Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Evet Sevgili Kardeşim stokta 2-3 tane Yeni Masül sütümüz var (Akif Bey huuu <kendisi bi ufak bu konulardan çakar>).. Uygun zamanı ve de ayriyetten balığı sen seç (zira bir hayli yoğunsun) ben Yeni masül süt müştemilatıyla iştirak ederim.. Sevgi ve saygılarımla esenkal
Vakit sıkıntısı artık pek yok abi.Cumartesi ya da pazar olmak kaydıyla her zaman olur.Balık işini ben çözerim, sen yeter ki gelmeden haber et... _________________ http://www.batidispoliklinigi.com/
Evet Sevgili Kardeşim stokta 2-3 tane Yeni Masül sütümüz var (Akif Bey huuu <kendisi bi ufak bu konulardan çakar>).. Uygun zamanı ve de ayriyetten balığı sen seç (zira bir hayli yoğunsun) ben Yeni masül süt müştemilatıyla iştirak ederim.. Sevgi ve saygılarımla esenkal
Vakit sıkıntısı artık pek yok abi.Cumartesi ya da pazar olmak kaydıyla her zaman olur.Balık işini ben çözerim, sen yeter ki gelmeden haber et...
Teşekkürler. Sanıyorum Kurban Bayramın da ve sonrasın da İzmir deyiz. Yine de seni ararım. _________________
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Pts Ekm 10, 2011 1:32 pm Mesaj konusu:
emrerd demiş ki:
Balık pişirmek ve yemek ustalık ister.Mevsimleri öğrenilmeli mevsiminde olmayan balık ve normalinden küçük balık alınmamalıdır.
Aynen abi. Ben konuyu başka bir yönünden dallandırıp budaklandırayım. Hani şimdilerde "moda" olmuş bir lafımız vardır, "balığı balıkçıda yiyeceksin.." deriz. İşte bu çok makbul değildir. "Balık balıkçıda yenir" düsturundan hareket eden kişi bu işin kültüründen muhtemelen geri kalacaktır. Emrenin bahsettiği mevsimlerin öğrenilmesi, ve balık yiyecem derken kazık yenmemesi gibi konulardan geri kalmak kaçınılmaz olacaktır, ve bizler için olmuştur da..
Balık ile ilgili bazı büyük hatalı algılamalarımız var toplum olarak:
Balık lüks bir gıda değildir.
Balık başka hiçbirşey bulamayınca yenmek zorunda olunan birşey de değildir.
Balık -veya midye, ahtapot vs.- haram değildir.
(Deniz mahsüllerine haram diyen veya şüpheyle yaklaşan, veya tiksinenler çocuklarını da dengeli besleyemez genelde.)
Balık evde yenir, peynir gibi, süt gibi belli periyotlarla düzenli yenir.
Balık pahalı değildir ! Onu makul fiyata tüketebilmek için az çok bilgisini takip etmek, kültürünü sürdürmek, yoksa da o kültürü ucundan kıyısından edinmek yeterlidir.
Bu işleri balıkçıda yapmaya tırmalamaktır pahalı olan, kazık olan..
Bu işi evde ve makul şekilde yapmak ise sanıldığı kadar çetrefil cafcaflı bir mevzu değildir; koyarsın ızgaraya, fırına, veya tavaya.. Birincide bişeye benzemezse ikincide öğrenirsin, üçüncüde iyice mükemmelleştirirsin.. Olay aslında bundan ibarettir. Mesele ise bizim milletçe bunu yapmamamızdır. Sadece balık konusunda değil, neredeyse tüm gıdalarda benzer şeyler yaparız biz. Sonuçta sağlıksız dengesiz besleniriz, üstelik bunu deli gibi para harcayarak da başarabiliyoruz..
---
Ben pek bilmiyorum balık kültürünü. Babam biraz bilir, ama asıl rahmetli amcam ve dedelerim bu işin uzmanıydılar. Lakerda yapılırdı evde. Çiroz asılırdı. (Bulgaristan göçmeni komşularımız vardı, onlar da türlü konserve işlerinin kompedanıydılar. Resmen takasa girerdik adamlarla ) Yılın bu günlerinde sandalla palamuta çıkardık. İlerleyen günlerde de lüfer zamanı gelirdi. Babamlar bir gecede sabaha kadar 76 tane irikıyım lüfer yakalyıp eve getirirlerdi, lakerda basılır ve 4-5 aile kış boyunca düzenli biçimde ufak ufak tüketirdik o balıkları. Aralarda boşluk olan dönemlerde vakit varsa istavrite çıkılırdı, vakit yoksa balıkçıdan takviye yapılırdı. Haftada bir kez (en az) bir deniz mahsülü gelirdi sofraya. Öküz gibi de balık yemezdik, bir dilim yerdik ama düzenli yerdik. Saatli Maarif Takvimi denen o zımbırtıdan, ve onun tekdüze toplumsal öğretisinden nefret ederim, ama yine de evde vardır, açar bakarım arada sırada. Çünkü tümü saçma değildi abiler. Yüzyılların birikimi vardı o kültürün, kültürlerin içinde. Hayatı kolaylaştırmakla kalmayıp zevkli de kılan yanları da vardı o kültürün. Sağlıklı yanları da vardı. İşte en basitinden böyle sonbaharda değil, haftada bir bi deniz mahsulü olurdu soframızda. Ve bütün bunlar İstanbul'da oluyordu, 80'lerin sonuna kadar vardı..
Ben bu kültürün tamamını kaybettim, şimdi sadece anıları kaldı zihnimde Ne balık yakalamasını bilirim, ne lakerdasını ne uzun oltasını, ne de bunlar için vaktim var. Ama yine de işin temeli olan o DENGEYİ ! sürdürmeye çalışıyorum. Yoksa ya aç bilaç yaşıyoruz, ya da obezleşip tahtalıköye gidiyoruz.
Vejeteryan olmadım henüz ama mümkün olduğu kadar et yemiyorum artık. Şu "Food İnc." türü belgeseller ve üzerine bişeyler de okuduktan sonra hepten tiksindim midem bulandı etten tavuktan ve bunların endüstrisinden. Resmen yiyemiyorum artık. (İyi de oldu aslında..)
E geriye kala kala bir balık kalıyor. Mevsimine göre ekonomik olanı hangisiyse alıp yiyorum ben de. İşin en güzel yanı ise en ucuz balığın aynı zamanda en besleyici ve lezzetli olması En iyi olduğu dönem en bol olduğu dönem. ve en ucuz.. Yememek kerizlik olur valla (veya gidip en dandik ve en kazık olduğu dönemde balık restoranda o balığı yemek..)
---
Bu palamut zamanı da işte bu açıdan rakipsizdir ! Yılın hem en leziz, hem de en ucuz ve bol dönemidir. Yanına rakıyı da açtın mı.. Offf off.. Kim korkar kahpe kıştan bee
---
Mevsimine göre balık pişiren lokantalar halk tipi yerler de acaip değerlidir. Sırf adamlar para kazansın yıkılmasın ayakta kalsın diye bile gidilmelidir diye düşünürüm. Balık ekmek satan sandal bile dahil buna. Yakında onlar da tamamen ortadan kalkabilir. Ortadan kalktıktan sonra salya sümük arıyoruz o yerleri. Misal çeşit çeşit meze yapan, meze ustası olan , artık kalmayan adam gibi sahici meyhaneler.. (Birahaneler türkü barlar pavyonlar barlar değil..)
Ya galiba hiçbir şeyin kıymetini bilmiyoruz Nereye gitsek adım başı hamburgerci lahmacuncu, bir sürü abidik gubidik şey var, ama şu mevsimde, şu balık bolluğunda, bunu seri biçimde halka sunacak bir yer lazım olsa onu fenerle aramak lazım.
---
Palamutun bir özelliği de yağı. Bizim denizlerdeki balıkların çoğu hafif diye tanımladığımız görece yağsız balıklar. Tabi yağsız balıkların lezzeti de başkadır, yağlı olanın da bambaşka bir lezzeti var. Ama balığın yağı sadece lezzet açısından önem kazanan birşey değil. Bilinen tüm yağ türleri içinde, çok tüketilse dahi insan sağlığına zararı olmayan, çok yüksek sıcaklıklarda yakmadıkça her durumda faydalı olan tek yağın balık yağı olduğu söylenir. Ne ölçüde doğrudur bilmiyorum ama balığı bol yiyen halkların bizlerden çok daha uzun yaşamasından da görünüyor sanki..
Bizim coğrafyada bolluk ve bereket açısından palamuta rakip olabilecek tek balık hamsidir, o da feci besleyicidir. Fakat bereket ve bolluğa şu yağ konusunu da eklersek kesinlikle rakibi yoktur palamutun. Bu konuda palamuta tek rakip Norveç uskumrusu adıyla satılan ve artık Norveçten değil İzlanda açıklarından gelen, balık ekmekçilerin favorisi olan buzhane uskumrusu olabilir. Soğuk kuzey denizinin yağıyla donanmış olarak soframıza gelen bu uskumru da resmen nimettir !!! O balığa ucuz diye burun kıvıran tipler tanıyorum, içimden sopayla dalmak geliyor yeminle.
Balıktan anlamayan kimse anlayan bir ahbap edindimi olay tamamdır. Benim bir balıkçı, bir tane de meyhaneci abim var şu an. Bazen akşam geçerken uğrarım, bazen açar telefonu sorarım şunu alayım mı, veya ne alayım diye. Bazen de onlar beni arar, çok güzel çok hesaplı bilmemne var alayım mı sana diye sorar. Bu şekilde yılın neredeyse tamamında taze, ve çok leziz deniz mahsülü yemek mümkündür, üstelik ucuza.. Metro markette satılan Norveç uskumrusundan da iki ortak bir koli satın alıp, pay edip buzlukta biraz bulundurulursa .. Yıllık döngü tamamlanmış demektir.
---
Geçen gün Türkiye'den eklenen fotolara bakarken aklımda kalan bir foto var onu da ekleyeyim :
Benim kişisel yorumum da şu : bu kültürlerin pratikteki çok renkli karşılıkları tümüyle endüstriye teslim olduğu gün ekonomik olarak da, diğer yönlerden de zıçtık demektir.
Ve galiba oldu da bu. Daha fazla kar için genlerine müdahale edemedikleri bir tek ! denizdeki balık kaldı, korkuyorum yakında onu da yaparlar diye..
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Pts Ekm 10, 2011 2:26 pm Mesaj konusu:
volkert demiş ki:
En az 3 çocuk yapalım ki gelecekte ucuz iş gücü sekteye uğramasın.
Sen yanlış anlamışsın abi. Kanal procesinden de biliyoruz ki adam kesinlikle süper zeka.. Çocuklar pilli şarzlı olcak, fişe takarsınız diyo.. _________________
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Pts Ekm 10, 2011 3:17 pm Mesaj konusu:
Ya arkadaş dönüp dolanıp bu 3 çocuk mevzusuna geliyoruz. Bizde mi var yoksa bi ağraz falan ? Herşey nasıl olur da önünde sonunda sürdürülebilirlik gibi saçma bi kavrama bağlanır? Manyak mıyız lan yoksa kafayı mı yedik biz? Herşey dönüp dolaşıp buna bağlandığına göre? Büyüklerimiz kendi çocuklarına da zararı dokunacak bu derece aptalca birşey söylemiş olamaz arkadaşım. Yok yok bu mümkün diil. Peki sen nasıl bi insansın volkert arkadaşım? Yalvarırım de bana. Sen kimsin? Ben kimim? Burası neresi? Nasıl oluyor da oluyor? _________________
En son ilyada tarafından Pts Ekm 10, 2011 6:33 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Pts Ekm 10, 2011 3:42 pm Mesaj konusu:
Aha lan.. Çözdüm olayı vallaha da çözdüm
Adam maksat ihale olsun diye uğraşıyo. Sürdürülebilirlik gibi bir kavramı yok, onun yerine allah verir rızkını teorisini kullanıyo denklemin her tarafında. Yani formülde zaman mefhumu yok. Var da, kısa vadeli var. Günlük işler, ihaleler falan canlı olsun o kadar. Formülün uzun vadeli kısmında da kıyameti kullanınca sorun kalmıyor. Kendi içinde tutarlılığı bu biçimde sağlıyor olmalı. Yani kıyamete kadar nasılsa yaşayacağımız kesin olduğu için... Tüm formüllerdeki zaman mefhumu da o kadar yani.. Kendi çocukları konusuna girmiyorum.. Onu yerine şunu ekleyelim : kıyamette cennete gideceğinden de emin olduğu için sürdürülebilirlik gibi bir kavrama ihtiyacı yok..
Fakat tutarlılık konusunda çok fazla açık var. Misal, allah rızkını verir konusuna Sudan'da değinmedi. Hiç 3 çocuktan falan bahsetmedi orada. Delikanlı teorisyenden bu tutarlılığı da beklerdik açıkçası.
"Büyüklerimiz nasıl olur da kendi çocuklarının iyiliğini düşünmez ki?" sorusuna yanıttır. Böyle olur. (Nobel bilim ödülünü de haketmiş olmalıyım)
Sevgiler...Cem. _________________
En son ilyada tarafından Pts Ekm 10, 2011 10:56 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Memlekette gayet yağlı balık bulunur.Kilit husus zamanlama...Örneğin ben kefali pek tutmam...Ancaaak, temmuz sonu gibi 1,5-2 kg lık tapan kefal bulursam heç acımam...Ve sanılanın aksine mangala yatırırım.Öyle yağlıdır ki mangal alevlenir.
kasım başından ocak sonlarına kadar lüfer yağlıdır...
Önümüzdeki günlerde turna alın.500 gr dan büyükleri öyle yağlı ve lezzetli olacak ki, temizlerken elleriniz yağ içinde kalacak...Ağustosta sardelyayı söylemiş miydim?Asma yaprağı arasında mangalda dehşet-ül vahşet olur...
Barbunun tam zamanı...Kaya barbunu bulursanız(şu yağı kırmızıya boyayan balık) acımayın...Tekir de çok hoş olur.Temiz bir poşete un koyup(beyaz un ve mısır unu karışık, azcık karabiber yeteri kadar tuz) poşete balıkları doldurup çalkalayın.(Işık hızı ile unlama)
Az yağda yapın küçük balıkları, hafif olur.Karadeniz hamsi tavalarından edinin, kapağında çevirmek kolay olur.
Mangal kömürünü en incelerinden seçin, ateş harlı olmasın...Soğuk ızgaraya balık yapışır.Yağsız balığa mutlaka yağ ilave edin(alabalığa tereyağı, levreğe zeytinyağı)
"Lüks otomobillerin vergisini de bedelini de Ayşe Teyzem ödüyor
...Bizim vergi kanunlarımıza göre gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri, kendileri ve aileleri için satın aldıkları araçlar ne kadar lüks ne kadar pahalı olur ise olsun, araç bedelini ve bu araçlar için ödedikleri vergi ile benzin masraflarını vergiden düşebiliyor. Satın almayıp da kiralama şirketinden bu araçları kiralasalar kira bedelini ve benzin parasını düşebiliyor.
Araç fiyatlarının artması, verginin artması onlar için dert değil. Onlar zam geldikçe gülüyorlar... Araç bedeli artıkça, vergi ve benzin parası arttıkça Maliye’ye daha az vergi ödüyorlar. Olan Maliye’ye oluyor. Maliye onlardan vergi alamayınca Ayşe Hanım Teyzem’den daha fazla KDV alarak onların vergi açığını kapatmaya çalışıyor.
Gelelim Ayşe Hanım Teyzem’in damadına alacağı 1.400 litrelik yerli malı Fiat otomobilin vergisine.
Şükrü Kızılot yazdı. En düşük KDV ve ÖTV 1.600 litrelikten düşük araçlarda. Bu araçların bedelinin yüzde 61.66’sı oranında vergi alınıyor.
Fiat’ın fabrika çıkışı 20.000 TL. Bu araçların KDV+ÖTV vergisi yüzde 61.66. Demek ki damat bey 20.000 TL’lık araç için 12.332 TL vergi ödeyecek. Araç alırken toplam 32.332 TL ödeme yapacak. İyi de... Damat (maalesef) saf ve bakir bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. 32.332 TL birikimi yapıncaya kadar gelirinden yüzde 35 oranında 11.316 TL gelir vergisi ödedi.
Demek ki, damat beyin 20.000 TL fabrika çıkışlı yerli otomobili almak için ödediği toplam vergiler (11.316 TL. gelir vergisi + 12.332 TL KDV+ÖTV) 23.648 TL. Sakın çok ödedi diye acımayınız. O çok ödeyecek ki, Büyük Türk Büyüklerinin bindikleri Mercedes’lerin araç bedeli, vergisi ve benzini ve de araç bedellerini vergiden düşen sermaye sahiplerinin kendilerinin ve ailelerinin araç bedelleri, vergileri ve benzin paraları karşılanabilsin.
Ne yapalım?... Burası Türkiye A’bicim! "
Kayıt: Aug 13, 2003 Mesajlar: 1833 Nerden: Nereye?
Tarih: Cum Ekm 28, 2011 7:21 am Mesaj konusu:
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek: "Toplanan deprem vergileri sağlık, eğitim, duble yollar gibi genel ihtiyaçlar için kullanıldı..."
Vergilere neden isim veriyoruz? ÖTV, KDV, MTV, öşür, aşar, gelir gider. Psikolojik bir etkisi mi oluyor? Mesela zenginler isme göre bazı vergileri kaçırmayabiliyor mu? _________________ Nomad
DYV = duble yol vergisi. bununla deprem zararlarını karsılayacaklar.
ote yandan matematikci olmama ragmen
normal yoldan duple goturen yandas duple yoldan kac kat goturmustur problemine cozum bulamadım.
bu goturme lineermidir logaritmikmidir. o hususta bilgi eksikligi var zira. _________________ Egemen Ergel
Honda Foresight 250 - pirpir
İstanbul
www.webevi.com
Deneyim hicbir zaman yanilmaz, yanilgiya düsen yalnizca kendi
sonuçlarini doguran ve nedeni deneyimleriniz olmayan kararlarinizdir.
flyfish e cevaptır..)
Götürmeler ne lineerdir ne de logaritmiktir. Dosduğrudur, dosdoğru götürülür. yani 2+2 nin 4 etmesi gibi de basitçedir....(İlköğretim 1.sınıf matematiği bile yeter götürmeye. Tabi anlamak için(nasıl götürüldüğünü) bazen prof olmak bile yetmez.
"Dünya ‘cep vergisi’ liginde şampiyon Türkiye, ikinci Gabon
Hazırlanan rapora göre Türkiye yüzde 48.2’lik vergi yükü rakamıyla en yakın rakibi Gabon’a 11 puan fark atarak ilk sırayı hiçbir ülkeye kaptırmadı. Türkiye yüzde 44 ile bir önceki raporda da ilk sırada yer almıştı.
Türkiye’yi vergi yükü sıralamasında takip eden ülkeler ise Gabon, Pakistan, Yunanistan ve Kongo oldu."
kaynak
-------------
"Erdoğan'a 500 bin liralık makam aracı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çankaya Köşkü’ndeki MGK toplantısına yeni makam aracı ile geldi. Erdoğan Mercedes marka makam aracını, Cumhurbaşkanı Gül’ün de kullandığı BMW 760i Long modelinin bir benzeri ile değiştirdi.Erdoğan’ın 12 silindirli ve 544 beygir gücündeki 2011 model BMW 760i Long marka makam aracının zırhsız piyasa satış fiyatının yaklaşık 500 bin lira olduğu öğrenildi."kaynak
"Başbakan Lüks Araç Tüketimiyle İlgili Vatandaşı Uyardı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) artışı ile ilgili olarak "Kalkıp ta Porsche kullanacağına Fiat'a, Volkswagen'e bin" dedi.
Basın
------------------
"Resmi araç sayısında zirveye oynuyoruz
Türkiye, resmi plakalı araç kullanımında 51 bin adet ile dünya 6'ncılığını bu yıl da korudu.(2010) "
kaynak
Not:Başka bir kaynakta bu rakamın 2009 yılında 87,573 olduğu yazılı.Bu. Tam rakamı bulmaya çalışıyorum.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız