Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Mar 09, 2005 Mesajlar: 526 Nerden: Üsküdar/Kadıköy
Tarih: Çrş Ağu 03, 2005 2:39 pm Mesaj konusu:
Sn. Sedat Güven beyefendi,
Bozcaada topiği 1 üstteki "geziler/toplantılar" başlığı altında yer almaktadır. Bu topicle uzaktan, yakından herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Lütfen, topiğimi provake etmeye ve lüzumsuz polemik yaratmaya çalışmayınız.
Allah iyiliğini versin, Sedat. Nereden çıkardın Bozcaada'yı? Bora'nın teklifi aklını çeldi galiba..
Sn. evrimduyar (Kusura bakmayın hakkınızda pek birşey bilmediğimden nasıl hitap edeceğime bir türlü karar veremedim. Sonucu "Sn." oldu)
Ada'ya eşim ve kızımla gideceğimden 4 teker olacağız ama güvenlik ve dikkat ile ilgili uyarılarınızı dikkate alacağımdan emin olabilirsiniz (zaten her koşulda güvenliğe öncelik veren bir sürücüyüm, sürüşe ve trafiğe yeterli dikkati veremediğimi hissettiğim anda da yola devam etmem).
Verdiğiniz bilgilere ve ilginize çok teşekkür ederim. _________________ Dostlukla
Yazılanı yanlış anlamadıysam Kabatepe'den Bozcaada'ya gidilmesi öneriliyor.
Sevgili Levent Beyefendiciğim,
Yukarıda da belirmiş olduğum gibi yanlış anlamışım.
Kardeşim bu kadar gezip insanın aklını karıştırmayın. Hem Gökçeada, Bozcaada ne fark eder ki. Sonuçta ikiside ada, ikisine de gemi ile gidiliyor. 2 saat gemi yolculuğu yapacağına 45 dakika yap Bozcaadaya git.
Evet evet, itiraf ediyorum Y A N L I Ş A N L A M I Ş I M
arkadaşlar gökçeada ile ilgili yazarken bozcaada ile kıyasladığınızı okudum
iki adayı da görmeyen fakat görmek için can atan bendenizi biraz aydınlatır mısınız?
hangi adanın hangi yönleri öne çıkmaktadır?
kıyaslama yaparken neleri ölçüt kabul ettiniz? (doğa, bozulmamışlık, temizlik, fiyat, yabancıya yaklaşım gibi )
Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler
arkadaşlar gökçeada ile ilgili yazarken bozcaada ile kıyasladığınızı okudum
iki adayı da görmeyen fakat görmek için can atan bendenizi biraz aydınlatır mısınız?
hangi adanın hangi yönleri öne çıkmaktadır?
kıyaslama yaparken neleri ölçüt kabul ettiniz? (doğa, bozulmamışlık, temizlik, fiyat, yabancıya yaklaşım gibi )
Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler
bozcaadaya sadece bir kere gittim ve sadece bir gece kaldım. doğru dürüst bilmem orayı yani... sadece basit yüzeysel izlenimlerim ise; başlıca gelir kaynağı turizm olan, bu sebeple birçok hizmetin (pansiyonculuk, yeme içme vs..) profesyonelce verildiği, güzel plajları, güzel şarapları, butik otelleri, turist canlısı halkı ve (g.adaya göre) nispi hareketli gece hayatı olan şirin bir ada olduğu yönünde...
gökçeada ise bambaşka bir dünya... açıkçası oraya birkaç günlük bir tatil için gitmiş ve çok sevmiş birini tasavvur edemiyorum pek...
önceki yazımda da belirttiğim gibi nev-i şahsına münhasır bi yer imroz...
orada olmanın, adayı solumanın, yaşamanın ve anlayabilmenin "belli bir süre orada yaşamak" ön koşulunu gerektirdiği tuhaf bir yer...
adalıların içinde bulundukları -adı konmamış- kader birliğini anlayabilmeniz için, bir kış vakti gidip "hava muhalefeti" sebebiyle iptal olan gemi seferine of çekmeniz; hatta ilerleyen günlerde bu ofları menemen testisi gibi dizerek adada mahsur kalmanız gerekir...
"taşıma" yöntemle adaya savrulan türk halkının ikiyüzlü samimiyetinin ve (ortak tecrit duygusu kaynaklı) hüzünlü içtenliğinin sınırlarını keşfetmek için adada biraz sosyalleşmelisiniz.
ağzınızla kuş tutsanız da iki çift laf etmeyi başaramayacağınız rum azınlığın kırgınlığına ve mesafeli duruşuna anlam verebilmek için öncelikle bunun bir sonuç olduğunu kabullenmeli ve gözlerinizi sürece çevirmelisiniz. (yukarı kaleköyün yıldızkoy tarafındaki yamacında bulunan metruk kulübe ve içinde bulunan -diz boyu derinlikteki- kemikler bir fikir verecektir mesela)
samimi olduğunuz adalılara mary'nin (minicik kızı marinası içindeyken) yanan evinin ya da yorgonun kendi kendine(!) kırılıveren iki bacağının hikayesini sorabilirsiniz.
yeryüzünün su kaynakları bakımından en zengin 2. adası olan bu yerin uçsuz bucaksız kel arazilerine bakıp kafanızdan fırlayan soru işaretlerini yerlerine sokun ve nafile arayın o göz alabildiğine uzanan bağları, zeytinlikleri...
...
bu daha sürer aslında... sanırım kendimi kaptırıp fazlaca subjektif bir yazı yazıyorum şu anda...
ama inanın bozcaada gibi -turistik, şirin, güzel- gibi basit sıfatlarla niteleyemeyeceğim bir yer orası... en azından benim için daha farklı açılımları var...
siz en iyisi bundan önce yazılan yazıları dikkate alın; bunları da öylesine birer dipnot olarak hafızanızın derinliklerine atın
teşekkürler evrimduyar
anlaşılan şudur:
gezmek için bozcaada'ya
öğrenmek, kavramak için imroz'a
ama tatil kısa olunca sizin de dediğiniz gibi imroz devre dışı kalıyor
herkese selam
bence de doğru karar...
gökçeada ile ilgili aklımda tek kalanlar..
bozuk yolları ,konuşmayan insanları,
denizden çıkıp duş alana kadar fırtına kopması ve 1 gün daha adada kalmam... _________________ Haluk Göksoy
Suzuki GS 500-----34 ... ..(SATmIYORUM)
Bana uzayda herhangi bir nokta verin ,size dünyayı döndürim.
"Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır .Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır..!
Peyami SAFA "
Kayıt: Non 0, 0000 Mesajlar: 355 Nerden: ÇANAKKALE
Tarih: Cum Ağu 12, 2005 6:55 am Mesaj konusu:
Gökçeadayı yaşamak gerekir evrimduyar'ın dediklerine tamamen katılıyorum, terkedilmiş köylerin(!), virane evlerin, sahipsizlikten&bakımzıslıktan viraneye dönmüş bağların zeytinliklerin hikayeleri var mutlaka, oranın insanlarını çözmek ve onlardan dinlemek lazım...
Kaleköyde Yücel kamping vardı biz orda kalmıştık bir kaç yıl önce tatilde, ada halkından tanıştığımız insanlar anlattı bize biraz!! adanın tarihi sürecini...
GİTTİM, GÖRDÜM, GELDİMama henüz bir şey yazamadım. Üzülmeyiniz; Gökçeada izlenimleri, 32 kısım, tekmili birden burada ("konu dışı" başlığı altında ne işi varsa!!) olacak.
AZZZZZ SONRA
Not: Fotoları 800x600'e indirmeyi henüz bitirebildim de!! _________________ Dostlukla
Kayıt: Mar 09, 2005 Mesajlar: 526 Nerden: Üsküdar/Kadıköy
Tarih: Çrş Ağu 17, 2005 8:16 am Mesaj konusu:
2+İKİTEKER İLE GÖKÇEADA (İMBROS) İZLENİMLERİ
YOLDAYIZ. Bir Cumartesi sabahı. Sıkı bir kahvaltının ardından 4tekere eşya yükleme çalışmalarına başladık. Sevgili eşimin eşyalarını görünce, sanki eve tekrar geri dönmeyeceği, dönüşte babasının evine kalıcı şekilde yerleşeceği intibasına kapılmıştım ki, eşimin “Bak sen istedin diye yanıma bu kadar az eşya alıyorum ama yanımda olmayan bir şeye ihtiyacım olursa, gittiiğimiz yerden derhal sen temin edersin” sözleri ile tatlı hayallerden gerçeğe dönüş yapmak zorunda kaldım.
Neyse, sonuç olarak; yola öncelikle iş için aldığım Opel camlı panel van ile çıkmaya karar vererek ne kadar doğru bir iş yaptığımı düşünerek, eşyalarımızı pardon sevgili eşimin eşyalarını bagaj bölmesine ve arka koltukları yatırarak elde ettiğim bölüme yerleştirmeyi başardım ve yola çıkmaya hazır hale geldik.
İstanbul, İzmit, Gölcük, Yalova, Bursa, Bandırma, Gönen ( Burada 1 gece eşimin ailesinde kalış ve sabah kızımı da yanımıza katarak yeniden yola çıkışımız oldu. Tabii yukarıda bahsettiğim duruma ek olarak kızımın ve eşyalarının 4tekere nasıl yerleştiği hususunu ne siz bana sorun, ne de ben size söyliyeyim. O bir kabustu.), Çanakkale, Eceabat ve Kabatepe’ye kadar olan yolculuğumuz hakkında söyliyeceğim pek bir şey yok. Sadece üzücü bir olay: Altınova (Karamürsel) çıkışında trafik yavaşladı ve bazı resmi plakalı araçların yol kenarında durduğu bölüme geldiğimizde; kenarda hurda hale gelmiş bir motosiklet (marka ve modeli belli olmuyordu), yerde üzeri örtülmüş(!) bir beden ve tamponunda hasar olan bir Karamürsel-Yalova minübüsü gördük. Görüntü çok üzücüydü ve yolun sonuna kadar, olaydan çok etkilenen eşimi teskin etmeye çalıştım.
ADAYA DOĞRU. Saat 13:00 feribotuna rahat rahat yetiştik ve sıraya girdik. Aslında ben 11:00 feribotuna yetişmek istemiştim ve eşim “ sabah acele etmemiz gerekir, ne acelemiz var ki? Sonrakine (13:00) yetişiriz demişti. Süpriz!! Dikkat etmemişim 11:00 feribotu yokmuş zaten. 6. his bu sanırım.
Biraz da bilgi vermekte fayda var:
Kabatepe-Gökçeada feribotu 9:00, 13:00, 17:00, 21:00
Gökçeada-Kabatepe feribotu 7:00, 11:00, 15:00, 19:00
Ücret: Oto 16 YTL, motosiklet 7 YTL, yolcu 3 YTL
Çanakkale-Gökçeada feribotu 17:00
Gökçeada-Gökçeada feribotu 8:00
Limandan ayrılış:
Limanın yanındaki kamp alanı.(muhtemelen Milli Parklar Md. tarafından işletiliyor. Su, elektrik, WC mevcut. Zaten liman içinde de lokanta, kafe, market var.) Çamlar, kumsal ve harika bir deniz. Ağaç ve denizin içiçeliğine dikkatinizi çekerim. Çadır kurmak, kamp yapmak için ideal bir yer. Sevgili Ahmet Bey’in (VAP53) dikkatine sunmak istiyorum:
Uzaklaşıyoruz. Geminin yarısı boş:
İşte şuraya gidiyoruz:
Görüldüğü gibi tatilde olmanın verdiği mutluluk yolcuların yüzüne yansımış:
Yaklaştık.
Limanın içindeyiz (Kuzu Limanı)
ADADA. Kuzu Limanı merkezden 7km. uzakta. Biz internetteki resimlerinden tercih ettiğimiz, merkezdeki bir daireyi tutmuştuk. Süpriz 1; daire merkezde değil merkeze 1 km. mesafedeki sosyal konutlardaymış. ( Sosyal konut lafı sizi germesin, herbiri 2 katlı, bahçeli, müstakil evler. Emlak Bankası yaptırmış. Fena da olmamış). Neyse ev sahibine ulaştık, alt kattaki evinde kahve içtik veeeeeeee. (DEVAMI AZZZZ SONRA) _________________ Dostlukla
Kayıt: Non 0, 0000 Mesajlar: 355 Nerden: ÇANAKKALE
Tarih: Pts Ağu 22, 2005 8:05 am Mesaj konusu:
Lastvoyager bu güzel gezi burada kaybolup gidecek, abi sen bunu geziler bölümüne tekrardan yaz da, daha çok okuyucuya ulaşsın...
Paylaşım için teşekkürler, ada'yı bende çok seviyorum, çamur banyosu olaylarına falan girdinmi, zenci olmuş halinizle fotoğraflarınız yokmu
Kabatepe Orman kampı çok güzel bir yer dediğin gibi bir hafta sonu oraya milleti toplamakta yarar var, kolay bir yer kolay parkur ve güzel bir ortam...
Kayıt: Mar 09, 2005 Mesajlar: 526 Nerden: Üsküdar/Kadıköy
Tarih: Cum Eyl 02, 2005 10:32 am Mesaj konusu:
DEVAM EDİYORUZ.
Kafamızı ve çenemizi (parmaklarımızı) bir süreliğine nadasa bırakıp, araya da küçük bir tatil kaçamağı sıkıştırdıktan sonra, Gökçeada raporumızu tamamlamanın zamanıdır sanırım.
Önce adanın haritası
Devam ediyorum; kahvelerimiz içtik ve süpriz 2; sabah çıkması gereken önceki misafir 1 gün daha kalmaya karar vermiş. Peki ne olacak? İlk akşam gecelemeyi başka bir yerde yapacağız. Eyvah..Nerede konaklayacağımız bir yana, valiz yükle boşalt işi en nefret ettiğim işlerden biri.
Kalacak yer konusunda korkulan olmuyor. Pansiyon sahibi bizi 1 geceliğine adanın en güzel butik otelinde konaklatmayı planlamış: Zeytinliköy’de Zeydali Otel. Ana yapı malzemesi olarak yöreye uygun taş kullanılmış, büyükçe bir Rum evi, bozulmadan restore edilerek, otel olarak hizmete açılmış. Dekorasyon çok şık, odalar geniş, banyo ve eşyalar otantik olmasa bile uygun ve şık. Ama bir küçük sorun (!); 1.ve 2. katta arkaya bakan odaların pencerelerinden taş bir duvar görüyorsunuz. Odanın duvarları ve penceredeki görüntü bir süre sonra boğucu oluyor (çözümü odada pek zaman geçirmemek). Bir de, sanırım, dış ünitelerin görüntüyü bozmaması amacı ile bildiğimiz split klimalar yerine tercih edilmiş olan, fancoil tipi, duvarda açılan delikten hava alış verişi yapan ve tümü ile iç üniteden oluşan klimanın gürültüsü, kesinlikle uyumaya engel.
Herneyse, şikayetlerimizi bir kenara koyalım ve adanın eski yerleşim birimlerinden olan ve koruma altında bulunan köylerinden Zeytinliköy ile ilgili fotoğraflarımızı görelim: (Unutmadan söyliyeyim, Madamın Kahvesi de bu köyde)
Köyün anayoldan alınmış, genel bir görüntüsü.
Zeydali Otel’den bir akşam görüntüsü.
Köyün kilisesi. (Kiliseyi gezmek niyetinde idim fakat konuştuğum Rum asıllı köy sakinleri, kilisenin sadece Pazar günü 2 saatliğine açıldığını, bunun dışında içeri girilemiyeceğini söylediler. Aslında kiliselerinin (haklı ya da haksız nedenlerle) biraz da gözden ırak olmasını tercih ettikleri açıktı. Kısacası içini göremedim. Aslına bakarsanız, kilisenin bahçesine bile giremedim. Orası bile kilitlenmişti.)
Sıkı bir restorasyondan geçmiş ve muhtemelen ( eski/yeni ?)sahibi köyün varsıl ailelerinden olan bir ev.
Köyden başka evler.
Yine bir ev, yalnız mimarisine dikkat. Bu tip evleri Yedikule, Samatya, Kumkapı, Yeşilköy ve hatta Kadıköy’de eskiden çok görmüşlüğüm var. Hala da sanırım 3-5 tane kalmıştır.
Tanıdık biri mi?
Bir sokağın gece görüntüsü.
Madamın Kahvesini görmeden olmaz. İç görünüm.
Ya gece?
Ama karşı köşedeki kahveyi öneririm. Hem genel de yörenin yaşlıları çoklukla orada toplanıp, laklak ediyorlar, hem de çok güzel yöresel sütlü, kakaolu hafif tatlıları var. Kaşar suflesi ise, mmmmmmmmmmm.
(Burada bir ek yapayım: Bizim olduğumuz sırada köyde Yunan plakalı araç ve Rum/Yunan asıllı genç ve orta yaşlı kişi yoğunluğu vardı. Bunların göç etmiş olan eski Gökçeadalılar ve onların çocukları vs.olduklarını öğrendik. Yaz bitince göçmen kuşlar yuvalarına dönüyor ve köyde sadece 100 civarında yaşlı kalıyormuş.- Adada ise toplam 500 civarı kalıcı Rum asıllı TC vatandaşının olduğunu öğrendim)
İlk akşam yemeğimizi Tepeköy’de Eleni Restoran’da yedik. Adı sizi yanıltmasın, işleten bizim ev sahibi ve damadı. Servis saatler boyu sürüyor ve porsiyonlar kuş midesine sahip olanlara uygun büyüklükte. (Kalamar tava tabağında 6 adet halka vardı , oysa Gelibolu Limanı’nda yediğimiz kalamar tabağından, kalamarların düşmemesi için garson elleriyle baraj yapmıştı. İnsan karşılaştırma yapınca, canı sıkılıyor.)
Tepeköy’ün genel görünümü.
Tepeköy’e geldiğimiz akşam onlarca Yunan plakalı araç vardı. Köyün içine yürüdüğümüzde, bir genel mekanda (büyükçe bir kahve olabilir, tam anlıyamadım) bir kutlama olduğunu gördük. Aslında kutlamayı görmek, hatta güleryüzlü evsahipleri tarafından davet edilerek kutlamaya katılmak, ortada bir nişan, düğün vs. var ise, onları tebrik etmeyi içimizden geçiriyorduk ama mekana yaklaştıkça pek güleryüzlü bir ortamda olmadığımızı, bazı dikkatli ve rahatsız edici genç bakışların da etkisi ile, kısa zamanda algıladık ( belki de kuruntulandık, bilemiyorum ) ve gerek kendimizi gerekse diğerlerini rahatsız etmemek amacı ile restorana geri döndük.
1-2 ekleme: Restoranın hemen yanında harap olmuş bir okul vardı. İnsan okulu görünce, eskiden bu köyde cıvıl cıvıl çocuk seslerinin olduğunu hayal edip, köyün ne kadar canlı, ne kadar kalabalık olduğunu düşünmeden edemiyor ve hüzünleniyor.
Geçelim.
Yeni Kaleköy’deyiz. Genel olarak turistik amaçla gelenlerin akşamlarını geçirdikleri yer burası. Liman yolunda bir sürü lokanta, kahve, hatıra eşyası ve incik boncuk satılan tezgahlar ve 1 adet disko/bar var.
2 adet öneride bulunayım: Yemek için liman yoluna girmeden askeri gazinonun arkasındaki yoldan devam edilince karşınıza Belediye’nin işlettiği lokanta var. Mekan büyük, sessiz, denizin üstünde, porsiyonlar büyük, lezzetli ve hesap nispeten uygun.
Yemekten sonra ise, liman yolunda, lokantaların arasında Turizm Derneğine ait bir kahve var. Kahve dediğime bakmayın, hem oyun oynayabilir hem patates tava yanında bira içebilirsiniz. Fiatlar da çok ucuz.
Limanda inşaat var, yat limanı yapılıyormuş.
Liman yolunun sonunda, sol taraftaki kayalık. Görüntüdeki amcayı, 10 dk. kadar, ha şimdi denize girecek diye bekledim. Denize girmek üzere olan herhangi birinin yapacağı her türlü davranışı yaptı, ama denize girmedi. Ben de çaresiz kalıp, onu da fotoğrafladım.
Şimdi Eski Kaleköy’e tırmanıp, daha güzel görüntüler alalım. E. Kaleköy tepedeki kalenin yamacına kurulmuş. Kalenin Bizans dönemine ait olduğunu ama kale yapımında, daha eski dönemlere ait taşların da kullanıldığını öğrendik. (www.gokceada.com)
Şimdi limana tepeden bir bakış atalım.
Sahilin ortasındaki küçük beyaz yapılar, yukarıda bahsettiğim Belediye’nin tesisleri.
Bir not: Bu koy sahili ve korunaklı yapısı ile denize girmeye çok uygun bir yer. Ancak koyun ağzında yapılan yat limanı amaçlı mendirek, koyun ağzını görüldüğü gibi büyük ölçüde kapatıyor. Denizin bu koya giriş çıkışı bu şekilde azaltılırsa, sizce 3-5 sene sonra bu koyda denize girilebilir mi? Oysa adanın Kuzu Limanı var ve gerekirse yat limanı için büyütülmeye uygun. Ayrıca adanın tam ters yönündeki Uğurlu köyünde ne için kullanılldığını anlıyamadığım küçük bir liman ve Ulaştırma Bak. Liman işletmesine ait küçük ölçekte sosyal yapılar mevcut.
Kale’den E. Kaleköy ve aşağıda Yeni Bademli.
Kale’den kalıntılar.
Yukarıdaki ve aşağıdaki görüntülerde yer alan şu kırmızı beyaz güzelliğin rüzgarda dalgalanışına bakarmısınız!!!
Burası da neresi??...... Samothraki (Semendirek)
Kaleköy’den bir ev.
Bunlar da Yunanlı dostlardan. Hepsi çift ve yaş grupları 40-50 idi.
Şimdi de adada deniz ile yakın ilişkide bulunulabilecek, en beğendimiz yerlerinde görüntüler. Önce Lazkoyu. İlk geldiğimiz gün inanılmaz dalgalı idi. Kızımla benim için harika oyun fırsatı oldu. Diğer günler ise durgun ve pırıl pırıl berraklıkta idi. Buraya giderken, şemsiyenizi, koltuklarınızı ve özellikle içi içecek dolu seyyar buzluğunuzu unutmayınız. ( Bu tüm koylar için geçerli)
Aydıncık Koyu. Burası rüzgar ve paraşüt sörfü için ideal. Sürekli rüzgar altı ve aşırıya kaçmayan, sörfe uygun dalgalı.
Burası da Kefaloz Koyu. Genelde turistik yoğunluk burada. Hemen yanıbaşındaki Tuz gölünden çamura bulanmak da buranın özelliklerinden. Yalnız dikkat çamur öyle kolay kolay teni terk etmiyor. Eve, otele hafif çamurlu dönmek de olası.
Adanın tam ters tarafında bulunan Gizli Liman’a (Uğurlu) giderken içinden geçilen Dereköy. Burası büyük bir yerleşim ama büyük bir bölümü terkedilmiş ve harap halde. Yolun iki tarafında da yerleşim var.
Ve kötü süpriz: Size en çok önereceğim Gizli Liman ile ilgili olarak hiç genel fotoğraf çekmemişim. Çektiklerim sadece, sahil ile ilgili hiç fikir vermeyen, dar alanı kaplayan kişisel fotoğraflar. Nasıl atladım ? Yetersiz ama yine de bir görüntü koyuyorum. Burası merkezden yak. 25-30 km. mesafede ama gelmeye değer. Bir uyarı; Gizli Liman hem kara, hem de deniz olarak rüzgara açık.
Ada ile ilgili son notlar: Maalesef çok istememe rağmen Marmaros Koyu’na ve aynı yöredeki şelaleye gidemedim. Neden? Çünkü Çanakklale Valiliği, yolu, adanın geriye kalan tek gerçek ormanından geçmesi nedeni ile kapatmış. Diyecek bir şey yok, gösterilen nedeni haksız bulamadım. Aslında adanın diğer bölgelerine çorak demek haksızlık olur. Ada dağlık. Bu dağların da bir bölümü çorak, bir bölümü Akdeniz bitki örtüsü (maki), zeytin ağaçları ve çam ağaçları ile kaplı. Tabii ağaçlar sık değil.
Süpriz 3; maalesef güneş enerjisi ile ısınan ve depo edilen suyun akşam üstü 3 kişi için yeterli olmadığını ve şohbenin de arızalı olduğu bilindiği halde ev sahibi tarafından yaptırılmadığını uygulamalı olarak öğrendik. Sonuç; soğuk su ile banyo insanı dinçleştiriyor. ( ama eşimin katkıları ile kafam şişiyor). Buraya dikkat: saat 18:00 – 20:00 arası herkes banyoda olduğundan ve herkes bahçe suladığından Sosyal Konutlarda şebeke suyunun debisi şohbeni yakmaya yetmiyor.
Ve dönüş yolu. Kabatepe’ye gelip, Gelibolu Savaşı tanıtım merkezine uğramadan olmaz. Merkezin bahçesinden 2 görüntü. İlk fotoğrafın arka planında, tepe üstünde gözüken beyaz yapı, muhtemelen 57. Alay şehitliğindeki anıt. 2. fotoğrafta ise arkada Kemikli Burunları yer alıyor.
Gözlerimiz yaşlı, hüzün içinde buradan ayrılıp, Gönen’e doğru yola çıkıyoruz. Bir tatilin daha sonu geldi. 13/08/2005
rapor icin tesekkurler gokceadayi da az da olsa gormus olduk
onceden hic gitmemistim
tekrar tesekkur _________________ sevgiler
Altug SAYGILI
1150RT
Xcity 250
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız