Kayıtlı değilsiniz. Buraya tıklayarak ücretsiz kayıt olabilirsiniz.
Giris
Hala hesabınız yok mu? Hemen açabilirsiniz. Kayıtlı bir kullanıcı olarak tema yönetici, yorum ayarları ve isminizle yorum gönderme gibi avantajlara sahip olacaksınız.
Kayıt: Oct 06, 2003 Mesajlar: 749 Nerden: istanbul
Tarih: Cum Ağu 04, 2006 11:58 am Mesaj konusu:
eline sağlık taner... biraz hızlansana yahu valla meraktan ölüyorum
Armağan, kesinlikle haklısın, inan bana bir gezinin beni bunca etkileyebileceğini tahmin etmezdim. Tekrarını dört gözle bekliyorum, ayrıca size de acayip özeniyorum... şafak kaç? _________________
Kayıt: Mar 31, 2004 Mesajlar: 741 Nerden: istanbul
Tarih: Cum Ağu 04, 2006 2:16 pm Mesaj konusu:
Arkadaşlar teşekkürler tekrar, kızmayın az sonra topraktayız
Uzay hayırlı olsun TA, Hakan sizin gezilerden de çok ilham alıyoruz , Armağan Sarp'ı görünce aklıma geldi, Macahel'den Hopa'ya sınır geçerek bir geçiş varmış, yöreden iyi tanıdık varsa izin alınıp geçilebilirmiş, senin tanıdıkların var diye biliyorum, belki motorla ordan geçerek bir ilki gerçekleştirirsiniz
Hemen ekliyorum 3. günü... _________________ Taner Üstün
Honda XRV 750 Africa Twin'03
yol gidilmez yaşanır
Kayıt: Mar 31, 2004 Mesajlar: 741 Nerden: istanbul
Tarih: Cum Ağu 04, 2006 2:22 pm Mesaj konusu:
3. GÜN : UZUNGÖL - YUSUFELİ: 225 KM
Sabah keyifle uyanıyoruz, bugün yapmayı planladığımız zorlu bir geçiş var, akşamın aksine tepelerde bulut yok, hava açık. Dün geç geldiğimiz için çekemediğimiz resimleri sabaha bırakıyoruz, kaldığımız yer:
Kaldığımız yerin hemen arkasında bulunan bütün gece huzurla sesini devam ettiren şelale:
Bir iki tane de Uzungöl resmi ekleyelim:
Huzurlu ve keyifli bir izlenim bıraktı bizlerde Uzungöl, üstte gördüğünüz resimde tam karşı taraf hedefimiz, tırmanacağız stabilize toprak yollardan yaylaların üzerine ve diğer tarafa geçmeye çalışacağız, elimizde route planner dökümleri var, arada birkaç kişiye de soruyoruz, ilk hedefimiz Çayıroba ve yükselmeye başlıyoruz yaklaşık 1200 rakımlı Uzungöl'den 09.30 sularında:
Bir noktada Uzungöl'ün çatısında olduğumuzu farkediyoruz, artık ağaçlar aşağılarda, bulutlar, sisler, zaman zaman kendini gösteren karlarla beraberiz:
Uzungöl'ü tepeden çektiğimiz yer:
Sürekli tırmanışla devam eden 9-10 olarak bildiğimiz ama 13-14 km süren bir yoldan sonra bir düzlüğe ulaşıyoruz tepelerde ve rastladığımız çobandan bilgi alıyoruz, Çayıroba'dayız (yaklaşık 2700 m) saat 12.00 sularında:
Biraz azmayı ihmal etmiyoruz buralarda tabii , malum 2 gün asfalt yordu bizi :
Amacımız Eskice denilen yere ulaşmak şimdi, tarif pek yeterli değil, dağların arkasını gösteriyor çoban ama sis basarsa yolu bulmamızın kolay olmadığını söylüyor, tarife göre çıkıyoruz yola:
İri taşlardan zaman zaman küçülen taşlardan oluşan oldukça dar ve ürkütücü bir yoldayız şimdi:
Birkaç hafta önceki sel birçok yerde olduğu gibi buralarda da derin izler bırakmış, bir süre sonra umut azaltıcı hale geliyor yol, karşımıza çıkan bir amca da ilerlemememiz gerektiğini, yolun çok tahrip olduğunu söylüyor:
Tekrar Çayıroba'ya dönüyoruz ve aldığımız tarifle başka bir yoldan tekrar inişe geçiyoruz:
Ve bir süre sonra Uzungöl'den çıktığımız yola bağlanıyoruz, Uzungöl'e ve saat 13.00'de yaklaşık sabah başladığımız noktaya geri dönmüş oluyoruz, şimdi sabah yaptığımız gibi sola sapmayıp düz devam edeceğiz, tempoyu arttırıyoruz vakit kayıplarımızdan dolayı, araziye de alıştık , ilk hedef Arpaözü Köyü ve Yaylası. Yükselerek Arpaözü Köyü'ne geliyoruz, yükselmeye devam ediyoruz:
Arpaözü Yaylası'na ulaştığımızda hoş bir sürpriz bizi bekliyor. Turgay ve Görkem'le karşılaşıyoruz saat 14.00 civarında, onların bu bölgede olduğunu biliyorduk ama karşılaşmamızın bu yüksekliklerde olması keyifli oluyor tabii. Onlar denize inmeden Artvin'den yaylalardan geçerek yapmayı planladıkları 2 haftalık bir programın ortalarındalar, Şahin ve Kubilay'ın da 10-15 dakika önce aynı yoldan devam ettiklerini öğreniyoruz:
Yolun hala alçalmaya niyeti yok, Turgay'dan aldığımız tarifle devam ediyoruz yukarılara:
Zirvemsi bir düzlüğe çıkıyoruz, 2800 lerdeyiz:
Burdan devam edip dağın diğer yüzünden İkizdere tarafına inmek istiyoruz, ama dağın bu tarafındaki yol çok daha kötü, taşlar zaman zaman irileşiyor, bir tarafta uçurum, üstelik inişteyiz:
Zor geçiyor, bir o kadar da eğlenceli, zaman zaman yol ayırımlarında kararları doğru veriyoruz ve yerleşimler gözükmeye başladıktan sonra yol da keyfimiz de daha bir hoşlaşıyor:
Şahin'leri yakalayamadık ama ben epeyi bir süredir gözüme kestirmiş olduğum ve çıkışından beri temizliğini gördüğüm dereye girmeye niyetliyim, eskiden kalma bir alışkanlık , üstelik hakettik de, bizimkiler tam girmiyor yarım halde giriyorlar, ben üstümü değiştirip soğuk suya bırakmaya çalışıyorum kendimi, hatta bir ara suyun kuvvetinden dengem bozuluyor ve bizimkilerin de elini uzatmasıyla zor toparlıyorum durumu, birşey değil o arada kask da yok kafada haliyle, dere alıp götürse kayalarla çarpışma kaçınılmaz ve şaka bir yana önemi bir tehlike atlatıyorum şu bölgede:
Bu arada Cem'in isteğini kırmayıp Atom Karınca pozu veriyoruz Erkan'la :
Devam ediyoruz yola, bir süre daha gittikten sonra görüyoruz 1150 GS ADV ve 1200 GS'i, Şahin ve Kubilay'ın durdukları yerde bir çay molası veriyoruz 15.30'da:
Onlar burda yemek yemişler ama biz hedefimizin bir hayli gerisinde ve İspir'de Kuru Fasulyesine şartlanmış olduğumuzdan yemek yemeden devam ediyoruz, Dereköy'de yaklaşık 95 km'lik zorlu bir parkur sonrasında asfalta ulaşıyoruz yeniden
Ben bile seviniyorum, özlemişim asfaltı ve virajları , bu noktada GPS izlerimizi biraz inceleyelim, 22 numara Uzungöl, 23 Çayıroba Yaylası, ordan döndükten sonra 24 Arpaözü Yaylası, 25 Dereköy (değil mi Cem?):
İki en yüksek nokta arası biraz daha detay (yukardaki 23 ve 24 numaralı yerler):
Bu noktadan sola İkizdere'ye değil sağa İspir tarafına yöneliyoruz başımıza gelecekleri bilmeden , başlangıçta gayet güzel olup sonrasında zaman zaman bir hayli bozulan bir asfaltımsı yol yükselerek 2800lü rakıma sahip Ovit Geçidi'ne doğru götürüyor bizi sisli bulutlu görüntülerin arasından. Yolun bu bölümü beni çok etkiledi ve ayrı dünyalarda hissettirdi:
En yüksek noktaya gelirken ve bundan sonra inerken iklimin, etraftaki bitki örtüsünün ve yerleşimlerin özelliklerin nasıl değiştiğini hem hissedebilmek hem de gözlemlemek mümkün:
Bir anda ortalıkta ne nem, ne bulut ne de serinlik kalıyor, Doğu Anadolu tarafına geçtik belli ki, 5-10 derece arası daha sıcak şimdi, saat 16.30. İspir'e ulaşmamız 17.30 oluyor, kuru fasulye için bir lokantaya atıyoruz kendimizi ama büyük bir hayal kırıklığı, resim bile çekmemişiz o yüzden, yine de doyuruyoruz karnımızı ve yorucu günün kabus kısmına geçme arifesinde olduğumuzdan habersiz çıkıyoruz yola Yusufeli'ne doğru
İspir-Yusufeli yolu anlatılmaz yaşanır aslında, o yolu geçen sene yaptıkları gezi sonraswında gezi raporlarında da ayrıca da yeterince anlatmışlardı Armağan Kaya ve Selami, ama yaşamadan anlaşılmıyormuş. Yaklaşık 65 km'lik yolu 3 saat civarında perişan bir halde bitirebildik. Başlangıçtaki 10-15 kmlik bölüm gayet güzel virajlarla Çoruh Nehri boyunca kayadan duvarlar eşliğinde devam etti, yoldan hiç araç geçmeyişi, abrtmayayım 5-10 dakikada bir bir araçla karşılaşmak zaten ürkütücü görünümlü yolun verdiği psikoloji bir de günün yorgunluğu ile birleşince zaten başlangıçta bile motivasyonu düşürmüştü. Ama Karadeniz güzelliklerinden sonra İspir ve o bölgeyi bırakıp tekrar Karadenz sınırlarından bölgeye girme isteği dengeleri değiştiriyordu.
Son 40-50 km'de acaba bir araç veya kamyon çıkar mı diye düşünmeden gidilmeyen kör daracık dönüşler, asla tam 2 şerite çıkamayan ürkütücü tenhalıkta bir yol gerginliğimizi had safhaya çıkardı. Son 15-20 km'de bir anda alakasız bir yerleşimin içinden geçip "herhalde burda yol bitti" diye düşündüren ufak bir sokaktan geçerken aniden karşınızda beliren minibüs, ısrarla düzelmek bilmeyen yol sinir sistemimizi gerçekten tahrib etti.
Mesela yukardaki resimdeki gibi bir kamyonun çok kör ve çok dar dönüşte karşınızda olma ihtimali var, neyseki olmadı (daha doğrusu bir kere Cem'e denk geldi)
Sonuç olarak tempo çok düştü, konsantrasyonun had safhada olması gerekti. Biz de Artvin'e kadar gitmeyi hedeflemişken Yusufeli'nde bulduğumuz otele pahalı da olsa atıyoruz kapağı 20.30 gibi, Barcelona Otel, sahibi İspanyol'muş, güzel temiz ama pahalı, üstelik yemek de çok pahalı idi Otelin önünde motorlarımız (Resim ertesi sabah çekildi):
Klasikleşmiş bir şekilde yemeğe oturmamız 22.00 oluyor ve hem en keyifli hem de son kısmından dolayı en stresli günümüzü bitirmiş oluyoruz. _________________ Taner Üstün
Honda XRV 750 Africa Twin'03
yol gidilmez yaşanır
Ben bile seviniyorum, özlemişim asfaltı ve virajları , bu noktada GPS izlerimizi biraz inceleyelim, 22 numara Uzungöl, 23 Çayıroba Yaylası, ordan döndükten sonra 24 Arpaözü Yaylası, 25 Dereköy (değil mi Cem?):
Değil Taner
24 Turgay ve Görkem' le,
25 Şahin ve Kubilay' la karşılaştığımız noktalar _________________ Cem Unutmazlar
F800GS
Yusufeli-İspir arasını bu yıl 19 Mayıs'ta Trabzon'dan başladığımız gezide biz de geçtik. Bizim rotamız tamamen asfalt ağırlıklı olarak başlamıştı ama Doğu Karadeniz'de bu niyeti gerçekleştimenin çok kolay olmadığını sonradan anladık. 4 motorun tamamı asfalt lastikliydi 3 tane 1200 GS ve 1 Deauville. Bir gün önce Şavşat Karagöl'e 2 km kala düşüp motorun altında ayağı kalan arkadaşımızı kırık ayak ile Trabzon'a göndermiştik. Onun da moral bozukluğu ile yolun zorluğu birleştiğinden İspir'e vardığımızda biz de tamamen tükenmiştik. O gün yol üzerindeki 4 Kilise denilen yere de girip ekstra yorgun olarak Bayburt'a ulaşma hedefi ile İspir'de kalmayıp devam ettik. Batan akşam güneşinin sebep olduğu bir anlık görüş kaybu sonrasında yolda mıcıra girip asfaltı idrak ettim. Benim Deauville'in vitesi, ayaklığı ve hepimizin hevesi kırıldı. Motoru çekiciye yükleyip Erzurum'a oradan da uçakla İstanbul'a döndük. Motorlar da 2-3 gün sonra kamyonla geldi.
Bu seyahatte bir sürü tecrübe edindik. Özellikle yorgunluk, dikkat, risk alma konusunda. Çok güzel yerler de gördük ama ne yazık ki hiçbirimizin eli rapor yazmaya gitmedi. Sizin raporu okuyunca ve Yusufeli-İspir kısmını görünce yazmadan duramadım.
Ellerinize sağlık.
Kayıt: Mar 31, 2004 Mesajlar: 741 Nerden: istanbul
Tarih: Cmt Ağu 12, 2006 3:43 pm Mesaj konusu:
Sevgili Alp (biraz geç oldu ama) çok geçmiş olsun, posta grubundan hatırlıyorum talihsiz bir gezi yaptığınızı...
Cem sen de haklısın
Bu arada 4. gün ve bazı diğer yazılar silinmiş sanırım, 4. günü ilave edeyim tekrar... _________________ Taner Üstün
Honda XRV 750 Africa Twin'03
yol gidilmez yaşanır
Kayıt: Mar 31, 2004 Mesajlar: 741 Nerden: istanbul
Tarih: Cmt Ağu 12, 2006 3:47 pm Mesaj konusu:
4. GÜN : - YUSUFELİ - ARTVİN: 290 KM
Yusufeli'nden yine ancak saat 09.00'da çıkabiliyoruz , ama normal karşılamak lazım, akşam varacağımız yere hep geç ulaştığımız için ancak bu saatlerde kendimize geliyoruz.
Önce Barhal'a gitmek istiyoruz her ne kadar yolumuz üzerinde olmasa da, yolu sorduğumuz yöre insanları yolun gayet güzel olduğunu söylüyorlar, biz de inanıyoruz, meğer yol meşhur İspir Yusufeli yolunun diğer bir versiyonuymuş . Yaklaşık 10 km sonra bir kör dar viraj akabinde üçümüz de neredeyse hiç konuşmadan telepatik bir şekilde dönüyoruz . Bugünkü görmeyi planladığımız yer sayısı hiç az değil ve bu yolun bir de dönüşü var. Tekrar Yusufeli'ne dönüp Artvin yoluna çıkıyoruz. Bu yol yine Çoruh Nehri boyunca giden geniş ve çoğunlukla açık virajlarıyla keyifli harika bir yol:
Bitki örtüsü daha Karadeniz'e gelmediğimizi söylüyor, nehir boyunca bir çok asma köprü mevcut:
Birara yolun ortasında Cem garip bir yaratık farkediyor, akrep zannetmiş önce, konuşmalar sonucunda bir tür çekirge olabileceğine karar veriyoruz tam emin olamayarak:
Ardanuç ayrımından ayrılıyoruz sağa doğru. Şimdi daha değişik bir yoldayız, kaya duvarları arasından virajlarla gidiyor yol keyifli bir şekilde:
Hedefimiz Cehennem Deresi Kanyonu'nu uzaktan da olsa görebilmek. Birdenbire yol üzerinde bir tabela çıkıyor karşımıza:
Biz Ardanuç Kalesi'nden kuşbakışı görmeyi hayal ederken bir anda karşımıza çıkınca biraz şaşırmakla beraber bir bakalım diyoruz Cem'le ben. Okuduklarımızdan rehbersiz olarak kanyona girişin tehlikeli olduğunu biliyoruz, daracık devasa kayalar arasından geçerek giden bir geçit, su yok ama karşıdan şiddetli bir su gelişine ne yapılabilir düşüncesiyle fazla ilerlemiyoruz:
Yoldan devam edince biraz ilerde Ardanuç görünüyor ve tarif aldığımız kaleye tırmanmaya başlıyoruz:
Sonra yanlış bir yere giriyoruz, sorduğumuz kişiler ordan kanyonun görünmeyeceğini söyleyince, yolun bir kısmını yürümemiz gerektiğini de düşünerek vazgeçiyoruz kaleden, bu noktada Ardanuç aşağıda gözüküyor ama Kanyon başka bahara kalıyor ne yazık ki:
Tekrar Artvin yolayırımına kadar dönüp bu sefer Yusufeli'nden geldiğimiz yolun devamı niteliğindeki Şavşat'a devam ediyoruz Artvin ayrımını solumuzda bırakarak. Harika bir yol, hava güzel, arada mıcırlı 4-5 kmlik bir bölge dışında asfalt kalitesi iyi ama yol ortasında birdenbire karşımıza çıkan şu görüntüye hayır diyemiyoruz :
Burda huzura eriyoruz ve meyvalar sular çaylar derken uzunca bir süre burda oyalanıyoruz:
Şavşat'a gelmeden hemen önce Karagöl'e gitmek için sola dönüyoruz, ormanların içinden harika bir yol gidiyor ama fotoğraf ordan değil :
Giderken fotoğraf çekmeye alıştık iyice, bozuk yolda zor olsa da tecrübe kazanıyor insan yavaş yavaş:
Yol zaman zaman bir hayli bozuk ama çok keyifli, tam gelmeden önceki son düzlükte yol sorduğumuz kişilerin ısrarlı kavun karpuz ikramına hayır demiyoruz elbette:
Ve hemen sonra büyülü bir gölün içinde buluyoruz kendimizi:
Yemeğimizi bu harika görüntü eşliğinde orda bulunan tek tesiste yiyoruz:
Sonra göl etrafında bir tur ve resim molası:
Erkan gibi ADV de toprağın çamurun tadını almış belli ki :
Bu güzel yerin sakinliğinin keyfini çıkardıktan sonra tekrar geri dönüyoruz, Şavşat'tan benzin alıp tekrar güzel virajlar eşliğinde Artvin'e doğru yol alıyoruz. Bu güzel yol Artvin ayırımından sonra yükselerek harika geniş virajlarla devam ediyor:
Hava kararmaya yaklaşıyor ve biz yine yollardayız, yine büyülü sis bulut tabakalarının eşliğinde gidiyoruz ve karşımızda bir yerleşim birimi:
Bu gördüğünüz yer Artvin şehri. Şu ana kadar gördüğüm en ilginç yerleşimli şehir. O görülen yere ulaşmak için 10-15 km harika virajlarla çıktığımız yolu tekrar indik ve şehrin içine girdikten sonra dik yamaca kurulmuş şehrin tepesine doğru tırmanmaya başladık. Erkan söylemişti Artvin'in trafik lambası bulunmayan tek şehrimiz olduğunu bir yerden duyduğunu . Şehri görünce normal karşılıyor insan. Hotel arama çalışmalarımız sırasında biraz hayal kırıklığı yaşıyoruz, biraz karışık şehrin içi ve oteller , saat yine 20.00-20.30'u buldu. Sonunda temiz bir otel bulup kendimizi atıyoruz içeri, yemeği hemen otelin yanındaki esnaf lokantasında yiyoruz, gayet lezzetli.
Ertesi gün sabah çıkacak aksilikten habersiz atıyoruz kendimizi odalara... _________________ Taner Üstün
Honda XRV 750 Africa Twin'03
yol gidilmez yaşanır
Kayıt: Jul 25, 2003 Mesajlar: 141 Nerden: Istanbul
Tarih: Çrş Ağu 16, 2006 12:00 pm Mesaj konusu:
HAYDİ TANER, HAYDİ TANER HAYDİİiiiii.....
YAZ DEVAMINI, YAZ DEVAMINI HAYDİİİiiiii....
Arkadaşlar, kimseye nispet vermek gibi olmasın ama, kısmetse haftaya biz de doğu karadeniz yaylalarındayız .. şartlar izin verirse, asfaltı az - toprağı bol bir gezi planladık... İstanbul size emanet ... Biz yokken Taner'in ve Nwanda'nın gezi yazılarıyla giderin yayla hasretinizi...
Oynatalım Taner'cim....
Selamlar
kaya - the XXL
GamsızSeyyah
R1200GS (bio-tuning)
Istanbul _________________ Selamlar
Kaya - the XXL
GamsızSeyyah
R1200GS
Istanbul
Taner bu güne kadar okuduğum en güzel gezi raporlarından biri hata bence en güzeli. Eline sağlık çok keyif alarak okudum. Okurkende inşallah bir gün bende dedim.
Devamını bekliyoruz. _________________ Necdet YETİŞGEN
TORUK MACTO
GL 1800 GOLDWING
34 BVG 67
Kayıt: Mar 31, 2004 Mesajlar: 741 Nerden: istanbul
Tarih: Çrş Ağu 23, 2006 7:07 am Mesaj konusu:
5. GÜN : - ARTVİN - AYDER YAYLASI: 230 KM
Kalktığımda odadan Artvin görüntüsü:
Sabah kahvaltısı için dün akşamki esnaf lokantasına atıyoruz kendimizi:
Artvin'de akşam motorları yakında bir otoparkta bırakmıştık, sabah almaya gittiğimizde Artvinli bir motorcu abimiz görüyor bizi, XT 660'ı var hemen bizim motorların yanında park halinde, kısa bir sohbetin ardından şehirden çıkmak üzere yola koyuluyoruz. Benim motordan değişik bir gıcırtı sesi geliyor, Artvin'in meşhur yokuş aşağı caddelerinden inerken problemin büyük olmamasını umarak kenara çekiyorum. Cem ve Erkan da geliyorlar, yan çanta demirlerinden birinin bir yerden kırıldığını farkediyoruz ama sesin sebebi başka olmalı. Yokuş inerken metal sürtünme sesi türünde bir ses var, debriyajı çekince kayboluyor ses, Cem'le motorları değişiyoruz, tesbit aynı, sanayiye doğru yol alıyoruz mecburen , neyse ki sanayi yakınımızda. Bu problem çok daha ters bir yerde ortaya çıkabilirdi.
Sanayide motordan anlayan ustayı tarifler üzerine buluyoruz ve önce çanta demiri kaynak işlemini hallediyoruz:
Teknik konulardan sorumlu olan Cem öncelikle gözle bağlantıları kontrol etmemiz gerektiğini söylüyor, alt muhafazayı açarken muhafazayı şaseye bağlayan kulakçığın kırıldığını görüyoruz, muhafaza çıktıktan sonra ise motoru şaseye önden bağlayan 12 cmlik saplamanın kestiğini (kırıldığını) görüyor usta, sesin sebebi bu olmalı, metalin metala sürtme sesi, yokuşta çıkan ses debriyajı çekip ağırlığı dengeleyince kayboluyordu şeklinde düşünceler ve konuşmalar eşliğinde o boyutta bir saplama bulunması, kaynak işleri derken işimiz bittiğinde öğlen oluyor. Bir deneme sürüşü yapmak için Artvin tepelerine virajlara gidiyorum hemen, arkada Artvin şehri:
Geri dönüyorum, motordaki ses yok artık . Ustamız hem becerikli hem de yemek yemeden göndermem diyor, sanayideki esnaf lokantasına gidiyoruz beraberce:
Sanayiyi terketmemiz saat 13.00 sularında, bugünkü programın şaşacağı kesinleşti ama en azından sorunumuzu giderdik, içimiz rahat. Artvin'den Borçka'ya doğru yol alıyoruz, şiddetli yağış ve sel yolları bir hayli zedelemiş buralarda:
Yolun bir bölümü çok güzel virajlarla devam ediyor:
Borçka'dan Karagöl ve Macahel'e doğru sağa ayrılıyoruz, nem artmaya başladı iyice, yol önce oldukça güzel ve etraf görüntüleri harika :
Epeyce bir çıktıktan sonra Macahel'e devam etmeyip Karagöl ayrımından sağa yöneliyoruz. Bitki örtüsü ve her taraftan fışkıran sular içimizi coşturuyor:
Bir yerlerde ben artık üzerimdeki ıslaklığın ortamdaki nemin yoğuşmasından değil de yağan yağmurumsudan olduğuna kanaat getirip yağmurluk giyiyorum ve bir süre sonra Borçka Karagöl'deyiz, saat 15.00 olmuş bile:
Fotoğraflar nemden dolayı pek oranın hakkını veremiyor maalesef, yemek yiyelim de belki hava biraz yükselir diyerek kendimizi orda bulunan tesise atıyoruz, yemeğimiz ev yemeği türünde oldukça lezzetli bir çalışma, muhlama da var elbette :
Yemekten sonra da fotoğraf umutlarımız suya düşüyor, yağış sürmekte, puslu hava da devam ediyor, çıkışa hazırız:
Geldiğimiz yoldan harika görüntüler eşliğinde iniyoruz:
Karagöl-Macahel ayrımına geliyoruz tekrar, bu noktada karar vermemiz lazım, Macahel saat çok ilerlediği için zor hatta imkansız görünüyor, aklımız Macahel'de kalarak geriye Borçka'ya dönmeye karar veriyoruz çünkü Ayder'de kalmayı hedefliyoruz akşam için, bu zor kararı verdiğimiz yer:
Cem'in makro denemeleri:
Yola düşüyoruz yine, Hopa'ya inen yol harika, her taraf yemyeşil ama yağış ve sis oldukça arttığından pek bir şey göremiyoruz, sahilyoluna çıkıyoruz uzunca bir aradan sonra, Hopa-Ardeşen arası devam ediyoruz, birdenbire yağmur ve sis kesiliyor sahile inince, her yer toplanmış çay dolu, nemli kokusu demlenmiş çaydan daha farklı. Bu bölümde sağ tarafta deniz sol tarafta, dik ama sadece yeşil hakim tepeler sağ tarafta güzel bir yol geçiyoruz. Ardeşen'den Çamlıhemşin'e doğru tekrar sola dağlara yöneliyoruz. Çok keyifli bir yol, yağmur-sel izleri her yerde olduğu gibi burda da mevcut, her yerden sular fışkırıyor yine. Çamlıhemşin'den sola Ayder yönüne devam ediyoruz yarın görmeyi planladığımız yaylaya ulaşmak için. Ayder'e ulaştığımızda saat yine 20.00. Ayder tam bir turizm merkezi gibi. Her yer asfalt , ama yine de doğa görüntüleri güzel. Biraz zor da olsa bir otel buluyoruz, duş-üst baş değişim derken dışarı yemek yemeye çıkıyoruz. Beklenmedik derecede lezzetli akşam yemeğimiz. Yemek vazgeçilmezlerimizden muhlama ise tüm gezi boyunca yediğimiz en lezzetli muhlama olarak kayıtlara geçiyor . Her akşam olduğu gibi oldukça yorgun atıyoruz kendimizi odalara... _________________ Taner Üstün
Honda XRV 750 Africa Twin'03
yol gidilmez yaşanır
Bu forumda yeni konular açamazsınız Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız