nedeniyle gelmiş Mısıra . Sağolsun inerken bizi bir polise emanet ediyor bizlere yardımcı olmasını tembihliyor. Çok teşekkür ediyoruz... eğer o polis olmasa yanmıştık zaten ... prosedürler korkunç.. Mısırın kendi plakasını takıyorsunuz.. ve dünya kadar belge , sigorta ıvır zıvırla ugrasıyorsunuz... görevliler tam dayaklık, küstah tipler.. saatler suren beklemeler, prosedurler , “ bahşiş” lerden sonra hop MISIRDAYIZ ama nafile çünkü güneş o sivri dağların arkasında kaybolmak üzere...



Gölgeler uzuyor, hava kararmaya başlıyor... yollar kaymak gibi ... Sina yarımadası arazi bakımından MARS yuzeyine benziyor , heryer dag , taş.. yollar bir anda cok sert virajlarla kesiliyor.. ve her virajın sonunda bolca otomobil parçası, fren izleri, ve kazınmış asfalt var.. yani DİKKAT. Kaza riski çok yüksek bir yer... ayrıca mutlaka IŞIKLARINIZ KAPALI OLSUN.. yine millet peşinize takılıyor “ışıkların açık kalmış “ demek için.. Şöförler yolun riskli olduğunu biliyor, sert bir viraja geldiklerinde dörtlülerini yakarak arkadaki araçları uyariyorlar.. ilk başta bu sinyaller dörtlü flaşörler , uzun-kısa selektörler dikkatinızi dağıtsada zamanla alışıyorsunuz...


Mısır da ozellikle Sina yarım adasında inanılmaz bir polis kontrolu var... cok sık durduruyorlar ve sorgulanıyorsunuz... coğu kontrolde Türküm deyınce salıyorlar ama yınede en az 10 dakika , bazen 15-20 dakika zaman kaybedediyorsunuz ve artık sıkıcı bir hale geliyor.... Alışmaya bakın, çünkü Libyadaki kontroller bunun bin katı daha beter ve daha çok.... hava kararırken DAHAB a giriyoruz, burada da birsürü polis kontrolu.. Dahab ın içi mezbelelik... daha cok izbe bir daliş merkezine benziyor... heryerde dalış tupleri. Ve dalgıçları oradan buraya tasıyan kamyonetler.. biz sahilden kuzeye doğru gidiyoruz.. daha sakin.. Çok guzel bir dalış oteline yerleşiyoruz..REEF 2000 / Bedoine MOON.. tam deniz kenarında, arkada güzel bir bahce ve havuzu var, yemekler yine acık büfe ve süpsüper.. Geceyi keyifle, ve balkondan dolunay manzarası ile denizi seyrederek bitiriyoruz..





16 . GUN DAHAB-KAHİRE : Otelin önünden kuzeye giden yol aynı zamanda BLUE HOLE a gidiyor... orası dünyanın doga harikalarından biri.. ama tabiki sadece dalgıçlar için... deniz kıyısından sadece 10metre acıkta bir delik.. daha dogrusu 120 metrelik bir baca.... bacanın dibinden acık denize ulaşan bir gecit var... ve cok can almış... orada ölen dalgıçlar için anıtsal bir mezar da var... yol bir noktaya kadar asfalt, ama sonrası kum cakıl karmakarısık bir yol.. denizin nemi ve sıcak nefes aldırmıyor.. Blue Hole girişinde yine polis yine sorgu-sual. Delige ulaşınca dandirik pis bir polis bizi kovalıyor, 300 metre gerideki park yerine gidin diyor, tabi jeepler vızır vızır geziyor içeride.. eh ekmek parası işte, nerden ne uyuzluk yapayımda para koparayım derdinde bu memleketin polisleri, en arsız bahşiciler de Polisler burada..... zaten ben görecegimi gordum.. e deliğe dalış yapamayacagıma gore... biraz takılp dönüyoruz tekrar






Kısa bir geri dönüs yolculuğuyla SİNA yarımadasını tam otrasından aşmak ve SNT.CATHERINE mansatırına ulaşmak için cıkıyoruz yola.. yine bolca polis var.. Yol beni büyülüyor.. o arazi inanılmaz.. tamamen bambaşka a bir gezegen burası.. dağ desen dağ degil, daha cok elle yapılmış kumdan kaleler gibi... kayaları taşları suyla ıslatıp birleştirmişsin gibi... çöl, vadiler, vahalar... derken Snt. Catherine manastırna ulaşıyoruz.. gorulmesi gereken bir yer ve arazi....








Bir kaç saat manastırda oyalandıktan sonra Sinanın diğer yakasına ulaşıyoruz. Buradan Süveyş kanalı yönüne gidip Tünelden kanalı aşacagız ve ver elini KAHİRE.... sıcak cok kotu... yollar çok güzel ama insanler yine ölümüne araba kullanıyorlar... resimimize cekmek isterken bizi yolun dışına atan birsuru insan.. severken öldürecekler.... BİR UYARI DAHA.... herhangi bir sebebten durmak isterseniz, sakın asfaltın kenarındaki toprağa İNMEYIN.... butun yollar patlamış kamyon lastikleriyle ve parçalarıyla dolu... o parçalanmış lastilerin ince çelik telleri sizin lastiginize anında girecektir... eğer benimki gibi içlastikli bir motorunuz varsa yandınız.. ki ben ileriki günlerimde ACI çektim bu yüzden.. sanırım bir ara resim cekmek için durdum.. o sırada bolca çelik tel toplamışım lastige...





Süveyş kanalına yaklaşırken “çölde yürüyen gemiler” resmi cekmeye çalısıyorum ama ınanılmaz bir fırtına başlıyor.. gökyüzü kumla kaplanıyor.. görüş berbat.. biran once Kahireye varalım diyoruz... Hava kararmak üzere.... Ahmed Hamdi Tünelinden geciyoruz. Devasa gemiler uzerimizden geçiyor, bu insana degişik bir his veriyor... Tünel girışinde ödeme yapmak için duruyorum, adam yuzüme bakıyor... BUGÜN MOTORLARA BEDAVA HAHAHAHAH diyerek kapıyı açıyor.....




Yolumuza davam ediyoruz... yönumuz batıya dönüyor.. Kuvvetli Akdeniz ruzgari ise sağımızdan bizi öldürmeye calısıyor... korkunc bir boyun ağrısı, motoru yolda tutmak acı veriyor..tabi yoğunlaşan trafık ve ölüm yarışı costukca cosuyor... burada kamyonlar soldan gidiyor... siz hep sağlama yapıyorsunuz 120 yle giden o süper hızlı tırlara... Tabi adam bir anda sağ şeride gecmeye karar verebiliyor. Ölmek çok kolay Mısırda .. Kahireye yaklaştıkça trafik inanılmaz yoğunlaşıp daha ölümcül bir hale geliyor.. Birkaç kanlı kaza görüyoruz, hava tamamen kararıyor. Sonunda Kahire şehir trafiğine dalıp rahatlıyoruz, sakin sakin , sıkış tıkış bir şekilde kahirenin tam ortası olan ZAMALEK e dogru yol alıyoruz...

ZAMALEK semti planlarımda benim için tek alternatifti.. cünkü çok merkezi ve kargaşadan uzak... Zamalek, Kahirenin göbeginde Nil nehrinin çevreledigi büyük bir ada.. eğer Kahireye yolunuz düşerse Oteliniz mutlaka burada olmalı... Ben listemdeki otelleri çıkartıyorum.. GPS beni gayet başarılı bir şekilde hedeflerime yönlendiriyor, ama ben dikkatsizlik ve yoğun trafik yüzünden yolu kaçırıp bir kaç kocaman daire çizip tekrar geliyorum Zamalek e .. Bu arada motor sağa sola yalpalamaya başlıyor. Anlıyorumki lastik gitmiş jant üstünde gidiyoruz.. Listedeki ikinci otelimizin önüne yanaşıyoruz hop motor tamamen oturuyor.. ... hemen otele cıkıyorum... hotel LONGCHAMPS... “çıkıyorum “ derken otel bir apatrtmanın 5. katında... YER YOK.... asansörle inerken 4. katta başka bir yer var HOTEL HORUS... süpsüper bir yer... apartman katı dediğime bakmayın... tek kat olmasına ragmen oldukça geniş bir alan.labirent gibi.. Fiyat çok ekonomik degıl ama hem Hotel cok guzel hemde yeri cok guzel.... Merveyi hemen odaya yerleştiriyorum.. ben iniyorum tamirata... yaklaşık 5 saatlik bir uğraş sonucu lastiği hallediyorum.. 8 tane delik var, yamadım hepsini .. neden 5 saat surdu dersenin.. lastiği janttan ayıramadım.. yapışkan sıvı lastigin fena kavramış... litrelerce ter attım, apartmanın girişini tamir atolyesine çevirdim. lastiği taktım... ve başladım şışirmeye.. çakmak çıkışlı pompa kafamı utuledi ama birtulu şişmedi lastik...



Bu arada tam 5 saat boyunca başımda dikilen aylak herif şöyle bir şey söyledi... ISTERSEN ARKA SOKAKTA LASTIKCI VAR!!!!!!!!!!!!!! açlık suzuluk ve yorgunluktan sadece acı bir gulumsemeyle tesekkur ettim.. lastigi tekrar soktum sırtıma aldım (çok agırmış) arka sokağa taşıdım.. Başta onlar da ayıramadı lastiğı janttan uzun süre... cok sukur soktu baktı 3-4 delik daha.. hah tamam oldu dedik ama daha 5-6 gün canıma okuyacaktı bu lastik.. gece 2 gibi otele cıktım... otel super, hemen adamlara rica ettim AÇIM dedim, adamlar harika tostlar yapmışlar, bide buz gibi KLASIK CAM ŞİŞE Coca cola.. off .. 3 gibi yattım ama bedenim bitik, bugunkü fırtına, aşırı su kaybı, lastiğı sökmek, taşımak, sıcak.........zzzZZZZZZZZ.......................



17 , GUN KAHIRE cok geç uyanabiliyorum.. hala dilim damağım kuru.. ne içsem işe yaramıyor.. kahvaltı için geç kalmışız.. ama görevlı hemen bışeyler cıkartıyor, uzun zamandır yaptıgımız en guzel kahvaltı, patlayana kadar paso börek çörek ve bardaklar dolusu çay... kendime geliyorum... hemen atıyoruz kendimizi ZAMALEK sokaklarına... motora bakıyorum aşağıdakı kapalı garajda, lastik oturmuş yine... öff ..... neyse keyfim hiç kaçmıyor, zaten motor lazım degil birkaç gun...

Arkadaşlar!!!... biz Kahire ye aşık oluyoruz..... bu şehir hakkında anlatılan herşeyi unutun.. yok Trafik berbatmış, yok insanlar barbatmış.. falan filan.. bunlar hem dogru hem yanlış.. nasılmı?? Cok basit TURİSTİK yerler (giza piramitleri ve müze çevresi) yani büyük ihtimalle TUR şirketinizin sizi getirdiği yerler REZALET, gerisi SÜPSÜPER... bence bu şehre kendi başınıza gelin..Kaldıgımız yer ZAMALEK, en lüks muhitlerden biri.. bütün konsolosluklar ve buyuk sirketler burada, daha cok yeşil alan ve daha luks kafeler restoranlar hep burada... ama tabiki yer gök ÇÖP içinde icon_smile.gif .. heryer pis... binalar tabaka tabaka tozla kaplanmış, bu sanırım yagmurun az yagmasından... sokaklarsa oldukça pis sayılır... çüknu ınsanların çöpe atma alışkanlıgı yok.. zaten pek çöp kutusu da yok.. ayrıca temizlemek veya temizlik gorevlisi diye birsey de yok... onun dışında insanlar gayet normal ve kibar, kimse sizi rahatsız etmiyor.. bu kural iki gun sonra gittiiğim cok yoksul bir mahellede bile gecerli, kimse sizden para mara istemiyor, peşinize takılmıyor .. Bir adres vs. soruyorsunuz hemen kibarca gösteriyorlar .. AMAAAA müze çevresindee, heleki piramitlere giderseniz bu ülkeden de insanlarından da nefret edebilirsiniz..

Taxi çok ucuz.. beyaz taksiler taximetreli, siyah olanların bazılarında var.. ama sanırım daha ucuzlar.. Tabi bir turist olarak ucuzluk pahallılık diye bir kural yok .. ne tutarsa... cok cok uzun mesafelere 10 TL nin altında ödemeler yapıyorsunuz... Zamalek içinde ise neredeyse 0,50 TL gibi rakamlara gidiyosunuz.


İlk hedef tabiki KAHIRE KULESİ... 187 metre yuksekliginde bir seyir kulesi... manzara muhteşem.. bide hava berrak olsaydı .. Bu kule için tavsiyem hem gündüz hemde gece gitmeniz.. ikisininde tadı bambaşka.. Gece gelirseniz, önce alttaki kafede güzel meyve sularınızı ve Türk kahvenizi içip, kulenin ışık oyunlarını seyredebilirsiniz .. Kulede gecirdigimiz uzun bir sürenin ardından tabiki hedef Kahire Müzesi..























KAHIRE MUZESI Süper ama giriş problemli... en büyük sorun içeriye kamera fot.makinesi, video kamera, USB flash bellek vs.vs SOKULMUYOR!!! .. ayrıca benim gibi takım taklavat gezen bir insansansanız içeriye fonksiyon çakı, el feneri vb. sokamıyorsunuz... herşeyinizi bir çantaya doldurup dışarıdaki ücretsiz emanet oadasına götürüyorsunuz..kendimizi biranda çıplak gibi hissediyoruz.. elimizde bi su şişesi dalıyoruz koridorlara.. ilk başta fotograf cekememnin hüznünü yaşasakta, içerisi bizi büyülemeye yetiyor.. Mısır tarihine meraklıysanız burası sizin cennetiniz.. Tutankamon un hazinelerini en sona bırakıyoruz.. ve tabiki o altın maske her noktasıyla birdaha kazınıyor beynimize..



Müze gezisi bitti ama bahçeden cıkmadan orada bir ATM görüyoruz... ama bu atm sadece doviz bozdurmak için.. tavsiye ederim basıyosun doları alıyorsun mısır pound unu.. Müze çıkışında birileri surekli size çarşı şu tarafta , buradan gidin veya ben göstereyım falan diyor... siz aynı rotada zaten gidiyssunuz ama adam sizi kendi muşterisi gibi gorup yanınızda muhabbet ede ede gelmeye calısıyor, biraz zor kurtuluyorsunuz.. dükkanların olduğu güzel caddelerde turluyoruz....yorulup zamalek imize geri donuyoruz.. orada bolca güzel yemek seçemneği var.. Marka yemek zincirleri burada bolca var, fiyatları bize oranla oldukça dusuk.. yine guzel bir yemek ardından atıyoruz kendimizi otele.. canımız cıktı.. yine birgun oncesinin yorgunlugu ve su kaybı ve bugunku sıcak bizi biraz bayılttı..Otelimiz aynı zamanda bir Harley Davidson magazasının sırasında.. altında super bir kafe var, ama otelin kahvaltısı zaten gayet guzel..
OTELIN SOKAGINDAKI TERK EDILMIŞ HUMMER LAR


BINANIN ASANSORU INANILMAZ KOTU, ALT TABANI ÇIKTI ÇIKACAK, MERVE MERDİVENLERI KULLANIYOR icon_smile.gif





Kahirede küçük motor pek az.. ama inanılmaz miktarlarda Harley var... homurtuları butun şehri sarıyor.. tek tük Racing motor gördüm, Enduro ise hiç denk gelmedi... SURİYEde marka motor pek yoktu, bolca çın malı vitesli motorlar vardı, ama en cok KEWESEKI !!! markası vardı icon_smile.gif LÜBNANda çin işi motor hiç görmedin , bol miktarda Atv ve her markadan buyuk motor gördüm... ÜRDÜNde motor olayı sanırım “0” Ya da bize denk gelmedi.. Amman da bile gormediysek baska nerde gorecez.. MISIRda ise sadece Kahirede motor gorduk.. şehir dışında yıne hıç yoktu....LİBYAda her türlü iki teker araç “sıfır“ dı.. birtek başkentte iki custom harley gorduk onları da nerddeyse polis kordonuna almışlar .. TUNUSta scooter bolca var, marka motor tek tük.. Polis motorları ise bütün ülkelerde bolca var ve guzel modeller.. sadece mısırdakiler biraz bakımsızdı ama bakımsızda olsa üniforma her motora yakışıyor icon_smile.gif .......

18 . GUN. PİRAMİTLER icon_sad.gif nihayet artık piramitlere gidelim diyoruz.. çok aşırı hevesli değilim çünkü başımıza gelecekleri biliyorum.. Dediğim gibi taksi olayı ucuz.. trafik cok yoğun ama açıkcası İstanbuldan daha kötü degil (bu lafımı geri alacagım).. Buradaki tek kötü şey insanların sebepsiz yere sürekli korna çalması... El alışkanlığı olmuş hep elleri kornada.. çok sinir bozucu.. ... Taksiye binince öne oturuyorm.. Gps i açıyorumm .. nereye gittigimi biliyorum kendimi taksicinin insafına bırakmıyorum... Defalarca taksiye binmemize rağmen kimse fazla para istemiyor ve dolaştırmıyor, ama bu taksici hariç... Adama piramitleri anlatamadık.. yada anlamazlığa geldi, yol biraz uzun sürdü, ama dümdüz geniş bir caddede, yani dolaştırma yok, ama trafık akmıyor.... bu taksici bizi ana giriş kapısı yerine , SFENKS e yakın olan ikınci kapıya götürdü, ve “arkadaşı” olan bir halıcını önünde durdu, taksimetre 30P tutuyor ama ısrala 40P istiyor çünkü park parası ödemiş oraya girmek için falan filan fazla uzatmıyorum 40P (9TL) veriyoruz cıkıyoruz... Bu mesafe için bedava.


İki büyük piramit ve sfenx ayrıca ufak tefek birkaç piramit tek büyük arazide.. bu arazi tamamen büyük duvarlarla çevrili.. çok az giris noktası var.. biz ikinci kapıdan giriyoruz... ama siz piramitlere gelen ana caddenin bittiği yerdden girin çünkü piramitlerin içine girmeniz için gereken biletler orada satılıyor.. oradaki karşımıza çıkan can sıkıcı insanları, sopalık polisleri, zevzek satıcıları yazmıyorum.. bunların keyfinizi kacırmasına izin vermeyın.. cunku dünya üzerinde elle yapılmış en eski ve büyük yapıların içindesiniz... Zevk alın..




Sıcak berbat .. piramitlerlerin büyüklüğü inanılmaz.. hiç resimlerdeki gibi degil.. . .. saatlerce geziyoruz.. içeride su alacak yer, bir büfe vb. yok BOLCA SU ALIN.. Piramitleri, SFENKSi , SOLAR BOAT müzesini gezdikten sonra sıra geliyor pyramitlerin içine...


























Piramitlerin içine girmek için ayrıca bilet almak gerekiyormuş ana kapıdan.. Ana kapıya gıdıyoruz.. iki ayrı pyramit için ayrı biletler alıyorsunuz, farklı gişelerde satılıyor, ve satış saatleri faklı.. saçma sapan bişey... Bir bileti alıyoruz, ve diger bileti almak için 1 saat gibi bekliyoruz gişe önünde.. bu arada ben yaya olarak pyramitler sahasından çıkıp dışarıda bir büfeden su, meşrubat ve bolca ETİ ve ULKER urunu bisküvi vs. alıyorum , çünku başka marka pek yok icon_smile.gif . Uzun bir bekleyis sonunda gişe açılıyor, en öndeyim, ve arkamda yaklaşık 50 kişi var hepside güneste kavruluyor, iyiki zamanıda sıra kampışım yoksa bilet alamayacktım (çokta lazım sanki).. evet ilk piramite giriyoruz.. KAMERA SOKMAK YINE YASAK!!!!!! sırtcantasında bir video kamera, kocaman bir Canon, ve Mervenin makinesi var çaktırmadan sadece bir makineyi bırakıyoruz kapıya, adam kamerayı iki taşın arasına tozlu topraklı bir yere koyuyor...

Tünele giriyoruz... Kapalı alan korkusu , sıkıntısı olan insanlar girmesin... 1-1,5 metre yüksekligine 40-45 derecelik bir tünel.. karanlık.. ve hiç HAVA yok... ÇOK SICAK nefes alamıyorsun.. beliniz kopuyor.. ama ben biraz kilolu ve spor özürlü biriyim, belkı başkaları için cok rahat bir tırmanış olabılır..(askerde ÖRDEK yürüyüşü yapmışmıydınız?? bu ona benziyor) ama benden başka herkes ter içinde ve soluk soluga.. dar dümdüz tünel bir mezar odasında bitiyor, yerler sidik kokuyor, neyseki fenerim var bastığımız yeri daha rahat görüyoruz odada.. gezi bukadar.... hadi dışarı.. yine kan ter içinde bir iniş.. sırtımı ve kafamı vuruyorum defalarca üst tavana... s

Sıra ikincisinde.. İkinci piramit daha rahat.. daha düz.. hayalimdeki labirent gibi odalar ve altın kaplamalı tavanlar falan yok.. bildiğin yağlı yağlı duvarlar , havasız karanlık pis kokulu bir tünel.. ama bu diğerine oranla daha güzel.. arkadan gelen bir guruptan BDOING!! diye bir kafa vurma sesi geliyor, ilk kurban acı içinde yerde.. biz daha dikkatle ilerliyorz.. sağ sağlim girip çıkıyoruz tünelden.Amacım hevesinizi kırmak degil icon_smile.gif ama piramitler sadece UZAKTAN GÜZEL icon_smile.gif










Hemen o dandik siyah taksilerden birine gidiyoruz, “Zamalek” diyorum .. 90P diyor.. HAHAHH diyorum arkamı dönuyorum , adam yapışıyor 70 diyor.. ben “25 e geldim buraya” diyorum, adam 30P diyor .... e hadi olsun madem diyorum.... dönüş trafiği birazdaha zor, bütün okullar bu ana caddece ve hepsi aynı anda dağalıyor..yer gök ögrenci, minibüs ve bolca korna sesi... dediğim gibi trafik keşmekeş, ama cok abartılı değil (bu lafımı da geri alıcam bekleyin).. biz küçük şehir insanı olduğumuz için sıkışık trafik bile eğlenceli geliyor etrafımızı daha iyi gözlemliyor ve zevk alıyoruz.. .. yandaki araçtan biri tostunu yiyor ve peçetesini bizim şöforün camından içeri , kucağına atıyor !!!.... bizim şöför gayet sakin “aptal işte” diyor icon_smile.gif dönüp bakmıyor bile kim attı diye..... Buranın halkı inanılmaz sakin.... surekli kornaya basıyorlar ama kızgınlıktan stres ten degil... kavga yok.. birsuru kaza oluyor ama herkes yine sakin.. bu sehirde 40 milyon insan yaşıyor.. ve dunyanın suç oranı EN DÜŞÜK megaşehiri.... nedendir kimse bilmiyor.. Nil nehrinin rahatlatıcı bir etkisi mi var acaba??... otele gelmeden iniyoruz.. Nil kıyısnda harika bir yürüyüş yapıyoruz. Bu bizi ruhen dinlendiriyor ama bedenler yorgun..










Uzun bir yürüyüşten sonra yine otele yakın bir yerlerde yine süper yemekler yiyoruz.. ama maalesef su ana kadar bir MISIR yemeğı yiyemedik.. yöresel hiç bir tat bulamadık.. varsa yoksa Mc, pizza hut , subway ,çer çöp.... Otelde dinlenip gece geç saatte tekrar çıkıyoruz.. hedef KAHİRE KULESINDEN GECE SEYRİ icon_smile.gif.... Kahire gece daha bir canlanıyor, sokaklar daha hareketli... kule bile kalabalık... insalar kuleye cıkmış, yere oturmuş sohbet ediyorlar.. manzara İNANILMAZ.... kahireye gelip sadece bu kuleye cıkıp dönseniz bile pişman olmasınız....













19 . GÜN...MOTORCU AHMED ANWAR : Sabah erkenden kalkıyorum Merveyi otelde bırakıyorum.. diyorumki “işim en fazla iki saat sürer”(sen öyle san)... amacım internette bulduğum bir motor tamircisine gitmek.. Ya jantta, , yada dış lastikte bir sorun var, her iki şekilde de bir uzman görüşü ve usta eli lazım... uluslararası motorsiklet sitelerinde (the HUBB vb.) bu adamı çok övdüler.. “çok iyi kalpli” ve “paragöz degil” yazmış herkes . Motoru garajdan alıp arka sokaktaki lastikçiye , jantın üstünde, elimde götürüyorum... motor calışıyor , rölantide kendi kendine gidiyor ama dengelemek zor, bide yavaşlıktan fırın gıbi oluyor, bacaklarımı fena yakıyor. Hava cehennem, üstten güneş , alttan motor yakıyorda yakıyor .. bir saatte yama yapıp hava basıyorlar çıkyorum yola. Koordinatlar belli..

AHMAD ANVAR
N 30 01 17 23
E 31 13 48 65

N30 01.289
E31 13.825





Mekanı bulmam çok sürmüyor.. Sabah 9, dükkan yeni açılmış yerleri süpürüyor çıraklar..... büyük eski bir yer ama içerisi müze gibi... sevdiginiz hayal ettiğiniz her motor var... iki çalışan var, anlaşamıyoruz, soruyorum “patron nerde”, daha gelmez diyorlar.. 1 saat sonra diyorlar.. tamam diyorum bir saat gezerim ben bu motor muzesinde.. heryerimden ter süzüluyor.. bir saat geçiyor , ben dayanamayıp kendimi Nil kıyısına atıyorum, ve bir ilkokulun önünde büfeye atıyorum kendimi, inanılmaz bol çeşitte ki alkosüz içecek denizine dalıyorum,(7 farklı çeşit FANTA vardı, gerisini siz hayal edin). Cocuklarla sadece beden diliyle sohbet ediyoruz, Anwar yaklaşık 3-4 saat sonra geliyor “harley” i ile, sokağı sarsa sarsa... Görür görmez seviyorsunuz , kesinlikle sevecen ve iyi kalpli bir insan belli... derdimi anlatıyorum... “tamam “ diyor.. saat olmuş 2 ... önce iyi bir iç lastik bulmak için çıkıyor.. bu arada elemanlar jantı soküp içıne bakıyorlar..dış latikten bir iki tane çelik tel parçası buluyorum onun dışında hiçbirşey yok..




MISIRLI İLK DÜNYA GEZGİNİnin Afrika Twini.. Yıllarca bütün dünyayı gezmiş. Kahireye dönmüş, şehrin içinde bir TV kanalı ile röportaja giderken ciddi bir kaza yapmış, ama iyiymiş şu an.












Ben beklerken içeriye kocaman bir chopper giriyor.. sanırım Suzuki Excalibur,harika bir motor, ilk defa görüyorum.. üzerindeki adam daha bir entersan.. Bir DEV. Kolları bacaklarımdan daha kalın, kafası kel, dövmeli mövmeli , bana dönüp “NE BAKIYON LAN” dese direkt vericem cüzdanı, motoru.. İniyor tanışıyoruz.. Türküm diyorum... OUUUU diyor, sayıyor İstanbul, Bodrum, Laila, Boğaz vs.vs. bütün gezdiği lüks sosyetik yerleri .. Hemen KAHVALTI yapalım diyor.. saat 3 olmuş.. bişeyler yemeğe hayır demem... Ahmed usta geliyor elinde yeni iç lastikle .. Kahvaltı da geliyor koca bir tepsi.. birsuru kızartma, pide , yumurta falan filan.. ben tabi süper mutluyum.. gömülüyorum... dev adam cok mutlu oluyor iştahımı görünce.. Kahvaltı, sohbet derken motorun işi bitiyor.. Dev adam gidiyor evine, saat 6 olmuş .. “kaç para” diyorum Anwar a... Dev adam ödemiş benim her masrafımı 1 saat önce kendı evine gitmeden!!! olmaz molmaz diyorum , utanıyorum ama almıyor para.. dev adama sevgi ve selamlarımı söyleyip vedalaşıyorum.. saat 7 gibi oteldeyım.. Merve ölmüş sıkıntıdan. Ha gelir ha gelir diye çıkmamış dışarı ama bolca dinlenmiş.. Hemen çıkıyoruz yine , güzel yemekler, harika cafeler... otelin sokağının bitiminde pizza hut, mc donalds dan nehir yönüne dönersenız UMM KOLTHUM Meydanına( Mısırın efsanevi şarkıcısı) çıkıyorsunuz . Umm Kolthum heykelinin karşısında “Coffe Beans and Tea Leafs” cafe var... inanılmaz bir çeşitlilik ve guzel lezzetler... Bir cuma gecesini o kafe ve meydanda gecirip, gelip geçen lüks araçlara ve Harleylere bakarak dinlenebilirsiniz... unutmayın.. Mısırda hafta sonu CUMA ve Cumartesidir.. pazar gunu normal iş günüdür..


En son saliharit tarafından Sal Tem 26, 2011 1:54 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
BLAU
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 13, 2004
Mesajlar: 502
Nerden: TEKİRDAĞ

MesajTarih: Cmt Tem 23, 2011 8:44 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Vay vay vay icon_exclaim.gif
Söyleyecek yazılacak bir şeyler bulamıyorum.
Böyle farklı bir gezi yapmışsınız ya.
Helal olsun icon_exclaim.gif
Gün gelir bizlerde böyle gezermiyiz acaba icon_question.gif
_________________
ERDİNÇ HARAÇ
DL 650 V-STROM
TEKİRDAĞ
532 3112914
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
emrerd
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Jul 04, 2006
Mesajlar: 709
Nerden: izmir

MesajTarih: Pzr Tem 24, 2011 12:36 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Bu pazar çalışıyorum.Herkesler denize akmış...Ortam boş canım sıtkın derken, ilaç gibi geldi rapor.Bi'nebze gezdim geldim sayenizde oraları...
Ooooof of...
_________________
http://www.batidispoliklinigi.com/
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et AIM Adresi Yahoo Messenger
NORMAL-TRAKYALI
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Nov 26, 2006
Mesajlar: 455
Nerden: EDİRNE

MesajTarih: Pzr Tem 24, 2011 10:30 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Harika... Paylaşım için teşekkürler.. Ellerine ve bedenlerinize sağlık.. icon_smile.gif
_________________

S.Hakan C.TUNA
A rh (+)
"NORMAL TRAKYALI"

2005 BMW K1200GT
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder AIM Adresi Yahoo Messenger MSN Messenger
calipso
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Kayıt: Jun 13, 2008
Mesajlar: 55

MesajTarih: Pts Tem 25, 2011 8:30 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

güzel ve keyifli bir yol olmuş. Africa ile yapmış olmanız da ayrı icon_smile.gif. paylaşım için teşekkürler..
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Sal Tem 26, 2011 1:56 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

20 . GÜN.. NİL BOYU , GÜNEYE İNME ÇABASI icon_sad.gif : Sabah eşyalarımızı topluyoruz son kahvaltımızı yapıp otelden ayrılıyoz.. SÜPRİİİİİZZZ. Lastik yine yerde!!!!!..... Hemen arkadaki lastikçiye gidip halledıyorum..dış lastiği didik didik ediyorum başka tel yok... Çıkıyoruz yola.. nihayet NİL BOYU serüvenimiz başlıyor... programın 4-5 gün gerisındeyiz.. Nil boyunca güneye Sudan sınırına kadar gidip asıl MISIR TARIHINI görmek/yaşamak istiyoruz.. Kahireden 250 km uzaklaşmadan PAT!!!!!!!! jantın üstüne oturuyoruz.... Gözünüzün alabildiğince kadar boş alanda , şans eseri tek gölgelik yere sığınıyoruz, hemen başlıyoruz sökmeye..




İçlastik boydan boya parçalanmış.. soküp, yedek iç lastiği takıyorum..kan revan içindeki sökme takma işleminden sonra , takıyorum pompayı ama ŞİŞMİYOR!!!! çıldıracam... arka lastiği alıp otostop çekiyorum.. Merve yine motor başında yalnız... Neyeseki gölgede. Yoldan pek farkedilmiyor... 20 km lik bir git gel yapıyorum otostopla, soguk su ve çikolata da buluyorum . Lastik tamir oluyor .. sanırım takarken ben tekrar delmişim.. hop yine yoldayız.yine Birkaç saatlik zaman kaybı.... Bolca askeri/polis kontrol noktası..birkaç tanesinden gayet rahat ve hızlı geçiyoruz . Ama son kontrol noktasında adamlar pasportları alıyor.. fotokopi sorgu sual derken polislerden biri patlamiş lastıgımı gösteriyor..!!!!!!!!!! ben çıldırmak üzereyim.. hemen ileride bir lastikçi var.. oraya dalıyorum... içlastik yine boydan boya yarılmış.. başka iç lastik yok.. lastiçiye bir kamyonet dolusu polis geliyor... lastikçi de polisler de birsuru telefon ediyor iç lastik bulmak için.. buluyorlar, başka bir kasabadan gelecek... ama 1-2 saat sürer diyorlar..... “tamam,yapacak bir şey yok” dıyorum bekliyroruz.... polisler bitürlü gitmiyorlar.. kesinlikle sevimsiz tipler.... içlastik geliyor.. takıyoruz.. PARAM BİTMİŞ!!! Sadece 100 lük USD ler var ustümde.. kimse bozamıyor burda o kadar parayı... Polis bizi bir sonraki kontrol noktasına kadar takip edecek amacımız orada para bozdumak, ve lastikçinin parasını vermek, polisler tekrar geri dünecek çünkü.. Çıkıyoruz yola... 20 km kadar gidiyoruz.. ben yine asfaltta sağa sola yalpalamaya başlıyorum!!!!!!!! yine PATLAMIŞ.... kenara çekıyorum..kaskın içinde avazım çıktıgı kadar saglam bir küfür sallıyorum.. susadık, acıktım, lastik söküp takmaktan parmaklarım şişmiş, kızgınım..

Derdimi zar zor anlatıyorum... “ bana bir kamyonet bulun beni kahireye götürsün”.. iki polis bu şeritte diger ikisi karşı şeritte bütün araçları durdurup soruyorlar.. bu arada kimse polisleri iplemiyor, çoğu basıp geçiyor, yavaşlamıyorlar bile.. Hava tamamen kararıyor.. Rütbeli polis .. “10 km daha gidelim orda ana kontrol noktası var” diyor.. Merve polis jeepinin arka kasasına atlıyor.. Ben jantın üstünde bir 10 km daha gidiyorum... daha birsürü can sıkıcı şey oluyor, ama sonuçta uzun uğraşlar sonunda bir kamyonet buluyoruz...






100USD 550EP civarında.. kamyonetçi 350P istiyor.. yolumuz 300 km civarında , gayet makul hemen kabul diyorum ve yüklüyoruz motoru.. lastikciye olan borcumu ve polislere de yardımları için para veriyorum.. yola cıkıyoruz... söförümuz de “Salih”.. o da aynı meslek gurubundan “Boyacı” icon_smile.gif Tek kelime arapça bilmiyorum ama yol boyunca sohbet ediyoruz.. Merveyle tek kişilik koltuğa sıkışıyoruz, aşırı su kaybı, açlık, yorgunluk ve süper konforsuz yolculuk bizi daha perişan ediyor .. Salih Kahirenin içini bilmiyor.. Ben kendi memlektim gibi ezberledim yolları tabi... gece 11 gibi Anwar ın dükanındayız.. Motoru indirip Salih i uğurluyoruz.. 500-600km lik saçma sapan bir yol yapıp 4 tane iç lastik parçalıyoruz, bu sefer ne olursa olsun yeni bir dış lastik bulacağım... bu akşam yapacak birsey yok.. şansımıza Anwar ın dükkanında Türk elçiliğinde çalışan biriyle tanışıyoruz.. evi bizim otelin sokağında.. bizi götürüyor.. bizse susuzluk ve açlıktan kendimizden geçmişiz.. o gece yemek olayını ne yaptık bilmiyorum.. kaçta yattık, ertesi gün kaçta kalktık hatta kalktıkmı onu bile hatırlamıyorum icon_smile.gif


21 . GÜN .YİNE KAHİRE : Sabah bir şekilde uyandık.. bu sefer kahvaltımızı asağıdaki cafede yaptık.. Bu sokak aynı zamanda güzel sanatlar akademisine ve bazı özel muzik okullarına ev sahıplıgı yapıyor.. renkli ve canlı bir sokak... Bu günkü hedefimiz CİTADEL (Sur içi) ve içindeki askeri müze... Citadele taksi ile gidiyoruz.. giderken taksici bize geçtiğimiz heryeri anlatıyor.. ve sürekli kornaya basıyor .. Citadel e vardıgımızda.. “buradan taksiye binmeyin, biraz aşağıya yürüyün orada binin” diyor (mantıklı bir tavsiye)...Kaleyi, içindeki harika camileri. ve tabiki o devasa askeri muzeyı geziyoruz, akşam oluyor...













SURİÇİNDEN KAHİRE KULESİ













Aslında Kahirede görecek gezecek daha cok sey var ama başka zaman diyoruz.. cünkü çok zaman kaybettik .. .. Tamirci Anwar pek uzak değil.. atlıyoruz yine taksiye.... Ahmed Anwar bu sefer bütün jantı makinede traşlatmış.. lastığide didik didik kontrol etmiş.. o andan itibaren lastiğimde hiç sorun çıkmiyor... yine çok cuzzi bir para alıyor.. cok teşekkür ediyoruz.. ve artık “yakında görüşmemek” üzere vedalaşıyoruz.. Güneş batmak üzere.. biz motorla Kahire gezisine cıkıyoruz... yüksek bir tepede gün batımını yakaladıktan sonra, ÇÖP ŞEHİR in yanından geciyoruz.. Çöp Şehir gercekten gorülmesi gereken bir yer.. İç kesimlerine girip fotoğraf çekemiyorum.. çünkü yaşadığım lastik sorunundan sonra ÇÖP dolu yolara girmeyi hiç istemiyorm... AYRICA benim gidemedigim MAGARA KILISE ye giderseniz bu şehri yukarıdan görebililirsiniz.
MAĞARA KİLİSE




“Trafik O kadar da kötü degil” demiştim ya..... evet kötü değil, MANYAKÇA!!! insanlar ölümüne kullanıyor şehrin bu yakasında.. başta gayet rahatım.. korna seslerine kulak tıkıyorum, önüme bakıyorum söförler bizi sıyıra sıyra geçiyor.. sağa sola kaçmaya çalışmayın kesin arkanızdan çarpıp parçalarlar sizi. Trafik sıkıştıkça sıkışıyor, arkamdan bir araba çarpıyor, hop ben öndeki arabaya, neyse sorun yok, zor zar tutuyorum motoru, hareket ediyorum, biri yanımdan çarpıyor, ben hop yandaki arabaya!!!!!! NE ÇARPANLAR, nede ÇARPILANLAR umursuyor, adamlar FAZL A RAHAT!!!! biraz gidiyorum bu sefer PATTT !! ben çarpıyorum bir arabaya, çarptığım adam kafasını çıkartıyor camdan.. WERE ARE YOU FROM diyor gülerek ... Tam bir çılgınlık, rüya gibi....Öyle bir caddedeyimki ne kenara çekebiliyorum, ne durabiliyorum... Bir nehrin akıntısına kapılmışız, bir kütüğün üzerinde canımızı kurtarmaya çalışıyoruz sanki.. Ön heybelerim bir kaç çarpışmadan sonra yırtılıyor, ama geziyi bitirir.. arka metal çantalar zaten hasar almıyor, ama hasar veriyor diğer araçlara.. AMA KİMSENİN UMRUNDA DEĞİL??? Biraz dolaşıktan ve Birkaç itiş kakıştan sonra BAROON PALACE ı buluyorum...Trafiğin mümkün olduğunca azalmasını bekliyorum .. Çok enterasan bir yapı.. mutlaka görülmeli.. biz geç kalmışız, kapanmış.. başka bir zaman geliriz yine icon_smile.gif...





22 . GÜN, LİBYA YA DOGRU : Kahireyi terk ediyoruz.. NİL boyu güneye inme planlarım maalesef bu seferlik iptal... Artık hızlanmam lazım.. planlarımızın çok çok gerisindeyiz.. .. İskenderiye otobanına cıkıyoruz... korkunç bir rüzgar ve keyifsiz bir yol.. İskenderiye ye ulaşmadan yine birsürü polise laf anlatıyoruz.


İskenderiyeden Libya sınırına yine guzel duz bir yol.. ama fırtına şiddetini arttırıyor... tam sağımızdan yedigimiz şıddetli rüzgar yine canımız yakıyor, boyun ağrısı, ve motoru yolda tutma çabası beni mahvediyor... Sınıra ulaşamıyoruz, ve vücudumuz iflas ediyor.
SAĞIMIZDAN ESEN KUMLA KARIŞIK RÜZGAR


MERSA MATRUH denilen turistik şehirde duruyoruz..sınıra daha 300km daha var.. Burda bolca otel var ama sezon bitmiş çoğu kapalı.. biz güzel sakin bır yerde oda bluyoruz.. carsıya çıkıp sırt çantama birsürü yiyecek dolduruyorum... Fırında tavuk, içi safranlı pirinçle dolu... Kızartma bişeyler, fırından yeni cıkmış pideler, meyveler .. Kola ,meyve suyu, yogurt ne bulursam alıyorum.. Merveye balkonda ziyafet hazırlayacagım.. Manzaramız süper, sofrayı hzırlıyorum, tabak çatal bardak herbirşeyimiz var. Tavuğun tadı hayatımda yediğim en berbat şey, içindeki pilavsa .. ne bileyim pilav milav degildi ... o kızartma şey güzel görünuyor, ama bulaşık süngerin makine yağında bekletip , yıllardır temizlanmamiş kazanda kızratılmış bişeydi, tadı ağzımdan çıkmadı... son umudum pideler ise ianılmaz tatsızdı ama enazından kusmamızı engelledi... bolca muz yedık.. ve o yemekleri de balkondan aşagıya kedilere attık bayram etti hayvanlar.... . neyse Çayımızı yaptık, ve temiz bir uyku çekelim bari dedik HAVA KARADI.. Güneş batar batmaz şehrin bütün halkı sokağa , ve önümüzdeki caddeye döküldü... bomboş sokaklar insan doldu ... korna sesleri , bagıran insanlar, sabaha kadar gezen patlak eksozlu arabalar, o berbat bangır bangır müzik.. ve düğün alayları... sabah 5 e dogru ortalık duruldu..



23 . GÜN .. LİBYA Sabah çok mutsuzduk tabiki.. bide berbat bir kahvaltı... hemen bastık Libya sınırına..320 km lik fırtınalı kahreden bir yolculuk.. saat 11 de sınırdayız.. Mısır tarafında işler çok hızlı yürüdü.. Bir saate cıktık .. AMAAAA Libya ya girişimiz tam rezalet ve sefalet oldu.. Sınırdaki pasaport işi çabuk halloldu ama polis bizi uzun süre sorguladı ve tutumları pek hoş değildi.. tabiki yine asıl sorun triptik... Yine dil sorunumuz var.. ama olayı anladım dedkleri şu:

“ bugün cuma.... bankalar kapalı.....sizin Libya paranız yok... kredi kartı bu ülkede geçmiyor , yani sizi bugün ülkeye sokamayız..iki gün sonra gelin” !!!!!!!!!!

geri dönsek Mısıra girmek yine zulüm.. para bozduracak biri yok.. zar zor bir büfemsi bir yerden para bozdurdum... dedilerki:

“hah taman.. simdı bir taxi tut... 7km ilerideki yere git orada şey yap”...

NE YAPAYIM??..

“ git işte oraya...”

burada taxi yok.. neyse sınırdan geçen birine rica ediyor polisler , adam beni oraya bırakacak.. ben Merveyide alıyorum... motoru aynen o sekilde bırakıyorum.. heryer hammal dolu, tonlarca sigara taşıyorlar..acaip it kopuk , keş tipli adam dolu heryer ... polisler motora bakar umarım diyorum... 7-8km ileride bir büroya geliyoruz Triptik için.. Yine iletişim sorunu... adam beni tekrar sınıra yolluyor..

“şeye git ordan , şey parası yetır tekrar gel”

. e nasıl gidicem geriye.. taxi maxi yok.. polis birıni çeviriyor.... bizi geriye sınıra gotürüyor.. iki nokta arasında karman çorman bir yerde bırakıyorlar bizi.. araba kaçarca uzaklaşıyor ... bir cama gıdıp elimdeki arapça kagıt tomarını gösteriyorum cüzzi bir para verıyorum.. yine taxi arıyorum dilerideki noktaya gitmek için. taxiler deli gibi sigara taşıyorlar.. hepsi dolu.. oradan biri cıkıyor, döküntü arabasını gösterip “he he taksiyim ben” diyor.. el mahkum, itiraz şansım , gücüm ,enerjim yok..hop devam... 7 km ilerideki kasabaya.. trip görevlisi, “başka bir para daha yatıracaksın “ diyor ELİNİN KÖRÜ diyorum.
Bizi getiren abi “tamam ben haledicem , beni izle diyor”... kendi arabasıyla bizi birkaç defa daha götürüp getiriyor... çok şükür sarı plakaları alıyoruz, ve ana kapıdakı işleri zar zor halledıyoruz..

Ana kapıdaki bir polis sürekli özür diliyor prosedürlerden dolayı.. en başından sonuna kadar hep ilgileniyor bizle... meyve suyu ve bisküvi getiriyor birkaç defa... Libya da , mısırdaki gibi bahşiş ve rüsvet yok.. Libya insanı çok yardım sever.. Türkleri seviyorlar... Ana kapıda işimiz bitiyor çok şükür .. motoru alıyorum, bizi defalarca getirip götüren admın arabasını izliyorum son BİRKAÇ prosedür için.. bu abi aynı zamanda eşini arayarak TÜRKLER GELMİŞ AL KONUŞ diyerek cep telefonunu Merve ye uzatıyor, Merve ve hanım çat pat anlaşıyorlar, gülüşüyorlar telefonda.. Merveye diyorum “kadına söyle BİHTER sonunda ölüyor “ icon_smile.gif ama söylemiyor..Ardından oğlu arıyor bende konuşacam diye icon_smile.gif.. İşlerimiz bitiyor adam “hadi gülegüle, yolunuz açık olsun” diyor biniyor arabasına. Zor yetişiyorum peşinden . Adam saatlerdir bizi taşıyor,tercumanlık yapıyor çat pat, polislerle tartıştı, polisler odadan çıkardı bunu vs.vs.vs .. Para vericem ALMAM diyor.. zorla veriyorum “oğluna hediye al” diyorum.. işimiz bitiyor. SAAT 16:30!!! 5,5 saat ile sınır geçiş rekorunu kırıyoruz.. (ikincilik 5 saat ile Suriye Lübnanın)..

Libya parası ve TL birbirine yakın.. hesaplamak kolay oluyor... hemen otel bakıyoruz.. sinirler gergin.. açız ve bu günkü sınır geçişi canımıza okudu.. Çünkü anlatmadığım ufak tefek birsürü ayrıntı var.. AL BURDI oteli tavsiye ediyorlar.. cok yakınız . Hemen gidiyoruz.. gercekten şaşırtıcı bir yerde ve çok güzel bir yer.. ama fıyat korkunç, adama “haftalık ücretimi bu” diyorum.. durmuyoruz... yola devam..hava kararmak üzere..
HOTEL AL-BURDİ




Artık resmen Libya dayız... bu ülkede gezecek pek yer yok, kesinlikle turistik bir ülke değil...

TRAFİK: Mısır trafiği “kedi yavrusu” gibi kalır ... insanlar Mısırda ölümüne gidiyordu ya , bunlar ölmüş, dirilmiş, birdaha ölmeyiz nasılsa diye daha bi manyakça kullanıyorlar... Çok aşırı kaza oluyor, arabalar ilk virajda yoldan cıkıyor heryer yine kırılmış dagalmış araba parçaları ile dolu..

İNSANLAR: Herkes sizi görmekten mutlu.. bitane bile araç bize selam vermeden geçmiyor.. yolda su içmek yada resim çekmek için durunca onlarda duruyor “bir sorunmu var” diye soruyorlar.. Otel sorunca işlerini bırakıp sizi götürüyorlar.

POLIS KONTROLLERI... “bu ülkeye bir daha ayak basmam” dedirtecek bir şey.. okadar çok askeri kontrol var ki.. ve hepside çok çok uzun sürüyor.. anlamsız bir zaman kaybı. Hatta şehir içi trafik polisleri bile durduruyor “pasaport pasaport” ......alıyor eline , anlamıyor.. bakıyor bakıyor geri veriyor.... latin alfabelerini okuyamıyor çogu, biz arapça yazılmış bir belgeye nasıl boş boş bakıyorsak onlar içinde öyle.. yani laf olsun diye durduruyorlar açıkcası..

YÖN TABELALARI: tamamen arapça, özellikle başkente yaklaştıkça nereye nasıl gideceginizi sapıtıyorsunuz...



Otel için TOBRUK a gidiyoruz.. adı çok bilinen bir şehir olmasına ragmen oldukça kötü bir şehir.. kalacak otel bulamıyoruz.. buldugumuz tek düzgün otel yanıda temel kazıyorlar ne otele girebiliyorsunuz nede motoru bırakabiliyorsunuz sokağa. motorla gezdikçe sagdan soldan bağıranlar cağıranlar, uzerinize atlayanlar , birşeyler fırlatan , manyak manyak tipler var ... Sonunda oldukça kötü bir otel buluyoruz.. motorun yeri süper ama biz mutsuzuz.. oda yola bakıyor, aynı zamanda altta bir nargile kahvesı var.. o kahvenın gürültüsü, yogun nargile dumanı, sürekli korna çalan arabalar .. Odanın , tuvaletin , yatakların pisligı(uyku tulumuz sagolsun) ve canavar sivrisinekler canımıza okuyoır....Bırakın banyo yapmayı yüzümüzü yıkamak için bile WC ye zor giriyoruz... Yani ilk Libya günümüz tam rezalet..
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Sal Tem 26, 2011 1:59 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

24 GÜN TOBRUK-AJDABIYYAH.. hedef Ajdabiyyah ... 550km civarıdan DÜMDÜZ bir çöl yolu... berbat bir fırtına, sinirler bozuk, uykusuzluk ve banyosuzluk , dinmeyen bir susuzluk, ve açlık... en azından Merve aç.. ben yine yedim ultra süper acılı acılı bişeyler.. Merve yine muz, süt, bebe biskuisi...... önümüzde bitmeyen bir çöl yolu.. tek şeritli.. tek tük araba var.. kıyıdan uzaklaştıkca , çölün içine dogru ilerledikçe rüzgar azalıyor , rahatlıyorum..




Hızımız 140 - 150 ... nasılsa BENZİN BEDAVA .... benim depom Türkiyede 70 TL ye doluyor.. burada 4 (dört) TL ye icon_smile.gif .. basıyorum da basıyorum ama sahne hep aynı yol bitmiyor.. haa bu arada , bu upuzun çöl yolunda sadece tek benzinlik var.. ucu ucuna yetişiyorum.. benzincinin bozuk para kolleksiyonuna TL ,mısır poundu, Suriye ve Ürdün dinarları veriyorum, o bana birsürü libya parası , elindeki fazlalık başka ülke paraları ve Merveye minyatür bir su testisi veriyor ..

yola devam Tek istegimiz sağlam bir yemek, banyo ve uyku... Ajdabiyah a yaklaşırken rüzgar artıyor... sadece filimlerde gördügüm bir kum fırtınasına giriyoruz.. görüş mesafesı tamamen yok olmadan bi iki resim çekebiliyorum... sonra güneş tamamne kayboluyor..
ADIM ADIM FIRTINANIN İÇİNE DOĞRU








Hayal meyal Ajdabiyaya giriyoruz.. Binalar fırtınayı kırıyor, ama heryer üst baş, ve agzımızın içi tamamen kum.. GPS Libyada pek başarılı degil.. Sadece genel yollar ve hedefler var... Hemen büyük bir lokantya giriyoruz... süper bir yer... herşey bol kepce ve lezzetli...Libya Mısıra oranla daha temiz bir yer, keyifli bir yemek yiyoruz... daha önce tek tespitim AMAL AFRIKA oteli idi.. soruyoruz... oradan biri ben götürürüm dıyor.... .. tıka basa yemek yedikten tek isteğimiz BANYO ve YATAK..... başka bir aracın eskortluğuyla otele gidiyoruz... HOTEL Amal Afrika..büyük bir bahçesi var, motor açıkta ama güvende.. otel lüks , ucuz degıl , aşırı pahallıda degil, odalar süper, sessiz ,temiz ve rahat... hemen banyo, ardından yatak... saat erken güneş batmamış ama uykuya kalıyoruz... bu arada ağzımızdaki kumları ne yaptıysak cıkaramadık .. hep çatır çatır kum kırıyoruz ağzımızda.... aksam 11 gibi telefon geliyor... “lütfen resepsiyona gelirmisiniz” diye... “polis sizi beklıyor” diyor... tahmin ediyorun sorunu... iniyorum... entarili bir polis, Libya plakam nerde diye soruyor... fırtınada kopmasın diye çıkarıp cantama koymuştum... beraber otoparka çıkıp plakayı gösteriyorum Gerekli bilgilerimi nereye gideceğimi o sormadan soyluyorum hepsini not alıyor... defalarca özür diliyor rahatsız ettiği için. .. kısaca Polis sizi izliyor.. ülkeye girip çıkana kadar adım adım not ediliyorsunuz.. sizin güvenliğiniz için.....

Polis kontrol noktaları çok fazla .. işinizi hızlandırmak için her kontrol noktasında onlar sormadan EL-TRAK..(Türküm) derseniz hemen gülücükler açıyor o asık suratlarda... pasaortunuzu okuyamadıkları için anlamıyorlar kimsin nesin.. MOTORCU olduğunuz için avrupalı falan sanıyorlar.. Daha sonra Louis le yaptıgım yazışmalarda ona pek iyi davranmadıklarını okuyorum. . Nerden gelip nereye gittiğinizi onlar sormadan söyleyin , çoğu yerde işiniz hızlanıyor.. tabi polisler cep telefonlarını cıkarıp AHMEED ALEMDAAR (polat alemdar demiyorlar) ve bütün diğer mafya karakterlerinin fotograflarını göstermezlerse icon_smile.gif ... haa birde Reççep Ertogaan hakkında sorular soruyorlar... “ooo çok süper adam” dıyorum mutlu oluyorlar... bence yanınıza bolca Polat Alemdar kartpostalı alın, mümkünse imzalı olanlardan.. sanırım birçok insanı mutlu edebilirsiniz. icon_smile.gif


25 GUN LEPTIS MAGNA YA DOĞRU : Libya 1.760.000 kmkare ile dunyanın 16. büyük ülkesi (Turkiye 780.000 kmkare ile 36.) bu koca ülkede görülecek şeyler çok az.. Akdeniz kıyısı tabiki Roma imparatorluğundan arta kalanlara evsahipliği yapıyor. Başkent Trablus ise oldukça basit ve gösterişsiz.. Ulaşımlası çok zor olan Güney Çölü ise ilginç doğal anıtlar barındırıyor, ama kesimlikle ulaşılması imkansız noktalarda.. zaten bunun dışında görülecek bir şey varsa da o polis kontrollerinden ve trafıkteki ölüm kalım savaşından sıkıldım .. 900 kmlik ÇOOOK SIKICI bir yolculuktan sonra Leptis Magna antik kentıne ulasıyoruz.. (TV deki AYNA programında görmüştüm).. hava tamamem kararıyor.. otel arıyoruz.. amacım antik kente yakın olsun sabah motoru bırakırım rahat rahat gezerim... bir halı dükkanına soruyorum .. gençler fırlayıp arabalarına dolusuyorlar.. ve bizi otele götürüyorlar.. defalarca önünden geçip koskoca OTEL yazısını görmemişiz... tesekkürur ediyoruz gençlere.. Mısırdaki BAHŞİŞCİ zihniyttenen sonra buradaki yardımseverlik çok mutlu ediyor bizi.. LEBDA HOTEL , leptis magna antik kent kapısına 200metre. Fiyat çok uygun . motor koymaya süper yerleri var.



26 GÜN . LEPTIS MAGNA : Mutlaka ama MUTLAKA görülmeli... Efes antik kentini seviyorsanınız.. burası da sizi çok çok mutlu edecektir... antik kent girişi kocaman bir kafe/bahçe bolca polis var.. yine tamtakım herşeyi motorun üstünde bırakıyorum.. kameralarımızı ve suyumuzu alıp kente dalıyoruz.... Daha girer girmez kaşınıza çıkan dört cepheli ana kapı zaten gözlerinizi kamaştırıyor.. hiç böyle güzel bir kapı görmemiştim. Kentin deniz kenarında olması ayrı bir tat.. içerinin sakinliği , agaçlar , kuşlar ve meyveler ayrı bir tat.. ister istemez bir zaman makinesi hayali kuruyorsunuz.. keşke gerçek zamanlarında bu soaklarda gezebilsek dıyorsunuz.... saatler sonra gezimiz bıtıyor... .






































Hedefimiz TUNUS.. Artık gidebildiğimiz kadar gideriz.. ana yola cıkıyoruz, ama cıkmadan birde VILLA OF SILIN i görmek istiyoruz.. ana yoldan çıkıp tekrar sahile dönüyoruz.. Uzun ve virajlı bır yoldan sonra villaya geliyoruz.. ama KAPALI... restorasyon var..Büyük bir kayıp , çünkü gerçekten görülmesi gereken bir yer.. heryer hurma ağacı...ve yolu harika .. İki günlük kurak çöl yolculuğundan sonra yeşillik bizi biraz mutlu ediyor ... Leptis Magna dan Tunusa kadar heryer gayet ağaçlık ve yeşillik.. anayoldan Trablus a doğru hareket ediyoruz.. ama artık bu ölüm kalım savaşları beni yoruyor.. dafalarca girdiğimiz kontrol noktalarından birinden resmen kaçmaya çalışıyorum ama dikiz aynasından bir bakıyorum adamlar ayaklanıyor, telaşlanıyorlar.. riske girmiyorum ve dönüyorum... adamlar çok kızgın.. “Çok hızlıydım ..duramadım” falan diyorum ama adamlar coşmuş bikere.. bu sefer kontrol daha uzun sürüyor..
Trablusa varıyoruz.. Libyada tabelalar SADECE ARAPCA... şans eseri dalıyorum karmakarışık yollardan ve sehır merkezine ulaşıyorum.. Trablus pek matah bir yer degıl. Merkezi küçük ama şirin.... biraz oturuyoruz bır kafede.. Şehri motorla gezip.. yola cıkmayı tercih ediyoruz...Sınıra nekadar yaklaşırsak okadar iyi..GPS i izleyerek şehrin sahil yolundan çıkıyorum, 10-15 km sonra karşımıza bir kapı çıkıyor?? tam dönecekken bir araç geliyor, adam sorun degil diyor ve kapıyı anahtarıyla açıyor, kendimizi bir UÇAK PİSTİNDE buluyoruz?? yaklaşık 6-8 km sonra pist başka bir kapıyla bitiyor, bu kapının ardı bizim yolumuz.. ama kilit bozulmuş açılmıyor... adam çok mapçup oluyor bizi buraya soktugu için..
işini gücünü bırakıp bizi tekrar başka yollardan döne dolaştıra yeni yapılan otobana çıkarıyor. Uçak pisti ilginç bir deneyim oluyor, teşekkür ediyoruz..








Havanın kararmasına yakın trafik.. MANYAKLAŞIYOR yol iki gidiş iki geliş yol... hız ortalaması 110-120 daha yavas gidemiyorsunuz çünkü resmen tamponlarını hissediyorsunuz hamen arlkanızda.. Tali yollardan arabalar fırlıyor,bir araç solumdan solluyor, biri sağımdan saglıyor, SAĞ karşımdan TIR geliyor ters yöne girmiş?? yaşadığım stresin tarifi mümkün deiıl... SABRATAH da duruyoruz... burada da bır antık kent var ama gormek ıstemıyoruz.. kaldıgımız otel AL ASIL.. ucuz temiz, sakin, motor için super.. yolun karsısında super market var.. bolca meyve suyu, su ..







27 GÜN, TUNUSA DOGRU : Erkenden kalkıp kendimizi SINIR STRESİ ne hazırlıyoruz.... yaklaşık 100 km lik sakin bir yolculuktan sonra sınırdayız... içimi çekerek başlıyorum prosedüre.. çok çabuk bitiyor Libya tarafı!!??!!... hadi hayırlısı diyorum.. Tunusa giriyoruz.. sadece camdan bir kulube var.. Pasaporta damga vuruyor.. “Triptik??” diyorum... “yok öyle bişey , yürü” diyor adam.. yani toplan 25 dakikada Tunustayız... “kesin bir pislik var, olamaz bu kadar hızlı” diyorum .... ama YOK.... Tunusta prosedür yok icon_smile.gif En mutlu sınır geçişimizi yapıyoruz..

ARKADAŞLAR TUNUS MUHTEŞEM... sınırı geçtiğimiz anda bu ülkeyı inanılmaz seviyoruz... Trafık tam avrupa tarfiği, hatta avrupa dan da süper.. Herkes çok sakin kullanıyor, trafık tabelaları bol ve hem Arapça hem Fransızca.. bu ülkkede kaybolmanız imkansız.. sınır ile ilk kasaba arasında bir curcuna var.... minik minik kulübeler önlerinde benzin bidonları ve ellerinde demet demet para sallayan adamlar.. 90-100 le gidiyorsunuz adam kollarını açarak önünüze atlıyor!!!!!!! ne satıyorsun anlamadımki, benzin desen. zaten libyadan geliyorum benzin sudan ucuz, Elimdeki libya paralarını bozdursam, oada cok kar etmez .. açıkcası oradaki ticareti çözemedim, tek tahminim adamların o benzini Libyadan gelenlerden SATIN aldıkları.. doviz olayını ise anlamadım...

İlk kasaba Bengardene.. biraz döviz alıyorum bankadan, elimde kalan Libya paralarınıda yüzlerce doviz tezhalarından bırinde elimden cıkarıyorum. Gayette yüksek bir fıyata!!! hala anlamadım nedır bu doviz tezgahı olayı.. Hemen bir lokantaya... Tunusta an cok karsılaşacagınız yemek KUS KUS ve CHICKEN ESKALOPE. Hmmmm kulağa hoş geliyor tamam diyorsunuz.. Kuskus: bildiğimiz bulgurun incesi ve sulusu.. tavuk eskalope de haşlanmış tavuk... gayet basit ama oldukça lezetli bir yemek.. şu ana kadar Türk ağzına en uygun tatlar ve annemizin yaptığı yemekler TUNUSta... bunu defalarca tekraralayağım ama BİZ TUNUSU ÇOK SEVDIK icon_smile.gif .. Taşını , topragını, agaçlarını , insanlarını.. Sınırı geçtiğimiz saniye bütün herşey bukarmı değişir?

Hedeflerimiz.. TATTOINE , KSAR AOULET SOLTANE , CHENNINI., GORMESSA.. GHOMRASSEN , KSAR HADDADA , MEDDENINE , METAMOUR. , HADDEJ , MATMATA... yollar gayet güzel , arazi ise kurak, ama çok güzel, dağlık alanalarda motor kullanmak büyük keyif.. yollar oldukça tenha.. .. biraz hastalanıyor gibiyiz... Çöl sıcagı ve şiddetli rüzgarlar Libyada bizi çok yordu.. sanırım birkaç aspirin ve saglam bir uyku iyi gelecek... ilk kentimiz TATOUINE... Bir eczaneye ugrayıp soğuk algınlığı için birşeyler alıyoruz. Hemen bir otel buluyoruz.. LA GAZELLE.. amanin ne temiz ne guzel bir yer.. kocaman bir bahçesi var.. bahce geceleri bara dönüyor... evet Tunusta alkol bol.. ayak üstü barlar , kahvelerden daha dolu...ama hiçbir gürültü patırtı yok. Gayet sakin bir yer.. biraz uyuyup sokaklara çıkıyoruz.. yiyecek bol.ama görecek pek bır sey yok,pazar yeri cok renkli...


HOTEL LA GAZELLE deki odamızın sabah manzarası



28 GÜN . TUNUS / STAR WARS SETLERİ : Erkenden çıkıyoruz.. hafif bir donma-üşüme modundayız.. Hatta bir ara parmaklarımı hissetmiyorum.. ama kavurucu güneşin çıkması uzun sürmüyor.. İlk durağımız Ksar Ouled Soltane:









geleneksel Tahıl ambarları , nadirende konut olarak kullanılırmış... şu anda sadece turistlere hizmet ediyor.. kocaman bir avlu.. içerisi boş.. kasaba ise cok sakin yaşlı amcalar bir gölgeye kurulmuş muabbetteler, herkes çok güleryüzlü.. Tunusta turistik eşya satıcıları, kılavuzlar , lokantacılar vs. cok ısracı değıller, teklif var ısrar yok modundalar.... avluda geziniyoruz.. genç biri kahve içermisiniz diye soruyor kibarca ... Türk Kahvesini pek sevmediğim halde bende eşlik ediyorum Merveye, çok güzel bir kahve içiyoruz.. .. yolumuz uzun.. gönül isterki bu köyde yaşamak..

CHENNINI ye ulaşmamız nekedar sürdü bilmiyorum ama yolculuk çok keyifliydi.. Chenını artık yıkılmaya yüztutmuş tarihi bir köy, biz gittiğimizde restorasyon yapılıyordu.. Tepedekı köyün hemen her köşesinde bir çalışma vardı... bolca resım çekıp yola devam edıyoruz..






Gurmessa, Ghomrassen derken Ksar Hadada da duruyoruz... Bu Star Wars , The Phantom Manace da kullanılan bir set.. Film çekileceği zaman burası bir otelmış.. George Lucas patrona baya bir para vermişki filimden sonra adam oteli kapamış.. biz gittiğimizde tekrar açmaya çalışıyordu.. Bu ambarlar daha büyük bir alana yayılmış .. yarısı otel için hazır.. diger yarısı harabelik ,eski orijinal halinde.. hem eski hemde yani kısım cok guzeller... Bizim yaşlarımızda bir arkadaş elinde Filmin sahnelerinide içeren bir dosyayla bizleri gezdiriyor... Birkaçdefa Türkiyeye gelmiş.. oradan kaçak olarak Yunanistana geçmeye calışmışlar...ama Yunan polisi bunları yakalmış.. bu arkadaşın kafasını boydan boya bir yarık açmışlar.. ama daha kotusu , polis diğer arkadaşını ÖLDÜRMÜŞ!!!!!!!!! biraz suratımız asıldı onunda benimde.. ama sonra tekrar neşelenip bizi gezdirmeye devam etti..... acıkcası beni biraz etkiledi anlattıkları. Ksar Hadada, yakında bir otel olacak, ama içerisi ve odalar gayet güzel. Bir gün otel haline geldiğinde kalmak isterim.. bu arada odalardan birinde 2 dunya savası kolleksiyonunu gösteriyor.. ozellile 1942 etiketli Alman ve Amerikan ordu benzin bidonları dikkatimi çekıyor.. yerim olsa kapıcam bitanesini.... ama yok.... Motorla gezmek hem iyi hem kotu... benım için gayet iyi.. cunku arabayla gelsek, bolca halı, hasır canta ve dünya kadar çer çöp şey alıcaz.. hatta kuş kavesi heheh icon_smile.gif .. motorla olunca sadece buzdolbı mıknatısı alıyoruz... ve her ulkeden bozuk para icon_smile.gif tek hatıra eşyalarımız bunlar..














yola devam... hedef MEDENINNE... yolculuk süper, arazi, daglar, kıvrımlı asfalt.. Biranda dikiz aynasında gördügüm şey beni yerimden zıplatıyor, durup arkama bakıyorum .. Arkamdakı yüksek tepede yavrusyla yürüyen bir dinazor!!!!! baya bir gülüyoruz çünkü uzakta da olsa devasa bir heykel yapmışlar.. ve gercek gibi duruyor.. sonra okuduğum yazıları hatırlıyorum bu daglar tam bir fosil yatağı... bolca dinazor vs şey cıkarılyormuş burdan..

Medenineye giriyoruz.. oradaki ambarlar da tamamen dükkana çevrilmiş.. çesit çesit hediyelilk eşyalar.. satıcı bol... ama gayet kibarlar ve fazla ısrarcı değiller.. Merve YKHE kurallarına uygun bir olarak sadece eşarp alıyor (Yer Kaplamayan Hediyelik Eşya) .. ama satıcı motoru başı boş bırakmayın diye birkaç defa uyarıyor...aynı uyarıyı başka şehirlerde de alıyoruz, demekki halk sevimli, ama elleri uzun..











yola devam.. hedef MATMATA.. Medenine ve Matmata arası harika bir dağ yolu.. Çok güzel dağ köylerı var.. Arazide bolca GUINEA PIG görüyoruz.. yani bildiğimiz evcil hemster in kocaman olanlarından .. Önce Merve görüyor. çok yakından.. bana yakalamam konusunda çok ısrar ediyor. Ama nafile... o koca tombiş gövdesıyle yuvarlana yuvarlana bir deliğe saklanıyor.. daha sonra tekrar tekrar görüyoruz.. ama resmini bile çekemıyorum.. Yolunuz düşerse gözünüz arazide olsun..ama keskin virajlara da dikkat..







Matmataya varıyoruz hemen Yer altı evlerine yanaşıyoruz, burası aynı zamanda bir otel.. ama kapıda durmak ne mümkün.. birsürü tur otobüsü aynı anda gelmiş kapı önü curcuna.. biz kaçıyoruz ardımıza bakmadan, sabah geliriz sakin sakin... Star Wars meraklıları için ilginç olabilir... “ A new hope”(1977) burada cekilmişti.. Luke un büyüdüğü yeraltı evleri... fantasik bilimkurgu dekorlarından geriye bir pek bir sey kalmamış.. ama filmi tekrar seyredince mekanı gayet net hatırlıyorum daha sonra.... Hemen bu evlerin arkasındaki süpsüper bir otele giriyoruz.. HOTEL KOUSSEILA.. İçerisi harika.. ve nerdeyse bomboş.. fiyat çok yüksek geliyor.. Oteli çok sevdıgimi.. indirim yaparsa memnun olacağımı söylüyorum.. hiç düşünmeden fıyatı yarıya indiriyor... burada bir hafta bile kalınır....odaya yerlesiyoruz.. ve gün batmadan o yeraltı evlerini üstten ziyaret ediyoruz.. yarın sabah içeriden keşfederiz... evler gercekten entersen... ama karanıkta dikkat etmezseniz içine düşebilirsiniz.. kocaman derin bir kuyu gibi... günes batıyor.. birkaç yüz metre yukarıdaki kasaba meydanına gidiyoruz... güzel bir lokantada lezzetli yemekler yiyoruz.. geceyi güzel ve uzun bir yürüyüşle bitiriyoruz.. ama otelin avlusundaki yıldzılar, bizi bahçede bir çay içmeye çağarıyor... o anki manzarayı resimlemeye çalıstım ama o guzelliği , atmosferi, soluduğumuz havayı anlatam.. her yönüyle güzel memleket burası...










29 GÜN . KSAR GHILLANE : Sabah yine arkenden kalktık, harika bir kahvaltı yapıyoruz.. Otel yine bembeyaz duvarları ve mavi boyalı çerçeveleriyle bize huzur veriyo.. iç avlu labirent gibi.. çocuk olsam kosacam paldır paldır... motorumuz kapalı garajda... biz bi gezelim diyoruz.. hop Yer altı evlerine .. içeriye giriyoruz kimse bişey demiyor, rahat rahat geziyoruz.. bazı otel müşterileri var, kahvaltı ediyorlar... Star Wars tan geriye sadece fantastik bir kapı süsü kalmış... otel , eksilen bilim kurgu aksesuarların ve dekorların yerine, soba borusu vs. bişeyler koymaya çalışmışlar, bolca S.W. posteri var.. Hastalık derecesinde bir S.W meraklısı buraya gelip nasıl bir hayal kırıklıgına uğradığını tahmin edebiliyorum.. ama sonucta burası Tunus kültürünü yansıtan bir yapı.. bir bilim kurgu ögesi degil...

















Atlıyoruz yine motora. Hedef KSAR GHILANE... en favori mekanım... gerçek bir çöl denizinin ortasında gerçek bir VAHA ..... yolculuk dar bir asfaltta, uçsuz bucaksız bir çölün ortasında ilerliyor... Resimlerini daha önce gördüğüm bu vaha nın böyle bir arazide var olması olanaksız diye düşünüyorum.. Biraz abartılmış herhalde derken çok uzaklarda, o kum denizinin ortasında bir kara parçası görünüyor.... Çölun ortasında bir Hurma Tarlası... devasa hurma ağaçları, tarlalar parsellenmiş aralarında yollar... her yolun iki kenarından dereler akıyor !!!!.. çölün ortasında?? dere!!!.. yol bizi vahanın merkezine, su kaynağına götürüyor.. etrafı iki kafeyle çevrilmiş pırıl pırıl bir havuz.. . insanlar havuzda keyif yapıyor.. ben Merveyi kafeye oturtup hemen bir yer ayarlıyorum bu gece için... saat daha çok erken.. bir öğlen yemegi yedıkten sonra baslıyoruz vahada gezinmeye... bir ATV ci ile akşam 5 için sözleşiyoruz.. o saate kadar havuz başında ve çölün kıyısında zaman geçiriyoruz... akşam 5 te ATV ile çöl kumunda tepeden tepeye hopluyoruz.. . uzun ve yorucu bir geziden sonra elimiz ayağımız yorgunluktan bitmiş bir şekilde otele dönüyoruz.. yemeklerimizi yiyip çadır bölgesine geçıyoruz. Komşularımız fransız bir grup, kendi atv leriyle gelmişler... bu arada ben ağaçlardan hurma düşürüyorum.. en tazesinin bile bukadar tatlı olması beni şaşırtıyor..... HAA bu arada video kameramı gece yere koymustum, halının üstüne, daha sonra farkediyorum ki, mercek gözüne yavru bir akrep girmiş ve ölmüş...çkaramadım, hala orda icon_smile.gif


KLASİK TUNUS EVLERİ


KSAR GHILLANE YOLUNDA YER YER YOLU KAAPAYAN KUM








GHILLANE YOLU




HAVUZ VE SU KAYNAĞI






ARA YOLLAR










BENDE İSTİYOM BUNDAN icon_sad.gif


HARLEY LE GELEN DE VAR









ÇADIRIMIZ


GECE MANZARAMIZ VE HURMA AĞAÇLARI


KAMERADAKİ AKREP YAVRUSU
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Sal Tem 26, 2011 2:00 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

30 , GUN TAMERZA... Şaka maka bir aydır yoldayız.. bana sanki 1 hafta gibi geliyor...Süper huzurlu bir çöl uykusundan sonra kahvaltımızı yapıyoruz, ama mutfak tamtakır.. Kupkuru lavaşaların üstüne sürecek birşey yok... çalışanlardan bir “size saklamıştım, bunlar son” diye iki tane üçgen peynir veriyor o anda bize verilecek en güzel hediye bu.. kahvaltı bitiyor hemen yola cıkıyoruz.. bu arada yolllar tamamen yumuşak kum... ve gercekten ınsanın canına okuyor.. ileride yol tamamen kapanmış.. derelerden biri seti yıkıp yolu tamamen doldurmuş.. 4 çeker araclar bile geçemiyor.. bizi altenatif bir yola yönlediriyorlar.. yol yine kum.. motor surekli gömülüyor... Birkaç saatte, o gün bana lazım olan bütün enerjimi tüketiyorum...

Yola devam.. Hedef TAMERZA ... yolumuzda meşhur DOUZ tuz gölü. Ve en büyük vaha lardan biri olan TUZEUR var.. Yolculuğun yarısında kara bulutlar başlıyor.. hava çok sıkıntı.. sıcak ikiye katlanıyor, bu grilik keyfimizi kaçırtıyor.. Aklıma gelmişken Tunusta çok az polis kontrolu var, onlarda sadece Cezayir sınırına yakın yerlerde. Douzda durmuyoruz.. Tuzgölünden gecen uzuuun ve gri yolculugumuza bir yemek molası için Tozeurda ara veriyoruz...






Tozeur daha büyük bir kent.. bolca turist var. Inanılmaz miktartda ATV ve cross motor var çöl gezileri için.. ... Vaha şehre bitişik ve büyüklüğü inalınmaz.. Resmi kayıtlara gore 200.000 hurma ağacı var yaklaşık 200 adet su kaynğından günde 60 MİLYON litre su çıkıyor !!!!... bu vahanın içinde hayvanat bahçesi ve benzeri parklar var.. yani bir vaha tatili düşünüyorsanız Tozeur her yönüyle bol imkanlar sunuyor.. Ama sakinlik ve çölün sessizlığini seviyorsanız dün gece kaldığımız Ksar Ghilane sizin mekanınız..... .. Tozeurda yemek yiyoruz.. Vahaya girmeden Tamerzaya , dağlara doğru sürüyoruz.. Tamerza yolunda cok guzel ve cok sevimli bir vaha var. Chebika.. biraz dinlenmek için harika bir yer.. aynı zamanda vadi yürüyüşü vs yapabilirsiniz..




Yağmur çiseliyor ve bulutlar daha da kararıyor... Tamerza ya girer girmez hemen giristeki tek otele giriyoruz.. Çok hoş bir yer, sahibi çok genc ve kibar... daha bebekken bulup zar zor yaşattığı zıpır kedisi de ayaklarımızın altında geziyor.. tamam diyoruz, burası kedili otel .. sanırım oradaki kalınacak tek düzgün yer... Üst şelalelerin orada sazdan kulübelerden bir otel var, ama yağmur okadar siddetleniyorki aklımıza bile getirmedik öyle bir yerde kalmaya..... Otelimiz diğer kaldıgımız yerler gibi tertemiz .. Odaya yerleşip, hem telefon hem inertnet için çıkıyoruz... cep telefonlarımız çekıyor. Ama telefonculardan aramak çok çok ucuz.... Kasaba çok küçük... yağmur yağıyor ama altında yürümek çok guzel... Tamerzanın Şelaleleri meşhur.. İki tane şelalesi var... ama gözünüzde büyütmeyin... Önce ilk şelaleye gidiyoruz, O zaten şehrin içinde.. çok büyük değil ama içindeki kanyon harika bir yürüyüş parkuru , dalıyoruz içine... yağmur şiddetlenince Hurma tarlasına giriyoruz.. sanki tropik yağmur ormanlarındayız.. hava kararıyor ve çok ıslanıyoruz.. otele dönuyoruz.. gecemiz çok güzel ve dinlendirici geçiyor... her TV li otelde oduğu gibi Sünger Bob u arapça olarak seyredıyoruz..








31 . GÜN.. EL-JEM ve HAMMAMET : Sabah erkenden kalkıyoruz, otel bomboş , kahvaltımızı yapıp minik kediyle oynaşıyoruz.. Gökyüzü pırıl pırıl, masmavi.. Güneş tatlı tatlı ısıtıyor dün donan kemiklerimizi... Hemen motora atlayıp kasabanın alt girişindeki ikinci şelaleye gidiyoruz.. burası daha geniş bir alan.. yerleşim yok, ama satıcılar var... dükkanlar daha yeni açılıyor... burada da satıcılar çok kibar ve ısrarcı değıller.. bitanesı hemen kısa bilgiler verıyor alan hakkında.. biraz gezinip resim çekıyoruz tam motorumuza giderken aynı satıcı “ ARKADASIM .... SEMENDER GORMEK ISTERMISIN” diyor....... Anam!!! istemezmiyim.... ne oldugunu tam anlamadım ama olur.... aklıma suda yaşayan anfibik selemeder ler geliyor 10cm kadar renkli renkli.... ama adam kutunun içinden 30-35 cm lik bir EJDERHA çıkarıyor ve elime tutuşturuyor.. ben büyüleniyorum adamı duymuyor um bile bişeyler anlatıyor. Merve de bişeyler söylüyor , ikisinede “HE HE, TAMAM TAMAM” diyorum.. gümüş gibi bir bileziğimiz oluyor.. icon_smile.gif bu arada adam kutudan daha vahşi ve büyük olan ikinc Semender i çıkarıyor ama bu elde melde durmuyor.... adam anlatıyor “abimde bunun büyüğü vardı, her gün onu sever ve beslerdi” diyor... “abim İtalyaya gitti.. hayvana 3 ay boyunca yemek yediremedık sonunda öldü” diyor.... İguana ve banzeri soguk kanlıların sahiplerine bağlandıgını duymustum...ilgınc bır deneyım oluyor ..

Adam aynı zamanda OASIS ROAD ı gosterıyor.... bu Tamerzaya giden kısa bir alternatif yol... ama çok güzel.. parke taşlarla kaplanmış bir botanik parkı gibi...
















Güne çok güzel başladık.. ve aynı guzellikte sürüyor akşama kadar... hedefımız artık deniz kıyısı.. SFAX a dogru yol alıyoruz.. dağlar yine harika... yollarda yine bolca kaktüs ve tabiki meyveleri var... bu kaktüsler kaynana dili gibi.. Türkiyede Akdeniz kıyılarında çok var.. üzerlerinde süper tatlı kırmızı bir meyvesi var YABANİ İNCİR deniyor sanırım,Kıbrısta ki adı BABUTSA.. asla çıplak elle tutmayın o dikenleri temizlemek işkence olur... iki bıcak kullanarak kabuğunu soyun.. Ya da çarşıda arabalarda satılan dikeni ayıklanmış olanlarda yiyin icon_smile.gif




Dağ yolların bitirip ovaya inice manzara biraz sıkıcı oluyor , üstüne rüzgar başlayınca keyfimiz azalıyor SFAX a kadar.... Şehre girmiyorum.. buyuk bir şehir ve sadece bir göz atmak bile birkaç saatimize mal olacak.. hedef EL-JEM.... dünyanın ikinci en büyük Kolezyumu... Daha şehre girmeden uzaktan görüyorsunuz heybetli yapıyı... Romadaki kardeşinden çok daha sağlam.. ve nerdeyse onun kadar büyük.. Hemen önünde yemek yiyip, motoru yine oldugu gibi lokantaya emanet edip bu antik arenayı geziyoruz... Güzel olan kısmı çok sağlam olması.. Romadaki COLOSSEUM un orta zemini çökmüş durumda.. Ama EL-Jem de Gladyatörlerin sahneye çıktığı asansör boşlukalerı ve alt galeriler çok iyi durumda...














ALT GALERILER




EL-JEM İN ESKİ ZİYARETCILERINDEN BIR HATIRA


ALT GALERILER


Birkaç saatlik geziden sonra basıyoruz HAMMAMET e ... Burası Akdenizin en çok turist çeken kentlerinden biri .. oldukça sosyetik bu tatil kentine hava kararınca ulaşıyoruz... Merkezi çok canlı ve güzel , caddlerde bolca lüks araç ve yabancı turist var.. ve sezonun bitmiş halindeyiz... Çok büyük arazili , devlete ait bir ögrenci oteli olan BEOU DE SOLEIL i buluyoruz . Normalde sadece yerli/yabancı öğrenci gurupları kalabiliyor ama sezon bitmiş yani biz kalabiliriz... Fıyat çok ucuz (10-15TL).. Güzel yemyeşil bir bahçe.. denize sıfır.. odalar gayet basit ama güzel dalgaların sesiyle uyuyorsunuz.. ... motor odanın onunde ..


OTELDEN GÜN DOGUMU



32 , GÜN.. HAMMAMET..CAP-BON..BAŞKENT TUNİZ.. Sabahın 5 inde uyanıp sahilde resim çekıyorum.. gece yağmur yagmış.. hava biraz soguk.. ama aynı zamanda denizden boğucu sıcak bir hava geliyor... Motora atlayıp kale dibine gidiyoruz.. orada bır cafede kruvasanlı kapuçinolu kahvaltımızı yapıyoruz.. Motoru kafeye emanet ediyoruz.. ama adam montları ve kaskları içeri koymamız ıçin uyarıyor birkaç defa... Tunusta inanılmaz bir genç nüfus var.. Hatta bazen rahatsız edici boyutlarda... Adamlar hep aylak sagda solda boş boş dikiliyorlar..... her gencin hayalı AVRUPA.. veya Türkıye.. gençlik bukadar aylak olunca ve alkol ve diger maddeler bol ve kolay ulaşılır olunca ufak tefek suçların olmaması kacınılmaz..(esrar/KİF çok teklif edilen, ve nerdeyse ulu orta kullanılan bir madde)

Kale içine giriyoruz.. Tam bir Tunus klasiği , beyaz evler ve rengarenk işlemeli kapılar... içerisi dükkan dolu, ama daha hepsi kapalı... tek başımıza o daracık sokaklarda geziyoruz... bolca kedi var.. insanların camları kapıları ardına kadar açık , herkes kahvaltısını ediyor , kapıdaki kedilerine su ve yemek hazırlıyorlar .. Dinlendirici bir labirent... Yine keyifli bir sabah gezisi yapıyoruz...



























Sabah gezimiz bitince atlıyoruz motora hedefimiz CAP BON.. Bu büyük yarım adanın en uç noktası.. hava yine grileşiyor.. bazen güneş açıyor bazen yağmur yağıyor.. yolda Kelibia Kalesıne uğruyoruz.. süper bir kale ama rüzgarın şiddeti ınanılmaz.. bir yandanda yağmur yağıyor.. kaleden manzara ya bakmak bile olanaksız...












aynı çılgın fırtınayla El Haouaria da Cap Bon a tırmanya calısıyoruz.. Fırtına şiddetini arttırıyor.. dağ tamamen bulutlarla kaplı.. nereye gittğimi görmemiyorum.. Cap Bon bir milli park ,manzarasıyla ve yamaç şahinleriyle meşhur. ama zirveye ulaşınca tamamen gri bulutların içinde yok oluyoruz.. bir anda kış mevsimine dönüyor tepe.. Kasabaya zor dönüyoruz..


Hemen Roma Mağaralarına yöneliyoruz.. Çok yakın ama Film çekıyorlarmış mağarada.. aklıma gelen ilk filim “pirates of the caribbean on stranger tides”... Serinin dördüncü filmi şuan çekim aşamasında...Daha önceki bölülerin bir kısmıda burada çekilmişti... zaten Tunus ve Fas bol miktarda meşhur filmin setlerini barındırıyor.. Bizim İsrailde , Arabistanda Mısırda çekildiğini sandığımız filimler Fasta , Tunusta çekiliyor (Troy, Kingdom of Heaven , Black Hawk Down , Lawrance Of Arabia , Mummy , Return Of The Mummy vs.vs.vs.vs).. Mağaraları göremiyoruz.. ama gün daha uzun.. yolumuz başkent TUNİS.... Gezimizin en güzel kısımlarından biri olacak... GPS sagolsun yine hayatımı kurtarıyor.. Şehre yaklaşırken trafık yoğunlasıyor.. 7-8 gundur bukadar çok araç görmemiştik ama keyfimiz yerinde.. Trafik tehlikeli değıl.. Türkiye trafiğinden kat kat daha iyi ... trafik tabelaları ve yollar gayet güzel.. şehrin göbeğine ulaşıyoruz.. Avrupaya geldik sankı.. Şehir çok çok guzel.. ama tabiki biraz kalabalık.. benim düşüncem SIDI BOU SAID denilen turistik kasabada kalmak. 20Km uzaklıkta ..İki şehir arasındaki yol süper, hem görsel hem sosyal hemde tarih yönünden her adımda ılginç bir seyler var görecek gezecek.. .. S Bou Said MUTLAKA görülmeli... S.B.Said de kalacak yer bulamıyoruz.. Zaten kasaba daracık motorla bile zor giriliyor... Bende Tunis yönüne geri dönüyorum... Başkanlık sarayı bu yolun ustunde ..

LA GOULET gayet güzel bir sahil kentı.. hem Tuniz hemde S.B.Said in tam ortasında.. aynı zamanda avrupaya giden bütün feribotlar buradan kalkıyor.. konaklama HOTEL LIDO da.. super bır yer, motoru koyacak otelin kapalı garajı var .. hemen yakınımzda yeme içme yerleri, çok ucuz çamasırhane, yürüme mesafesinde deniz terminalı, aynı zamanda yürüme mesafesinde tren istasyonu var.. konum KUSURSUZ....

Gezilecek yerler ,BAŞKENT TUNİZ , TUNİZin YENİ VE ESKİ ÇARŞISI , BARDO MUZESİ , CARTAGE ANTIK KENTI , BYRSA HILL de KATEDRAL ve CARTAGE MUZESI ve tabiki SIDI BOU SAID.. taksi çok ucuz, Tren daha da ucuz.... bu saydıgım yerlerin hepsine Trenle gidebiliyorsunuz..

TARİHİ KARTACA LİMANI , TEPEDE KATEDRAL, TEPENİN ARDI SIDI BOU SAID



33 . GÜN CEZAYİR ELÇİLİĞİ VE HÜSRAN icon_sad.gif : İlk hedef cezayir elçiligi... gerekli belgeleri alıyoruz.. atlyoruz trene . Bu tren Tunis in göbeğinden kalkıp.. bu 20-25 kmlik hat üzerinde bütün önemli yerlere ulaşım sağlıyor ... oldukca ekonmik bir çözum, ama taksi de oldukça ucuz... Tunis e inince birkaç taksiciye elçiligi soruyoruz.. Ben sadece tahmin edebiliyorum.. nedense GPSe bunu kaydetmemişim.... bir taxi “tamam biliyorum” diyor.. bizi elçiliklerin olduğu semte götürüp alakasız bir binanın önüne atıyor .. ama burası bir musevi cemmatı ve okulu .. adamlar tahminen bize tarif edıyorlar, semt çok guzel, sora sora geze geze buluyoruz...

Elçiliğe giriyoruz, ama çok kaba karşılanıyoruz.. bizi bir odaya alıp kapıyı DRANK diye uzerimize kapıyorlar.... bir bayan geliyor ve bize “Tunus lumusunuz?” diye soruyor.. “hayır” diyorum..

“biz sadece Tunus vatandaşlarına vize verıyoruz “ diyor... kafamdan kaynar sular boşalıyor.. anlatıyorum derdimi ama kadın duvar gibi, “benim sorunum değil” diyor defalarca...... Elçilikten çıkıyoruz., gezimiz bitti!!!! CEZAYİR....FAS , İSPANYA (EL-HAMRA sarayı).. hepsi yok oluyor hayallerimden ... kızgınım üzgünüm...

Cezayir hakkında okadar çok olumsuz şey okudum ve adamlar hakkında bir tane bile güzel şey duymadım.. Türkiyedeki elçilik beni aylarca oyaladı Vize için .. Her defasında başka bir belge istediler , hep işi yokuşa sürdüler , hem İstanbul hem Ankara canımızdan bezdirdi, sonunda “ bizz buradan veremiyoruz , siz Tunusta ki elçiliğimizden alabilirsiniz vizeyi” dediler... Ne diyeyimki bu insanlara.. HAAA BİR BİLGİ DAHA: Cezayir ve Fasın kara sınırı kapalı.. yani Cezayire geçsek bile feribotla İspanyaya, oradan tekrar Fasa feribotla geçecektik... Yani adamlar çok huysuz adamlar, koca dünyada sadece 5-6 ulkeye vizesız giris hakkı tanımışlar, o ülkelerde zaten adı sanı duyulmamış haritada bile bulamayacağınıoz ülkeler .. kısaca böyle bir düşünceniz varsa Türkiyede işi bitirin... imkansız değıl ama zor, ve işi bilen birini bulun.. Uçakla gelmek sorun değil ama Kara geçişini pek sevmiyorlar, özelliklede yolunuz AVRUPANIN en büyük uyuşturucu kaynağı olan bölgelerinden geçecekse.. Amerikanın Kolombiası varsa, Avrupanın , Cezayiri var icon_smile.gif ..

Elçilikten aldığımız darbe sonucu.. sokaklarda biraz boş boş yürüdük... zaten sonra kendimizi avuttuk.. Programın çok gerisindeydik, zamanımız tükenmişti, yağmur mevsimi başlamıştı , Cezayir ve Fas ın dağlık bölgelerinde sürekli yagur yiyecektik falan filan.. türlü bahanelerle kendimizi avutup gezimizin son durağı olan başkent Tunis ve çevresini tadına çıkara çıkara gezmeye karar verdik... bu günü SIDI BOU SAID e ayıracaktık.. yine trene atladık.. güzel ve hızlı bir yolculukla son durağa yakın olan SBSaid te de durduk..

Mekan SÜPER , ama en süperi tam girşteki büfeydi .. O sandviçler, o meyve suları... tadına doyamadık , önümüzdeki günlerde defalarca oraya tekrar gidecektik.. şu an olsa tekrar tekrar giderim ... özellikle meyve suları inanilmazdı.... bu köy bembeyaz bir yer, yine mavi ağırlıklı kapıları ,pencereleri , yolların sakinliği huzuru iannılmazdı.. denize ve bütün çevrenize hakim bir tepe uzerine kurulu.. en tepe kısımlarında yat limanına bakan lokanta/cafe gibi bir yer , MANZARA süper, YEMEKLER berbat , siz bir kahve içip kalkın.. Aşağıdaki büfeden başka bir kaç yerde daha yemek yedik ama o büfe EN SÜPERİ.. aksama kadar gezip otele donuyoruz . Gece La Golette de geziyor balık lokantalarında güzel bir yemek yiyor aynı zamanada İtalyaya giden feribot saatlarıne bakıyoruz... bizim roatamız SALERNO.. yanı 3 gün sonra kalkıyor.. buranın tadını çıkartmak için ideal bir süre..

OTELİMİZIN MANZARASI, ONUMUZDE FERİBOT ISKELESI ARKASI TUNİZ


SİDİ BOU SAİD RESİMLERİ






















34 , GÜN ..TUNİZ-BİZERTE-TUNİZ : Sabah kalkıp motorla Kartaca tepelerine çıkıyoruz.. Al Abidine camisinin avlusuna girip resim çekiyoruz, ardından Byrsa Hill deki Kartaca müzesine giriyoruz.. Müze hem konumu hemde içeriğı bakımından “mutlaka gidilmeli” listesinde.. Motorla biraz daha gezdikten sonra Bizerteye doğru yola cıkıyoruz... yaklaşık 90 kmlik bir yol... otobana giriyoruz ama yolda durmak ne mümkün.. çok siddetli bir rüzgar tam yanımızdan vuruyor.. Bizerteye varıyoruz.. ama Tuniz e oranla vasat geliyor gözümüze.. biraz gezip hemen tam gaz geri donuyoruz başkente... Otele dönüp , atlıyoruz trene Tunizde geziyoruzz.. başkent çok güzel bir yer, ana caddeler çok geniş.. yol boyu cafeler restoranlarla dolu.. Saat kulesinden başlayan bulvar, eski çarsiye kadar gidiyor.. Sur içindeki eski çarşıyı yarına saklıyoruz.. Harika yemekler, güzel kahveler içiyoruz.. gece cok kalabalık, genç nüfus caddeleri dolduruyor.. ve gece çok geç saatlere kadar herkes sokaklarda...

BYRSA HILL e çıkış


DEVASA AL ABIDINE CAMİİ






KATEDRAL ve İÇİ






BYRSA HILL DEN TUNİZ YONÜ


TEPEDEN SİDİ BOU SAİD


BYRSA HİLL (BEVERLY HİLLS) DEN İNİŞ


GECE BAŞKENT, SAAT KULESİ ve BULVAR




BİR ŞEHİRDE M.A.C VARSA O ŞEHİR SÜPERDİR icon_smile.gif


yemek yerken sizi yalnız bırakmayan dostcanlısı Tunus kedisi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
saliharit
Yeni Kullanici
Yeni Kullanici


Kayıt: Jul 01, 2011
Mesajlar: 20
Nerden: BANDIRMA

MesajTarih: Sal Tem 26, 2011 2:02 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

35 . GÜN. SADECE TUNİZ : Bugün sur içindeki eski çarsıyı gezeceğiz.. yine trenle saat kulesine kadar gidiyoruz. Bulvar boyunca yürüyüp güzel bir pastayla kahvemizi içiyoruz..










Eski Çarşının girişi çok güzel, labirent gibi dar sokaklarda o kadar çok dükkan ve satıcı varkı, turitler bile o satıcı kalabalığında kayboluyor.. Buradakı satıcılar biraz daha ısrascı... Çünkü 20 dükkana bir turist düsüyor.. bukadar insan nasıl ve kime satış yapıyor aklım almıyor.. bu arada bolca takma adım oldu... satıcılar arkamdan HEY İSPANYOL!!, YUNAN!!! diye bağrışıyorlar ama en komigi SENYOR PAVAROTTI ydi icon_smile.gif sakal olayını biraz abartmışım.. eski çarsi inanılmaz güzel, ama kalabalık beni pek sarmıyor ilk başlarda ama sonradan alışıyorum .. Gayet güzel geziyoruz saatlerce..








Zytuine camiine giriyoruz girişte bilet kesen adam “sadece avlunun kenarından resim çekebilirsiniz, caminin içine giremiyorsunuz.. Birkaç resim çekmek içi 8 dinar ödeyecekmisiniz??” diyor... adamın söyleyiş tarzı çok güldürüyor bizi “evet” diyoruz gülerek...sadece avlusunda görsek gayet güzel bir camii..


Camiye girerkende cıkarkende pis adamın teki yapışıyor illa sizi PANAROMIC VİEW a götüreyim diye.. Bütün çarşıyı yukarıdan gören harika bir nokta oldugunu biliyorum.. ama adam okadar iticiki ne dese zaten hayır cevabını alıyor.... zar zor kurtuluyoruz adamdan..ben tekbaşıma arıyorum bulamıyorum panaromik manzarayı.. siz giderseniz bir resim çekiverin benim için.....






Doğu kapısından girip batı kapısına , cumhuriyet meydanına çıkıyoruz.. Burasıda çok şık bir yer , bütün bakanlıklar ,ve sanırım meclis burada.. Bolca polis ve koruma var.. bakanlıkların önündeki havuzlar dinlenmek için harika bir yer..






Yine doğu kapısına ,ilk başladıgımız yere yöneliyoruz ama başka bir rotadan.. Yine ayrı bir güzellik..









Eski çarsıdan çıkıp yine o geniş bulavar çıkıyoruz, ve saat kulasine dogru yürüyoruz.. Bulvarda yine güzel pastalar ve harika bir kahve içiyoruz, bu arada iki polis bir genci yakalamışlar bayaa bir tartaklıyorlar, uzktan resimlerini çekiyorum oturdugum yerden, resim çekmem , polislerden biriyle göz göze gelmemle sona eriyor.



Cadde okadar genişki tam ortasında bol ağaçlı bir yürüyüş yolu var, yayıla yayıla saat kulesine kadar yürüyebiliyorsunuz.. yine trene ve otele...

O günlük güneşlik hava bir anda simsiyah oluyor ve kulakları sağır edecek bir dolu fırtınası başlıyor ... daha sonra yagmur a dönen hava butun gece sabaha kadar dinmiyor..

Biz gece geç saatte bir taxiye atlıyoruz ve Sidi Bou Saiddeki sandwichçiye gidiyoruz... bu yer aynı zamanda universite ye çok yakın, bu yüzden hem yemek kalitesı ve fıyatları çok güzel... bolca sandwich, meyve suları ve taxi gidiş dönüş 10-12 TL gibi bir rakama mal oluyor..



36 . GÜN...BARDO MÜZESİ VE FERİBOT : İtalya feribotu bu gece 8 gibi kalkacak.. yani tam gün yine gezinti........ Otel çıkışımızı yapıyoruz.. yine motola başlıyoruz memleketi didiklemeye... Tuniz in olmazsa olmazı BARDO MUZESINE gıdıyoruz.. müze şansımıza yine tadilatta.. ancak yarısını gezebiliyoruz . O yarım gezi bile birkaç saat sürüyor...
Hatay arkeolojı müzesini gezenler ordakı muhteşem mozaikleri hatırlayaclardır.. Bardo muzesindeki mozaikleri güzellik ötesi.. hepsi birer şaheseser . Gezerken o labirent gibi binada kafamız karışa karışa her yerini görmeye çalışıyoruz, bazı görevliler çaktırmadan tadilattaki kapıları açıp bir resim çekmenize izin veriyor, ve ne çok şey kaçırdığınızı farkediyorsunuz.. Umarım siz tam bitmiş haline gider ve bizim kapı aralıklarından gördüğümüz o odaları rahat rahat görürsünüz..




















Gezimiz bütün gün başkent ve çevresinde devam ediyor. Bu şehir gerçekten cok hoş.. gecekondu bölgesi bile temiz icon_smile.gif .... hele merkeze yakın çok güzel botanik parkları var. Güzel memleket vesselam. Bir süpermarketten bolca yiyecek, meyve suyu , o uzun Fransız ekmeklerinden ve sandviçlik malzemeler alıyoruz. Çünku Tunis-Palermo -Salerona feribotu 25 SAAT!!! (20-22 saat diyorlar inanmayın)

Feribota geliyoruz.. bilet işi kolay halloluyor.. pasaport vs gibi işler yok, seviyorum bu formalitesiz memleketi icon_smile.gif Yataklı kabin alıyorum.. yoksa o 25 saat koltuk tepelerinde geçmez..
Deniz yolumuz yaklasık 670 km ama hızımı 40kmh ayrıca Sicilya / Palermo ya uğruyor ve yük indiriyor ...




TUNUS a SON BAKIŞ


Feribota girmek için sıra beklerken 4 Atina lı motorcu gelıyor... NIKOS (F800) , MAKIS (1150GS) , JOHN (Varadero), ve GEORGIOS (VStrom)... onlar sadece Tunus gezisi yapmışlar iki haftalık.... hepside çok şeker insanlar.. biz direkt odaya gidiyoruz.. çünkü gemi kaltıktan hemen sonra dalgalara teslim oluyuruz ve kayfımiz inanılmaz kaçıyor... Ben bolca sandviç ve bolca çay yapıyorum.. bu arada kamara “iç kamara” olmasına karşın inanılmaz ferah bir havalandırması var.. içeride iki yatak yeri var ayrıca duvara gizlenmiş 2 yatak daha var. Pense ile kilitlerini açıp o yatklarıda raf gibi kullanıyorum.. odanın banyosu ve tuvaleti var.. yani 25 saat odadan cıkmasanda olur, zaten gece yolculuğu, görecek birsey yok...







37 . GÜN.. FERİBOT-SALERNO- ŞEREFSİZ PİZZACI.: Sabah gün doğmadan uyanıp kendimi güverteye atıyorum.. Gemi Palermoya yanaşıyor.. bütün gece dalgalarla boğustuk.. İnsanın kafasi bir sağa bir sola vururken uyuyamak zor oluyor... Palermo siyah bulutlara gömülmüş, deli gibi yağmur yağıyor... ama güneşin yükselmesiyle yağmur diniyor hava pırıl pırıl oluyor... Merveyide alıp üst güverdedeki helikopter pistine çıkıyoruz... Dört Atinalı da orda... Güneşin altında saatlerce sohbet ediyoruz .. Gemi limanda çok uzun süre kalıyor.. odamızda çay yapıp getiriyorum arkadaşlara , çok seviniyorlar..Bütün gece yerde yatmışlar uyku tulumlarıyla... Nikos “beraber inicez Salernoya peşimizden ayrılamyın” diyor..
PALERMO








Yine açılyoruz denize ama dalgalar daha da coşmuş, kendimizi yine odaya atıyoruz NEFRET EDIYORUZ GEMILERDEN!!!!!!!!!!!! .. aksam 8 e doğru odayı boşaltıp motorlara iniyoruz.. 21:00 gibi Salernoya iniyoruz.. Hava kuru, yağmur ugramamış buraya (henüz) ... 4 Atinalı beni ortalarına korumaya alıyorlar .. ve yer ayırttıkları otele gidiyoruz.. ama bize yer yok... Hemen otel aramak istiyorlar bizim için 4 kafadar .. zar zor durduruyorum, “siz yerleşin, ben bulurum” diyorum.. hemen yan sokakta HOTEL “K” ya yerleşiyoruz, otel çok güzel... Odaya yerleşip Atinalı arkadaşlara haber veriyoruym, “HADİ YEMEĞE” diyorlar .. onlar yaya ben motorlayım.. onlardan daha önde bir kaç mekana bakıyorum,ve kocamn bir fırını olan ALLAHIN CEZASI Pizzacının önüne yanaşıyorum.. “Açıkmısınız” diye soruyorum motordan inmaden..”evet” diyorlar .. tamam diyorum bizmkileri buraya yönlendireyim, tam hareket ediyorum, pizzacının döküntü, lastikleri patlamış , paslı SCOOTER ına dokunmamla yere yıkılması bir oluyor, hemen kadırıyorum yerden.. Özüur dileyip devam ediyorum.. ama Şerefsiz pizzacının bakışları hiç hoşıuma gitmiyor

150 metre ileride başka bir restoranın önünde denk geliyoruz bizimkilere “buraya oturalım” diyorlar, çok hoş bir yer.. yemeklerimiz söylüyoruz, bu arada şerefsiz pizzacının çıragı gelmiş plakamı alıyor ve gidiyor.. ciddiye almıyorum.. 5 dakika sonra cırak yine geliyor bu sefer plakayı daha çok inceliyor... gidiyor.. 5 dakika sonra Şerefsiz kendisi geliyor oturduğumuz mekana .. beni dışarı çağarıyor. Bizim kafadarlar dünden razı, DÖVELİMMİ diyorlar, ben sakın kalkmayın , gelmeyin dışarı diyorum, zar zor oturuyorlar, Bizden daha Türk bunlar icon_smile.gif .... Ş.P.(Şerfsiz Pizzacı) İtalyanca birsürü şey anlatıyor.. Ben anlamak için çaba göstermiyorum., bned Türkçe saydırıyorum adama... Adam döküntü sckooter rı kullanarak sigortayı dolandırıyor, bende GREEN CARD (avrupa sigortası) oldugu halde vermiyorum.. sonunda daha da sinirlenip “CARABINIERI” (polis) diyor.. Çagır banane diyorum yine yemeğıme dönüyorum.. yine 5 dakıka sonra polis geliyor kapıya.. yine gayet sakinim ama Polis , “bizi bulaştırmayın kendiniz halledin” diyor .. Bizim ülkede sigorta migorta yok diyorum.. bir saat kadar süren anlamsız tartışma, bzim adamı iplemeyip arkamızı dönüp lokantay girmrmizle son buluyor (daha sonra tekrar geliyor ama sıkıcı bir konu fazla uzadı)


Adamı unutuyoruz anında, yemekler gayet güzeldi hele sonunda ikram edilen el yapımı limonlu likör de inanılmazdı.. Yunanlılar bana yine hasap mesap odetmiyotrlar... yaşı daha büyük olan ve grup lideri ve navigatör Nikos “yarın sizi çok güzel bir yere götüreceğiz” diyorlar .. Çok merak ediyoruz....


38 . GÜN . MUHTEŞEM AMALFİ. : Otelimiz çok güzeldi,süpsüper bir kahvaltı ardından hemen bizimkilerin yanına gidiyruz.. gece çok yagmur yağdı ama şimdi hava pırıl pırıl..


Hedefimiz. AMALFI.. 20 km lik bir yol.. ama yol değil sırf viraj .. düzlük tek bir yol yok.. bir sağa , bir sola.. iki sola.. tam dönüş sağa... midem bulandı valla.. HAYATIMIZDA yaptıgımız en güzel yolculuktu.. dimdik bir dağın eteğinden yata yata gidiyoruz.. yol çok dar ve açıkcası beni yordu.. ama o manzara, o kasabalar , o deniz, hava, evler, bahçeler İNANILMAZ güzeldi




Amalfiye varıyoruz, büyük bir sahil kasabası, ama PARK YERI YOK..... motorlar sadece motoparklara park edebiliyor.. kaldırıma veya araç park yerine koymak yasak , hemen polis geliyor ... park ettiğimiz iki yerden kovalanıyoruz icon_smile.gif

Georgıos(Vstrom, kel olan), park yüzünden bir denizci ve sivil görevliyle, ardından iki polisle, bağarış çagarış kavga ediyor, aman diyorum alın şu adamı, başımızı yakacak... park yeri bulamadan bir kahve içemeden dönüoruz... zaten banane kahveden.. işin guzelliği o yolculugun kendisi, herkes benimle aynı fikirde.. bir kumsalda biraz dinlenıyoruz. Georgios sinirli, tespihini sallayıp duruyor bitirimler gibi, AMAN diyorum, Türkiyeye gelirsen bizim polislere yapma bunları diyorum icon_smile.gif “AL AL AL , ŞUNU DA AL” direk ekip otosuna paket... icon_smile.gif











Bolca resim çekiyoruz, koylarda durmaya çalısıyoruz ama trafik yogun.. virajaları otobüsler dönemiyor ve ona göre trafıgı kontrol eden sivil görevliler var.. motorla guzel, arabayla ,yada karavanla öldürsen girmem bu yola.. cok yorulduk ama yine olsa yine giderim..... Bu yarım ada, Napoliye ve Pompei/Vezüv e gitmek için de kullanılabilir, yolu tabiki çok uzatır ama manzarası buna değer ... Gri bulutlar toplanırken, yolumuz aynı rotadan Salernoya geri dönüyor.




















Otobandan BARI ye gıdecegız.. Yunanistana/ IGOUMENITSA ya giden feribotlar orada da var.. yanı yine beraberiz. Otoban yolculugumuz Korkunç bir yagmurla başlıyor, ve Bari ye gelene kadar rüzgarlar, tırlar, ve deli gibi yagan yagmutdan dayak yiyoruz... Hava karardıgında Bariye ulaşıyoruz, fazla oyalanmayıp feribota biniyoruz.. Bizim kafadarlar gün boyu yediğimiz, içtiğimiz hiçbirşeye para ödetmiyorlar, zar zor bir kahve ısmarlayabiliyorum..


UYARI : İtalyada bir paralı otobana girerseniz boşuna bozuk para falan hazırlamayın Çünkü 15-20 € gibi paralar ödüyorsunuz!!! ben geçen sene toplam 50-60€ gibi bir para ödemiştim bir günde!!.(georgios a hala 5€ borcum var). Feribot gece kakıp sabah 5 gibi yunanistan kıyılarına varıyor... Sabah görüşmek üzere Yunanlı arkadaşlarla vedalaşıyoruz, yatmadan resim ve video aktarmalarını yapıyoruz aramızda..

39 . GÜN SELANIK ve SOGUK ALGINLIĞI ...sabah 4 gibi uyanıp hazırlanıyoruz... bizm 4 kafadarla vedalasıyoruz.. onlar feribotla devam edecekler ve Atina ya daha yakın bir limanda inecekler.. sabah 5 te feribottan iniyoruz.. korkunç bir soguk ve hafif yagmur var.. hemen Igoumenitsa nın içine gidiyoruz... sabahın o saatinda kahvaltı yapacak bolca yer var..
hava aydınlanınca yola çıkıyoruz.. “bi bassam akşam Bandırmadayız” diyorum.. Otobana çıkıyoruz, o muteşem dag yollarını aşıyoruz, dünkü yağmurda hiç ıslanmadık, ama yinede üşümüştük... bu gün ise hava SİSLİ.. Kış motorcuları bilir... insan ne karda ne yagmurda, sisteki kadar üşümez ..



Selanike varınca titrememiz geçmiyor, fazla zorlamıyoruz, ve hemen Nei Epivates de bir otele yerlesip bolca ilaç alıp sıcak bir banyo yapıyoruz.. gece olana kadar uyuyoruz Gece kalkıp arkadaşımız Georgiosun yanına gidiyoruz,. Şaşırıyor, çünkü enaz bir ay daha beklemiyordu bizi( cezayir-fas -ispanya). Şansımıza işkembe çorbası yapmış (süper yapıyor) Soğuk bünyeye iyi geliyor sıcak çorba... Georgios kalmamızı istiyor, ama havalar cok kötü, yani kalsakda motor gezisi yapamayız, başka zaman diyip vedalaşıp otele dönüyoruz..


40 . GÜN SELANIK BANDIRMA : Yol 650 km civarında.. hava berbat.. tam takım giyiniyoruz.. artık ne soğuk ne yagmur... hızımız 110-120 yol gayet guzel ama ıslak!!!!! yolda birkaç defa arkası atıyor lastiğin..(kötü seçim) berbat bir his..
Sınırda işler süper çabuk halloluyor, ve FREESHOP ta zaman kaybediyoruz icon_smile.gif .. Türkiye , “harika” yolları ve KOCA KOCA delikleriyle..bize Hoş geldin diyor...Bandırmaya ÇOK büyük birkaç tehlike atlata atlata ulaşıyoruz..Nihayet evdeyiz... ertsi gün “niye döndükki?” diye soruyoruz birbirimize.. artık başka zaman devam ederiz...



BU KADAR icon_smile.gif


Ben okuma-yazma özürlü bir insanınım, benim bile okumaya üşeneceğim bu sayfaları elimden geldiğince resimlemeye çalıstım.. Bu uzun yazının amacı da bu turu yapmaya düşünenlere yol göstermek ve fikir vermekti, kusura bakmayın icon_smile.gif

Sorular ve görüşlerinizi bekliyorum...


VİDEOLAR

Belçikalı 1200ADV kullanıcısı LOUİS için hazırladıgım video .. AJLUN kalesi ve JERASH antik kenti:
http://www.youtube.com/watch?v=Rxd6jwwE6CI&feature=plcp


4 Yunanlı motorcu ile yaptıgım AMALFİ sahili turu:
http://www.youtube.com/watch?v=ACTcpWs0ZMY&feature=plcp


BİTİREMEDİĞİM YARIM YAMALAK GEZİ VİDEOSU

http://www.youtube.com/watch?v=bE3pSYBn4DU&feature=plcp


En son saliharit tarafından Cmt Eyl 08, 2012 1:25 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
A_KLR97
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: May 27, 2008
Mesajlar: 198
Nerden: İstanbul

MesajTarih: Sal Tem 26, 2011 7:05 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Süper rota, bir öyle de rapor.

Elinize, motorunuza, kaleminize sağlık.

Raporu şöyle bir okudum. Baştan bir daha alacağım. Fotoğraflar ayrıca önemli, belli emek harcanmış oraya buraya tırmanılmış..

Tekeriniz her daim düz bassın yolunuz hep açık olsun hocam.

Çok keyifli bunu burada görmek.


Bir de bu raporun dönemi nedir aceba? Ya da var da ben mi kaçırdım? icon_rolleyes.gif
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
VAP53
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Jul 28, 2003
Mesajlar: 12125
Nerden: İstanbul/Çanakkale

MesajTarih: Çrş Tem 27, 2011 4:38 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

saliharit demiş ki:
................Ben okuma-yazma özürlü bir insanınım, benim bile okumaya üşeneceğim bu sayfaları elimden geldiğince resimlemeye çalıstım.. Bu uzun yazının amacı da bu turu yapmaya düşünenlere yol göstermek ve fikir vermekti, kusura bakmayın icon_smile.gif

Sorular ve görüşlerinizi bekliyorum...
Sevgili Salih ne kusuru Allah askina, son zamanlarda okudugum en keyifli gezi raporlarindan birisiydi. icon_wink.gif

Fotograflarin guzelliginin yanisira, anltimindaki ince espriler de raporuna ciddi bir akicilik kazandirmis, kitap falan yazmayi dene istersen (ciddiyim)... icon_rolleyes.gif icon_smile.gif
Cezayir-Fas ve Ispanya planlarinizi gerceklestirememis olmaniza hem sizin, hem de kendi adima guzel bir rapor bolumunu kacirdigim icin uzuldum vallahi. icon_wink.gif

Onca isimin yogunlugu arasinda; 3 gune sigdirdigim bu raporu, her ne kadar sindire sindire okudugumu sansam da, gerekli notlari almak icin bir kez daha gozden gecirecegim.

Cok tesekkurler ve nice gezi ve raporlamalara insallah... icon_smile.gif

A_KLR97 demiş ki:
Bir de bu raporun dönemi nedir aceba? Ya da var da ben mi kaçırdım? icon_rolleyes.gif
Yuksel selam, (uzerime vazife degil ama, maydanoz olayim icon_redface.gif ) galiba 9 Eylul-18 Ekim arasinda gerceklesmis bir gezi bu..? icon_rolleyes.gif icon_cool.gif
_________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli

Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder AIM Adresi
isinakholi
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Mar 04, 2006
Mesajlar: 274
Nerden: istanbul

MesajTarih: Çrş Tem 27, 2011 5:44 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Vallahi ŞAHANE.Fotoğraflar ve en çok da üslubunuz çok güzel.Kahvede biz bize sohbet eder gibi...
Seyahat boyunca sahip olduğunuz ruh hali de her gezginin sahip olması gereken bir özellik;
Ön yargıdan uzak dur,probleme takılma,en küçük şeyden bile keyif almaya bak,insanlar iyidir...

benim de ilk fırsatta yapmak istediğim bir rotaydı ama maalesef Suriye karıştı.Suriye'de barış ve istikrarı destekliyoruz. icon_biggrin.gif
_________________
1 nci İRAN SEFERİ
http://www.ikiteker.org/modules.php?name=Forums&file=viewtopic&t=14381&highlight=iran+7500
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar Tüm saatler GMT
Sayfa 1, 2, 3, 4  Sonraki
1. sayfa (Toplam 4 sayfa)

 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Forums ©

   
 

All logos and trademarks in this site are property of their respective owner. The comments are property of their posters, all the rest © 2002 by me
You can syndicate our news using the file backend.php or ultramode.txt