Arama     Konular    
  Üye Ol antalya escort Ana Sayfa  ·  Konular  ·  Dosyalar  ·  Hesabınız  ·  Haber Gönder  ·  Top 10  ·  T.C Karayollari Haritasi  
Ana Menü
· Ana Sayfa
· 2. El Ilanlar
· Anketler
· Ansiklopedi
· Arkadaşına Tavsiye Et
· Arşiv
· Bize Ulaşın
· Dosyalar
· Faydalı İçerik
· Forumlar
· GizlilikPolitikasi
· Haber Gönder
· Hakkimizda
· Harita
· Konu Başlıkları
· Oyun Alanı
· Top 10
· Videolar
· Web Links
· Üye Günlüğü
· Üye Listesi
· İzlenimler
· Özel Mesajlar

Kimler Sitede
Şu an sitede, 349 ziyaretçi ve 0 üye bulunuyor.

Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.

Giris
Nickname

Şifre

Guvenlik Kodu: Guvenlik Kodu
Guvenlik Kodunu Yeniden Yaziniz

Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.

Dost Siteler
www.webevi.com www.lamaorda.com www.saglikbilgisi.com www.bilgisayarbulteni.com www.thelostdownload.com www.ucretbordrosu.com


Ikiteker Motosiklet Fan Klubu - Motosiklet ve motosikletli yasam kulturu: Forums

Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi :: Başlık Görüntüleniyor - Motorcu Ruhuyla Motorsuz Gezi...
 YardımYardım   AramaArama   Kullanıcı GruplarıKullanıcı Grupları   ProfilProfil   Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapınÖzel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın   GirişGiriş 

Motorcu Ruhuyla Motorsuz Gezi...

 
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar
Önceki başlık :: Sonraki başlık  
Yazar Mesaj
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Pts Hzr 07, 2010 9:45 pm    Mesaj konusu: Motorcu Ruhuyla Motorsuz Gezi... Alıntıyla Cevap Ver

Motorcu Ruhuyla Motorsuz Gezi...(Çanakkale - Truva - Bozcaada - Asos - Altınoluk - Kazdağları - Ayvalık)

1.Bölüm: ÇANAKKALE

Motosikletimle bir türlü yapamadığım Çanakkale ve Marmara'nın görmediğim yerleri turumu, otomobille gerçekleştirmeye karar verdim. Eşimle de bu konuda hemfikir olduktan sonra hazırlığımızı yaptık ve yıllık iznimizin ilk bölümü için Çanakkale'den Ayvalık'a uzanan daha ziyade gezip görmek amaçlı gezimize çıktık. 31 Mayıs günü TEM'den Keşan'a sürdük.


Keşan'da bir yemek molası verdikten sonra Gelibolu'ya, kutsal topraklara sürdük arabamızı. Eşim Çanakkale'yi çok ayrıntılı olmasa da gezmişti, bense çocukluğumdan beri hep merak ettiğim Çanakkale kara ve deniz savaşlarının geçtiği bu topraklara bir türlü gelememiştim. Belki de bir açıdan gelememem iyi de olmuş, hakkında çok şey okuduğum Çanakkale savaşları ve bölgeyi bu yaşımda çok daha fazla farkında olarak dolaşmış oldum.
Çanakkale'de ilk durağımız Kilitbahir Kalesi oldu.





Ben söylemeyeyim tabelası kaleyi anlatsın...


Yazıda bahsi geçen diğer kale tam karşıda, eşim yazıyı okur okumaz karşıya bak diyor.


Ve kaleden fotoğraflar...









Biraz uzun bir rapor olacak gibi o yüzden çok yazarak kimseyi sıkmak istemiyorum, gidenler zaten buraları bilir, gitmeyenler içinse fotoğraflar anlatıyor kendisini sanırım. Buna rağmen bazı şeyleri anlatmadan da geçemeyeceğim, umarım sıkılmazsınız okurken...
(Ve gitmeyenler; motorla, arabayla, tur şirketiyle, her ne şekilde olursa olsun, ne yapın edin gidin görün bu toprakları. Bana göre Türkiye'de hac yeri Çanakkale'dir.)

Kalenin hemen yanında Namazgah Tabyası var.



Tabyanın içinden...






Ve tabyanın dışından...(O kadar çok fotoğraf var ki, tamamını koymaya vakit ve zemin yetmez, bunlar aralarından seçtiklerim, ona rağmen epeyce fazlalar, gerisini siz anlayın...)


Bu Tabyalar'dan çok sayıda var. Deniz kenarında Çanakkale Boğazını koruyan bu topçu tabyaları savaş esnasında çok iş görmüşler. İngiliz ve Fransız zırhlılarını denize gömenler bu tabyaların kahraman topçuları... Nusrat Mayın Gemisinin kısıtlı imkanlarla boğaza döktüğü mayınları da unutmamak lazım tabii. Ünlü Seyit Onbaşı'nın Ocean Zırhlısını bacasından vurduğu yer de bir tabya... Fotoları biraz aşağıda. Çanakkale öyle bir yer ki, her tarafından tarih fışkırıyor adeta. Çanakkale ile ilgili bir tesbitim de şu ki, benim düşündüğümden çok daha harika bir doğası var. Eşimle bölgeyi gezdikçe, bu toprakların neden bu kadar savaşmaya değer olduğunu daha iyi anladık. Yaradan, burada hiç bir şeyi esirgememiş adeta. Kendi kendimize, bu toprakları vermemek için bugün olsa biz de kalkar gönüllü buraya geliriz dedik açıkçası... Zaten görmemiş olanlar az sonra fotoğrafları görünce ne kastettiğimi daha iyi anlayacaklar... Ama fotoğraflar görebileceklerinizin sadece küçük bir kısmı, burası memleketimin pek çok yerinden daha fazla tarihe ve doğal güzelliğe gark olmuş bir hayaller ülkesi...

Ve aşağıda Seyit Onbaşı'nın 175kg'lik top mermisini sırtında taşıyıp Ocean zırhlısını bacasından vurduğu Rumeli Mecidiye Tabyası ve temsili heykel.



Şimdi burada bir kaç kelam eyleyeyim naçizane bilgilerimle. Birincisi onbaşının buradaki heykeli hatalı, bunu tv'de tarihçiler de tartışmıştı zamanında. Seyit Onbaşı mermiyi arkadaşının da yardımı ile sırtına alır, yani kucaklamamaıştır, ki o büyüklükte bir ağır topu kucakla kaldırması mümkün değil ve ilk mermide isabet ettiremez, ikinci mermiyi de aynı şekilde taşır ve bu kez Ocean'ı bacasından vurur. İkincisi, merminin ağırlığı ile ilgilidir, buradaki tabela da dahil 250 kg denir, ama doğru olanın 175 kg olduğunu yazıyor kitaplar. (Sakın olaki bunu Seyit Onbaşının yaptığını küçümsemek için yazdığım sanılmasın, bilakis zaten yaptığı büyük bir olayken tarihi doğru anlamak ve anlatmak açısından gerekliliğini düşündüğümden yazdım.) Olayın sonrasında Onbaşı'ya komutanı aynı mermiyi yeniden kaldır da senin bir fotoğrafını çekelim der. Seyit Onbaşı bunu dener ama mermiyi kıpırdatamaz, "O zaman bunu nasıl yaptım ben de bilmiyorum kumandanım" der. Bunun üzerine merminin içini boşattıran komutanı, onbaşının böylece bir fotoğrafını çektirir. (Onbaşının, gemilerden gelen toplarla arkadaşlarının öldüğünü görmesi üzerine, halk arasında "can havliyle" dediğimiz, hayati durumlarda insandaki aşırı adrenalin yüklenmesi sonucu normalde yapamayacağı kadar büyük yükleri kaldırabilmesi durumunu yaşadığı düşünülüyor). Bugüne kalan fotoğraf işte bu fotoğraftır.



Onbaşının heykelinin hemen yukarısındaki tepede Mecidiye Tabyası var, ancak onarımda olduğu için, yanındaki şehitliği fotoğrafladım.






Ardından yol üstündeki Havuzlar Şehitliğine geçtik. Buradaki şehitlik içindeki selvi ağaçlarından öyle bir kuş sesi geliyordu ki, adeta kuşlar toplaşmış çığlık atıyorlardı. Bir an o sesler bize savaştaki askerlerin seslerini hatırlattı doğrusu. Ve dikkatimizi çeken oranın dışındaki hiçbir ağaçtan böylesine kuş sesi gelmiyor oluşuydu. Böyle şeylere hemen doğadışı yorumlar getirilmesini sevmesem de, bu kuşların adeta şehitlere ağlarmışçasını bağırışmalarını videoya kaydetmeden edemedim.
Oradan bir kaç kare.





Eşim cıvıldayan kuşları görmeye çalışırken...




Oradan yolumuza Şehitler Abidesini görmek üzere devam ediyoruz, daha önce de bahsettiğim gibi yolun çevresi doğa harikası. Buraları motosikletle dolşamak eminim çok daha zevkli olur, çünkü yol motosiklet kullanmaya çok elverişli, virajlar, harika çiçekler ve ağaçlar ve hatta kaplumbağalar, yılanlar, kuşlar. Yoldan karşıya geçmekte olan bir yılanı ezmekten son anda kurtarıyorum paçamızı mesela... Başka bir yerde ise yolun tam ortasındaki bir kaplumbağayı ortalayarak üstünden geçip onu da sağ salim geride bırakıyoruz gülümseyerek...



Abideye devam ederken uzakta salınan bir bayrak görüyoruz ve hemen oraya sapıyoruz, burası Soğanlıdere Şehitliği... Burayı İstanbul Zeytinburnu Belediyesi yaptırtmış, ellerine sağlık, çok güzel olmuş. Hemşehrilerimin de burada şehit olduğunu öğreniyorum. Buradaki tabelalarda Sakarya'nın da adı var, pek çok yerde olduğu gibi. Ne yazık ki, babam tarafından Çanakkale'de şehit olduğu anlatılan ninemim kardeşinin nerede olduğunu bilmediğimizden bulmamız mümkün değil... Kendisi 1.Dünya Savaşı esnasında çeşitli cephelerde savaşmış ve bir daha geri dönmemiş. Ninemim babama ve çocukluğumda bana anlattığına göre en son Çanakkale'de olduğunu yazdığı bir mektup göndermiş. İşte bu yüzden bu topraklar benim için daha da anlamlı...











Çanakkale'de, zamanında bu topraklarda yaşayan insanların hangi kökenden olduklarını düşünmeden nasıl yurtları için birarada savaştıklarını ispatlayan şehit isimlerine de rastlamak mümkün, aşağıdaki foto bunlardan sadece bir tanesi... Bugünlerde bizi birbirimize zorla düşman etmek için debelenenlere adeta cevap niteliğinde bu foto...




Memleketin dört bir yanından ve her etnik kökenden şehit isimleri... İnsanın içini büyük bir hüzün kaplıyor, hepsi gencecik... Onlara bin teşekkür ederek adlarına yaptırılan çeşmenin soğuk suyunu yüzümüze vurarak devam ediyoruz yola... Hediyelik eşya satan köylüden üzerinde Çanakkale Geçilmez yazan kurşun şeklinde bir kolye alıyorum ve arabanın aynasına asıyorum, gezi boyunca, belki de sonrasında da bize hangi topraklarda yaşadığımızı hatıratsın diye...
Yolumuzun üstünde Şahindere Şehitliği var. Soğanlıdere Şehitliği ile aynı mimari formda yapılmış bir şehitlik burası da... Şehit olanların isimlerinin olduğu taşlar ay şeklinde dizilmiş, uç kısmında da yıldız var. tepeden bakıldığında bayrağımızı oluşturuyorlar...







Sonunda Çanakkale Şehitler Abidesi'ne varıyoruz. Uzaktan devasa göründüğünü duyardım, gerçekten de öyleymiş. Burası hakkında söylenecek o kadar çok söz var ki, söylense de boş gibi görünüyor... Zaten ortam ve devasa anıt burada olanların büyüklüğünü kendisi anlatıyor... Kendimi başka bir dünyada gibi hissediyorum...


Yeşillikler içinden abideye doğru sürüyoruz...


Abidenin büyüklüğünün yanında benim değersiz bedenim ne kadar da küçük...



Abide ve çevresinden fotoğraflar...









Abidenin oradan, aşağıda düşmanın çıkartma yaptığı sahiller görülüyor...



Ve çevredeki diğer anıtlar ve şehitlikler... Abidenin orada oldukça geniş bir şehitlik var.. Hemen her bölgeden insanın yattığı mezarlar... Mezarlar üstündeki isimler bunu apaçık ortaya koyuyor zaten...



















Mustafa Kemal'in savaşlarda ölen işgal orduları askerleri için söylediği o anlamlı sözler, gelen yabancı ziyaretçiler için de önemli olsa gerek... Ülkesini işgale gelenler için böylesine insani sözler eden tarihte kaç tane lider var acaba?


Burada gözleri yaşartan pek çok gerçeklik de var aşağıdaki kabir (Meçhul asker) onlardan biri.





Ve gerçekten olmuş olayların temsili anıtı... Yaralı düşmanını omuzlayan bir Mehmetçik...



Burada çektiğimiz pek çok fotoğraf var, inanın raporlarken hangisini seçeceğimi şaşırdım...

Abidenin oradan ayrılırken Mehmet Akif'in Çanakkale Şehitleri için yazdığı o destansı şiirinin son satırlarını anmamak mümkün değil.




Abideden sonra İlk Şehitler Anıtına gidiyoruz. Buradaki şehitlerin hikayesi aslında Çanakkale Savaşlarından biraz daha öncesine dayanıyor. 1.Dünya Savaşına, o tarih derslerinden bildiğimiz Yavuz ve Midilli olayıyla Almanların yanında girmek durumunda kalan Osmanlı'ya, itilaf devletlerince buna misilleme olarak yapılan ilk saldırının olduğu yer burası. Çanakkale'de düşman gemilerinden 1914'de ilk top atışının yapıldığı ve orada şehit olan askerlerin anısına yapılmış bu abide. Yani sonrasında gelecek devasa saldırının ilk habercisi olmuş bir anlamda ve bunun üzerine Osmanlı Ordusu düşmanın Çanakkale'den daha büyük bir saldırı yapacağını düşünerek o güne kadar almadığı ciddi önlemler almaya başlamış. Nitekim aldığı bu önlemlerin boşa çıkmadığı malumunuz üzre bir süre sonra anlaşılmış...





Buradan devam ederek Ertuğrul Tabyası, Yahya Çavuş anıtı ve şehitliği ve yabancı askerlerin anısına yapılan anıtları ziyaret ediyoruz.
İngiliz, Avutralyalı, Yeni Zelandalı ve Hintli askerler anısına yabancıların yaptırdığı abidelerden biri de burada çeşitli yabancı mezarları da...

Burada küçük bir anektot anlatayım hatırladığım kadarıyla.
Cumhuriyet kurulmuştur ve Atatürk'ün düzenlediği ve yabancı askeri ve mülki erkanın da katıldığı balolardan birinde, bir İngiliz subayı devamlı olarak sinirli bir ifade ile Atatürk'ü süzmektedir. Atatürk sonunda yaverini çağırır ve "Git sor bakalım neden bana böyle öfkeyle bakıyor" der. Yaver gider ve İngiliz subayına sorar bu öfkenin sebebini. Subay: "Onu hiç sevmiyorum, O Çanakkale'de babamı öldürdü" der. Yaver, Atatürk'e biraz da çekinerek bu sözleri aktarır. Bunun üzerine Atatürk yaverine: " Sor bakalım, babası Çanakkale'de ne arıyormuş?" der.

İşte Çanakkale'de aradıklarını bulamayanların heba ettikleri askerlerinin anısına sonradan diktikleri anıtlardan biri...





Düşmanın aşağıdan çıkartma yaptığı sırada Ertuğrul Tabyasındaki Türk topçusu onlara aman vermiyordu... Ve buradaki sahillere gömülü pek çok yabancı mezarı var...
Ertuğrul tabyası ve aşağıda yabancı askerlerin mezarları.









Tabya çevresindeki Türk siperleri...









Ve yine aynı bölgede büyük yararlılık gösteren Yahya Çavuş ve bir avuç askeri için yapılmış anıt ile şehitlik...













Sonraki durağımız Kanlı Sırta çıkarken görülen ve kitaplardan bildiğimiz Mehmetçiğe Saygı Anıtı... Dokunaklı hikayesi : Avustralya Genel Valisi Lord Casey’ in Çanakkale Savaşları anılarından faydalanılarak yapılmış ve onun bu anısı kitabesine eklenmiştir. Çatışmanın orta yerinde yaralı olarak yatan ve çığlıklar atan bir Avusturalyalı subayı, siperden beyaz bir iç çamaşırı sallayarak çıkan Türk askeri kucağına alır ve düşman siperlerine gelerek bırakır ve sonra sesizce kendi siperine geri döner... Bu esnada Anzaklar kendilerinin gidip almaya cesaret edemediği subaylarını, karşı siperden bir erin onlara getirmesini ve sessizce geri dönmesini şaşkınlıkla izlemiştir.







Kanlı Sırtta yabancıların anıtları... Burada düşman o kadar çok kayıp vermiştir ki, bu sırtlar adeta kızıla boyanmıştır, bu sebeple buraya yabancı askerlerce Kanlı Sırt denilmiştir.




Ve Çanakkale Muharebelerinde belki de en büyük yararlılığı gösteren ve son neferine varıncaya kadar, askerlerinin tamamını kaybeden 57.Alay Şehitliğine varıyoruz. Şehitliğin hemen karşısında dev bir Mehmetçik heykeli var.





Ve içerisine girdiğinizde adeta sizi derin bir sessizliğin karşıladığı, Dünya Tarihinin en kahraman birliği: 57. ALAY Şehitliği. Hepsi burada yatıyor... Buradaki bütün isimleri tek tek okudum ve aralarında dolaşırken bir an için bu dünyadan koptum gittim...













Bazen sözler gereksiz gibi yaşananları anlatmaya...



Gün yavaştan batmaya başlarken bizde Conk Bayırı'na doğru yol alıyoruz.




En çetin çarpışmaların yaşandığı yer. Arıburnu'ndan çıkartma yapan düşmanı Conk Bayırında Türk Askeri beklemektedir... Çocukluğumdan beri ders kitaplarında, okuduğum tarih kitaplarında gözümde canlandırmaya çalıştığım yerlerin üzerinde dolaşıyor olmak gerçekten heyecan vericiydi. Dört bir yan şehitlerle dolu ve hala yeri bilinmeyenler var, belki de bastığımız torağın hemen altında yatıyorlar. Bu bile burada dolaşırken insanı hüzünlendiriyor doğrusu...





Conk Bayırı'nda buradaki mücadeleleri anlatan yazıtlar bulunuyor. Onların arasından gün batımında Arıburnu görünmekte... Conk Bayırında biz 9200, düşmansa 12000 kayıp vermiştir.





Daha ilkokuldayken öğretmenimden dinlediğim Mustafa Kemal'in göğsüne isabet eden şarapnel parçası ile saatinin parçalandığı yer. Şimdi burada bulunuyor olmak sanki bir masalın gerçeğe dönüşmesi gibi bir şey benim için.



Atatürk'ü Conk Bayırında temsil eden dev heykel.




Burası günbatımında adeta bir hayaller alemi, ama yaşanmış olanların tümü gerçek, insanı asıl kendinden geçiren ve ağzını açık bırakan da bu galiba...



Mustafa Kemal ve askerleri Arıburnu'ndan çıkartma yapan düşmanı buradan gözetlemiş.



Hemen arka tarafı göz alabildiğine siper... Bir süre siperleri takip etmek istedim ama o kadar uzun bir hat boyunca süregidiyor ki sadece bunun için bile yeniden gelmek ve iz sürmek gerekiyor sanırım...



Siperin içinden Arıburnu böyle görünüyor... Bir an için aşağıdan binlerce düşman askerinin yukarıya doğru geldiğini, top ve makineli tüfek seslerini duyar gibi oluyor insan.



Burada o kadar çok anıt, yazıt, heykel, şehitlik ve siper var ki hepsi iç içe geçmiş durumda...
Atatürk'ün dev heykelinin ve saatinin parçalandığı yerin hemen beş altı metre yanında yabancıların yaptırdığı anıt duruyor mesela... Bu bizim hoşgörümüzün de simgesi gibi adeta, hani hep barbar diye biliniriz ya...



Mareşal Fevzi Çakmak'ın kardeşi de, burada süngü hücumu sırasında şehit düşmüş. Onun için de bir anıt var...



Daha önceden buraları gezmiş olan eşim öylesine yoruldu ki Conk bayırında beni arabada bekledi. Ben onun hoşgörüsüne sığınıp, epeyce bir dolaşıp fotoğrafladım bu tarihi tepeyi. Burada onlarca fotoğraf çektim. Buraya aktardıklarım yarısı bile değil herhalde, ona rağmen bitmek bilmedi aktarması...
Conk Bayırı, Şehitlikler ve Cepheler bugünkü gezimizin son durağı oldu, hava kararmaya başlamıştı. Pek çok yeri bir günde gezebilmiş gibi görünsek de epeyce bir yeri de ne yazık ki gezemedik. Mesela Anafartalar'a gidemedik maalesef... Buralara bir kez de yeniden motosiklet aldığımda geleceğimi çok iyi bildiğim için fazla dertlenmeden ve Conk Bayırındaki harika manzarayı arkamızda bıarakarak Çanakkale Merkeze doğru yola koyulduk...





Geceyi Tuğrul kardeşimin yaptığı gibi biz de Çanakkale Öğretmen Evinde geçirdik, gayet rahat ve temizdi. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra, Ahmet Abimize verdiğimiz sözü tutarak, onu ziyarete gittik. Kendisi bizi makamında ağırladı, kısa zamanda bolca muhabbet ettik. Motorculuk böyle bir şey işte, onunla sadece internetten tanışmamıza rağmen sanki yıllardır tanışıyormuşcasına samimi karşıladı bizi. Kendisine işinin arasında bu sıcak karşılama ve ağırlama için tekrar teşekkür ederiz. Biz Truva ve Bozcada'ya devam edeceğimiz için Ahmet Abinin nazik yemek davetine iştirak edemedik ne yazık ki.






Oradan yola devam ettik, ilk durağımız Truva, sonrasında ise Bozcaada idi...

Devamı ikinci bölümde...
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!


En son Cloud tarafından Çrş Hzr 09, 2010 6:01 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
KARADAYI
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Nov 07, 2006
Mesajlar: 556
Nerden: izmir

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 5:26 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Ellerinize ayaklarınıza sağlık.Çanakkale ruhunu sonsuza dek yaşatmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.O ruh Cumhuriyet in ruhudur..
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
VAP53
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Jul 28, 2003
Mesajlar: 12125
Nerden: İstanbul/Çanakkale

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 7:32 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Cagri ben de ziyaretinizden buyuk keyif aldim, keske biraz daha vakitli olabilseydi (mesela aksam Ogretmen evi oncesinde haberim olabilseydi icon_rolleyes.gif icon_cool.gif ). icon_wink.gif

Rapor da mukemmel gidiyor, defalarca gezdigim yerlerin bir tekrarina firsat verdin. Emeklerine saglik, her bir Canakkale Sehitligi raporunu, bikmadan/usanmadan detaylariyla okuyor, herkesin bakis acisindan yararlaniyorum. Ellerine saglik, devami? icon_rolleyes.gif icon_smile.gif
_________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli

Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder AIM Adresi
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 11:13 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

VAP53 demiş ki:
Cagri ben de ziyaretinizden buyuk keyif aldim, keske biraz daha vakitli olabilseydi (mesela aksam Ogretmen evi oncesinde haberim olabilseydi icon_rolleyes.gif icon_cool.gif ). icon_wink.gif

Rapor da mukemmel gidiyor, defalarca gezdigim yerlerin bir tekrarina firsat verdin. Emeklerine saglik, her bir Canakkale Sehitligi raporunu, bikmadan/usanmadan detaylariyla okuyor, herkesin bakis acisindan yararlaniyorum. Ellerine saglik, devami? icon_rolleyes.gif icon_smile.gif


Abicim, biz Eceabat'tan Çanakkale'ye ancak 22:00 feribotuyla geçebildik. Çünkü ilk planımız Eceabat'ta bir pansiyonda kalmaktı, hatta orada pansiyonu dayarlamıştık ama gittiğimizde pansiyon kapalıydı, son dakikada (daha önce arkadaşımızın tavsiye ettiği) öğretmenevini arayıp kalabileceğimizi öğrenince geçmeye karar verdik. Saat geç olduğu için seni rahatsız etmek istemedim, yoksa aklıma gelmedin değil.

Rapor konusundaki düşüncelerine de teşekküler, birazdan kahvemi yapıp devamına girişeceğim. Umarım bugün tamamlarım... Çok selamlar!


KARADAYI demiş ki:
Ellerinize ayaklarınıza sağlık.Çanakkale ruhunu sonsuza dek yaşatmak için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.O ruh Cumhuriyet in ruhudur..


Çok haklısınız! teşekkürler!
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 3:12 pm    Mesaj konusu: 2.Bölüm: TRUVA - BOZCAADA Alıntıyla Cevap Ver

2.Bölüm: TRUVA - BOZCAADA

Çanakkale'de Ahmet abinin yanından ayrıldıktan sonra yeniden yola koyulduk, bugün Bozcaada'ya gidecektik, ancak yolumuzun üstünde Truva Antik Kenti de olduğu ve vaktimiz de müsait olduğu için öncelikle oraya uğradık. Müzekartlarımız sayesinde sorunsuzca içeri girdik ve kısa bir gezinti yapıp fotoğraflarımızı çektik. (Bu arada bu müzekart uygulaması gerçekten iyi bir şeymiş, daha sonra Asos'ta da işimize yaradı)

Truva'nın Hikayesini uzun uzadıya anlatmak istemiyorum. Meraklısı için vikipedi burada:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Truva_Sava%C5%9F%C4%B1

Truva fotoğrafları...







Bu arada, Troy filminde kullanılan ve Çanakkale'ye hediye edilen orjinaline daha yakın inşa edilmiş olan tahta at burada değil, Çanakkale'de sahilde sergileniyor. Ben burada olduğunu sanıyordum ama Çanakkale'de olduğunu görünce şaşırdım. Buradaki, hepimizin bildiği bizim turistik amaçla inşa ettiğimiz at. Doğrusu turistik açıdan daha cazip olduğu kesin, merdivenle içine filan girilebiliyor.





Ve antik kentten bir kaç kare...







Truva'dan yeniden yola düşüyoruz. Bozcaada feribotu için Geyikli'ye doğru gidiyoruz. Yol boyunca bu civarda sıkça rastlanan rüzgar türbinleri bize yoldaşlık ediyorlar...



Geyikli'de feribotun saat 14:00'te olduğunu sandığımızdan (ki Gestaş'ın tarifesinde öyle diyordu) biz 15 dakikamız olduğunu düşünüyoruz. Ama öğreniyoruz ki feribot Bozcaada'dan 15:00'de kalkacakmış. Yani biz ancak 15:30'da binebiliyoruz feribota. Bu iskelede zaman zaman rüzgar ve dalgalar yüzünden böyle aksaklıklar olabiliyor ve tarifeler değişebiliyormuş, bu tarafa ilk kez gelecek olanların dikkatine... Ayrıca haziran ayı itibariyle sezon başladığı için önceden rezervasyon yaptırarak feribota biniliyor bunu da hatırlatayım.

Gerçekten de rüzgar feribotu epeyce bir sallıyor sağlı sollu. Karşıda Bozcaada bizi selamlıyor...



Bozcaada'da ilk karşınıza çıkan yapı Bozcaada Kalesi. Oldukça bakımlı bir tarihi yapı. Zaten Bozcaada'da genel olarak her yer oldukça bakımlı ve temiz. Belli ki ada halkı buraya sahip çıkıyor. İstanbul'daki Prens Adaları da dahil ben adalarda hep aynı şeyi hissediyorum, buralar sanki Türkiye'de değilmişsiniz hissi veriyor insana... Sanki anakaradan çok önce buralar avrupa birliğine girmişler.





İskeleden çıkıp hemen sahil güvenlik komutanlığı arkasına aracımızı park ediyoruz. Komutan bizim bir yakınımızın arkadaşı. Ona uğruyoruz. Aslında bizim adadaki konaklama planımız çadır kampı, çünkü adada konaklama fiyatları bizim bütçemiz için gerçekten uçuk durumda. Yine de belki uygun bir yer biliyorlardır diye komutan ve eşiyle buluşuyoruz. Bir kaç yer aranıyor ama sezon henüz başlamak üzere olmasına rağmen, fiyatlar gerçekten bizim planladığımız bütçeden çok uçuk. Önceden yaptığımız plana uyup Sulubahçe mevkiindeki kampinge gidiyoruz. (Adadaki konaklama fiyatları için şunu söyleyeyim kıyas olması için; Biz kampinge bir gecelik konaklama için verdiğimiz paradan biraz daha uygun fiyata Ayvalık'ta küçük bir otelde kaldık, Asos'ta da çok az üstü bir fiyata pansiyonda, gerisini siz anlayın.) Kamping alanında kendi çadırları da bulunuyor, biz yanımızda çadır getirdiğimiz için azıcık daha uygun fiyata kaldık. Alan kamplamak için uygun bir yer, duş, tuvalet, sıcak su, mutfak, buzdolabı ve çadırların bir kısmı için gölgelikler bulunan bir alan. Tek eksisi denize biraz uzak. Ama zaten hava denize girmeye müsait olmadığı için ve biz sadece bir gece kalacağımız için mesele yok diye düşünüyoruz. Ve çadırımızı kurup yemek ve akşamüstü turlaması için merkeze geri dönüyoruz.











Kısa bir merkezi keşiften sonra yemek için yer arıyoruz. Doğruya doğru deniz ürünleri yemeyi düşünüyorsanız fiyatlar yine uçuk. Aslında ada genel olarak pahalı bir yer açıkçası. Bir defa geldik, bir daha da kimbilir ne zaman geliriz ya da gelir miyiz diye düşündüğümüz için balık olmasa da, küçükten deniz ürünleri de bulunan bir yemek yiyoruz. Balık yiyeceğim derseniz en ucuz balığın porsiyonu 50 tl. Menü de 250 tl'ye kadar balık vardı, neyse ki bizim amacımız gezip görmek, yemek sadece tokluk için... Yine de düşündüğümüzün üstünde bir meblağa yemek yiyebiliyoruz işin içine deniz ürünleri de girince... (Bu arada benim pahalılıktan kastım tabii bizim gibi maaşla çalışan, kirada oturan belli bütçesi olan insanlar içindir, şüphesiz benim söylediğim fiyatları makul bulacak maddi imkanları olanlar da vardır aramızda, ben tamamen kişisel bütçemize ve memleketin genel durumuna dayanarak söylüyorum bunları.) İlk kez göreceğimiz bir yer olmasa bu gezide Bozcaada'ya uğramazdım açık söyleyeyim, bazı konularda biraz abartılmış gibi geldi bana. Bunda popülaritesinin yüksekliği de etkendir şüphesiz. onun kadar popüler olmayan Gökçeada'nın çok daha uygun olduğunu biliyorum mesela.



Yok, aşağıdaki fotodaki sert ifade fiyatlardan değil, sadece poz vereyim derken işi fazla ciddiye almamdan icon_smile.gif





Neyse yakınmayı bırakıp adadan aldığımız güzellikleri de anlatayım. Ada bir kez de olsa gelip görmeye değecek bir yer. Özellikle yine motorcular açısından ada çevresinde harika parkurlar var, viraj, deniz, doğa üçgeninde. Biz ilk gün biraz geç geldiğimiz için bu turu ertesi gün yaptık. Ve iyi ki de yapmışız adanın asıl güzellikleri bana göre yerleşimin az olduğu diğer taraflarında ve neyseki oralardan geçen asfalt yollar var. Adaya gelirseniz mutlaka turlayın yoksa pek çok güzelliği es geçmiş olursunuz.

Adadaki gezinmelerimiz sırasında önünden sıkça geçtiğimiz bu mavi panjurlu eve vuruldum açıkçası... Çocukluğumun mahallesi aklıma geldi, keşke bu şekilde korunsaydı bizim oralar da...





Hava biraz kapalıydı ve iyice kararmadan adanın meşhur rüzgar türbinlerini yakından görelim dedik, gerçi fotolar pek iyi çıkmadı, bir de oradaki bekçi evinin veradasındaki şirin kurt köpeği bizi görüp ayaklanınca, arabanın içinden foto çekmeye debelendik icon_smile.gif iyi olmadı haliyle







Oradan tekrar merkeze çaybahçelerine dönüyoruz, yemek sonrası çayımız geldi.



Sonra az daha turlayıp yol yorgunluğumuzun iyice çökmesiyle kampa, çadırımıza dönüyoruz. Aslında çaıdırımızda şişme yatağımız ve yastıklarımız ve hatta uyku tulumlarımız var, yani keyfimiz yerinde ve her şey baştan gayet güzel gidiyor. Hani yukarıda bahsettiğim gibi nasılsa bir gece kalacağız idare ederiz mesele yok, demiştim... Ama bir süre sonra hafif bir yağmur başlıyor... Biraz daha sonra yağmur artmaya başlıyor, daha da sonra sağanağa ve fırtınamsı bir hale dönüşüyor... Çadırımız su geçrimiyor ama yağmur ve rüzgar sesinden uyumak mümkün değil... Eşim tedirgin oluyor, neyse ki başka çadırlarda kalan aileler de var tek tük de olsa, bu onu birazcık rahatlatıyor. Yağmur ve rüzgar sesleri arasında en sonunda yorgunluktan sızmışız ikimizde... Ada ile ilgili bir gerçek de şu ki, burası her daim fena halde rüzgarlı ve denizin suyu en azından bu mevsimde soğuk. Derdiniz bizim gibi sadece gezip görmek değilde denize de girmekse o zaman buraya Haziran başında gelmenizi tavsiye etmem.


Sabah olduğunda akşamki yağmur ve fırtınadan eser yok, her taraf gül gülistan, toparlanıyoruz ve kamp yerinden bir kaç foto alıyoruz, eşim benim maymunluklarımı belgeliyor, ileride aleyhimde delil olarak kullanmak üzere...







Aşağıdaki poz da, askerden 'her şey çok güzel kebab yapıyorum' fotosu yollayan erlerinkine benzemiş... icon_smile.gif



Tekrar adanın merkezine yola çıkıyoruz, eşimin arkadaşlarının sanki başka hiç bir şeyi yokmuş gibi acayip abartarak methini ettikleri ada kahvaltısını yapmak üzere kalenin hemen yanına varıyoruz. Pazarlık ticarette sünnet miydi? Öyleymiş. Pazarlıkla makul bir fiyata serpme tabir edilen kahvaltımızı alıyoruz. Biz yedikçe garson serpiyor kahvaltılıkları önümüze. En hoşumuza giden şey Hibiskus denilen içecek, içinde bir kaç farklı meyve ve bitki var. Gerçekten tadı leziz, çayı bırakıp Hibiskus'a saldırıyorum...



Motosiklet bu gezinin neresinde diyenler için, aha size motosiklet, tam da kahvaltı yaptığımız mekanın önünde dekoru oluşturuyor bu ihtiyar...





Elimde Hibiskus'umla keyfim gıcır, sucukları da götürmüşüm sabah sabah zaten...icon_smile.gif



Garsonumuz habire serpiyor...



Kahvaltı gerçekten güzeldi ve tıka basa doyduk, üstelik de tek kişilik istediğimiz halde... Birbirimize bakıp iyi ki iki kişilik istememişiz diyoruz, yiyemeyecekmişiz bunca serpme kahvaltılığı. icon_smile.gif

Karnımız tok, şimdi saat 14:00'deki feribotumuza kadar adayı gündüz gözüyle ve güneşin eşliğinde turlayabiliriz. İlerlerken sevdiğimiz biri bizi selamlıyor...



Önce tabanvayla sokakları turluyoruz... Sonra arabayla adanın diğer bölgelerine sürüyoruz...















Motorsuz olabiliriz ama itina ile motosikleti bu gezinin içine sokmayı başarırız...







Adanın meşhur domates reçelinden almayı da ihmal etmiyoruz tabii... Kahvaltıda ilk kez tadına baktığım domates reçeli gerçekten lezizmiş... Fotoğraftaki reçeller bu dükkanı işleten Rum kökenli teyzenin kendi ailesinin üretimi, marka da zaten soyadları.



Reçelleri alıp arabayla ada turuna başlıyoruz. Harika yollar ve koylar eşliğinde.



Yukarıdaki çeşme anladığım kadarıyla adalı bir hava şehidimiz adına yaptırılmış, ama hiç bir açıklayıcı bilgi olmadığı için benimkisi bir tahmin sadece...







Adanın etrafını dolaşmak gerçekten çok zevkli, motorcuların neden ısrarla ada turu yaptıklarını şimdi daha iyi anlıyorum.











Turumuzu tamamladığımızda zaten feribotumuzun kalkmasına 15 dakika vardı. İskelede komutanla vedalaştıktan sonra adadan güzel duygularla ayrıldık. Üstelik gemide de bizi güzel bir sürpriz belkiyordu...

Geride kalan adadan son görüntüler. Ada kelimesi bile insan ruhunda güzel şeyler çağrıştırıyor aslında, mesela kaçmak, mesela yalnızlık, mesela huzur...





Akşamki fırtınada batan bir tekne...











Gemiye binip arabadan indikten sonra geminin kaptanı yukarıya çıkarken "Hoşgeldiniz" diyerek bizi selamlamıştı. Sonra biz yukarıda fotoğraf çekerken tam da eşimin "Keşke kaptan köşküne çıkabilsek" dediği sırada geldi bizi buldu ve Karadenizli sıcakkanlılığıyla "Ee hadi kaptan köşküne, ne duruyorsunuz" diyerek bizi davet etti. Kenan Kaptan, aslında İstanbul'da yaşıyormuş, Şehir Hatlarının İDO'ya geçmesinden sonra onun gibi eski kaptanları bu tip yerlerde görevlendirmişler. Eceabat, Çanakkale arasında ve Bozcaada, Geyikli arasında dönüşümlü çalışıyormuş ve personeliyle birlikte gemide konaklıyorlarmış. Gemi kıyıya yanaşana kadar bizi bırakmadı, epeyce lafladık, çay içtik, fotoğraf çektik. Kaptanın sıcak ilgisini hep hatırlayacağız, teşekkürler Kenan Kaptanım!









Bozcaada'dan bu güzel insanın samimiyetiyle ayrıldık.

Şimdi yolumuzda merak ettiğimiz Asos var. Yolculuk boyunca ilginç olaylarla karşılaştıkça ben habire eşime Tayfun Talipoğlu taklidi yaparak "Maceralı yolculuk devam ediyor!" deyip duruyordum. Çanakkale'de ezilmekten kurtulan yılan ve kaplumbağa sonrasında, Bozcaada'da çadırdaki fırtınalı uyku öncesinde. Feribotta kaptan köşkünde geri dönüş yaparken...icon_smile.gif

Yol uzun bizim gitmemiz lazım... icon_smile.gif


Maceralı yolculuğumuz devam edecek...
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 6:57 pm    Mesaj konusu: 3.Bölüm: ASOS - ALTINOLUK - KAZDAĞLARI (Sütüven, Hasanboğuld Alıntıyla Cevap Ver

3.Bölüm: ASOS - ALTINOLUK - KAZDAĞLARI (Sütüven, Hasanboğuldu)

Bozcaada'dan sonraki durağımız Asos. Keyifli köy yollarından sürerek geceyi de geçireceğimiz Asos'a vardık. İlk önce kalacak yer ayarlamalıydık ve Behramkale denilen ve eski kalıntıların da bulunduğu tepe kısımda küçük bir pazarlıkla güzel bir pansiyon bulduk. Arabamızı orada bırakıp yukarıya tapınağın da bulunduğu antik kentin olduğu tepeye doğru arnavut kaldırımının az büyüğü taşlarla örülü yollardan çıktık. Yukarıda bizi "iyi ki geldik" dedirten, gerçekten görülmeye değer şeyler bekliyormuş meğerse. Asos'u hakikaten çok beğendik ve tekrar gelinecek yerler listemize ekledik.











Athena Tapınağı'nın bulunduğu ören yerine yine müzekartları çalıştırarak girdik, tam biz girerken bizimle beraber beleşçi bir kuçu da girdi. Sonradan baktık ki kuçu önümüzden giderek adeta bize rehberlik ediyor. Hani sanki "Bakın burası da var dermişcesine". Eşime "Vay be bedava rehber de bulduk" diyorum, eşim gülerek "Maceralı yolculuk devam ediyor" diyor. icon_smile.gif









Eskiden bu tepede aşağıdaki maketin orjinali duruyormuş, kalıntıları bile haşmetini anlatmaya yeterken gerçeğini görenlerin yüz ifadeleri ne hale geliyordu zamanında acaba?









Buradaki haşmet, huzur ve sessizlik karşısında kendimizden geçiyoruz doğrusu.





Kendimi Herkül filan sanıyorum bir an, bıraksalar şu taşları yerinden oynatırım. icon_smile.gif









Aşağıda antik liman görünüyor. Ertesi gün yola çıkmadan oraya da ineceğiz.









Hava ağırlaşıyor, rüzgar üşütmeye başlıyor. Karnımız acıkıyor, bu kadar çok oksijen karşısında. Ve aşağıya doğru dönüşe geçiyoruz.







Tapınağa çıkan yolda kekik, hediyelik eşya v.s. satan köylüler var, giderken paçamızı kurtarıyoruz ama dönüşte ısrarlara dayanamayıp neredeyse hepsinden birer paket kekik alıyoruz. Bir kaç kadından kekik aldıktan sonra yaşlı bir amca sesleniyor bir tane de benden alın diye, "Çok aldık amca, yeter" deyince de, "O zaman benim fotoğrafımı çekmeyin, izin vermem" diyor. Zaten öyle bir niyetimiz yoktu ama. Cebimi yokluyorum bozuk para bulup, "Ver hadi sen de bir tane" diyorum, "Tamam" diyor, "Şimdi ikiniz de fotoğrafımı çekebilirsiniz."



Anladığım kadarıyla son yıllarda memleketimde herkes fotoğraf sanatçısıyım diye sokaklarda dolaştığı için bu amcayı da çokça taciz etmişler, o da sonunda işi ticarete dökmüş.icon_smile.gif Seslenmese ben onu hiç rahatsız etmezdim doğrusu...





Bu gezi motorsuz muydu? Kim demiş... icon_wink.gif



Aşağıda pansiyonumuzun tam karşısındaki meydanda bizi karışık otlu, peynirli gözlemeler ve avcı böreği bekliyor. Avcı böreği hakikaten nefis, buraya uğrarsanız tavsiye ederim.



Yemek yediğimiz yerin hemen karşısı aşağıdaki fotoda sol üst tarafta görülen yer kaldığımız pansiyon. Kapıda bizi hoşlukla karşılayan ve gezmemiz için tavsiyelerde bulunan pansiyon sahibi oturuyor.



Yemeğimizi yedikten sonra akşamüstü turlamasına çıkıp aşağıya iniyoruz Asos'un sahil kesimine Kadırga Plajının olduğu yere. Orada tesadüfen gördüğümüz bungalovlu, çadırlı ve pansiyonlu bir işletmeye, başka zamanlarımız için fiyat soralım diye arabadan inip giriyoruz. Bizi karşılayan sahibi Murat Bey İstanbullu çıkıyor. Önce pansiyonu gezdiriyor, sonra İstanbul'dan geliyoruz deyince "Aha iki deli daha, biz İstanbullular hepimiz uçmuşuz yaa, kafayı sıyırdık o şehirde, ben burayı ondan aldım" diyor, sonrada "Yav gelin oturun şurada, ben size bir çay vereyim kafanıza göre takılın bi süre" diyor. Kendisi de genç sayılabilecek bir yaşta, aslında dış ticaretle uğraşıyormuş, halen de uğraşıyor ama burayı almış, ailesiyle işletiyormuş. Bir saate yakın çay içip İstanbul, memleket meseleleri, Asos'ta hayatın nasıl yavaş gittiği, huzuru ve buralara ne yapıp edip kaçmak gerektiği üzerine laflıyoruz. Az çok benim kafada biri, muhabbetin güzelliğinden ne bir fotoğraf çekmeyi akıl ediyoruz ne de bir kartını almayı. Ama yeri belli, illa ki tekrar ziyaret edilecek.

Oradan ayrılıp sahilde dondurmalarımız eşliğinde denize taş atıyor ve fotoğraf çekiyoruz. Bu mevsimde burası tam bir huzur yuvası, çok az insan var ve denizi çok temiz.





Öyle bir rehavete kapılmışım ki fotoğraflara bile gerekli özeni göstermemişim, şimdi görüyorum yamukluklarını. Neyseki sanatçılık iddiasında değilim bu hususta.icon_wink.gif Ama buradaki akşamüstü huzuru gerçekten anlatılmaz yaşanır...



Herşeyi ağırdan alarak yavaş yavaş pansiyonumuza dönüyoruz.

Yolda eşimi güdüren bir tabela.





Geri dönüş yolunda tepeye doğru çıkarken Asos'ta böyle bir günbatımı bizi karşılıyor. Dayanamayıp arabayı neredeyse bir uçurumun kenarına çekiyor kontağı kapatıp camları açıyorum. Bir süre bu manzarayı sessizce izliyoruz. Burası gerçek dünya mı? Yoksa bizim büyük şehirde yaşadığımız hengame bir kabus mu? Buraya gelince o kabustan mı uyandık?







Yorgun ama huzurlu bir geceyi geçirip, sabah pansiyonumuzun, erik ve dut ağaçları içindeki bahçesinde kahvaltımızı yapıyoruz, kediler, kuşlar ve börtü böcek eşliğinde.







Bahçeden detaylar...








Asos ünlü Filozof Aristo'nun da yaşadığı bölge olarak biliniyor. Eski Asos'ta yani bizim kaldığımız tapınağa yakın tepe kısmında, meydanda bir de heykeli var filozofun. Sabah yola çıkmadan, önce onu, sonra da aşağı inip eski limanın olduğu kısmı görüyoruz.











Ve yine eşimin farkettiği, yurdum insanından bir tabela daha...



Tapınağın alt kısmında bir de antik tiyatro var, son anda fark ediyoruz. Bunlar Asos'tan son kareler oluyor.





Hedefimiz bugün öğleden sonra Ayvalık'ta olmak, yolumuzun üstünde Altınoluk, Akçay, Kazdağları gibi yerler de var, vakit kalırsa, özellikle bir arkadaşımızın yazlıklarının da olduğu ve çok methettiği Altınoluk'u, sonra da Hasanboğuldu ve Sütüven Şelalesini göreceğiz. Nitekim buna fırsatımız ve vaktimiz oluyor. O tarafa doğru dönerken hangi yolu kullanmamız gerektiğini köşe başında bekleyen yaşlı amcalara soralım diyoruz. Yolu tarif ediyorlar ve bir tanesi "Ben Ayvacık tarafına gidiyorum" beni de atar mısınız, hem size yolu tarif ederim diyor. İstanbullu tedirginliğine gerek yok, biz Sakarya'da bu tip yolcuları yolda bırakmazdık diyorum içimden. Arabanın arkası dolu, eşyaları toparlayan eşim amcaya yer açıyor. Onu da alıp Ayvacık istikametine sürüyoruz. Amcaya yolda sohbet olsun diye sorular soruyorum, ama kulağında işitme cihazı var, çoğunu anlamıyor. Yol üstünde oğlunun peynir
imalathanesinde onu indiriyoruz.

Ayvacık'tan sonra önce Altınoluk'a uğruyoruz ve deniz kenarında kısa bir çay ve ihtiyaç molası veriyoruz. Aşağıdaki fotolar oradan.









Aslında havanın sıcaklığı ve Altınoluk'taki denizin güzelliği ve sakinliği bizi denize girmeye itiyor ama bu isteğimizi Ayvalık'a varınca tatmin etmek üzere denize sadece çay ve soda eşliğinde bakmakla yetiniyoruz.







Kısa molamızın ardından Zeytinli'ye yani Kazdağlarına doğru yola koyuluyoruz...
Sabahattin Ali'nin öyküsünü okuduğum okul yıllarından beridir merakta olduğum Hasanboğuldu'yu ve Sütüven Şelalesi göreceğiz.
Eşim yolda deklanşöre basmayı ihmal etmiyor.





Kekik ve çam kokuları içerisinde Sütüven Şelalesi'ne ve Hasanboğuldu'ya varıyoruz.















Yukarıdan yoğun bir gürültü ile akan şelaleyi izledikten sonra aşağıya soğuk suyuna ayaklarımızı sokmaya iniyoruz. Su gerçekten buz gibi ve uzun süre içinde durmaya dayanılacak gibi değil. Yine de sıcaktan bunalmış bedenimizi canlandırsın diye ayaklarımızı sokuyoruz dayanamayıncaya dek suyuna Sütüven'in.















Oradan tekrar yukarı çıkıp önce oradaki kır lokantasında kısa bir çay ve su molası veriyoruz şelale'nin gürültüsü ve kuş sesleri eşliğinde.





Sonra az ilerideki Hasanboğuldu'ya gidiyoruz. Doğrusu buradaki gölcüğü görünce Hasan burada nasıl boğulmuş, ayak bileğimize ancak geliyor dedik ama sonra suların kabardığı zamanının nasıl olduğunu bilmediğimizden, olabilir, diye düşündük. Netice itibariyle Hasan da bizim gibi ovalı imiş, ayağı bir kayadan kaymış ve farklı bir yerde düşmüş de olabilir, ki bölge düşmeye çok müsait açıkçası. Hasanboğuldu'dan yukarıya Kazdağlarına doğru yürüyüş parkurları mevcut, sırf bunun için ayrıca gelinebilir, ki ben bu tip yürüyüşlere bayılırım. Ama bizim buna ne zamanımız ne de ekipmanımız müsait değil. Sizin anlayacağınız 'tesis yok' bahanesine sığınıp rekora koşmaktan vazgeçiyoruz.icon_smile.gif







Buradan dönüşe geçiyoruz. Son durağımız Ayvalık'a doğru süreceğiz. Kazdağlarında bize son kez aşağıdaki arkadaş selam veriyor. icon_smile.gif



Birbirimize bakıp gülerek bir ağızdan söylüyoruz:
Maceralı yolculuk devam ediyor, basıyoruz kahkahayı...

Devam edecek...
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Narada
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Jul 24, 2003
Mesajlar: 399
Nerden: Ankara

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 8:39 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Paylaşım ve samimi anlatım için teşekkürler. icon_biggrin.gif
_________________
Fikret
F650 Ankara
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi Yahoo Messenger
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 9:11 pm    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Narada demiş ki:
Paylaşım ve samimi anlatım için teşekkürler. icon_biggrin.gif


Ben de ilginize teşekkür ederim...
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Sal Hzr 08, 2010 9:17 pm    Mesaj konusu: 4.Bölüm: AYVALIK Alıntıyla Cevap Ver

4.Bölüm: AYVALIK (Son Bölüm)

Gezimizin son durağı Ayvalık'tı. Ayvalık pek çok gezginin ve tatilcinin detaylı olarak bildiği bir bölge olduğu için bu bölümde detaya girmeden fotoğrafları yükleyip daha fazla kafanızı ütülemeden gideceğim. Bizim şansımıza Ayvalık'ta geçirdiğimiz üç günün ikisinde hava kapalıydı. Bu sebeple planladığımız deniz keyfini ancak bir buçuk gün yapabildik. Ama Ayvalık'ın altını üstüne getirircesine dolaştık bu üç günde. Üç gün bize bir hafta gibi geldi.

Fotoğraflar.

Küçükköy (Sarımsaklı) ve Şeytan Sofrası .





























Cunda...















Ali Çetinkaya...







Ve Ayvalık...







Ve Biz...



Aslında tüm gezi, altı gece yedi gün sürdü ama o kadar yoğun geçti ki, bize on beş günmüş gibi geldi. Neredeyse uykudaki saatlerimiz dışında sürekli dolaştık. Şehirlerin içindeki gezmelerimizle birlikte 1500 kilometre civarında yol yapmışız. Çanakkale'yi ayrı tutarsak, en çok Asos'u, sonra Ayvalık'ı sevdik. Ama genel olarak gezdiğimiz her yer bu memlekette yaşayan ve imkanı olan herkesin mutlaka gidip görmesi gereken yerler diye düşünüyorum. (Ve mutlaka bu sitede bir çok insan buraları zaten görmüştür, biz de hem görmeyenler hem de hatırlamak isteyenler için paylaşalım dedik...)

Çanakkale ise zaten dediğim gibi Kutsal Topraklar, ne yapıp edip mutlaka görülmeli. Zaten o bölümde epeyce kelam ettiğim için tekrarlamayayım, ama insanın tüylerini ürperten, gurulandıran, hüzünlendiren, düşündüren adeta bir açık hava müzesi, hatta bana göre şehrin tamamı bir tarih müzesi.
Buraya kadar sıkılmayıp takip eden ve edecek olan herkese teşekkürler.
Herkesin çok daha güzel gezileri yapabilmesini yürekten dilerim.

Çağrı "Cloud" Öztürk.
31 Mayıs - 06 Haziran 2010, Marmara Gezisi.


(Bu rapor ikiteker.org ve cbf150.net web sitelerinde eşzamanlı olarak yayınlanmıştır.)
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
VAP53
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Jul 28, 2003
Mesajlar: 12125
Nerden: İstanbul/Çanakkale

MesajTarih: Çrş Hzr 09, 2010 5:51 am    Mesaj konusu: Re: 4.Bölüm: AYVALIK Alıntıyla Cevap Ver

Cloud demiş ki:
............... (Ve mutlaka bu sitede bir çok insan buraları zaten görmüştür, biz de hem görmeyenler hem de hatırlamak isteyenler için paylaşalım dedik...)...........
Cagri gercekten de cooook iyi yaptin/iz, cok tesekkurler.

Insanin defalarca bile gittigi yerler olabilse, farkli gozle gozlemlenmis olmasi gercekten cok mukemmel bir duygu. Gordugum yer de olsa her rapor, insanin bellek'ine gercekten birseyler katiyor ve bir sonraki ziyaretinde o farkli gozden gormeye calisiyor. Bu nefis birsey bence.

Tekrar cok tesekkurler, Allah mutlulugunuzu bozmasin. icon_smile.gif
_________________
Sevgiler.
V.Ahmet PINAR - IST. & Geyikli

Turkiye durmaksizin doguya giden bir gemidir, bazilari bu geminin guvertesinde batiya dogru kosarak batiya gittiklerini sanarlar (Filozof Sakallı Celal).
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder AIM Adresi
ata007
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Feb 09, 2006
Mesajlar: 661
Nerden: Maltepe/istanbul

MesajTarih: Çrş Hzr 09, 2010 7:54 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Çok beğendim,teşekkürler,hem bilgilendirme hem de fotoğraflar çok güzel.
Bende aynı geziyi yakın tarihlerde gerçekleştireceğim.
Çok güzel bir gezi yeri seçmişsiniz.
görüşmek üzere...
_________________
sevgiler

Tuncay Topkara
ata007@e-kolay.net
HERKES İSTEDİĞİ HAYATI MUTLU YAŞASIN...
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder AIM Adresi
tenere600
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Jun 22, 2004
Mesajlar: 567
Nerden: Ankara

MesajTarih: Çrş Hzr 09, 2010 8:06 am    Mesaj konusu: Re: Motorcu Ruhuyla Motorsuz Gezi... Alıntıyla Cevap Ver

Cloud demiş ki:
[b]Ne yazık ki, babam tarafından Çanakkale'de şehit olduğu anlatılan ninemim kardeşinin nerede olduğunu bilmediğimizden bulmamız mümkün değil... Kendisi 1.Dünya Savaşı esnasında çeşitli cephelerde savaşmış ve bir daha geri dönmemiş. Ninemim babama ve çocukluğumda bana anlattığına göre en son Çanakkale'de olduğunu yazdığı bir mektup göndermiş. İşte bu yüzden bu topraklar benim için daha da anlamlı...
b]


Eski Jandarma Genel Komutanı Rasim Bedir'in Hendek'deki müze yaptığı evini gezerken bize dedesinin Çanakkale'deki şehit olduğu yeri ve zamanı gösteren bir genel kurmay arşivini göstermişti. Ecdadımız yazılı kayıt tutma işine çok önem vermiş, ufak tefek ayrıntıları bile atlamamış.

Bir araştırmakta fayda olabilir.
_________________
Burçinhan Doğan
07 XT660R
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder AIM Adresi MSN Messenger
Cloud
Tecrubeli Uye
Tecrubeli Uye


Kayıt: Sep 16, 2006
Mesajlar: 558
Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi

MesajTarih: Çrş Hzr 09, 2010 11:11 am    Mesaj konusu: Alıntıyla Cevap Ver

Hepinize güzel sözleriniz için teşekkür ediyorum. Biz çok keyif aldık, sizlerinde o keyfe ortak olmanızı istedim bu sebeple motosikletle olmasa da paylaşmak istedim...
Sağolun!
_________________
Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Başa dön
Kullanıcı profilini gör Özel mesaj gönder
Mesajları göster:   
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder    Ikiteker Motosiklet Grubu Web Sitesi Forum Ana Sayfası -> Geziler/Toplantilar Tüm saatler GMT
1. sayfa (Toplam 1 sayfa)

 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Forums ©

   
 

All logos and trademarks in this site are property of their respective owner. The comments are property of their posters, all the rest © 2002 by me
You can syndicate our news using the file backend.php or ultramode.txt