Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Oct 05, 2003 Mesajlar: 124 Nerden: İstanbul
Tarih: Cmt Ekm 09, 2004 11:04 pm Mesaj konusu: Geç Kalmış Bir Gezi Raporu
Selam,
Valla atalarımız geç olsunda güç olmasın demişler ama herhalde geç kalmanında bir sınırı vardır Geçen Temmuz ayında Burak ile beraber Yunanistan, İtalya ve Fransa'yı kapsayan bir gezi yapmıştık ama bir türlü rapor yazmak mümkün olmamıştı. İş, güç, vs. vs. Bahane uydurmak çok kolay valla. Kısmet bu güneymiş. Bu benim ilk raporum olacak, şimdiden söyliyim sürç-i lisan eylersek affola
Önce Hazırlıklar:
Böyle bir gezi yapmayı iki senedir istiyordum ama bir türlü eğrisi doğrusuna denk gelmiyordu -aslında adam gibi bir partner/grup olmaması esas sebepti-. Bu sene karalıydım. Şöyle bir baktım sağıma soluma bu iş için en uygun kişi kim diye. Burak'tan iyisi olamaz. Hemen gittim dedim "kardeşim böyleyken böyle, var mısın?" Ooo bizim Burak dünden razı bu işe
Bir taraftan yol planı yapmaya çalışıyorum bir taraftanda böyle bir seyahat için neler gerekli onları çıkarmaya çalışıyorum. Motorsiklet için gerekli olanlar:
Gümrüklerden Geçiş Belgesi (Triptik) -> 74 Milyon,
Uluslararası Sürücü Ehliyeti -> 116 Milyon (1 Yıllık) ,
Uluslararası Trafik Sigortası -> 84 Euro (15 Günlük)
Burak'la bu belgeleri alıp/almamak konusunda sürekli tartışıyoruz. O diyor "olm boşver kimse sormaz bunları, delimi kovaladı o kadar para vercez daha motoru çalıştırmadan" ben "hayır abicim hepsini alıcaz, ben pinpirikli bir adamım". Adam nuh diyor peygember demiyor yaw. Turinge belgeler için gittiğimizde hem ordaki görevlilerin hemde belge alan diğer sürücülerin korkunç hikayelerinden sonra ikna oldu sonunda
Bu belgelerden sadece Uluslararası Trafik Sigortasını Yunanistan gümrüğünde sordular. Başkada kimse bişi sormadı. Uluslararası ehliyetin esamesi bile okunmadı. Zaten en çokda ona takmıştık. Yani alsanızda olur almasanızda olur diyeceğim ama genede son karar sizin. Almazsanız sorarlar sonra
Bu işlerle uğraşırken birde talihsiz kaza geçirdim. Detaylarını bu forumlarda anlatmıştım. Motor 15 gün serviste kaldı. Buda geciktirdi bizi.
Seyahatimizin başlangıcı için düşündüğümüz Ctesi yola çıkıp Çeşme'ye gitmek, Pazertesi akşamıda burdan Birindise'ye geçmekti. Bunun için gidip TDİ'den 12 Temmuz için biletlerimizi aldık -İtalya'dan vize alıcaz ya sorun çıkmasın istiyoruz- Sonrada İtalya konsolosluğuna gittik vize için. Konsolosluk bize 15 Temmuz perşembe gününe randevu verdi Yaw yapmayın etmeyin bizim biletimiz var diyoruz, hiç oralı olmuyorlar Hemen biletlerimizi %10 ceza ile iptal ettirdik. Biraz daha geç kalsak hiç almıyacaklar. İzinlerimizide ayarlamışız sap gibi kaldık ortada. Ben gel Yunanistan konsolosluğundan alalım vizeyi, girişi İpsala'dan çıkışıda Birindisi'den yaparız diyorum. Burak'ta onaylıyor. Temmuz'un başındayız. Hemen gerekli evrakları tamamlayıp Yunan konsolosluğunda sıraya giriyoruz. Burak'ın bir lafı var bu konuda "Abicim nerde Türk var orada sıra var". Seyahat boyunca bu tespitin doğruluğuna bende inandım Neyse Yunanistan konsolosluğunda Yorgo isimli bir abi var. Bu abi sabah çıkıyor dışarı sıradakilerle tek tek konuşuyor. Evrağı eksik olan ya da beğenmediklerini beklemeyin diyip gönderiyor, kalanların işlemlerini yapıyor. Adam hakkında hikayeler dönüp duruyor sırada, çok zekiymis, acaip kuvvetli hafızası varmış felan diye Neyse bizim yanımıza geldi, bir iki soru sordu sonrada "Sizin işiniz karışık içerde karar vericem sizin için" dedi Tabii biz biraz panik olduk ama sıra bize gelip yanına gittiğimizde çok yardımcı oldu bize. Doğru dürüst evrakları bile incelemedi ve cuma günü gelin dedi. Cuma günü öğlen gibi işten ayrılıp gidip pasaportlarımızı aldık. İçimiz içimize sığımıyor ertesi gün yola çıkıyoruz. Çok mu mutluyuz ne
Ben
Burak
Devamı az sonra _________________ Mehmet Ali OK
DL650 / Karagöz
Offf hızla ve hevesle başlamıştım okumaya ki dibindeki "az sonra" yazısı çıktı karşıma
Valla ilk rapor ama bayağı güzel başladı, gerisini merakla bekliyorum
Sana göre riski göze alan birisi sadece sigortayı yaptırsa yetecek mi Yunanistan gezisi için?
evet çok heyecanlı başladı ...birde acaba şu uluslararası ehliyetin bir remini koyabilirmisiniz ,,, ben şu anda amerikadayım ve burada uluslaarası ehliyet çok ucuz aynı standartta birşeyse gelmeden bir tane alayım (sizin türkiyeden aldığınız fiyat burada 10 senelik karşılığı)... TDİ den ne için bilet aldınız ???
Kayıt: Oct 05, 2003 Mesajlar: 124 Nerden: İstanbul
Tarih: Pzr Ekm 10, 2004 6:45 pm Mesaj konusu:
Selam,
Basut abi yanlış anlama olmasın, Gümrüklerden Geçiş Karnesi'ni mutlak almak zorundasın. Çünkü bunu Türk Gümrüğü istiyor. Motorsikletin hem giriş hemde çıkışı işleniyor. Motorsiklet pasaportu gibi düşünebilirsin. Eğer bir kez daha İpsala'dan çıkış yapıp Yunanistan'ı gezecek olsam Uluslararası Ehliyet almam ben. Karne ve Sigorta yeterli. Olaki Yunanistan tarafında sordular ehliyeti, İpsala'ya dönüp buradan çıkartma şansın var. 24 saat çalışan Turing bürosu var burada. En fazla 1 saat kaybedersin. Değip değmeyeceğine sen karar ver. Yalnız kredi kartı geçmiyor, nakit çalışıyorlar hatırlatıyım
Aşağıda bu belgelerin fotoğraflarını bulabilirsiniz:
Kayıt: Mar 31, 2004 Mesajlar: 741 Nerden: istanbul
Tarih: Pzr Ekm 10, 2004 7:00 pm Mesaj konusu:
Hay allah, ben de raporun devamı geliyor diyordum, fotokopilerde bitti ikinci bölüm, anlaşıldı siz bu raporu bitirinceye kadar biraz kıvranacağız , napalım bekleyeceğiz... _________________ Taner Üstün
Honda XRV 750 Africa Twin'03
yol gidilmez yaşanır
Kayıt: Oct 05, 2003 Mesajlar: 124 Nerden: İstanbul
Tarih: Pzr Ekm 10, 2004 8:19 pm Mesaj konusu:
1.GÜN. İSTANBUL-SELANİK ~ 620 KM
Pasaportlarımızı alıp durum değerlendirmesi yaptık. Akşam şirketin düzenlediği yaza merhaba partisi var. Burak gitmek istiyor, ben "olmaz olm, git eve eşyalarını hazırla, yat dinlen, ne işimiz var partide" deyip vazgeçiriyorum -gezi boyunca hep eğlenceli ortam aradı bizimki, keşke gitseydi -. Ben eve gidiyorum, eşyalarımı hazırlıyacakken miskinlik çöküyor ve uyuyorum Uyandığımda abimler gelmiş. Eşyalarımı hazırlamam lazım ama laf lafı açıyor muhabbet bitmiyor bir türlü. Abimleri gönderip eşyalarımı hazırlayıp motora yüklüyorum güzelce. Zincirinide yağladıktan sonra garaja bırakıyorum. Aman diyim saat iki olmuş sabah 5:30'da Mecidiyeköy'de buluşucaz Burak'la. Hemen yatıp uyuyorum.
5'e doğru uyanıp motoru alıyorum garajdan. Bizimkilerde beni uğurlamak için uyanmışlar.
Sırasıyla annem, babam ve yeğenim. Anne ve Babamın öğütlerini dinleyip helalleştikten sonra çıkıyorum yola. Kasımpaşa Shell'de durup depoyu dolduruyor ve lastik havalarınıda kontrol ediyorum. Herşey tamam, Haydut ve Mali hazır artık Mecidiyeköy'de Burak'ı bekliyorum. Her zamanki gibi geç kalıyor ve 6 gibi geliyor.
Hiç vakit kaybetmeden koyuluyoruz yola. Hava biraz serin, yazlık montun içinde biraz ürperiyorum. Ama günün ilerliyen saatlerinde bu havayı arayacağımı biliyorum. Yollar boş, keyifli keyifli yutuyoruz kilometreleri. İlk Molamızı Tekirdağ civarında bir çorbacıda veriyoruz. İsmini şimdi hatırlamıyorum. Altınoluk gezisinde durduğumuz yer. Hatırlayanlar yazsın ismini lütfen
Burak Migros bulmamız lazım diyor. Meraklanıyorum tabiki. Meğer bizimkinin çorap ve külot alması gerkiyormuş. Bakarmısınız ne kadar disiplinli ve düzenli bir adam Tekirdağ'daki migrosa gidiyoruz ama kapalı. Şansımızı İpsala'da deneriz diyip devam ediyoruz. Öğlene doğru İpsala'dayız. Hemen migrosa gidip Burak'ın ihtiyaçlarını karşılıyoruz Bu işide tamamladıktan sonra gümrüğe ulaşıyoruz. Öyle söylendiği gibi Tır kuyruğu felan yok. Gümrük alanı FreeShop'ı ve bankası ile oldukça büyük ve düzenli. Pasaport kontrolünde Polis pul aldınız mı diyor. Biz pul mul bilmiyoruz. Meğersem konut fonunu soruyormuş. Söylene söylene gidip konut fonu için pul alıyoruz. Hediyesi 72 milyon Polis kontrolünü geçtikten sonra gümrük kontrolüne geliyoruz. Burda karneyi işliyorlar ve 6.5 milyonluk pul parası istiyorlar Burak patlamak üzere. Bu parayıda ödedikten sonra çıkıyoruz gümrükten. Meşhur yarısı kırmızı/beyaz yarısıda mavi/beyaz olan köprüyü geçip Yunan gümrüğüne geliyoruz. Burası bizim tarafa göre oldukça köhne ve ufak bi yer. Bence Yunanistan hükümeti burayı özellikle adam etmiyor. Sebebinede siz karar verin Gümrük görevlileri bir otobüsü arıyor, bütün bavullar yerde ve açılmış. Otobüstekiler oldukça zor durumda. Burak'la biribirimize bakıyoruz ne yapıcaz der gibi. Kimseninde bişi sorduğu yok. En sonunda küçük kulübe gibi bir yere görevli geliyor. Gidip pasaportlarımızı uzatıyoruz. Görevli hemen "zigorta" diyor 5 dk içinde gümrükten çıkıyoruz. Burdan çıkar çıkmaz hemen karşınıza otoban geliyor. En sağdaki ise eski yol. Bu yola girip Dedeağaç'a doğru gaz açıyoruz. Amacımız öğle yemeğini burada yemek. Dedeağaç'a geldiğimizde gözlerime inanamıyorum. Her taraf motorsiklet kaynıyor. Türkiye'den sadece 50 km uzaktayız. Bu ufacık kasabada belki İstanbul'daki kadar motorsiklet var. Sahile yakın bir yerde yunan salatası, balık ve biradan oluşan öğle yemeğimizi yiyoruz.
Burak ne arıyor acaba?
Dedeağaç'ın içinde biraz dolaşıp yola devam ediyoruz. Buralara kadar gelmişken bir Türk kasabası/köyü bulmak, burdaki soydaşlarımızla muhabbet etmek istiyoruz. Bu amaçla İskeçe'ye giriyoruz. Benzinimiz bitmek üzere olduğundan bir benzinciye giriyoruz. Yanımıza iki çocuk geliyor. Bana "kurşunsuz" diye soruyor ufak olan. Bende "He kurşunsuz, sen Türkçe biliyor musun?" diyorum, oda "Abi ben Türküm" diyor Körün istediği bir, Allah verdi iki göz. Ufaklık dedesininde burada olduğunu söyleyip gelin bir kahvemizi için diyor. İçmez miyiz hiç? Gidip dedeleri ve diğer cemaatle tanışıyoruz. İşte benzincinin sahibi doğma büyüme İskeçe'li Abdullah abi,
Bunlarda torunları
Abdullah abi çok dertli. 3,4 sene önce durumları çok kötüymüş. Şu an Yunanlılarla aynı haklara sahip olmasalarda durumlarının eskiye göre iyi olduğunu söylüyor. Yunan kimlikleri ve Yunan pasaportları var. Türkiye'deki Yunan asıllı Türk'ler gibi çifte vatandaşlık hakları yokmuş. Türk hükümetinin hiç yardımcı olmadığından ve haklarını korumadığından yakınıyor. Yarım saate yakın muhabbet ediyoruz. Rotamızdan bahsediyoruz. Sakın Yugoslavya üzerinden dönmeyin diyor. Eğer döneceksenizde gece sınır kapısında yatın ve gündüz hiç durmadan geçin diyor. Bu konu ile ilgili birde komik bir hikaye anlattı, onuda daha sonra anlatırım Bu taraflara gezi yapmak isteyenlere duyurulur.
İskeçe'den ayrılıp Kavala'ya yöneliyoruz. Yol gayet düzgün. Her taraf tarla. Gezimiz boyunca şahit oldumki eğer yerleşim yeri ve fabrika yoksa orda kesin tarla var. İnanılmaz tarım yapıyorlar. Her tarafa sulama sistemi kurmuşlar, en ufak toprak parçasını bile değerlendiriyorlar. Anladımki bizi yıllarca tarımla kalkınma olmaz diyip felaket kandırmışlar. Elin Avrupa'lısı deli gibi tarım yapıyor arkadaşlar. Bizde kendimizle övünüyoruz bide. Acilen bu konuda bişeyler yapılmalı.
Saat 5.30 gibi Kavala'ya giriyoruz. Yunanistan'da iki gece geçirmeyi planlıyoruz. İgoumenitsa'dan feribotla İtalya'ya geçicez. O yüzden bir acente bulup feribot biletimizi alalım diyoruz. Ama o ne! Kavala resmen ölü bir şehir gibi. Her yer kapanmış, in cin top oynuyor. Yahu daha saat 5:30 Bir şehir turu atıp tekrar yola düşüyoruz. Ver elini Selanik.
Sonunda Selanik'teyiz. Selanik gerçekten İzmir'e benziyor. Sinan'ın raporunda bahsi geçen Turist Oteli aramaya başlıyoruz. Ama bulmak ne mümkün. Ona sor buna sor, kimse bilmiyor Turist Oteli. Kordona benziyen yolu bitirip sayfiye yeri gibi bir yere geliyoruz. Burda birde marina var. Sağa sola bakıp otel arıyoruz. Durumumuzdan huylanan -sanırım- bir polis aracı durduruyor bizi. Adamların rozetlerinde "Tourist Police" yazıyor. Turist Otel'i bulamadık ama Turist Polisi'ni bulduk Polisler bize bir otel tavsiye ediyorlar "Hotel Oceanis" Bu oteli bulup hemen yerleşiyoruz. Oda fiyatı 60 Euro. Odamıza yerleşip hemen duş alıyoruz. Çok yorulmuşuz yaw. Biraz dinledikten sonra gidip yemek yiyiyoruz. Burda garson daha sonra bir çok defa karşılaşacağımız bir soru soruyor "Nerelisiniz?" Türküz diyincede gene bir çok defa karşılaşacağımız bir tepki veriyor "Yalan söylemeyin siz hiç Türke benzemiyorsunuz" Garsonu kendi haline bırakıp otelimize dönüyoruz. Otelden şöyle bir manzara görünüyor,
Yorgun ama mutlu yatıp uyuyoruz. Yarın büyük kurucunun evini ziyaret edicez _________________ Mehmet Ali OK
DL650 / Karagöz
Kayıt: Oct 05, 2003 Mesajlar: 124 Nerden: İstanbul
Tarih: Pts Ekm 11, 2004 8:25 pm Mesaj konusu:
2.GÜN. SELANİK - KALAMBAKA ~ 240 KM
Kalça bölgemizdeki hafif sızıya rağmen bomba gibi uyandık. Saat 10:00'du galiba Güzel bir duş aldıktan sonra eşyalarımızı toparlayıp motorlara yükledik. Bugün Atatürk'ün evini gezip bir şehir turu attıktan sonra Kalambaka'ya ulaşmak istiyoruz. Resepsiyoniste Atatürk'ün evini soruyoruz. Adam anlamıyor. Atatürk kim diyor ? En sonunda Mustafa Kemal diyorum. Bu sefer anlıyor bizimki Sonra bir harita çıkarıp aramaya başlıyor ama bir türlü bulamıyor. En sonunda telefonla birinden yardım alıp yerini buluyor. Atatürk'ün evi ile Türk konsolosluğu bir arada. Atatürk'ün evi yerine Türk konsolosluğu diye ararsanız daha rahat bulursunuz.
Resepsiyonistin verdiği haritanın rehberliğinde atlıyoruz motorlarımıza. Tabii verilen tariften sapmamız en fazla üç sapak alıyor Bundan sonrası engin yön bulma hislerimize kalıyor. Yollar bomboş. En çok taksi var ortada. Yunanistanda gördüğümüz bütün lux arabalar taksiydi Etrafta çok fazla motorsiklet var ve korumalı gezen kimse yok. Korumaları geçtim kask takan bile yok. Resmen uzaylı gibi geziyoruz. Korumalı, kasklı birini görürseniz kesin turisttir.
En sonunda Atatürk'ün evini buluyoruz. Burda kapıyı çalıp Türk olduğunuzu ve evi gezmek istediğinizi söylüyorsunuz. Bir görevli inip sizi karşılıyor ve Türk kimliği istiyor. Ondan sonrada evi gezdiriyor. Evden Görüntüler:
Atatürk'ün doğduğu oda
Bir Türk'ün bu evi gezerken heyecanlanıp duygusallaşmamasına imkan yok. Karmaşık duygular eşliğinde gezimizi bitirip evden ayrılıyoruz. Tam biz çıkarken 3 tane tır şoförü geliyor. Onlarla biraz muhabbet edip tekrar yola çıkıyoruz. Amacımız bir şehir turu atıp sahile inmek ve açık bir acenta bulup feribot bileti almak. Şehir boş, her yer kapalı. Gerçi bu işimize geliyor. Turu bitirip sahile -ya da Selanik'in kordonuna- iniyoruz. Motorları parkedip acenta aramaya başlıyoruz ama her yer kapalı. Sabah kahvaltıda etmemişiz karnımız zil çalıyor. Bir restauranta oturup yemek yiyiyoruz. Kusura bakmayın ama hiç yemek fotoğrafımız yok Aslında en lezzetli yemeklerimizi Yunanistan'da yedik. İtalya ve Fransa bu konuda tam bir işkence idi bizim için. Yunanistanda her yer balık lokantası. Bizde ne kadar kebapçı varsa ordada o kadar balık lokantası var. Adamlar balığın iyisi sizde aşçının iyisi ise bizde diyorlar Yorumu size kalmış. Yemeğimizide yedikten sonra son bir umut gene turluyoruz ve bingo. Bulduk açık bir yer. Hemen bilet alıyoruz. Feribotumuz pazartesi akşamı 23:00'te igoumenitsa'dan kalkacak. Bu işide halledince rahatlıyoruz. Karnımızda doymuş, şimdi yol yapma zamanı.
Katerini, Larisa, Trikala üzerinden Kalambaka'ya ulaşmak istiyoruz. Selanik'ten çıkıp güneye Kateriniye yöneliyoruz. Bu yol deniz kıyısı olduğundan hep tatil kasabaları ve sayfiye yerleri var. Larisa'dan batıya yönelince ise dağlık arazi başlıyor. Yol üzerinde bir vadi dikkatimizi çekiyor. Sağ tarafımız sık ağaçlık sol tarafımız ise dağ yamacı. Ağaçlardan tam olarak vadiyi göremiyoruz ama park etmiş araçların çokluğundan popüler bir yer olduğunu anlıyoruz. Bizde parkedip keşfe çıkıyoruz. Buranın adı "Temple Valley" imiş -postcard'ların üzerinde öyle yazıyordu valla - Vadiden güzel bir dere akıyor.
Bizim durduğumuz yakada incik boncuk satan tezgahlar var. Karşı kıyıya geçmek için bir de asma köprü yapmışlar
Burak'ın yükseklik korkusu var galiba
Köprüyü geçiyoruz. Burada bir kilise var. Dereye akan bir su kaynağı var. İnsanlar buradan özellikle su içiyor. Anlıyoruzki burası kutsal bir yer. Kiliseye yöneliyoruz. Küçücük bir kilise ama anormal bir kalabalık var
Meğersem vaftiz töreni varmış
Sürekli ağlayan ufaklığı ebeveynleri ile bırakıp dolaşmaya devam ediyoruz. Yoğun bir trafiğin olduğu dar bir koridor dikkatimizi çekiyor. Bizde giriyoruz. Koridor aşağı indikçe daralıyor ve en uç noktada küçük bir mağara ağzına dönüşüyor. Burada mum yakıyorlar. Sanırım içeride kutsal - ya da şifalı- sayılan bir su kaynağı var. Çok dar olduğu, kask ve fotoğraf makinesi taşıdığım için girmiyorum. Burak şöyle bir deneyip oda vazgeçiyor.
Bir kaç fotoğraf daha koyalım
Bu vadiyide geride bırakıp yola devam ediyoruz. Sürekli batıya gittiğimiz için güneş felaket yakıyor. Batmakta bilmedi bir türlü Dudaklarımız çatlıyor. Sonunda Kalambaka'ya varıyoruz. Biraz dolaştıktan sonra Hotel Meteora'yı buluyoruz. İşte Hotel Meteora ve Haydut efendi
Hotel meteora'da oda fiyatı kahvaltı dahil 50 euro. Odaya yerleşip hemen duş yapıyoruz. Otel'in şöyle bir manzarası var
Biraz yatıp dinlendikten sonra yemek yemeğe çıkıyoruz. Kalambaka ufak ama çok şirin bir yer. Bir sürü kokoreççi var. Yani "AB'ye girince kokoreç yiyemiyeceğiz" gibi safsatalara inanmayın Benim gözüme lokantalarda sürekli "Greek Musakka" ilişiyor. Ben musakka yiyicem diyorum ve giriyoruz bir lokantaya. Şimdi bence şöyle bir durum var. Hani hepiniz bilirsiniz Yunanlılarla sürekli bir atışma/tartışma vardır, yok kokoreç benim, yok dolma senin diye. Bunu çözmek istiyorsanız Yunanistan'a gidin. Eğer bir yemeğin başına "Greek" eklenmişse bilinki o yemeğin orjini Türkiye'dir. Musakka'yı yiyiyorum ama pek beğenmiyorum. Bizim musakka ilede pek alakası yok. Yemekten sonra Burak gene eğlenceli ortam diye tutturuyor. Neyse teras katında bir bara giriyoruz. Yaw bu Yunan hatunları pek bi güzel Ben Votka+Redbull Burak ise sek Votka içiyor -görücem ben onu yarın - Biraz dans edip kurtlarımızıda döktükten sonra otele dönüp yatıyoruz.
Yarın O Meşhur Manastırları ziyaret edicez _________________ Mehmet Ali OK
DL650 / Karagöz
Kayıt: Aug 13, 2003 Mesajlar: 2531 Nerden: Bruksel
Tarih: Pts Ekm 11, 2004 10:17 pm Mesaj konusu:
Rapora limon sIkmak gibi olmasi ama suna takildim. Nedir abicim bu rezalet?
Insan utanir suna uluslarasi ehliyet demeye. Avrupa'da herhangi bir polise gosterseniz bunu, neresiyle gulecegini sasirir. Basliga bak, beynelminel (yazilisini bile bilmiyorum, Osmanlica abuk-sabuk bir kelime) sofor ehliyetnamesi. Adamlar oturup Turkce'ye cevirme zahmetine bile girmemis. Herhalde orjinali 1905'te verilen ehliyetlermis, boyle yazmayi uygun gormusler. Insan utanir su belgeden para almaya.
Uluslarasi ehliyetmis, hadi be...
Merak edenler icin, maalesef ben de para verip bu sacmlagi para kaptiranlar kervanindayim _________________ Entia non sunt multiplicanda praetar necessitatem¹...
Ilker Eryilmaz
2004 Suzuki SV650 S
Belcika/Bruksel
bu ehliyetin bir geçerliliği varmıdır yoksa illaki Türkiye turing denmi ehliyet çıkarılması gerekiyor soruyorum çünki eğer buda aynı işi görüyorsa hem daha adam akıllı birşey hemde çok daha ucuza mal oluyor ...
Ilker, o ilkel belge sadece senin TR de ehliyet sahibi oldugunu gosteriyor. Yurt disinda arac kullanmana yaramiyor zaten. Bosa verilen para. Turing o parayla ne yapiyor bilmem.
Ben de o evraka para kaptiranlardanim
asifan,
Adinin Jane Smith oldugunu saklamasaydin kizim, bak kismetin filan cikar ne sakliyorsun bu gune kadar...
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız