Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Sep 16, 2006 Mesajlar: 558 Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi
Tarih: Pts Mar 28, 2011 1:41 pm Mesaj konusu:
Hehe iyimiş.
Mesela 99'da deprem oldu, Yalovada en çok çöken bina hangi müteahhide ait Veli GÖÇER. Yav zaten ben bu adamın soyadını duyunca şüphe eder almam o yazlığı be yav. Böyle de acayipiz ha. Avukat adamın adı Güven Kurtul mesela. Bizim spiker var Şebnem Sunar. heheheh hani bazı klişe Hoolywood filmlerinde olur, sert adamın soyadı Stone filandır, hadi o film bizde gerçek hayatta oluyor bu gibi şeyler, eeee kader diyoruz genelde di mi?
Geçenlerde iş yerinde bir sekreter kız, teyzesi kanserden yeni vefat etmiş. İşte kendisi eşinden ayrılmış, üç kuruşa çocuğuna bakmaya çalışıyor, bazı hastalıkları var onlarla uğraşıyor filan. Telefonda biriyle konuşuyor, artık kimi konuşuyorlarsa, diyor ki "Allah daha beterinden saklasın". Ulen neredeyse gencecik yaşında başına gelmeyen kalmamış, ettiğin lafa bak, daha beteri ne olacak zaten, bundan öte en fazla ölüm.
Halüsilosy, halüsilas, neyse şimdi Türkçesini söyleyemiyorum, ne de olsa ben bir amarikan vatandaşıyım, her ne kadar türk başbakanı olsam da.... heheheheh _________________ Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Pts Mar 28, 2011 2:20 pm Mesaj konusu:
Cloud demiş ki:
Halüsilosy, halüsilas, neyse şimdi Türkçesini söyleyemiyorum, ne de olsa ben bir amarikan vatandaşıyım, her ne kadar türk başbakanı olsam da.... heheheheh
Usta, ben onun arada otu çektiğinden de şüpheleniyorum aslında Abi akıl var mantık var o kadar salak gaf, o kadar dangalak laf başka nasıl edilir yahu.
Bişey çok çok acaip, çok tezat ve çok aptalca olunca kavramak da, kabullenmek de imkansızlaşıyor galiba..
---
Ha, bi de sabahtan beri Goran'ın eklediği "Tülaaaayyy geri döööööönnnn" videosu aklıma geldikçe gülüyorum, millet de deli mi bu diye bakıyor suratıma. Goran yapma bunu bana ya.. _________________
Kayıt: Sep 16, 2006 Mesajlar: 558 Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi
Tarih: Pts Mar 28, 2011 4:34 pm Mesaj konusu:
Asıl o Tülaaay geri dööön'ün tekno version olanı vardı, ben en çok öyle şeyleri yakalayıp da müzkle filan klip haline getiren çocuklara helal diyorum, trajik bişeyi (gerçi trajik mi trajikomik mi aslında?) komediye döndürüyolar tüm internette çalkalanıyor sonra da. Bizim tv'ler zaten tam sirk, komedi dünyasından seçmeler. Haberleri izleyince gülünür mü abi, bizim ulusal kanalların haberlerini izle yarıl.
Tansu'nun olayını ben de anlamıyorum, yahu bu kadın Özal zamanında Boğaziçinde Prof'tu yaa, bir de Özal'a gazetelerden enflasyon nasıl düşer diye formüller açıklayıp duruyodu, millet de bunu akıllı bişey sanıyordu.
Sanırım bunların olayı şu: Bunlar Amerikan vatandaşı kafasındalar ya, zaten kültür tamamen öyle, buraya dönüp sömürge valisi modunda ülke yönetmeye kalkınca sonuç bu oluyor heralde. Bir de utanmadan Türkçesini hatırlayamadım diyor yaa!!! Pelin Batu musun be mübarek?
Hani bir ara sanırım bir resmi kurumda tören var istiklal marşı söyleniyor ama o kadar adamın biri bile doğru söyleyemiyordu. Bunlar Amerikalı da değil ama o adamında dili dönmüyor tabii....
aha bak buldum videoyu, yav adam milli eğitim müdürüymüş be yav, daha da vahimmiş durum. http://video.mynet.com/kelebekce80/MILLI-EGITIM-MUDURU-VE-ISTIKLAL-MARSI-UTANC-VERICI/204267/
Tansu ile Mesut Yılmaz tv'de tartışıyor.
Tansu diyor:
Her şey ayan bAyan ortada.
Mesut gülerek:
Ona ayan bEyan derler önce doğrusunu öğrenin, diyor. _________________ Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Sal Mar 29, 2011 9:16 am Mesaj konusu:
Cloud demiş ki:
Tansu'nun olayını ben de anlamıyorum, yahu bu kadın Özal zamanında Boğaziçinde Prof'tu yaa, bir de Özal'a gazetelerden enflasyon nasıl düşer diye formüller açıklayıp duruyodu, millet de bunu akıllı bişey sanıyordu.
Sanırım bunların olayı şu: Bunlar Amerikan vatandaşı kafasındalar ya, zaten kültür tamamen öyle, buraya dönüp sömürge valisi modunda ülke yönetmeye kalkınca sonuç bu oluyor heralde.
Prof deyince aklıma gelen.. Tansu bacıyla ilişkilendirmiyorum, yanlış anlama olmasın
Sadece aklıma geldi. Hem o zaten muhtemelen yurtdışından almıştır ünvanı. Sağlamdır yani..
---
Akademik ünvanların Türkiyedeki durumu hiç iç açıcı değil abi. İki sebepten; hilesi hurdası çok yoğun, ayrıca hile hurda olmasa bile etiketi olan ama içi boş, tın tın öten ünvan sahibi kıyamet gibi. Özellikle sosyal bilimler genel çerçevesindeki dallarda kim ne yazmış, kim ne eser vermiş falan diye sık sık merak eder okurum bişeyler, benim bu ünvanlara artık hiç güvenim , itimadım ve itibarım kalmadı. Abi afedersin, sallasan doçente profa değecek, ama yazdıklarını okuduğunda düzgün, o ünvanı hakeden insan o kadar az ki. Yahu bunu prof. mu yazmış? Bu kadar saçmalamak özel yetenek ister deyip dumur olunacak o kadar çok şey var ki Genellemek doğru olmaz, yüzlerce değerli insana büyük haksızlık olur elbette, ancak ne yazık ki durum artık genelleme yapılabilecek noktaya doğru ilerliyor.
Üçkağıtçılık veya salaklık prof. olmaya mani mi ?
Anladığım kadarıyla değil. Öyle bi ön koşul koymamışlar. Eşitliği savunmuşlar, güzel şey
Dizgici bir yakın dostum var, sık sık uğrarım yanına. Sabahtan akşama kadar yazı yazar, bilgisayar başında birşeyleri düzenler. Üniversite öğrencilerinin ödev ve tezleri başta olmak üzere, dergi, makale, kitap, çeşitli yayınların sayfa düzenleri ve akademik ünvan sahibi hocaların tezlerini, kitaplarını, kürsü sahibi hocaların yayınlarını vs. yazar. Abi bazen öyle gırgır ve trajikomik manzaralarla konuşmalarla karşılaşırım ki orada. Müşteri gelir, elinde iki deste dolusu bilgisayar printer çıktısı ve fotokopi, üzeri yeşil fosforlu kalemle işaretlenmiş paragraf ve cümlelerin numara sırasına göre metne dahil edilmesini, kırmızıyla işaretlenmiş kısımların ise yine numara sırasıyla alıntı olarak konmasını ister, anlatır tarif eder ve gider. Yazılan da kitap ha.. Dizgiden ve son kontrolden sonra matbaaya gidecek ve "eser" olarak piyasaya çıkacak, veya ünvan sahibi kişinin "çalışması" olarak üst makama teslim edilecek, incelenecek, neymiş ne değilmiş diye orada bakılacak.. Hesapta.. Ve bu arkadaş da işinin ehlidir, rakibi olan o bölgedeki -bir üniversite bölgesi- 5-10 kişinin içinde ilk sırada tercih edilir, sosyal bilimleri iyi bilir, hayatı boyu bu işi yaptığı için de kimin ne istediğini, nasıl birşey istendiğini, nelere dikkat etmesi gerektiğini, eser kontrol edilirken nelere bakılacağını vs. geçmiş deneyimlerinden çok iyi bilir, baştan savma değil, özenerek uğraşarak emek vererek yapar işini. Açar telefonu, "hocam, x paragrafı da alıntı olarak koyalım çünkü o çok bilinen ve yaygın kullanılan bir eser, sorun çıkartabilir, şu şu paragrafları ben değiştiriyorum, aynısı olmasın, şu da kitabın geneliyle çelişkili, bunu hiç koymayalım ne dersiniz.." der, koskoca hoca da peki tamam der, sonuçta kitap onun dediği gibi yazılır Öğrenciler sözkonusu olduğunda çok daha komik acaip gırgır durumlar da var ama onları öğrenci oldukları için mazur görmek lazım, hocaları ne yapıyorsa çocuklar da aynı şeyleri yapıyor çünkü Aslında var ya, elemanı ikna edeceksin ve bu konudan bomba gibi belgesel türü birşey çıkar usta. Ama adam da işinden olur bir daha müşteri gelmez o ayrı
Ha, düzgün adam yok mu? Var tabi olmaz mı. Düzgün öğrenci de var, hocası da. Bakıyorsun, oturmuş üşenmemiş almış kalemi kağıdı eline veya geçmiş klavyenin başına satır satır yazmış, tırık arak yok, alıntıysa alıntı diye aslan gibi belirtmiş, direk fotokopi printer, kes kopyala yazarlığı yok, önce oturmuş okumuş, özümsemiş, üstüne kendi birikimini eklemiş, her şeyi bitirmiş, sadece son düzenleme için gelmiş, yani gerçekten dizgi için gelmiş. Aradaki devasa fark konuşmasından gözlerinden bile belli. Bu yüzden genelleme yapmak da çok sağlıklı değil, ama dediğim gibi ben artık bu Türkiyedeki akademik ünvanların tümüne şüpheci yaklaşıyorum abi.
Bir yandan gırgırını makarasını yapıyorum ama, bir yandan da genelleme yapmış olmaktan korkarım, rahatsız olurum Bir sürü değerli saygıdeğer öğretim üyesi ve akademik ünvan sahibi insan da var Türkiyede, ve küçük bir azınlık da olsalar değerleri o kadar büyük ki.. İnsan bunları söylerken onlara saygısızlık etme ihtimalinden de rahatsız oluyor
Öteyandan, bir eserden ne kadar sayıda alıntı yapıldığı dünya genelinde eserin "değeriyle" ilgili matematik olarak ifade edilebilen bir ölçüdür ya, bizde artık malesef o ölçü de traş abi. Çünkü karşılıklı anlaşıyorlar; "sen benim eserimden şu sayıda alıntı yap, ben de yayınımda seninkinden şu kadar alıntı yapayım.." şeklinde.. Gırgır di mi ? Harbi yapılıyor bunlar.. Abi bildiğin salak var ya salak, -veya türk filmlerindeki üçkağıtçı, fıkradaki sülün osman versiyonu tipler- işte onun prof. olmasına mani hiç birşey yok.
Benim dediğim örnekler pek göz önünde olmayan, salla başı al maaşı modeli akademik kariyer yapan tipler. Bir de ünlüler, bilinenler, gerçekten değerli eserleri olan "değerli" insanlar da var bu işlere giren. Sonradan yakalanıyorlar. Yakalanmanın ölçüsü de sanırım göze batmak, dikkat çekmek. Emekliliğe kadar efendi gibi köşende oturursan sorun olmuyor yani .. Fakat sonuçta kolay değil, yıllar yılı sebat etmek de boru değil..
Ne yazdığına bakmak lazım, gerisi traş..
Yazdıklarıyla saçmalamayan akıllı başarılı üçkağıtçıların da olması ise genel bir kural bulunamaması, veya hepsinin de salak olmaması anlamında, çok fena
Kayıt: Sep 16, 2006 Mesajlar: 558 Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi
Tarih: Sal Mar 29, 2011 9:54 am Mesaj konusu:
Yav, girmeseydik şimdi böyle akademik ünvan gibi ciddi konulara.
Ben okurken, bizim sınıfta çok başarılı tipler vardı, o zamanlar bunlar kesin bu okulda kalırlar, ünvan filan alırlar derdim. Sonradan ne mi oldu, mesela okulun en aşifte kızlarından biri, dersleri bile doğru düzgün takip etmeyen bir kız, asistan, sonra da doçent oldu; bir başkası işte orta düzey belki denebilecek ama o da hocanın biriyle çok sıkı fıkı, son duyduğum o da öyle bir ünvanı kapmış filan. Şimdi, ben bunları yakından tanıyorum, sonradan bir mucize olmadıysa kapasiteleri ve hayata bakışları belliydi bunlardan akademisyen olurduysa vay o öğrencilerin haline. Gerçi biz okurken 12 Eylül'ün yaptığı Prof.lardan filan çok vardı. Adama derste soru soruyon, sordurmuyor, kafası karışıyor galiba, ama bunu çaktırmamak için seni dersi dağıtmakla suçlayıp ya dersten sonra sor diyor ya da sınıftan kovuyordu, böyle terslendiğim, kovulduğum da olmuştur hani.(Hatta çoğu kez soru işine gelmezse ya da açıklayamayacaksa, "ben sizin niyetinizi biliyorum" diyerek siyasi suçlu muamelesi yapardı) Ben daha o zaman (sene 90'ların başı) üniversitelerin özellikle de sosyal bilimler okutan bölümlerinin büyük kısmının bitmiş olduğunu düşünür ve arkadaşlarıma söylerdim; ben basın yayın (sonradan iletişim oldu - ne saçma isim) okuyorum, abim uluslararası ilişkiler, amcaoğlu hukuk filan, hangisini dinlesem aynı şeyleri anlatıyor, lise gibiyiz diyor, herkes sadece hocayı dinleyip harıl harıl not tutuyor filan. Niye, sınavları geçeyim diye. Yani liseden gelen sınav kazanma kültürü devam ediyordu, sanırım halen ve hatta (son yıllarda gelen stajyerlerin genel kültürel kalitesizliğinden biliyorum) daha beter halde devam ediyor okullar.
Eh böyle bir ortamdan nasıl düzgün bilim adamı çıksın ki? Dediğin gibi genellememek lazım ama hakederek ünvan alanlar giderek istisnaya girmeye başlamış sanki. O eski hocalardan eser yok. Kızkardeşim doktora yapıyor, o anlatıyor hocalarını, olacak iş deği,l adamların hayat görüşleri, bakış açıları, fikirleri filan hiç akademisyen adam ya da kadın gibi değil. İşte bunu görünce o zaman az buçuk okuyan eli kalem tutan insanlar bunları adam yerine koymamaya başlıyor ki bu acı bir durum.
Bazen tv'de filan bir tartışma ya da haber programında izlediğim oluyor bakayım ne diyor bu adam ya da kadın diye, genellikle ya küfrü basıp kanalı değişiyorum ya da hayretle iziyorum bunları kim akademisyen yapmış diye. Ama eğlenceli de oluyor, hatta bazen insan havaya bile giriyor neyse ki ben akademisyen değilim diye.
Gerçekten kaliteli hocalarımızı bir yana koyuyorum, zaten okul hayatım boyunca aklıma bir bilemedin iki tane geliyor benim öyle hoca. E bu bile vehametin boyutunu gösterir.
Odun çeşitlerinden, ahşap dersleri alıp alıp binlerce kalas olarak çıkıyoruz işte piyasaya. Bazılarımız kendini biraz cilalamayı, zımparalamayı filan kendi çabasıyla başarıyorsa ne ala. _________________ Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Kayıt: Sep 16, 2006 Mesajlar: 558 Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi
Tarih: Sal Mar 29, 2011 11:33 pm Mesaj konusu:
Olur kardeşim olur, bir günde hiç ünvanı olmayan da profesör olur bu ülkede. Her şeyin olabileceğine inandırdılar bizi bu memlekette ne yazık ki. Eşeği Profesör yaptılar diye duysak şaşırmayız, kimse şaşırmaz. Ne eşekler neler yapıldı bu ülkede...
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Çrş Mar 30, 2011 11:56 am Mesaj konusu:
Deli Bayro'nun neşeli hali gençliğimi , o güzel günleri aklıma getirdi şimdi. Kamyon şöförlüğü yaptığım o günler. Ah ah..
Siz ilk görüşte aşk nedir bilir misiniz gençler? İlk görüşte aşık olmuştum.. Ey aşk..
Kızın manyak abisi karşı gelmişti, "onu ben buldum, ben.." demiştim.. Aslan gibi delikanlıydım.. Hele bir bıyıklarım vardı, bir bıyık buruşum vardı ki.. Ne günlerdi.. Yaşlanıyoruz be abi.
Bu konuda 4-5 tane temel sorun var, bunlar kısa vadede çözülebilecek gibi görünmüyor;
1-Adamlar güçlü. Sahiden bir avukat orduları var. Sadece bu abinin değil, diğer abilerin de aynı şekilde çok ciddi avukat orduları, hukuksal güçleri ve konumları, ve maddi imkanları.. Var.. var oğlu var..
2-Hukuk FOLLOFOŞ olmuş durumda.
3-Şu an egemen olan güçler bu durumla fıstık gibi uzlaşma halinde. Karşıyız diyorlar, ama aslında işlerine geliyor ve göz yumuyorlar. İnternet konusunda, Atatürk ile ilgili maddeler yüzünden çaresiziz mazeretini kullanıyorlar, ama külliyen yalan, benim gibi cumhuriyete ve devrimlerine değer veren biri bile o saçma sapan maddelerin kaldırılmasından yana ise.. Hatta benim bile fanatik bulduğum, kimilerini zararlı bulduğum, "laik" , "ulusalcı" diye tanımlanan bazı aşırı kesimler bile artık bu saçmalığın sona ermesini savunuyorsa, hatta tersinden bakalım; bunları savunan tek bir kişi bile yoksa.. böyle bir bahaneye ancak popoyla gülünür. Adamlar kasten ve bilerek bu duruma göz yumuyorlar, çünkü bu durum işlerine geliyor.
4-Sebepleri ise artık ideoloji mi dersin, öğreti mi dersin, akıl, mantık, felsefe ve özellikle de bilim karşısında düşülen ciddi çaresizlik. E özde reforma yanaşmadıkça da başka "çare" kalmıyor. Yani, durum aslında tüm taraflar açısından çok vahim, komik, ve acınası..
5-Durumu düzeltecek, haklardan özgürlüklerden yana bir tepki yok. Aslında toplumda hiçbir konuda tepki yok. Her iki kutup tarafından da itinayla özenle tepkisizleştirilmiş bir toplumdan bahsediyoruz, bazı şeyler yeni yeni açılmaya başlıyor, dünya değiştikçe başka da alternatifi yok zaten..
İşte bu sebeplerden, izliyorum kah kızıyorum, kah gülüyorum, elim klavyeye gidiyor, sonra boşver deyip her seferinde vazgeçiyorum. İşin en acıklı tarafı ise, cumhuriyet devrimlerini eleştirsem hiç bişey olmaz, ama hocayı kızdırmamak lazım, ve bu reel, yaşanan bir gerçeklik.. Acınacak halimize gülebiliyoruz, çok dikkatli olmak koşuluyla.. Ha, değişen birşey mi oluyor? Yok.. Ben şu geyikteki gibi bir milyon doları kafadan reddetmişim zaten
http://www.youtube.com/watch?v=5TRAV7yarzo
bunun ezasını cefasını da hayatım boyu çekmişim, artık alışmışım, yani ben de follofoş olmuşum çoktan. Alışmışım tüm bu durumlara. Artık hiçbir şeye kızamıyorum bile. Geyik meyik idare ediyoruz, gün geçiriyoruz. Ama şu gerçek de hiç bir şekilde değişmiyor : tüm tarafların vaziyeti , hangi tarafta olursak olalım içine düştüğümüz durumlar aslında acınacak bir haldir. Şu çağda , doğusuyla batısıyla şu koskoca dünyanın bir sürü yerinde, acınacak halimize gülüyoruz. Ha, bizim herkesten farkımız ne? Biz en komikler listesinde ilk beş-on içindeyiz usta.
Sonuç: Hocayı kızdırmamak lazım. Hoca haklı. Bir süre daha haklı olmaya devam edecek. Abd başkanını bile -dünyanın en güçlü ordusunun başkomutanı o adam- onu bile eleştirebilirsin, ama bu topraklarda avukat orduları olanlara saygı duymak zorundasın. Demek ki hukukun en ileri olduğu toplum biziz. Gitsin bakalım biraz daha. Kedi canını senin..
Kayıt: Sep 16, 2006 Mesajlar: 558 Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi
Tarih: Prş Mar 31, 2011 4:23 pm Mesaj konusu:
Benim şimdi edeceğim laf Hoca'ya filan değil, benim asıl söz söyleyeceğim tipler aynen Hank'in kıçını gönüllü öpenler gibi olan, hocalara inanan (ya da sırf para, çıkar, ünvan için inandığını söyleyen ve ısrarla bunun peşinden giden) genelde pozitif bilim okumuş, avukat orduları ya da doktor, profesör vesair insanlardır.
Bu hocaların peşine takılan onlara biat etmeyi geçtim adeta kölesi olanları çok iyi bilirim, nereden mi, iyi tanıdığım bir hoca yakınım var da oradan.(İlyada bir gün yüzyüze gelirsek daha detaylı anlatırım sana kimler var benim tanıdık hocanın müritleri arasında.. bana bi muska yap da köşeyi döneyim desem güler geçer, ciddiye almaz, ama ne muska meraklıları var bi bilsen. bense bir muska bilirim o da Mohikanların sonu kitabındaki, Hawkeye'ın kardeşi Muska'dır... gerisi de hikayedir) Kendisi ilkokulu bitirememiştir ama doktorlar, kulüp başkanları, üniversite mezunları hocanın peşindedir, o ne isterse yaparlar, hoca da onlara bir anlamda psikologluk yapar, iki muska yapar, biraz suya bakar atar tutar herkes memnun. Kuranda fal okları filan diye lanetlenen şeylere inanırlar ama sonra senden benden çok müslüman geçinirler falan filan... Uzatmayalım konu dışı diye iyice tepki çekmesin başlık.
Yani aslında Hoca belki de kendi kafasına göre takılacakken meczup meczup, birileri kalkmış, onu hoca yapmış, hoca bellemiş, hocaya beş belki on basacak beyinlere sahip tipler gönüllü kul, mürit olmuş, işte asıl o adamların, kadınların, dev kedilerin sorgulanması lazım. Yoksa genelde hocalara bakıyorum, ne eğitim var yeterince, ne karizma, ne akıl mantık, ama etraflarında tıp doktorundan tut, avukata, hatta bazen bilim adamına kadar yığınla okumuş tip kaynıyor. İşte asıl gülünecekler ve hatta söz söylenecekler onlardır, onlar hocayı hoca yapanlardır zira, yoksa hoca dediğin kerameti kendinden menkul bir meczup, bir şizofren ya da bilinçli olarak bunu yapan sıradan biri.(Gerçi muhetemelen bir ruhsal sorun var, genelde davranış tarzları ve yaptıkları bunu hissettiriyor çoğunun bu hocaların)...
Ve kral sordu soytarıya:
- Peki söyle soytarı, sen mutlu musun hayatında?
Soytarı eğilerek cevap verdi:
- Benim mutluluğum kralımın mutluluğudur, kral mutluysa soytarı hayatta kalır zira... (Ç.Ö)
Yukarıdaki soytarı meseli bana ait, taaa okul yıllarımda yazmıştım. Bu işlere fena halde kafa yorarken. Şimdi ben bunu ünlü feylesof Jean Piyer de la Kruvazör Hazretleri yazmış deseydim muhtemelen birileri vay be güzel yazmış filozof diyecekti ve inanacaktı, işte böyle böyle başlıyor bu işler. Hoca mı olsak ne...(keramet uydururuz belki, hadi az buçuk kaset filan da yapmayı beceririz eğitimimiz gereği ama, benim ses tonum tutmuyor hocalığa usta, bizim torna farklıymış demekki ) Başka da bir şey demeyeceğim... Ciddileşince işler tatsızlaşıyor zira ülkemde...
- Sen dev bir kedisin biliyor musun?
- İnşallah hocam.
- Bunlar ikiside benim kedilerim, beni de çok severlermiş, öyle mi?
- İnşallah hocam.
Goran mı diyordu aidatları versek de kedilerle tanışsak diye... Bizi almazlar üstad, biz de keramet yok ki... hay kedi canını yesin senin...
Şimdi bu internet çıktı, sonra onun içinde bu video paylaşım siteleri, sosyal ağlar filan. Bunlar önce uyanamadı işe, sonra bi baktılar gençlik aldı başını gidyor, bunları övenden çok dalgasını geçen videolar yazılar çiziler var, olacak şey değil. Ne yapmak lazım, mürit avukat ordularını harekete geçirtip site kapattırmak lazım ki saltanat devam etsin. Soytarılar ne kadar iyi oynarsa kral o kadar mutlu ve krallğı devamda olur değil mi ya?
Ama er ya da geç yıkılacak o saltanatlar, belki sen ben belki bizim çocuklarımız bile göremeyecek ama bu işler minik bir kitlenin fantazi oyunları olacak kadar küçülecek, öyle olmak zorunda yoksa insanın insani olarak gelişmesi böyle sürmez, süremediği de görülüyor. Bu sebeple çok seslilik de, internet de iyi şeyler, sansürlense de, kapatılsa da yine başka yerden çıkacak, başka server bulacak ve yayınlanacak o bloglar, videolar forumlar, taa ki zümrüt gözlü kediler bile aptallıklarının farkına varana dek... _________________ Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Kayıt: Sep 16, 2006 Mesajlar: 558 Nerden: Yaşayan Ölüler Ülkesi
Tarih: Prş Mar 31, 2011 10:10 pm Mesaj konusu:
Aslında çok da acayip insanlar çıkartmış bu topraklar, müthiş insanlar, ozanlar. Adeta bize umut ve gelecekten yana iyi şeyler beklentisinde olmamızı salık veren insanlar bunlar, ne güzel.
"Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla."
demişti Şair Metin Altıok, Sivas'ta yakılmadan önce.
Ve yine demişti ki:
"Sen yine de benden yana
Ferah tut yüreğini
Benim hüznüm yakasından
Eksik etmez çiçeğini."
Her şeye rağmen böyle adamları tanımış olmak için bile bu toprağın insanı olmaya değer diyorum zaman zaman. _________________ Göremiyor musun? At gözlüklerini çıkartmayı dene!
Kayıt: May 05, 2004 Mesajlar: 1614 Nerden: İstanbul
Tarih: Cum Nis 01, 2011 2:42 pm Mesaj konusu:
Cloud demiş ki:
Goran mı diyordu aidatları versek de kedilerle tanışsak diye... Bizi almazlar üstad, biz de keramet yok ki... hay kedi canını yesin senin...
Usta Goran ayarlayamadı o işi. Raporu alıp kendi teşkilatımızı kuracaktık, ben paranoid şizofreni lazım, ince detayları düşünülmüş bir rapor olması lazım dedim, o müfettişler var şu sıra alamayız, alzaymır -şu yazması bile zor olan- ondan vereyim dedi.. Ama ben beklemedeyim, müfettişler gelsin, gitsin halleder o işi Goran.
---
Bak ben sana diyeyim, biz erkek milleti... çekemiyoruz biz bu abiyi bilesin.
Abi bak, yiğidi öldür ama hakkını yeme demişler. Abi yakışılı, karizmatik. Bakıyor kendisine. Yaşına göre çok iyi bi kere. Kedilerin de uysallığına hastayım ben. Yani : adam haklı beyler.
Böyle uysal , böyle şeker, böyle cici kedi ben ömrümde görmedim yahu. Türkiyede nerden buluyorsun abi öyle kediyi. Kolay mı.. Böyle kediyi buldun da sevmezsin de ne yaparsın?
Bu coğrafya sakattır, zordur abi. Doğusu batısı, köyü kenti, herşey vardır, ne istesen vardır ama öyle şeker, öyle ciciiii, öyle uysal kedi çok zor yani..
Kendi teşkilatımızı kuralım diye onun için düşündük biz.. Boşa değil hocam. Gelin bi el verin yapalım biz de şu işi.
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız
Yardım
Arama
Kullanıcı Grupları
Profil
Özel mesajlarınızı kontrol etmek için giriş yapın
Giriş
deyip dumur olunacak o kadar çok şey var ki 
Genellemek doğru olmaz, yüzlerce değerli insana büyük haksızlık olur elbette, ancak ne yazık ki durum artık genelleme yapılabilecek noktaya doğru ilerliyor.
Bir sürü değerli saygıdeğer öğretim üyesi ve akademik ünvan sahibi insan da var Türkiyede, ve küçük bir azınlık da olsalar değerleri o kadar büyük ki.. İnsan bunları söylerken onlara saygısızlık etme ihtimalinden de rahatsız oluyor 
